Yarışma Projeleri

Uludağ Milli Parkı I. ve II. Gelişim Bölgeleri Peyzaj Planlama, Kentsel Tasarım ve Mimari Proje Yarışması

Tarih: Ocak 2009
3. Mansiyon Hakkında


Proje Müellifi

Sabahat Zeynep Dinler
Ahmet Verdil

Yardımcılar
İrem Yaylalı
Demet Ş. Dinler

Projeye Yaklaşım ve Genel İlkeler
Uludağ Milli Parkı kapsamında birinci ve ikinci gelişim bölgelerinin ekolojik, ekonomik, işlevsel ve estetik açılardan iyileştirilmesi amacına yönelik projenin hazırlık aşamasında iki temel soru sorulabilir: Milli parkın üstlendiği (çoğulcu) işlevler neler olmalıdır? Bu işlevleri yerine getirecek bütünsel bir tasarım nasıl gerçekleştirilir? Proje tasarımcıları açısından bu temel soruların yanıtını çetrefil kılan nokta şu oldu: Amaç, ideal işlevlere uygun yeni bir mekan yaratmak değildi, hali hazırda kullanılan bir bölgeyi yeniden örgütlemekti. O halde mekanın varolan kullanıcılarının davranış biçimlerini ve kodlarını, söz konusu işlevleri etkin kılacak şekilde etkileme çabası, projenin farklı aşamalarında gözetilecek bir unsur olacaktı. Daha en başından itibaren kullanıcı ve Milli Park arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği sorusu, çevresel, ekonomik, estetik faktörlerin analizi ve tasarım aşamalarına yansıtılması süreçlerinde belirleyici oldu.

Böylesi bir çaba mimarinin interdisipliner bir dile sahip olmasını gerekli kılıyor. Günümüzdeki yeni mimari akımlar, temel ve sosyal bilimlerin kavramlarıyla beraber doğayı, canlı organizmaları, insanı ve sosyal/kentsel çevresini anlamaya çalışırken, üst düzey bilgisayar programları ve tekniklerle mühendislik, matematik gibi alanlarla da iç içe çalışıyor. Bu bağlamda proje tasarımcıları için Uludağ Milli Parkı'nı yeniden düşünmek, mimarlık, kentsel tasarım, sosyoloji gibi pek çok disiplinin farklı şekillerde sorduğu soruları, insan, mekan ve doğa arasındaki ilişkinin yoğun olarak yaşandığı bir ölçeğe yansıtma egzersizine dönüştü.

Hem günübirlik kullanıcılar, hem de çevre illerden gelen turistler sayesinde Uludağ, özellikle kış aylarında yüksek ekonomik değer yaratan bir mekan olma özelliğine sahip. Kullanıcıların sayısının artması kullanım olanaklarının çeşitliliğine ve kullanıcıların sağlayacağı faydanın yüksekliğine bağlı. Ancak ekonomik değeri azamileştirme çabasının diğer sosyal ve çevresel kaygıların önüne geçeceği, kullanıcıların basitçe tüketici olarak kurgulandığı bir anlayış dışarıda bırakıldı. Doğa sahip olunabilir, alınır satılır bir meta olmadığı için herkes tarafından paylaşılan ve kamusal değer yaratan bir alan olarak görüldü. Bu nedenle herkesin kolaylıkla erişebildiği, dört mevsim boyunca değişik biçimlerde faydalanabildiği olanakları sunan, ama aynı zamanda kullanıcıların elde ettikleri fayda kadar ekolojik koruma sorumluluğunu da paylaşacağı bir ortam kurgulandı. Tasarlanan bölgelerin kayak ya da piknik yapma yeri olmanın ötesine geçecek çok işlevli alanlar haline gelmesi hedeflendi.

Bu genel ilkeler çerçevesinde, proje açıklama raporunda ekoloji ve mekan ilişkisi, kamusal alan vurgusu, sınırlar ve mekan-kullanıcı ilişkisi ve mekanın yeniden örgütlenmesi süreçleri tartışılacak. Bu tartışma başlıkları üzerinden projenin tasarım konseptleri ve tasarım kararlarının gerekçeleri anlatılacak.

Ekoloji ve Mekan İlişkisinin Düzenlenmesi
Ekolojik yaklaşımın proje temelinde iki yönü var: Birincisi sanayi kenti olan Bursa ile milli park arasındaki ilişkinin ekolojik anlamı. İkincisi ise geleceğin ekolojik topluluklarını yaratmanın somut bir aracı olarak milli park kullanımının tasarlanması. Birinci olarak milli park Bursa kentinden bağımsız düşünülemezdi. Ekoloji paftasında sayılan çevre sorunlarının giderilmesinde milli parkın rolü hayati öneme sahip: Birinci dereceden sit alanı olan bölgeler fotosentez ile havayı temizlerken, temiz hava akımı rüzgarın etkisiyle Bursa kentinin sanayi dokusunun yarattığı hava kirliliğini dengeliyor. Sanayi kenti içinde yer almak Milli Park açısından bir dezavantaj olsa da, parkın kullanıcı sayısının çokluğunun, kullanma ve koruma gerekleri yerine getirildiği sürece kamusal fayda açısından bir avantaj olduğu düşünülebilir. Kullanım çeşitliliğine özel bir vurgu atfedilmesinin nedeni de bu.

Çevresel etkinin önemi nedeniyle, enerji tüketimini azaltmaya yönelik bir iklimlendirme ve atık sisteminin kurulması hedeflendi. Kış günlerinde zirvelerden gelen rüzgarı kesecek, hava akımını yukarı ileten, yapılar arasında temiz hava için boşluk bırakan, kış güneşini içeri alan, eğimi kullanarak oluşturulan toprağa dayalı emici duvarlar ile bina içi sıcaklığı sağlayan, galeriler aracılığıyla ısınan hava akımını tüm yapıya yayan ve yapılar arası geçişlerin bulunduğu bir tasarım öngörüldü.

Isıtma, soğutma ve havalandırma sorunlarına getirilen çözümlerin ötesinde, bölgedeki iklimsel durumun kendisinin bir mimari dil olarak kullanılması mümkün mü? Bu soruya olumlu yanıt verilerek, çatılarda büyük bir eğim olmasının şart olduğu önermesinden yola çıkıldı ve dikey uzunlamasına yapı aksları oluşturularak iklim dezavantajını bir avantaja dönüştürme çabası verildi. Boylu boyunca yapılan eğimli çatıların doğayla uyumlu, ince yamaç gibi gözüken tepecikler haline gelmesi sağlandı. Bu stratejinin altında yatan nedenlerden biri, doğanın yarattığı engelleri fırsata dönüştürme düşüncesiydi. Bununla bağlantılı olarak doğa, yapı ve insan ilişkisi çözümlenirken, bu öğelerin her biri birbirine karşıt varlıklar olarak değil, kendi içinde çelişkili ve dengeli canlı organizmalar olarak algılandı. Bu nedenle bütün yapı alanının kendisi parkın içerisindeki diğer tepeler gibi ayrı bir tepe olarak tasarlandı. Tepenin üstündeki yapı parçaları ise bazı bölümlerde eğime dik, bazı bölümlerde ise eğime paralel olarak yerleştirildi. Dik olduğu yerlerde vadiden yükselen eğimli çatılar tepecik gibi formlar aldı. Boşluklar ise dağın eğimlerinin devamı niteliğinde düşünüldü. Binalar arasındaki büyük aksiyel boşluklar işlevlerle zenginleştirildi: Spor aksı, eğlence aksı, alışveriş aksı, kayak aksı ve daha önce sözü edilen geçişlilik/süreklilik ilkesi uyarınca, bu aksları dik kesen yaya sirkülasyon aksları tasarlandı.

Tasarım-çevre ilişkisinin ikinci boyutunu, tasarlanan mekanın nereye kadar ekolojik sorunlara duyarlı insan ilişkileri ve davranış biçimleri geliştirilmesine katkıda bulunabileceği sorusu oluşturdu. Güçlü mimari için bu sorunun yanıtı, belirli sınırlar dahilinde de olsa, olumludur. Yeni mimarlık akımları, klasik ve modernist anlamda tepeden uygun mekanlar geliştirerek yeni insan ilişkileri ve tipleri yaratmaya çalışmaz. Bunun yerine insanların doğal ve ekolojik ortamlarına uyumlu yaşam biçimlerinin mümkün kılınması için gerekli tasarım araçlarını önerir. Bu araçları mutlak doğrular olarak değil, geliştirilecek ve yeniden tanımlanacak ucu açık formülasyonlar olarak düşünür. Bu anlamda projenin bütünü bir ekolojik küre olarak kurgulandı. Geridönüşüm sorununu ciddiye alan bina yönetimleri, çevre korumasına duyarlı kullanıcılar, sadece sosyal faaliyetlerine öncelik veren değil parkın doğal dokusunu tanıyan ve koruyan ziyaretçilerin oluşmasında, stratejik olarak ekolojik sorunları dikkate alan bir mekan tasarımının etkili olacağı varsayıldı.

Bu tarz davranış kalıplarının gelişmesi kuşkusuz sadece tasarım kararlarına değil, somut bir dizi kontrol ve koruma mekanizmasının tasarıma eşlik etmesine bağlı. Bu bağlamda otelleri bölgesindeki bozulmuş yeşil alan sınırı tekrar geri çekilerek oteller bölgesi, sarı alan ve giriş alanlarına yeşil alan eklendi. Hava kirliliğini azaltmak amacıyla temiz hava sirkülasyonunu sağlayıcı önlemler alındı. Katı atıkların geri dönüşümü hedeflenirken sıvı atıkların da filtrelenmesi öngörüldü. Katı atık toplama yönetimi turizm tesislerine verildi. Günübirlik kullanım alanlarında ise yaz aylarında ateş yakma ve mangal yapma kontrol altına alındı. Yani yapılan imar planına göre yapı yoğunluğu da düşürüldü.

Kamusal Alana Vurgu Yapan Bir Tasarım
Hızlı modernleşmeyle beraber gittikçe tasfiye olan kamusal alanı geri getiren ve özel/kamusal alan arasındaki ayrımları sorgulayan bir mekan anlayışı gözetildi. Bursa kenti kamusal alanları (tarihi camiler, çarşı alanları, parklar) göreli olarak daha fazla bir kent olsa da, modern kentin getirdiği yabancılaşma ve izolasyon, toplumsal/mekansal ayrımcılık problemleriyle yüzleşmesi kaçınılmaz. Bu nedenle ölçeği son derece büyük bir kamusal alan olması Milli Parkın yarattığı önemli bir fırsat. Ancak pratikte özellikle Oteller Bölgesinden herkesin eşit derecede faydalandığını söylemek mümkün değil. Bu bölgenin tüm kentlilerin ve turistlerin ortak yaşam alanı olmasını sağlamak için geliştirilen araçlar şöyle sıralanabilir: i) otoparkların aynı anda hem otel müşterilerine hem de günübirlik alan kullanıcılarına birlikte ayrılması, ii) kayak alanlarının bir kısmının otel müşterilerine ayrılması yerine herkesin kullanımına açık hale getirilmesi, iii) teleferik sisteminin değiştirilmesiyle farklı bölgelere erişimin kolaylaştırılması. Bu anlamda toplumsal ayrımcılıkları gideremese de bunları süreli olarak askıya alabilen, sorgulatabilen bir mekan olarak milli park işlevselleştirildi. Kentsel/mekansal segregasyonun gittikçe arttığı günümüzde, milli parkın bu tarz segregasyonları eleştiren bir niteliği olması için, farklı grup, yaş, cinsiyet, kimlik ve statüden grupların etkileşimde olduğu bir alan olması gereği, tasarımı yönlendiren temel itkilerden biri oldu. Toplumsal güç ilişkilerini mekansal dönüşümle gideremeyeceğini bilecek kadar gerçekçi, ancak kamusal faydayı gözeten bir mekan örgütlenmesinin bu ayrımları azaltıcı bir etkisi olacağına inanan bir tasarım anlayışıyla hareket edildi. Projenin temel sorumlusunun kamu otoritesi (Çevre ve Orman Bakanlığı) oluşu da bu inancın meşru kılınmasında önemli bir etken oldu.

Park içinde kamusal alanların sadece arttırılması değil işlevli bir biçimde kullanılması sağlanmadan tasarımın kamusal fayda vurgusunun hayat geçmesi beklenemezdi. Bu nedenle kullanıcı ve mekan arasındaki ilişkisi tasarım kararlarını belirleyen bir diğer önemli öğe oldu. Bu ilişkinin düzenlenmesinde özellikle sınırların yeniden tarif edilmesi ve sorgulanması düşüncesi tasarımcıları yönlendirdi.

Sınırları Yeniden Tarif Eden İnteraktif Bir Tasarım ve Kullanıcı-Mekan İlişkisi
Gelişim bölgeleri olarak tanımlanan birinci ve ikinci bölge arasında bir ayrım yapılmış olmasına rağmen, proje boyunca bu iki bölge bir bütün olarak ele alındı. Arazide farklı alanlar tasarlanırken (oteller bölgesi, günübirlik kullanım alanları, yürüyüş parkurları) geçişlilik ve süreklilik ilkesi izlendi. Milli parkı koruma ve korumaya yönelik geliştirilen kontrol mekanizmalarında hedeflenen artış, kullanıcının özgür deneyimine açık, keskin çizilmemiş sınırlarla dengelenmeye çalışıldı.

Sınırlar sorgulanırken kaotik ve topyekun özgür kullanım alanları düşünülmedi. Tersine kendi içinde belli bir dengesi ve bütünlüğü olan parçalar ve bu parçaların tek bir sisteme dahil olması amaçlandı. Oteller bölgesinde bu yaklaşımla yapılan topografya analizi sonucu eğime dik, dağların içine giren kalın bir sistem tasarlandı. Sistemin tüm bölge boyunca yayılması, parçaların zirveden vadiye doğru taşınması, sürekliliği sağlayan parçaların ise eğime paralel akması hedeflendi. Hareketliliği korumak ve kendiliğindenlik duygusunu mümkün kılmak için estetik açıdan liftler uzatılarak birkaç liftin birleştiği etkinlik meydancıkları oluşturuldu ve mevcut yapının göreli dağınıklığına çok müdahale edilmedi. Onun yerine sistemi birleştiren ara yollar yapılaşma öbeği içerisinde taraklandı ve amorf çizgiler oluşturuldu.

Alanlar arası geçişlerdeki belirsizlik/süreklilik izleğinin altında yatan hedef, kullanıcının merakını kışkırtmak, ziyaretçilerin milli park içinde önceden belirlenen pragmatik bir amaç doğrultusunda gezilerini tamamlamaları yerine, mekanın içinde keşfedecekleri yeni hedeflerle yönlendirilmelerini sağlamak oldu. Örneğin iki ana bölge arasında kayak yolu, yürüyüş yolu, bisiklet yolu koyularak parkın içinde bir yerden diğerine gitme seçenekleri arttırıldı. Tasarım süresinde birbirinden bağımsız düşünülmeyen birinci ve ikinci bölgenin spor alanıyla birleştirilmesi hedeflendi. Daha da önemlisi, parkı salt bir piknik ya da kayak yeri olmaktan çıkarmak için günübirlik alanlarda yapılabilecek etkinliklerin sayısı arttırıldı: Varolan kamplar ve bungalov yerlerinin korunması, yeni kamp ve dinlenme alanları, yürüyüş ve bisiklet patikalarının düzenlenmesi, kafe, sinevizyon ve eğlence yerlerinin dengeli bir biçimde kurulması.

Bu bağlamda kullanıcı, tasarlanmış bir mekana dışarıdan gelen pasif bir alıcı olarak değil, mekanı gözlemleyen, algılayan, kavrayan, gerektiğinde etki eden aktif bir birey olarak yeniden tarif edildi. İnteraktif bir mimari tasarım anlayışının sonucu olan bu tarif temel alındığında bir sonraki adım, kullanıcıyı edilgen olmaktan etkin olmaya çeviren bir mekan tasarımının araçlarını yaratmak oldu. Bunun için kullanıcının doğal çevre içinde duyularını güçlendiren, kendini ve çevreyi daha yoğun kavramasını sağlayan (parkın doğal örtüsünden kaynaklanan sesler, görüntüler, kokuların algılanışı; insanlarla ve diğer canlılarla girilen etkileşim; binalar, yollar, spor, oyun, dinlenme ve sosyalleşme alanlarının içinde konumlanış) bir ortam yaratılması hedeflendi. Bunun için yollar, kullanım alanları ve doğa arasındaki keskin sınırlar kaldırılarak kullanıcıya yeni ve özgür deneyim olanakları verilmeye çalışıldı.

Böylesi bir anlayışın, proje boyunca çok önemsenen milli parkı koruma amacına da hizmet edeceği düşünüldü. Kent sakinlerinin koruma duygusu kendi yaşam alanlarına yakın yapı ve mekanlarda daha fazla olma eğilimi gösterir. Belli aralıklarla ziyaret edilen bir milli parkta bu duygunun daha az gelişmiş olacağı varsayılabilir. Bu nedenle kullanım seçenekleri artan ve milli parkı bir bütün olarak algılayan ziyaretçilerin aidiyet duygusunun da artacağı ileri sürülebilir. Örneğin dinlenme amaçlı milli parka gelen ailelerin bulundukları ortamı kısa süreli mangal yapacakları bir yer olarak değil, sosyal yaşamlarının bir parçası olarak algılamaları sağlandığı takdirde, sadece dışsal kontrol mekanizmaları değil, kişisel ve toplumsal kontrol mekanizmaları da parkın korunmasına katkı sağlayabilir. Buradaki temel varsayım, kamusal bir mal olan milli parkın kuşaktan kuşağa devredilen bir miras olarak algılanmasında yaşanan güçlüğün, basitçe kültürel geri kalmışlıktan değil, mekanın kullanıcılara yeterince fayda ve çeşitlilik sunamıyor olmasından kaynaklandığıdır.

Bütünsellik ve Çoğul İşlev Anlayışıyla Mekanın Yeniden Örgütlenmesi: Konaklama ve Spor Alanları, Günübirlik Kullanım Alanları ve Ulaşım
Oteller bölgesi ele alınırken ormana zarar vermemek için genel yeşil doku incelendi, ormanın bittiği sınır belirlenerek yapılaşma bu sınırın dışına çekildi. Oteller kuşkusuz bölgede ekonomik değer yaratan birimler. Ancak oteller bölgesinin basitçe kendi içinde özerk ve diğer alanlarla geçişliliği olmayan izole bir bölge olmamasına dikkat edildi. Oteller konaklama birimi olarak varlıklarını sürdürürken, otel lobileri ve çevreleri (sosyal ve eğlence alanları gibi) genel kullanıma açık alanlar olarak tasarlandı. Tasarımdaki blok kütleyi bölen işlev aksları ve bunları seyrelten sirkülasyon aksları böylesi bir mantalitenin yansıması olarak görülmeli. Bu hem oteller bölgesini de içerecek şekilde her iki bölgenin kamusal niteliğini güçlendiriyor, hem de günübirlik kullanıcı sayısını arttırarak bölgenin ekonomik değerini de yükseltiyor. Yaz sporlarının teşvik edilmesiyle oteller bölgesinin kış aylarındaki doluluk oranlarını yaz mevsiminde de yakalaması hedeflendi.

Kayak alanları mevcut durumda herkesin kullanımına açık olmasına rağmen otellerin konumlarının ve işleyişlerinin, etkileşimi ve ortak kullanım esaslarını fiziki olarak engellediği farkedildi. Pistler tek geçiş biletiyle herkesin kullanımına açıldı. İki bölge arasına bir spor merkezi konuldu ve kayak pistleri arasındaki fark kaldırıldı. Bu merkez, Türkiye'de kış sporlarında yeterli sayıda sporcu yetişmediği düşüncesiyle, farklı sporların (buz pateni, hokey, bmx, snowboard gibi) öğretildiği ve uygulandığı bir yer olarak tasarlandı.

Yaratılan günübirlik kullanım alanları Milli Parka gelenlerin deneyimlerini çoğaltmayı, mekanla kurdukları ilişkiyi zenginleştirmeyi ve sağladıkları faydayı azamileştirmeyi hedefledi. Milli Parkın sadece kayak veya piknik yapma yeri olarak görülmesine eleştirel yaklaşan bir bakış açısıyla doğal, estetik ve sosyal açılardan kullanıcılara fayda sağlayan, çeşitli fonksiyonları uyumlu bir şekilde bir araya getiren bir alan yaratılması öngörüldü. Yalın fonksiyonlara göre tasarlanmış günübirlik kullanım alanları önerildi. Piknik, yürüyüş, kamp, dağcılık, doğa ile baş başa kalma alanları tasarlandı. Seyir tepesine sinevizyon kurulması önerildi. İhtiyaca yönelik sağlık tesislerinin yanı sıra, yeme ve içme yerleri, barlar ve restoranlar eklendi. Kirazlıyayla'da yaz aylarında çocuklar için düzenlenecek kampların eğlence ve dinlenmenin yanı sıra doğa bilinci geliştirmeye yardımcı olacağı düşünüldü. Çobankaya'da var olan kamp yerleri korunurken ek olarak Sarıalan'da bir kamp yeri öngörüldü. Karavan, kamp ve bungalov yerleri, hem yerli hem de yabancı turistler için yeniden düzenlendi. Türkiye'de 2008 yılında ilki gerçekleşen bisiklet yarışlarının devamı için bisiklet parkurları ve patikalarının düzenlenmesi hedeflendi.

Ulaşım açısından alınan kararlar da doğal çevre, yapılar ve yollar arasındaki ilişkiyi yeniden düzenledi. Dış mekanın ortasından araç yolu geçmesinin hem yapısal kurguyu hem de işlevsel zenginliği zedelediği düşüncesinden yola çıkılarak, birinci bölgenin içinden geçen karayolu iptal edildi ve otellerin altından geçen karayolu aktif kılındı. Böylece karayolunun mekanları ve işlevleri bölmesi engellendi. Bu düşünce takip edilerek, yerleşim alanlarına otomobillerin fiziki olarak girmemesi, bu şekilde de doğal bir ortamda dev araba yığınlarının oluşmaması sağlandı. Ancak bölgenin ortalarında ve çok stratejik noktalarda, herkesin kullanımına açık yer altı otoparkları oluşturularak ve bu otoparklardan her yere kolayca erişim olması sağlanarak park problemine çözüm üretildi. Otoparklar kullanım alanlarının değil karayolunun bir parçası olarak düşünüldü. Ulaşımın bir diğer önemli öğesi olan teleferiğin ise yeni tasarımda oteller bölgesine kadar uzanan bir hatta çalışmasına karar verildi. Böylece yılın 365 günü kentli insanların günübirlik tesislerden faydalanmaları amaçlandı. Ayrıca birinci ve ikinci bölge arasında kısa bir teleferik hattı konarak bölgeler arası ulaşım kolaylaştırıldı ve bütünsel tasarım anlayışı bir kez daha vurgulandı.

Uludağ Milli Parkı I. ve II. Gelişim Bölgeleri Peyzaj Planlama, Kentsel Tasarım ve Mimari Proje Yarışması
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Uludağ Milli Parkı I. ve II. Gelişim Bölgeleri Peyzaj Planlama, Kentsel Tasarım ve Mimari Proje Yarışması
Yarışma Projeleri Arşivi
Dönem içinde yayınlanan projelerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz proje başlığını listeden seçiniz.