reklam

Atölyeler
Gündem > Mimarlık Eğitim Kurultayı > Atölyeler

Akreditasyon Atölye Grubu:
Necati İnceoğlu (Yürütücü), Ayşegül Kuruç (Raportör), Bülend Tuna, Çiğdem Baytin, Ertan Özkan, Hakkı Önel, Hülya Turgut, Murat Çıracı, Namık Erkal, Necdet Teymur, Orhan Hacıhasanoğlu, Türkân Ulusu Uraz

Mimarlık ve Eğitim Kurultayı-II
Akreditasyon Atölye Grubu Çalışmaları:

Necati İnceoğlu
Not: Necati İnceoğlu'nun 18 Nisan 2003 tarihinde İTÜ Taşkışla'da yapılan Mimarın Formasyonu Nedir? Ne Olmalıdır? konulu panel konuşmasıdır.

Akreditasyon Türkçe'de eşkredilendirme karşılığı olarak kullanılıyor ve akreditasyon daha çok batı ülkelerinde, Amerika'da ve İngiltere'de büyük ölçüde uygulanan bir sistem. Bunun gerekliliğine girmeden önce birkaç kelimeyle çok kısaca olarak Türkiye'de böyle bir şeye ihtiyaç var mı, varsa neden var sorununa değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi ülkemizde şu anda 25'in üzerinde mimarlık okulu var. Bu okulların bir bölümü özel okul, bir bölümü devlet okulu. Fakat sorun bu okulların sayısında değil, bu okullar arasındaki eğitim kalitesinin farklılığında. Bu okulların bazıları Teknik Üniversite, Mimar Sinan, Yıldız, Orta Doğu gibi altyapısını tamamlamış, eğitim kadroları çok zengin iken Anadolu'daki pek çok okulumuzda, öğretim üyesi sayısının 3-5 ile sınırlı kaldığını biliyoruz. Bu durumda okullar arasındaki öğretim kalitesi arasındaki farklar nasıl kapanacak, nasıl bir önlemle aradaki fark kapatılabilir suali ciddi olarak akla geliyor.

Kuşkusuz bu okullar arasındaki tek fark öğretim üyesi sayısında yahut altyapıdaki farklılıklardan kaynaklanmıyor. Yıllardan beri ülkemizde uygulanmakta olan öğrenci seçme sistemi de farklılaşmayı artırıyor. Şöyle ki; öğrenciler arasında kendiliğinden, belki kendi içinde bir rasyonele bağlı olarak okullar sıralanmış, aynı Amerika'da olduğu gibi, her okulun bu sıralamada bir yeri var. Öğrenciler bu sıralamaya uyarak tercihlerini yaptıklarında Anadolu'daki okullarımız yalnız öğretim üyesi yönünden sıkıntılı duruma düşmekle kalmıyorlar, etraflarındaki öğrencilerin de puanlarının düşüklüğü yanında isteklilik faktörü yönünden geride kaldığını görüyoruz. Yani sözünü ettiğimiz bu altyapısını tamamlamış okullarda isteklilik oranı daha yüksekken pek çok Anadolu okulunda bu istekliliğin düşük, dolayısıyla mimarlık mesleğine olan ilginin zayıf olması da bir başka sorun.

Şimdi, akreditasyon buna bir çözüm getirebilir mi? Bu konuyu bir parça açmak istiyoruz. Sözünü ettiğimiz gibi akreditasyon aslında mimarlık okullarının kalitelerinin kontrol edilmesi ve bunun tescil edilmesi yöntemi kısaca. Yani gönüllülük esasına dayanıyor. Bir mimarlık kurumu belirli bir akreditasyon kurumuna giderek akredite olmak isteğini belirtiyor. Akredite etmekle yükümlü ve yetkili olan kurum da neredeyse ekonomideki oditing sistemine benzer bir şekilde o kurumun, çeşitli kriterlere göre öğretim performansını değerlendiriyor ve kalitesini tescil ediyor. Dolayısıyla burada 2 tane temel kavrama değinmek istiyorum. Bir tanesi; akreditasyon yani eşkredilendirme gönüllü bir davranış biçimi; bir kurum gönüllü olarak buna başvuruyor, ben akredite olmak istiyorum diye. Yani kimse herhangi bir mimarlık okuluna sen akredite ol diye baskı yapmıyor. İkincisi; bu gönüllülük yanında kurum akredite olmaya kendisi hazırlanıyor.

Peki kim akredite ediyor? Bunun dünyada 2 tane yaygın ve başarılı örneği var. Bir tanesi Amerika'daki NAAB, Amerikan Mimarlar Enstitüsü'ne bağlı bir kuruluş, bir akreditasyon kurumu. Bu, kendisine başvuran okulları akredite ediyor ve bu akreditasyon genelde 3 yıl için geçerli. Yani 3 yıl içinde okul tekrar giderek kalitesini tescil ettirmek durumunda kalıyor. Peki bu ne işe yarıyor.? Bu her şeyden önce şuna yarıyor; öğrenciler bir mimarlık okuluna başvururlarken o okulun niteliği hakkında bir fikir ediniyorlar. Yani akredite olmuş ve akredite olmamış okullar arasında öğrencilerin seçmesi yönünden bir fark oluşuyor. İngiltere'de RIBA yine İngiltere'deki mimarlık okullarını akredite eden bir kurum. Ama bunlar ulusal akreditasyon kurumları. Ne NAAB ne RIBA başka ülkelerdeki kurumları akredite etmiyorlar. Ama şimdi Amerika'daki NAAB bir çalışma içinde. Başka ülkelerdeki kurumları akredite etmek değil ancak akreditasyona hazır olduğuna dair bir sertifika vermek yönünden bir çalışma yapmakta. Bildiğim kadarıyla Teknik Üniversite Mimarlık Fakültesi de bu konuda kendisini hazırlıyor ve bu anlamda ulusal akreditasyona hazırlık olmak üzere bir girişim içine bulunuyor. Kuşkusuz Teknik Üniversite Mimarlık Fakültesinin veya ülkemizdeki diğer mimarlık fakültelerinin belli bir girişim sonucu uluslar arası akreditasyona hazır olduklarını belirtmesi onları uluslar arası camiada da elbette belirli bir yer sağlayacaktır. Ama bizim bugünkü konumuz öncelikle ulusal akreditasyon gerekli midir, böyle bir şey olacaksa nasıl olmalı? Sizden bu konuda içtenlikle katkılarınızı bekliyoruz. Ama ben özet olarak komisyonumuzun neler düşündüğünü aktarmak istiyorum.

Bir ulusal akreditasyon komisyonu, kurulu oluşacaksa bunun 2 önemli adımı var. Bunlardan bir tanesi bu model nasıl olmalı, ikincisi nasıl kurulmalı ve işlemeli. Galiba bugün biz asıl işleyişi üzerinde değil de, o bir teknik sorun, nasıl bir model kuralım akreditasyon için ve bu nasıl çalışsın? Bizim komisyonumuzun çok kısaca görüşü şöyle; ülkemizde bir ulusal akreditasyon kurulu olmalıdır. Çünkü okullarımız arasındaki farkı kapatmada okullar arasında bir yarışmaya öncülük etmede yararlı olabilir. Bir motivasyon unsuru olarak böyle bir akreditasyon olgusu yararlı olur. Biz bunu olumlu buluyoruz. Bir ulusal akreditasyon kurulu oluşacaksa bu Mimarlar Odası'nın şemsiyesi altında, onun koordinasyonunda ve onun sekreteryasında yürütülmelidir. İkincisi; Mimarlar Odası şemsiyesi altında kurulacak olan bu ulusal akreditasyon komitesine en başta, şu anda mimarlık bölüm başkanlarının oluşturduğu MOBİK ismi alan gönüllü bir kuruluş katkıda bulunmalıdır. Ülkemizdeki mimarlık bölüm başkanları kendi aralarında informel bir oluşumla her sene 2 defa toplanarak mimarlıkla ilgili sorunları gözden geçiriyorlar. Dinamik bir kurum, sürekli değişiyor mimarlık bölüm başkanları değiştikçe ve çok iyi çalışıyor. Dolayısıyla böyle bir ulusal akreditasyon komitesi olacaksa bunun içinde MOBİK temsil edilmelidir. İkincisi Mimarlar Odamızın öncülüğünde kurulmuş olan bir vakfımız var, bu vakıf burada temsil edilmelidir. Bir derneğimiz var mimarlık eğitimiyle ilgili. Şu anda ne kadar faal olduğunu kestiremiyorum ama mimarlık eğitimiyle ilgili ülkemizdeki tek dernek olduğu için Mimarlık Eğitimi Derneği, o temsil edilmelidir. Ve öğrenciler temsil edilmelidir diyoruz. Fakat bunların sayısı hakkında bizim şu anda bir görüşümüz yok. Modele gelince sözünü ettiğimiz bu kişilerden oluşan bir ulusal akreditasyon kurulu olmalıdır . Bilmiyoruz sayısını fakat komisyonda 30 ile 50 arasında rakamlar telaffuz ettik. Bu ulusal akreditasyon komitesi belki yılda bir defa toplanacaktır ve akreditasyon işlerini yürütmek üzere kendi arasından bir yürütme komitesi seçecektir. Bu yürütme komitesi, şirketlerin yahut üniversitelerin fakülte yönetim kurulları gibi icra organı olacaktır, akreditasyon işlerini yürütecektir. Size zaman bırakmak için çok kısa olarak bu akreditasyonun nasıl yürüdüğünü söyleyeyim. Akreditasyon komitesi kurulduktan sonra odanın sekreteryasında, sözünü ettiğimiz icra komitesi ya da yürütme komitesi 3 kişilik bir değerlendirme kurulu veya jüri seçecek, kendisine başvuran kurumdan neler beklediğini açıklayacaktır. Türkiye'de bunun denendiğini biliyoruz. Daha önce YÖK buna benzer bir çalışma yaptı, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde buna benzer bir model uygulandı. Bir okul akredite olmak istiyorsa kendi performansını belirten kapsamlı bir çalışma yapıyor. Yani programının hedefleri, ders programları, öğretim üyesi-öğrenci sayıları, yaz okulları var mı, öğrencinin profili nasıl, insan kaynakları nedir , araştırma çalışmaları, yayınları, kütüphane, arşiv olanakları gibi. Bütün bunları ortaya koyuyor ve bir rapor halinde sözünü ettiğimiz bu jüriye sunuyor. Jüri bu raporu inceledikten sonra, kuruma gidiyor, yerinde bu verilerin geçerliliğini denetliyor, değerlendirmesini yapıyor ve rapor halinde sözünü ettiğimiz akreditasyon üst kuruluna sunuyor. Akreditasyon üst kurulu da o eğitim kurumuyla ilgili "evet ulusal standartlarımız yönünden bu kurum şu düzeydedir" diye bir rapor veriyor ve onun belirli bir süre için, büyük bir olasılıkla 3 yıl için akredite olduğunu beyan ediyor.

Sözüme son verirken özetlemem gerekirse, bu aslında ekonomide çok yaygın olan Oditing sistemi. Şirketlerin kendilerini dışarıdan bir değerlendirme firmasına değerlendirtmesi gibi, akreditasyonun özünde de bu yatıyor. Kurumun performansının değerlendirilmesi ve bunun başka bir organ tarafından tescil edilmesi. Gönüllülük esasına dayanıyor ve en önemli tarafı da kurumlar arasında bir yarışmaya neden olduğu için motive edici bir yanı var. Sualleriniz olursa cevaplamaya hazırım, ama bizim bugün asıl beklediğimiz galiba sizlerin katkıları. Çok teşekkürler.

Aslında ben yine başlangıçta söylediklerime denk bir şey söyleyeceğim. Akreditasyon veya eşkredilendirme, özünde mimarlık öğretim sistemlerinin kapılarını objektif kriterlere, dış dünyaya açmasıdır. Demin söylediğim gibi akreditasyonun, birincisi gönüllülük, ikincisi de kurumun kapılarını dış dünyaya açması yatıyor. Yani, bir ülkedeki ya da uluslar arası kurumlar birbirlerinin ne yaptığından haberdar oluyorlar. Bunun faydası özellikle şu; kurum kapılarını dışarıya açınca yani sistemine açıklık getirdiği sürece değerlendirmelere açık olacak ve kalitesini yükseltme imkanı bulacaktır. Akreditasyon, gönüllülük esasına dayanan, belirli sürelerde kalitenin kontrolüne imkan sağlayan ve kurumlar arasındaki yarışmayı güçlendiren, teşvik eden bir sistem.

 

Mimarlık Eğitim Kurultayı II

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz