reklam

Raci Bademli Hakkında
Gündem > Raci Bademli'nin Anısına > Raci Bademli Hakkında

Sırayı Bozdun Raci!
Sümer Gürel - 2 Eylül 2003

2 Eylül Salı sabah saat 10 sularında Cumhuriyet Gazetesini "Sabah keyfi" çıkarmak için okumaya sayfaların arasında günlük gezintimi yapmaya başladım.
Tam 10. sayfayı açmıştım ki sayfanın alt kısmında yanyana dört tane birden siyah çerçeveli "Acı Kaybımız" başlıklı ölüm ilanlarında adını görünce, inan olsun, bir tür ruhsal deprem geçirdim. O anda yanımda olan eşim ani bir tepki ile "canım belki isim benzerliği falan olabilir!" gibi, tipik panik duygusu içeren bir laf etti. Ben "yok! yok! bu bizim Raci, benim ilk göz ağrım Raci Bademli" dedim. Aradan on dakika ya geçti, ya geçmedi senin öğrencin benim de MSÜ'den sevgili
yardımcım, genç dostum telefon etti. Telefonu açar açmaz "biliyorum Kevser, şu
anda ilanları okuyorum"dedim; zaten senin için telefon ettiğine emindim Kevser Üstündağ'ın... 

Ben rahmetli babacığım gibi senin de ani bir kalp krizi sonucu vefat ettiğini düşünürken Kevser'den menhus hastalığını- hem de 2-3 ay gibi kısa bir sürede - kurtulamadığını öğrenmiş oldum. Anımsar mısın Raci? Hemen hemen kırk yıl oluyor; Ekmel Derya hocamız ile ( O da seni karşılamak için göçtü buralardan oralara kısa bir süre önce, biliyorsun) stüdyoya girdiğimizde sizinle tek tek tanışmıştık. Senin ne denli parlak, yetenekli ve iyi aile terbiyesi görmüş bir genç olduğunu hemen farketmiştim. Sonra, çok kısa bir süre önce A.Ü. Tıp Fakültesinde profesör olan babanı kaybettiğini ve henüz 18 yaşında ailenin en büyük evladı olarak kardeşlerin Semra ve Ahter'in sorumluluğunu o melek kalpli anacığınla paylaşmak durumunda kalmıştın. Bu durum seni, belki de biraz zamansız biçimde, erken olgunlaşma süreci içine sokmuştu.

Sonra, bildiğin gibi 1967-68 ders yılından itibaren "Temel Tasarım Stüdyosu"nu birlikte yönetmeğe başladık. Sen o zamanki kurallar çerçevesinde "öğrenci asistan/student assistant"idin ve haftada 10 saat çalışmaya hakkın vardı. Bir yandan da Yüksek Lisans eğitimini tamamlıyordun. O senin volkan misali beyninden fışkıran fikirlerle kurduğumuz yeni "Temel Tasarım"eğitim modelini ben İzmir E.Ü ve D.E.Ü'de 1989-92 arası Karaçi (Pakistan'da) Mimarlık-Planlama Fakültesinde ve son olarak 1993-2000 arası (emekli oluncaya dek) M.S.Ü- Ş.B.P.B'de uyguladım ve çok olumlu sonuçlar aldım. O modelin yaratıcısı olarak (alçakgönüllülük falan değil!) hep seni andım ve çevremdekilere söyledim.

Daha neler neler var anımsanacak Raci!
1965 yaz stajının yöneticisi olarak 34 Mimarlık öğrencisi ve 8 adet senin sınıfından olmak üzere 42 öğrenci ile Ünye'nin Gölevi- Göbünalcı köyüne minik bir sahil gazinosu ve plaj tesisleri yapmak üzere üç aylığına götürmüştüm sizleri. Staj sadece 8 hafta, yani 2 ay idi ama inşaat bitmeyince sen dahil 14- 15 kişi  gönüllü olarak bir ay daha benimle kalıp, çalışmıştınız. Sen, Erdoğan, Süha, Baykan, Ahmet Altınel en sadık amelelerdiniz (!) daha doğrusu kendinizi öyle tanıtıyordunuz bilmeyenlere. Ne güzel günlerdi onlar.

Sonra aradan 6-7 yıl geçti; bana -daha doğrusu fakülteye- verilen bir "araştırma bursu" ile ben ailemi de alarak 1971-72 yılında A.B.D'nin ünlü Teknik Üniversitesi M.I.T'ye (Boston'a) gittim. Yaşamımın en tatlı sürprizlerinden birisini orada yaşamıştım. Zira, sen de aynı okulda Doktora öğrencisi olmak üzere Boston'a gelmiştin. Ne kadar sevinmiştik bu rastlantıya. Sen hem doktora dersleri telaşı, hem de o olağanüstü enerjik kişiliğinle yaşamını sürdürdüğünden Boston'da yeterince sık görüşemiyorduk. Ancak özlem çektiğin Türk yemekleri yapılınca , rahmetli Sevinç'in davetlerine de yan çizemiyordun. O arada özellikle sencileyin hareketli olan büyük oğlum Can ile boğuşmak (!) şansını, küçük oğlum Civan ile de bilgi alışverişi(!) olanağını buluyordun. Ne güzel günlerdi, değil mi?

Doktoranı bitirip Türkiye'ye döndükten sonra, gerek içerideki gerek dışarıdaki başarılarını hep gururla izledim; şöyle diyordum çevremdekilere sık sık "kaç hoca kendisinden daha yetenekli bir öğrencisi olduğuna ve onun yetişmesinde karınca kaderince katkısı olduğuna benim kadar sevinir bilemiyorum ama binlerce öğrencim arasında Raci bence bu sevinci, bu gururu hep vermiştir" dediğini hala unutmuyorum.

Birşey daha unutmuyorum gurur ile...
1988 yılı Nisan ayında (belki de Mayıs) seninle bir sabah kahvaltıda karşılaşmıştık İsviçre'nin Cenevre kentinin Pulucan Oteli'nde ben şaşkınlık içinde sarmaş dolaş seninle kucaklaşırken "Sen ne yapıyorsun buralarda ?" diye
sorduğumda biraz mahcup, biraz o hınzırca tebessüm ile "hocam, iki rakibinizden birisi benim; ben de Ağa Han Profesör adayı olarak sizin gibi mülakat için geldim. Ama eminim jüri sizi seçecektir; ben çömez durumundayım, diğer rakibiniz ise halen Meksika'da bulunan bir Alman. İslam Mimarlık Tarihçisi bir profesör. Dolayısıyla, gerek deneyim gerek kültürel avantajları sizden yana!" gibi laflar etmiştin.

Benim yanıtımı anımsıyor musun Raci?
Aynen şöyle idi. "bak paşam /şu Alman profesöre kaptırırsam postu! Gayet tabi olarak; ama jüri seni seçerse, ben de herkese bakın öğrencimi seçtiler; işte biz  böyle öğrenci yetiştiririz diye hava basarım!" O güzel gözlerinin bu laf üzerine dolduğunu anımsıyorum. Pakistan'daki (3) yıllık o "Ağa Han Profesörlüğü" döneminde, senin kulaklarını hem Dekan ve ODTÜ'den dostum, Kavsar Bashir Ahmad ile hem de zaman zaman buluştuğumuzda Ağa Han genel sekreteri aziz dostum, sabık ortağın Süha Özkan
ile anlatırdık. Ne güzel günlerdi!

İşte böylesi güzel günleri tekrar yaşamak umudu ile oyalanırken, bizler bir
yana anacığını, kardeşlerini ve hele hele Şule ile evlatlarını bırakıp gidiverdin. Bu olmaz Raci! 

SIRAYI BOZDUN paşam!
Bana da böyle durumlarda hep aklıma gelen Mina Urgan'ın "Dinazor'un Anıları"ndaki bir sözünü tekrar anımsatmış oldun. Şöyle diyordu Mina hoca "öğrencilerini kaybedince, inanın yaşadığıma utanıyorum!. Ne diyebilirim ki başka?!

 

Raci Bademli

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz