Raci Hocamızı anlayalım*
Funda Erkal Öztürk- 15 Ekim 2003
"Sonuçlardan çok süreçlerle ilgili" olduğunu hep vurguladığı
mesleğini başarı ile sürdürmüş/yürütmüş olan Raci Bademli'nin; erken
sonundan çok, verimli yaşam sürecini anımsamak üzere biraraya geldik...
Bu sürece bir bakışta ODTÜ'den 1967'de mezun olduğunu, 1970'de yüksek
lisans derecesi, MIT'den 1977'de doktora derecesi aldığını, 1986'da doçent,
1993'de profesör olduğunu, ODTÜ'de 1969'dan 1 Eylül 2003'e kadar çeşitli dönemlerde
dersler verdiğini, ulusal ve uluslararası gruplar ile veya yöneticisi olarak
araştırma projeleri, danışman veya yönetici olarak planlama projeleri yürüttüğünü,
yarışmalarda dereceleri olduğunu, ulusal ve uluslararası yarışmalarda jüri
üyesi olarak da görevler yaptığını, çok sayıda atölye, seminer,
sempozyuma katıldığını, çok sayıda araştırma ve yayınlanmış eseri
bulunduğunu görebilirsiniz. Bu sürecin örneğin akademik kısmına biraz yakından
baktığınızda yüksek lisans tezinin Ankara'ya ilişkin olduğunu, ODTÜ'de
verdiği derslerin "Yaratıcı Düşünce ve Problem Çözme"den
"Planlama Teorileri"ne, "Kalkınmakta Olan Ülkelerde Küçük
Sanayi Üretimi"nden "Kentsel Fakirler"e uzanan çeşitliliği
olduğunu, lisans ve lisans üstü seviyeleri olduğunu, birinci sınıftan dördüncü
sınıfa sürekliliği olduğunu, giriş dersleri, atölyeler, seminerler, stüdyo
dersleri gibi farklı türleri olduğunu görebilirsiniz. Bu sürecin örneğin
planlama deneyimleri kısmına daha da yakından baktığınızda Cezayir,
Afganistan, Vietnam, Çin, Katar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Ankara, İstanbul,
Çanakkale, Bursa'da, koruma, rehabilitasyon, geliştirme, revizyon, yenileme
projeleri, deprem sonrası, savaş sonrası gibi kentlerin kriz dönemleri
konusunda uzmanlaştığını, strateji ve uygulama projeleri hazırladığını,
yönettiğini, yönlendirdiğini görebilirsiniz. Tarih sıralı bir özgeçmiş
okumayacağım. Hem niteliği hem niceliği zengin bu özgeçmişi Planlama
Dergisi'nin önümüzdeki sayısında yayınlayacağız. Ancak söylemek istediğim,
bu sürece ne kadar yakından bakarsanız o kadar çok ayrıntı görebilirsiniz.
Raci Hoca'nın çizim eskizleri gibi...
Raci Bademli'yi anmak ve anımsamaktan çok anlamak ve hatta
planlamakta/projelendirmekte yarar var. Kendisinin İstanbul Dergisi Ekim 2000
sayısındaki "Kent Merkezlerini Anlamalı mı, Planlamalı mı" yazısının
etkisinde kalmış olabilirim.
Mesleğinin hem teorik, hem pratik, hem de eğitimi alanlarında üretken ve
başarılı, yani ender rastlanır kişilerden biri olarak Raci Hoca'nın
deneyimlerinden, birikimlerinden, tarzından, istek ve ideallerinden öğreneceklerimiz
var. Yazdıkları, çizdikleri, konuştukları ve yaptıkları; onu tanımadan
yetişecek gençlere "yaratıcı düşünmeleri", "vizyon geliştirmeleri"
ve "bağımsız yaratıcı mesleki kimliklerini" oluşturmaları için
mesajlarla dolu. Bunların altı çizilmeli.
Raci Hoca özgün ve yaratıcı bir zeka ve mesleki yeteneklere sahipti. Hem
elinin, hem dilinin güçlü olması onu pek çok meslektaşından ayıran bir
özellik. Bunun yanısıra el-dil-düşünce koordinasyonunda uzman ve ifadede
usta olması, aynı zamanda disiplinli ve çalışkan olmasını engellemedi hiç.
Tuğrul (Akçura) Hocasının "miskin olmayan" evlatlarındandı. Bu
çok yönlü ve çok gelişkin tablo, tanımayanlar için katı, ciddi,
"sayıları seven" bir profesör figürü uyandırabilir. Bu konuda
yakın çalışma arkadaşlarının anıları tam tersini örnekleyecek de olsa
ben şimdiden söyleyeyim. O yaptığı ve öğrettiği işten aldığı zevki
etrafına yansıtır, öğrenmenin ve öğretmenin en eğlenceli yöntemlerini
tercih ederdi. Böylece gençlerin merak duymalarına, araştırmaya istekli
olmalarına daha çok katkıda bulunmuştur.
Hepimizin anılarında bordo kazağı, kadife pantolonu, bol cepli yeleği,
atkısı, piposu, kıvırcık saçları, sakallı-bıyıklı gülen yüzü, ihtişamlı
görüntüsüyle tezat duygusallığı ve meraklı mavi gözleri ile ayırtedici
güçlü bir görsel imge olarak da yaşamaya devam edecek ama bu topluluğun
sorumluluğu, Raci Hoca'nın meslek alanındaki anılarını daha canlı tutmak.
İşte ürünlerine ve gözlemlere dayanan bazı değinmeler...
Yazdıkları ile anlamak:
Tez yazarken elle tuttuğu tüm notları, alıntıları küçük parçalar
halinde kesip, odasının tüm dikey yüzeylerini bunlarla kapladığını
anlatmıştı bir kez. Herşeyi bir anda görme, kontrol etme refleksi işte.
Sonra ilk bilgisayarı 'comador'da yazdı. Ulus Projesi döneminde bilgisayar
yazılım teknolojisindeki hızlı dönüşümü yaşadık. Sanırım nihayet
Gelibolu Projesi döneminde bu teknolojiden gönlünce faydalandı. Kentsel
tasarıma olduğu kadar sunuş tasarımına da gösterdiği özeni görsel
malzemeye daha hassas ve hızlı aktarmanın keyfini yaşadı. Ama o hep el yazısı
ile notlar almaktan, notların yanına mutlaka çizimler yapmaktan, rulo
eskizini cebinde taşımaktan, bunları özenle saklayıp A3 kağıtlara yapıştırmaktan,
bu kağıtları alabilecek standart boyutlarda kutular imal ettirmekten ayrıca
zevk aldı.
Stüdyo derslerimize her defasında farklı bir gündemle gelirdi. Son yıllarda,
bu anlayışla geliştirdiği yeni teknik; işlik notları... Öğrencilerine
genelde 1-2 sayfayı aşmayacak notlar hazırlamış ve dağıtmış. Kendi içinde
bütünlüğü olan, farklı gündemleri bulunan, bazen bir konuyu tartışmaya
açan, bazen yalnızca sorular soran, ama tümünde öğrencilerinin katkı ve
katılımını kışkırtan veya cesaretlendiren notlar...
"Kültür coğrafyamızın insanları ve kompleksleri
Kitap, kalem kompleksi:
Bu coğrafya gökten inen kitaplar, ilahi yazılar coğrafyasıdır. Tevrat, İncil,
Kuran gibi… Taşlar üzerine yazılmış sözler coğrafyasıdır.. İnsanlar
yazılanları, okumazlar, okuyamazlar. Yazılanlar kendilerine anlatılır. Yazılanlara
inanmak gerekir. Otoritedir yazı. Kitaplara saygı gösterilir, kitaplardan
korkulur. Okunmazlar, okunsa anlaşılmazlar anlaşılsa bile karşı çıkılmazlar.
Bu nedenle kitap yazmak bir otorite işidir. Bir konuda kitap yazmış olmak son
sözü söylemiş olmak anlamına gelir… Kitap'tan korkulduğu kadar da
yazmaktan kaçılır. Zaten önemli olan şeyler yazılır… Bunlar için de
vak a nüvisler vs vs vardır zaten. Onun için normal bir kişinin yazı yazması
doğal değildir… Bu nedenle yazılı edebiyatımız, yazılı kültürümüz
zayıftır ya!… Oysa söz uçar yazı kalır… Bizim kültürümüz uçup
gitmiştir!!!! Gitmediyse bile kanat çırpmaktadır.. ha uçtu ha uçacak!!!!
Soru kompleksi
Bu coğrafya sorgulamanın esas olduğu batı felsefesinin dünya sahnesine çıktığı
topraklardır… Oysa burada bilineni, erdemli, bilge kişilerin bilgilerini öğrenmek
anlamında doğu felsefesi geçerlidir. Ezber esastır bu felsefede.. tekrar
esastır… Açıklama yapılır ama sorgulama asla!!! Soru sormaktan bu nedenle
kaçarız. Soru sormak bilgisizliği gösterir. Ya da, karşısındakini sınamayı!!!
Soru sormak, sorgulamak ayıptır. Polis sorgular!!! O da iyi bir şey değildir.
Soruşturma hep aklımıza kötü şeyler adli yargılama sürecini getirir….
Sürü kompleksi
Bu coğrafya sürüler coğrafyasıdır. Sürülerin hep bir çobanı vardır…
Sürüden ayrılanı kurt kapar… tanrı krallar vs vs… bu nedenle grass
roots örgütlenme zordur.. Hep tepeden aşağı örgütlenme vardır… zaten
Marx bunu anlamış ve doğu toplumlarında politik refkleksler konusunda farklı
bir anlayış olduğunu sezmiştir… Elle gelen düğün bayramdır bizim için….
Zeka kompleksi
Bu coğrafyanın insanları zekidir. Zekanın en önemli göstergesi ise
uyumdur…. Yani koşullara çevreye, durumlara uyum.. iyi duruma da kötü
duruma da kolay uyum yaparız.. Uyum yapınca o durumdan şikayet azalır..
kabullenilir.. statükocuyuzdur bizler… Bu nedenle statüko işimize gelir, ya
da statükoya alışırız!!!! Ama bu uyum yeteneği kurbağalarda da vardır.
Suyu yavaş yavaş ısıtarak bir kurbağayı pişirebilirsiniz ya da
dondurabilirsiniz!!! Kurbağa kaçmaz.. değişen ısıya alışır öyle kala
kalır… Bizde böyleyizdir aslında…
Sonuç: Evrim (evolution) yerine Çürüme (involution)
Zıtlıklar olmaz.. tartışma olmaz.. kötü şeylerdir bunlar.. tez antitez
bizde çalışmaz.. Bu nedenle sentez de olmaz!!! Sentez olmayınca yenilenme iç
dinamiklerle dönüşüm olmaz… Toplum, fertler ve kurumlar kendi kendilerine
değişemezler.. Mutlaka dışarıdan önemli bir baskı olacaktır… değişme
mutlaka dışarıdan olacaktır. Ya Anadolu işgal edilecektir, ya deprem 7.4
olacaktır, ya da enflasyon %300 filan olacaktır ki bu coğrafyanın insanları
galiba bir şeyi yanlış yapıyoruz.. bazı şeyleri düzeltmek gerekir
diyeceklerdir…
İşte bu nedenlerle AB, IMF ya da IHM bizim için büyük önem taşır…. Değişmemiz
de bunlar nedeniyle olacaktır… Kendi başımıza kaldığımızda çürürüz!!!
R. Raci Bademli, Temmuz 2001. "
"Mersin Kentesel Planlama İşliği Kent Merkezi Çalışma Grubu
NotlarıCP 401 (Güz 2000) -Ekim 2000 / Ocak 2001; CP 402 (Bahar 2001) -Mart
2000 / Haziran 2000
17
"Mezuniyet öncesinde "Genç" kentsel pancılara önemsiz
hatırlatma
Kentsel planlama, bir kenti ya da bir kentsel sorunu sahiplenmiş bir yönetimin
yapabileceği, sürdürebileceği hizmetler, müdahaleler, projeler vb işlerle
ilgilidir. Yani, kentsel planlama işi, bir yönetimin yapacağı işleri
belirleme, yönlendirme ve hatta yönetme işidir. Bu bakımdan kentsel
planlamanın bir yönetim hizmeti olduğunu; sonuçlardan çok süreçlerle ve
sorulardan çok sorunlarla ilgilli olduğunu vurgular dururum... Artık bıkmışsınızdır!...
Sizi bıktırdığımı bildiğim başka konular da var: Kentsel planlamanın
"bilim" değil; (techne ve logos, ya da yapmayı bilmek anlamında)
"teknoloji" olduğu hususu!... Kentsel planlamada metot sorunu!...
Kentsel planlamada yaratıcı düşüncenin ve bağımsız mesleki kimliği oluşturmanın
önemi!... ve daha birçok şey.
"Kentsel planlama sürecinde sorulara yanıt değil, sorunlara çözüm
aranır. Bu nedenle, kentsel planlamanın metodu 'bilimin metodu' değildir;
'planlamanın metodu' farklı olmak gerekir" der, dururum... Planlama
metodu bağlamında ise "durum tespitlerinden, sorun ve olanakları
saptama" ile "sorun ve olanak analizlerinden, planlama tutum ve tavırlarına
(yani siyasalar ve stratejilere)"; siyasalar ve stratejilerden de
"program alanlarına ve proje paketlerine ya da projelere" geçme ve
tabii ki "kavram projeleri oluşturma" işlerini öğrenmenin gerekli
ama yeterli olamayacağını; kentsel planlamada izlenen metodun her aşamasına,
renk, lezzet veren kişisel "vizyon"un (ya da ufuk'un, bakış'ın,
felsefe'nin, heyecan'ın) önemini hatırlatırım... "Bağımsız yaratıcı
mesleki kimliğinizi arayınız"; "soru sormaktan, sorgulamaktan, seçenekler
aramaktan bıkmayınız"; "zıtların birliğini irdelemekten yılmayınız";
ve, "farklı yaklaşımlardan, zıt fikirlerden, paradokslardan ürkmeyiniz"
derim... "Gözünüz özü görsün, sözünüz özü söylesin, eliniz özü
çizsin" derim... "Bilekten ya da omurilikten 'refleks planlama'nın
değil; beyinden 'doğurgan, yaratıcı planlama'nın peşinde olunuz"
derim... Derim, çünkü "bağımsız yaratıcı mesleki
kimliklerinizi" ancak böyle yakalayacağınıza inanmışımdır....
Sizleri, karanlık Gelibolu Barış Parkı ofisinde birdenbire, renkli
mezuniyet cübbeleriniz içinde ve gözleriniz pırıl pırıl , apaydın, mutlu
görünce etkilendim... Duygulandım... Dilerim hep böyle parlarsınız...
Hediyenize teşekkür ederim... Benim de sizlere bir hediyem olacak: Bernard
Shaw'dan bir alıntı!.... Alakasız bir yerde (Hıncal Uluç, "Hıncal'ın
Yeri", Sabah Gazetesi, 4 Mayıs 2001, s.13'de) gözüme çarptı!
"Bazı insanlar herşeyi olduğu gibi görürler ve
"Neden"? diye sorarlar.
Ben ise herşeyi asla olmadığı biçimde hayal ederim "Neden Olmasın"
diye sorarım.?
(Bernard Shaw)
Prof.Dr.R.Raci Bademli
6 Mayıs 2001"
Gündemi hep özgün ve dolu, çevresinde olup bitenlere duyarlı, mesleki
konularla gündelik yaşamı arasında ilintiler kurmak konusunda yaratıcı
olmuştur. Çocuklarının büyüme seyri ile kentlerin büyüme seyri arasında
kurduğu bağlantılara gönderme yaparak başladığı "dingin
kentler" ile ilgili yazısında olduğu gibi...
Özgüveni ve meslek hakimiyeti nedeniyle mesleki terminolojiyi yerli
yerinde, hakkını vererek kullanmıştır. Bir "etimoloji tiryakisi"
olarak sözcüklerle oyun oynarken ve ifadelerini söz sanatlarıyla
(kafiyelerle, ses benzeşmeleriyle) zenginleştirirken kavramların ciddiyetini
ve ağırlığını daha çok hissettirmiştir. (tasa, yasa, kasa gibi...)
Çizdikleri ile anlamak:
Eskiz, analiz, proje çizimlerini, plan notlarını incelemek, kentsel
planlama/tasarım konularına yaklaşımını değerlendirmek açısından çok
öğreticidir. Karar vermek için yeteri kadar arayış eskizleri yapmak, yeni
ve konuya özgü analiz yöntemleri geliştirip bunları görselleştirmek, ölçekler
arasında ilişkiler kurmak, gerekirse ara ölçekler tanımlamak, bunlara işlevlerini
yansıtan isimler bulmak, mevzuatın kısıtlı çerçevesi içinde dahi gösterim
seçenekleri üretebilmek, yani eleştirdiği planlama araçlarının sınırlarını
zorlayabilmek, planlanan alanda tüm unsurları aynı düzeyde önemsemek,
paftalar üzerinde hakkında düşünce üretilmemiş bir nokta bırakmamak,
yalnızca kararları değil politikaları da, üstelik seçenekli plan notları
haline getirmek gibi yeni diller denemek, işverene veya karar vericilere
taleplerini yeniden tanımlattırmak, aktörleri ya da haksahiplerini; haklarının
daha az, kamuya karşı sorumluluklarının daha fazla olduğuna ikna etmek, (şeytana
pabucunu ters giydirmek) onun gözle görülebilir başarılarının yalnızca
ilk anda akla gelen örnekleri.
Konuştukları ile anlamak:
Herşeyden önce Raci Hoca çok ve öz konuşurdu, hiç sıkılmazdık.
Her plancıda bulunması gereken çok yönlü analiz kapasitesi sayesinde,
konu, koşul, karakter ne olursa olsun o her ne söylemek isterse onu söyleyebilme
ve ortamla ilişkilendirme başarısını gösterirdi. Yani; 1-gündemi yeniden
tanımlardı ve hedeflenmeyen konsantrasyonlar yaratırdı, 2-mesleki konuları
meslek dışı kişilerle de paylaşacak iletişim yöntemleri bulur, sabırla
kullanır, bilgi ve bilinç etkisinin hedef alanını genişletirdi. Bu konuda
bir örnek olarak; Kale yarışmasına hazırlandığımız sıkışık günlerden
birinde, kendisinden yalnızca bir anahtar almaya gelen apartman görevlisine
yarım gün boyunca Ulus Projesini anlattığını hatırlıyorum. Zaten Oda 43,
iki yıl boyunca her gün odaya şu veya bu nedenle uğrayan kişilerden en az
3'üne Raci Hoca tarafından bıkmadan usanmadan projelerin anlatıldığı
interaktif bir sergi mekanıydı aynı zamanda.
"Kentsel plancı/tasarımcı, yönetimlere, yöneticilere, karar
vericilere yol gösteren, seçenekler sunan, olasılıklara dikkat çeken ve
hatta bazan karar vericileri eğiten, öğreten, bir düşünür, bir danışman,
bir teknisyendir." derdi. "Plancı rolünün karar verici,
belirleyici, yargılayıcı, yönlendirici vb olmaktan çok kolaylaştırıcı,
düşündürücü, buldurucu, uzlaştırıcı ve karar verdirici nitelikler taşıdığını"
vurgulardı. Soran/sorgulayan yapısından, öncü/örnek rolünden, iletişim/dönüşüm
uzmanlığından sözetmekten bıkmazdı. Kentsel planlama anlamında bir öncü/örnek
olan, kendisinin de çok şey öğrendiği ve çok emek verdiği Ankara'yı da
belki bu yüzden severdi.
İthal kavramların arkasına gizlenen, ne anlama geldiğini ve özgün koşullarımız
içinde nasıl ele alınacağını düşünmeden tanımlarını yalnızca
sarfederek mucizevi faydalar bekleyen bazı meslektaşları yerine aşağıdan
yukarıya bilinçlenmenin, kentsel yaşam çevremizi severek ve sorumluluk
alarak sahiplenmenin ilkelerini belirlerdi. Kendisinden yöntem konusunda öğreneceklerimiz
her zaman işimize yarayacaktır.
Yaptıkları/Uygulamaları ile anlamak:
Mesleki doğrularını olanca kapsamı ile ve fakat kıvrak, gösterişli bir
ifade ile dile getirdiğinde bunu tipik olarak akademisyenlere özgü, gerçeklerden
uzak bir yaklaşım sanmak yanılgısı olasıdır. Oysa Raci Hoca'nın en önemli
başarıları bu yaklaşımlarını yansıttığı araştırma, tasarım ve
uygulama projeleridir. Bunlar arasında 1989-1994 yıllarında Ankara Büyükşehir
Belediyesi İmar Daire Başkanlığı görevini yürüttüğü, bir çok büyük
proje ve uygulama çalışmasına imzasını attığı süreç özel öneme
sahiptir. Bu süreci dakika dakika belgelediğini, seyir defterleri tuttuğunu
hepimiz biliriz.
Bir yazıyı veya konuşmayı organize ettiği hızla bir proje hazırlığı
ve/veya uygulamasını organize etmesi, yaptığı işe pozitif, katılımcı ve
özverili yaklaşmasından kaynaklanıyordu. Güven veren, tartışan, zıt
fikirlerden, çelişkilerden çekinmeyen, bunlardan olumlu sonuçlar çıkaran,
uzlaştıran, ikna eden nitelikteki koordinasyon gücü etkileyiciydi. Bilmekle
uygulamak arasındaki bağı kurabilmiş iyi bir yöneticiydi. Gerek akademik
ortamda, gerek kurumsal platformda, gerek uygulama alanında meslekler ve
kurumlar arasındaki görünmez duvarların kaldırılması için işbirliği ve
işbölümünün doğru örneklerini yaşama geçirmiştir.
Sağlıklı kentlerimiz, kentlilerimiz ve kent kültürümüz olması için
sağlıklı şehir plancıları yetiştirmeye adadığı yaşamında kendi sağlığına
odaklanmaya pek vakti olmamıştır. Ancak "kendini yetiştirmek, geliştirmek,
yenilemek" yalnızca öğrencilerine verdiği tavsiyeler olarak kalmamış,
kendi yaşamına da yansımıştır. Yani Hocanın söylediğini de yaptığını
da yapmak gerekirdi. Gelibolu Barış Parkı üzerinde çalışırken
".....ormancıların, milli parkçıların bir parçasıyım. İtiraf etmek
gerekirse aklıma, gönlüme girdiler. Kentsel plancı kimliğimi yeşille, doğa
sevgisi ile geliştirdiler." diyor. Çevre ve kültür değerlerinin
korunması ve geliştirilmesi için üye, yönetici veya gönüllü konumda yer
aldığı sivil toplum kuruluşları ile gerçekleştirdiği son dönem çalışmaları
önemli yere sahiptir.
Onu anlamak için, ürünlerini bugün veya yarın tartışmak, değerlendirmek
esas. Bunu yapabileceğimiz ortamlara zaten kendisinin ön hazırlığını yaptığı
belgeleri aktarmak, derlemek gerek. Bu değerlendirmelerden yeni sonuçlar çıkarmak,
bu sonuçları da paylaşmak için, onu, yani fikirlerini yarınlara nasıl taşıyacağımız
konusunu kendisi olsa bir planlama projesi olarak ele alabilirdi.
Ve birkaç kişisel not: Benim için çok önemli bir dönemde, mesleğe adım
atmak üzere olduğum aylardan başlayarak yaklaşık iki yıl boyunca birlikte
yoğun bir çalışma arkadaşlığı sürdürdüğümüz için kendimi hep çok
şanslı saymışımdır. Son on küsur yıl boyunca çok az görüşebilmiş
olduğum, çok şey borçlu olduğum Hocam'ın yüksünmeden üstlendiği görevlerde
yanında olamadığım için ise üzgünüm. Onu geç bulup çabuk kaybedenler,
anlamaya gayret göstermeyeneler adına da üzgünüm. Ancak onu anlayan ve
sevenlerinin çokluğu bunu unutturacak kadar sevindirici.
Böylesi anma toplantılarından, toplumsal ve mesleki belleğimize katkı sağlayacak
şekilde kalıcı, ancak yeni süreçlere ışık tutacak şekilde dinamik sonuçlar
ve projeler elde etmek dileğiyle sözü meslektaşlarına bırakıyorum.
Not: Ankara Şehir Plancıları Odası'nın 15
Ekim 2003 tarihinde düzenlediği "Meslektaşları, dostları, öğrencileri
Raci Bademli'yi anlatıyor" sohpet toplantısında Funda Erkal Öztürk
tarafından yapılan konuşma.
|