New York’ta Babil’in Asma Bahçeleri
Dünya Ticaret Merkezi’nin
yerine yapılması önerilen yapıların mimari planları sergileniyor. Hudson
Nehri kıyısında, Manhattan’ın batı yakasında yeni sanat merkezi haline
gelen semtteki Max Protetch adlı galeri yeni bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Sergide Dünya Ticaret Merkezi’nin yerine yapılması önerilen yapıların
mimari planları sergileniyor.
Yaklaşık altmış projeyi içeren gayri resmi öneriler yeni bir geleceğin
estetiğini hayal etmeye can atan Manhattanlıların ilgi odağına dönüşüverdi
hemen. Önerilerin çoğu şu an kırk metre derinliğinde on altı futbol sahası
genişliğindeki çukurun üzerine inşa edilecek yapılardan oluşuyor.
Kapıdan içeri girer girmez, İkiz Kuleler’i hatırlatırcasına iki dikey
sıra halinde duvara asılmış, sekiz adet siyah beyaz fotoğraf çıktı karşıma.
Bunlardan üç tanesinin altındaki tarih 1966. Bu üç fotoğraf, Dünya
Ticaret Merkezi’nin Manhattan’daki diğer gökdelenler arasında ilk tasarımı.
Minuro Yamasaki’nin Japon estetiği tasarım aşamasındayken dahi sebebi anlaşılamayan
bir şekilde Manhattan’ın güneyine, Hürriyet abidesinin tam karşısına
adeta cuk oturmuş. Kısacası onları buraya yerleştiren inşaatın
tamamlanmasından sonra geçen yirmiyi aşkın yılın verdiği göz aşinalığı
filan gibi bir tesadüf eseri değil. Tersine yirmi yıl boyunca Manhattan
onlara benzemeye adamış kendisini besbelli. Sonunda kulelerin ikiliği bütün
şehrin iliğine kemiğine işlemiş.
Yeşil sahalar
Sonra duvarlarda birbiri ardına sıralanmış Dünya Ticaret Merkezi’nin çeşitli
yorumları, daha doğrusu geleceğin ilk izleri ile karşılaştım. Projelerin
neredeyse hepsi New York kadar konuşkan çıktı. Enformasyon çağı ikiz İkizleri,
nümerik yapı tasarımının mimarı Hani Raşhid konuşkan New Yorklulardan
biri belli: "Minuro Yamasaki’nin Dünya Ticaret Merkezi sadece modernliğin
olaganüstü harika bir ifadesi olmakla kalmayıp, insan ruhunun sınırsızlığının
bir abidesiydi. Dünya Ticaret Merkezi altmışlı yılların uzayı fetheden
insanoğlu estetiğiyle yapılmıştı. Biz projemizdeki İkiz İkizler için çağımızın
iletişim ve enformasyon çağı olmasını dikkate aldık."
Doğa, ışık, mekân, iç ve dış satıh ve yapıların daha pek çok özelliğini
temsil eden sayıların nasıl bir biçim alabileceğini tasarlamaya yönelik bu
proje pek gerçekçi gelmedi nedense.
FEMA adlı projenin sahibi Mel Chin daha edebi bir yaklaşıma sahip. Proje
metni girişinde Amerika’nın güneyli yazarı William Faulkner’dan bir alıntı
var: "... göğe doğru umutsuzca ve yenik uzanmış, yağmur ve ölüm
mevsiminin bağrından" Chin inşa ve işgal yerine yeni alanlar yaratma
yanlısı. Dünya Ticaret Merkezi’nin yerinde yeşil saha öneriyor:
"Sorun geçmişin barınaklarının yerini alacak binaların inşası değil,
gelecek için hangi binaların inşa edileceği sorunudur. Terörizmin yıkıcı
güçleri ve askeri tasavvurun korkunç icatları savaşı kışkırtırken, böyle
bir durum karşısındaki yaratıcı birey ya da ekibin ne ürettiği sorunudur.
Brecht, Benjamin’e ‘Geçmişin iyi hatıraları üzerine değil, geleceğin
kötü ihtimalleri üzerine düşün’ dememiş miydi? Ölüm, kül ve yıkım
üzerinde yükselecek olan projemiz FEMA sıfır noktasında yeşil sahalar
kurulmasını öneriyor."
FEMA’nın yeşil sahaları tek boyutlu değil, işin tuhaf yanı Babil’in
Asma Bahçeleri gibi yüksek asma katlardan oluşuyor. Gökdelenlerin arasına
asılan yeşil sahalar ilginç bir New York hayali doğrusu. Asansörlerle
onlarca kat yukarıda asılı bahçelere erişmek, bulutlara değmek, o bahçelerde
aşk şarkıları söylemek ve sevgiliyle el ele dolaşmak da var geleceğin
resminde.
Açık sözlü tasarım
NOX adlı mimarlık kuruluşu iyimser bir yaklaşım sergilemiş: "Her şeyden
önce yeni yapılacak olan binalar eski binalardan yüksek mi alçak mı olmalı?
Böyle soruların sosyal, duygusal, siyasi ve ekonomik cevapları olacaktır şüphesiz.
Eskisinden alçak bir bina mı türünden sorular mimarların alanı dışına
taşar. Mimarların burada düşünmesi gereken şey küreselliği kente geri
nasıl taşıyacakları olmalıdır." NOX, bu soruların cevabını önerisindeki
spiral binalarla veriyor. Bu binaların şehre uyum sağladığını söylemek
zor. İnsanlık türünden diskurlara giren, özgürlükten dem vuran, ruhsal
yorumlara takılan projeler önerilerin çoğunluğu.
Bunların tam ortasında yer
alan Moris Adjmi’ye ait tasarım en açık sözlüsü aslında. Amerikan bayrağı
şeklindeki gökdelenin sırıtan milliyetçiliğini, spiral ya da amalgam
estetikle saklanamayacağını kanıtlıyor. Öneriler arasında karmaşık bir
güneş saati de var. Bu tasarım Sıfır Noktası’nı çevreleyen anıt duvarının
tam orta yerinde açılan delikten, uçakların İkiz kulelere çarptıkları
anda güneşin yansımasıyla oluşacak ışık oyunlarına sahne niteliğinde.
İkizleri aynen inşa edip ortalarına yüz basamakla inilen bir anma çukuru
kazmak fikri de tasarımlar arasında. Nitekim bu fikre destek veren epey
ziyaretçiye rastladım.
Steven Holl, Dünya Ticaret Merkezi’nin yerinde aynı alanı kaplayan ve
aynı yüksekliğe ulaşan dört köşeli yürüyüş yolunu tasarlayan mimar.
Tasarısının özünde adeta bir Hac yolu ya da yeni bir Kâbe yatıyor sanki.
Benim tercihim Eytan Kaufman’ın tasarımı "yaya köprüsü"
oldu. Dünya Ticaret Merkezi’nin yerinde hayatlarını kaybedenler için bir dünya
anıtı ve anıtı çevreleyen kültürel, ticari faaliyet merkezleri,
turistleri ve ziyaretçileri ağırlayacak mekânlar ve işyerlerini New
Jersey’e bağlayan ancak sadece yayaların kullanabileceği bir köprü. Tasarıma
bakıldığında aynı 1966 tarihli Dünya Ticaret Merkezi tasarımı gibi şehrin
estetiğini tamamlayan hatta şimdiden sanki oradaymış izlenimi veren bir yapı.
Üstelik kaybedilenin yerini doldurmak, yenisini, daha yükseğini, daha alçağını
inşa etmekten, insanlığın büyük ya da küçük geleceğinden, özgürlükten
dem vurmak yerine New York’un geleceğini günümüzde bulan bu projeye oyumu
verip galeriden öyle ayrıldım.
Milliyet - Şebnem Şenyener
|