reklam

18 Şubat 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Şehir mobilyaları gelişiyor

Şehir mobilyaları, Türkiye’de de yaklaşık 80’li yıllardan sonra daha çok meslek çevrelerinde kullanılmaya başlayan yeni bir kavram. Ve şehir mobilyaları sürekli yenileniyor. Oysa...

Sokak, cadde, meydan, park gibi kamusal mekânları oluşturan yüzey kaplamaları, aydınlatma elemanları, korkuluklar, çöp kovaları, otobüs durakları, telefon kabinleri, bildirişim elemanları gibi donatılara ‘şehir mobilyaları’ adı veriliyor. Şehir mobilyaları, Türkiye’de de yaklaşık 80’li yıllardan sonra daha çok meslek çevrelerinde kullanılmaya başlayan yeni bir kavram. Şehirlerde, ortak mekânlarda kullanılan eşyalar için de ‘mobilya’ sözcüğü kullanılıyor. Bu sözcüğün önüne ‘şehir’i koyarak iç mekândan kamusal mekâna geçmiş oluyoruz. Ancak kamusal mekâna çıktığımız anda da bireysel tercihlerle değil, ‘kamusal işlevler’le karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz. Bu nedenle ‘mobilya’ sözcüğünün burada çok farklı bir anlamı var. Çünkü şehir mobilyalarının ‘bir eve eşya alır gibi’ yöneticiler veya uzmanlar tarafından satın alınması, tasarlanması ve sokaklara yerleştirilmesi mümkün değil. Şehir mobilyaları tasarımını dekorasyon, endüstriyel tasarım gibi diğer tekil tasarım konularından ayırdeden de bu farklılık oluyor. Mobilyanın önüne ‘şehir’ sözcüğünü kattığımızda, özel alandakinden çok farklı, çok düzeyli, çok taraflı, çok sektörlü bir tasarım konusu ile yüz yüze kalıyoruz.

Oysa geçmişte şehirlerin, kamusal mekânların tıpkı bir ev, bir eşya gibi tasarlanabileceğini savunan mimari akımlar söz konusuydu. Yöneticiler karar veriyordu, tasarımcılar proje hazırlıyordu ve iş burada bitiyordu. Bugün ise kamu sahası, kamu otoritesinin normlar içinde davrandığı yeni bir anlam kazandı. Bu yüzden ‘gelişmiş’ dediğimiz ülkelerde şehir mobilyaları gibi bütün şehircilik konuları her şeyden önce bir tasarımcının, bir şirketin ya da yöneticinin projesinden ibaret olarak görülmüyor. Bir ‘tasarım yönetimi’ konusu haline geliyor. Şehir mobilyaları, resmi, sivil ve özel, farklı sektörleri ilişkilendiren bir kentsel altyapı yönetimine dahil oluyor.

Dahası, birim üründen şehircilik uygulamalarına kadar proje elde etme yöntemlerinin, düzenleyici ilkelerin oluşturulduğu bir yerel yönetim meselesi haline geliyor. Türkiye’de ise, güncel şehircilik uygulamalarının aksine, siyasetçiler ve hatta uzmanlar tarafından hâlâ basit bir ‘proje konusu’ gibi görülüyor. Kamu otoritesi kamu sahası üzerinde düzenleyici bir görev üstlenmek yerine, tasarlayıcı bir rol üstlendikçe, her ayrı yönetim birimi istediği gibi davranıyor ve ve kamu alanını gücü oranında özelleştirmeye çalışıyor. Bunun en tipik örneklerini görmek için Taksim Meydanı’na bakmak yeter.
Bu nedenle kamusal mekânları ilgilendiren bir konunun özel mekânları ilgilendiren ‘mobilya’ sözcüğü ile ifade edilmeye çalışılması belki açıklayıcı olduğu kadar yanıltıcı da.

Şehir mobilyalarının şehircilikle ilgili olduğunun anlaşılamaması yüzünden doğal olarak bu alandaki uygulamalar, siyasi otoritenin bir ‘gösteriş’ (makyaj) yatırımı gibi algılanmasına yol açıyor. Bu da kaynak israfı, niteliksiz uygulamalar kadar, birçok kentsel düzenlemenin bozulmasını beraberinde getiriyor. Sanki sırada sergilenecek daha çok mal varmış gibi, sürekli şehir mobilyaları yenileniyor. Çoğu daha eskimeden atılıyor. Emlak vergisinin onlarca misli arttığını, bazı büyükşehir belediyelerinin kaynaklarının bir çırpıda azalıverdiğini ve kamu hizmetlerinin bedelini vergilerimizle ödediğimizi düşünürsek, yerel yönetimlerin kaldırımlarımızı sürekli yenilemelerine eskiden olduğu gibi sevinemeyeceğimizi, hatta sevinmek şöyle dursun, ucunun bize dokunacağını fark edeceğiz.
Milliyet - Korhan Gümüş

 

Şubat 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz