Korumada 'planlama' ilkeleri
Kültür Bakanlığı'nca
8-10/Şubat/2002'de Antalya'da düzenlenen ''Tarihi Kentlerin Korunması''
sempozyumundaki komisyonlardan biri de SİT'lerin tahrip edilmeden yaşatılmasına
yönelik yeni planlama kurallarını belirledi...
Tarihsel ve doğal değerlerin yoğun bir ''doku'' oluşturduğu bölgeler ''SİT''
statüsünde korunmaya çalışılıyor... Yani, yapılar ya da diğer varlıklar
tek tek değil, ''bir bütün olarak'' gözetilip yaşatılmak isteniyor...
Bu gibi alanlar, aynı zamanada ''yaşamın'' da sürdüğü ''kullanılan''
yerler olduğu için, zorunlu bir ''imar süreciyle'' de iç içe durumdalar...
Yani, hem o eskiden kalma kültürel değerler ile doğal varlıklar
korunacaklar; hem de onları yıpratmayacak bir yeni kullanım ile, toplumsal yaşam
için gerekli ''yeni düzenlemelere'' ve hatta bazı ''yeni yapılanmalara'' da
aynı doku içinde olanak sağlanabilecek...
İşte, SİT'ler için bu kaçınılmaz ''koruma ve imar'' ilişkisinin,
bilimsellikten de ödün verilmeyen bir toplumsal yaşama bağlı olarak
kurulabilmesi için, öncelikle ve mutlaka ''planlama'' gerekiyor. Bu planlamanın
da aynı nedenlerle ''koruma amaçlı bir imar düzeni'' sağlaması, tarih-doğa
ve kültürle ''barışık'' ve onlara ''saygılı'' bir kimlikli yaşamın sürmesi
açısından büyük önem taşıyor...
Komisyon çalışmaları
Nitekim, Kültür Bakanlığı da 8-10/Şubat/2002'de Antalya-Kemer'deki Mirage
Park Resort otelinde gerçekleştirdiği; ''Tarihi Kent Dokularının Korunması
ve Geleceğe Taşınması'' konulu sempozyumda oluşturulan üç önemli
komisyondan birini sadece ''planlama'' konusuna ayırmıştı...
Diğer iki komisyon ise kentsel korumanın ''kültürel, ekonomik, sosyal
boyutları'' ile aynı amaç doğrultusundaki ''koruma kültürünün geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılması'' konularını ele aldılar ve elbette yine çok önemliydiler...
Ancak, özellikle ''SİT'lerin planlanması'' konusu, Komisyon Başkanı
Prof. Dr. Tamer Gök 'ün de vurguladığı gibi, ülkemizdeki ''temel
sorunlar'' arasındaydı... Çünkü tarihi ve doğal SİT dokularının sadece
''plansızlık'' yüzünden değil, daha da acısı ''yanlış ve duyarsız
planlarla'' tahribatını bile yaşayabiliyorduk...
Peki, neler yapılmalıydı?.. ''Koruma amaçlı imar planlaması'' denildiğinde,
bu amaç için ''yetersiz'' kalan planlamanın tahribatı nasıl önlenebilirdi?..
Bu sorular sempozyumun son oturumunda komisyon başkanınca açıklanan
''sonuç raporunda'' özetle şöyle yanıtlanıyor:
Bütüncül koruma
''SİT'' lerin dışındaki alanların da imar planları düzenlenirken, SİT'teki
dokunun korunmasını zorlaştıracak değil, ''kolaylaştıracak'' ve hatta
''gerekli'' kılacak düzenlemeler gözetilmelidir...
Özellikle ''peyzaj devamlılığı'' ya da ''kimlikte uyum'' vb. gibi, yapı
yoğunluğu-karakterleri ve ''siluet etkileri'' konularında bu özen gösterilirken,
kentsel kullanım ve ''işlev'' açısından da ''koruma öncelikli bir bütünsellik''
sağlanmalıdır...
Söz gelimi, bir kentsel SİT içindeki ''eski çarşının'' ya da ''arastanın''
korunup yaşatılabilmesi için, koruma planıyla birlikte ne kadar mükemmel
bir ''kentsel tasarım projesi'' önerilirse önerilsin, SİT dışı imar planı
alanlarına ''süpermarketler'' sıralandıkça, bu güçlü ''kuşatma'' altında
koruma planı hedefleri de yakalanamaz; aynı arasta zengin rakipleri karşısında
''söner'' gider...
Koruma amaçlı planların yapım sürecinde, ''plancıyla'' birlikte ve SİT'in
niteliği de gözetilerek ''mimar'', ''arkeolog'', ''sanat tarihçisi'',
''peyzaj mimarı'' .. gibi temel ve zorunlu uzmanlık alanı temsilcileri de
''etkin ve sorumlu olarak'' yer almalıdır...
Bu uzmanlar, plan alanı içindeki mimarlık, arkeoloji, sanat tarihi, doğal
değerler ve peyzajlar açısından korunması gerekli mirasın niteliklerini ve
koruma koşullarıyla ''yaşatma ilkelerini'' kendi birikim ve bilgileriyle
belirlemeli; ayrıca, planda bunların gözetileceği kararların üretilmesinde
de ''ortak yükümlülük'' üstlenmelidirler...
Böylesi bir uzmanlar arası birliktelik içinde düzenlenecek imar planlarından
da sadece plancı değil ''tümü'' sorumlu olmalı; planın genel raporuna
birlikte imza atarken aynı planda tek tek kendi alanlarıyla ilgili olarak
''koruma ve yaşatmanın sağlandığına'' dair de ayrı uzmanlık raporlarını
eklemelidirler...
Plansız yapılaşmaya son
SİT ilan edilen yerlerde, plan üretilinceye kadar (yasada öngörülen) Koruma
Kurulları'nca belirlenen ''geçiş dönemi yapılaşma koşullarında'' (GDYK)
ise özellikle yeni yapıya ve yeni parselasyona olanak sağlamak ciddi sorunlar
ve sakıncalar yaratıyor...
Çünkü, bir yandan gelecekteki plana ''önceden müdahale'' yaratırken öbür
yandan da yeni yapı talepleri sürekli karşılandığı için ''koruma planı
gerekliliği'' unutuluyor ve yıllarca plan yapılmadığı bile oluyor...
Komisyon bu nedenlerle artık ''GDYK'' içinde, koruma projeleri dışındaki
yeni yapılaşmalara yer verilmemesini öneriyor...
Kurul kararları yayımlansın
Bu önerileri tamamlayan diğer dilekler arasında en önemlilerinden biri de
''Koruma Kurulu kararlarının yayımlanması'' ... Bu konu, 1995'ten bu yana
hep gündemde olmasına ve ''hukukun da gereği'' sayılmasına rağmen, şimdiye
dek gerçekleşme şansını bulamadı...
Bakalım şimdi Kültür Bakanlığı, hemen her yönüyle verimli ve coşkulu
geçen Antalya buluşmasının ''başarılı ev sahibi'' olarak, bütün bu önerileri
yaşama geçirmek üzere nasıl bir yöntem izleyecek...
Atılacak her adıma destek vermek de bizlere düşecek...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|