Üniversiteler ve 'Kentleri'
Muğla Üniversitesi (MÜ) için ''mimarlık serzenişlerimizi'' dile getirdiğim
yazıma (20.11.2002) ''içerleyenler'' de oldu, katılanlar da...
Birinciler arasında beni üzen, 5 MÜ öğrencisinin doğrusu hiç beklemediğim
mesajlarıydı...
Duygu, Sinem, Özge, Göksu ve Pınar, ortak imzalı e-postalarında, okullarının
modern ve gelişkin tesislerle donatıldığını anımsatarak, ''haksız eleştirilerde''
bulunduğumu belirttiler...
Buna karşın Muğla 'ya yakışmadığını söylediğim ''abartılı ve çirkin
mimarisi'' ile üniversite-kent ayrışmasını güçlendiren ''kampusa çekilme
düzeni'' ni savunmalarını ise hayretle karşıladım...
Oysa biliyorum ki her fırsatta kendilerini Muğla'ya atıp, kampustaki
''kamp ortamı'' yerine kentteki ''toplumsal yaşamla'' bütünleşmenin keyfini
yaşıyorlardır...
Ve eminim ki eğer o acayip renklere boyanmış dev yatakhane siloları
(modern donanımlara rağmen) yerine, SİT içindeki uygarlık ve kültür yüklü
tarihi Muğla evlerinde kalsalardı, yaşama ve kent halkına karşı daha ''hümanist''
bakar ve daha ''özgür düşünceli'' olurlardı...
''Akademik'' ayrışma...
Eleştirilerime katılanlar arasında ''diğer Anadolu kentlerinden'' gelen
mesajlar da var ve çok önemli...
Özetle diyorlar ki: ''Aynı durum burada da var... Üniversite kentin
sorunlarıyla hiç ilgilenmiyor... Kendi kabuğuna çekilmiş, sanki başka bir
dünyanın içindeler... Asker bile kışlasından çıkıp kent yaşamına katılıyor;
akademisyenler ise adeta koloni oluşturmuşlar, halkın dışında ayrı bir zümre
gibiler...''
İşte, yurdun hemen her yerinde geçerli olan bu gibi gözlemlerin de aslında
yine şu ''kampus üniversitesi'' anlayışından kaynaklandığını artık görmek
gerekiyor...
Gerçi, söz gelimi bir Anadolu Üniversitesi gibi güzel kampusuyla birlikte
Eskişehir 'ine önemli katkılar yapan; bir Trakya Üniversitesi gibi anıtsal
binaları kullanarak Edirne 'sindeki kültür mirasına da sahip çıkan; ya da
bir 18 Mart Üniversitesi gibi rektörlüğünü de tarihi bir yapıda sürdürerek
Çanakkale 'sindeki kentsel koruma ve kültür çalışmalarında etkin yer alan
örnekler yüzümüzü güldürüyor...
Ancak, ''genel durumu'' ne yazık ki okurlardan gelen mesajlar özetliyor...
Bu üniversitelerimizdeki olanaksızlıklar ile öğretim üyesi bulma sıkıntısı
gibi ''bilinen sorunların'' ise kentlerinden kopmalarına haklı gerekçe
olamayacağını söylemek gerekiyor...
Çünkü parasızlık başka bir şey, ''anlayış'' başka bir şey...
Prof. Oktik'ten beklentiler
Nitekim, sözü yine Muğla'yla tamamlarsak, bu üniversitemiz de belki ''en
zenginler'' arasında... Muğla âşığı Koçman 'ın bağışladığı
trilyonların, ''kentle kucaklaşılacak'' projelere hemen hiç harcanmamış
olması ise eleştirilerin temelini oluşturuyor...
MÜ'nün ilk 10 yılına damgasını vuran bu ''vefasızlığı'' artık sona
erdirmesi umulan yeni rektör Prof. Dr. Şener Oktik demiş ki: ''Başarı için
Muğlalıların desteğini bekliyorum...'' (Cumhuriyet - 06. 12.2002)
Bu desteğin de galiba artık bazı ''jestlerle'' istenmesi gerekiyor.. Örneğin,
o trilyonlardan az bir miktar ayrılarak bile bazı zor durumdaki Muğla
evlerine sahip çıkılıp, ''üniversite konutları'' olarak yaşatılabilir...
Rektörlük de 12 Eylül döneminin tarihi kente ''zorla'' diktiği, GELİ'nin o
yüz karası azman apartmanını terk edip, yine özgün bir Muğla binasına taşınabilir...
Böylece MÜ programında bulunan ''mimarlık fakültesi'' için de adına yakışır
bir ''kentsel duyarlılıklarla'' hazırlanılmış olur...
Bu konuyu artık Muğla'nın yerel gündemine bırakıyorum... Ancak, genelde
Anadolu üniversiteleri ile bulundukları kentlerimiz arasında kurulması
gereken ''akademik dostluklar'' için tartışmamızı sürdüreceğiz...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|