Doğal SİT'ler ve 'Mimarlık'...
Yıllardır ülkeyi kemiren ''imar talanına'' karşı kamuoyunda oluşan
''nefret duyguları'' , hükümetin 1. derece doğal SİT'lere yeni yapılaşma
olanağı tanımak istemesi karşısında ''ulusal tepkiye'' dönüştü... Kimi
vicdan sahibi AKP 'liler de eleştirilerini yükseltince, daha önce ''yüzde
6'' olarak önerilen inşaat oranı, yeni düzenlemede ''10 bin m2'nin üstündeki
araziler için yüzde 3'' e düşürüldü...
Ne var ki bu bile doğa ve çevrenin korunmasına yönelik bilimsel ve
hukuksal ilkelerin açıkça çiğnenmesi anlamına geliyor... Aynı konudaki
uzman ve bilinçli kesimlerle adeta ''inatlaşmaya'' giren kimi siyasiler ise doğal
SİT'ler üzerindeki imar beklentilerini savunma adına ''talihsiz polemikler''
içindeler...
Mumcu'nun savunması
Örneğin, SİT alanlarından sorumlu Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu ,
23 Mayıs ve 25 Mayıs 2003 günlerinde NTV'de yayımlanan açıklamalarında şunları
söyledi: ''Koruma kurullarında doğal SİT uzmanı yok; mimar, plancı,
arkeolog ve sanat tarihçisi var; mimar ne anlar doğal SİT'ten?..''
Mumcu bu sözleriyle, öteden beri Türkiye'yi kaçak ve plansız yapılaşmaya
tutsak eden siyasetlerle yaratılmış, doğa ve kültür düşmanı genel
''mimari(!) görüntü'' nedeniyle belki taraftar da bulabilir... Ancak, gerçek
mimarlığın bu ''talan yapılaşması'' olmadığını anımsatmak; şimdiye
dek mimar kurul üyelerinin de çabalarıyla belirlenmiş doğal SİT'lerin
''mimarlık yoksunu politikalarla'' tahrip edildiğini açıklamak ve aynı doğal
SİT'ler arasında ise ''korunmaya gerek olmayan'' bir alanın hemen hiç
bulunmadığını söylemek; böylece mimarlığı ve kültür emektarı
mimarları dışlamak yerine, onları da yağmacılara karşı ''korumaya'' çalışmak;
''kültür'' den sorumlu bir bakanın temel sorumluluğu değil midir?..
Mumcu'nun aynı konuşmalarında; ''Doğal SİT'lerin Çevre ve Orman Bakanlığı'na
bağlanmasını, bakanlıktaki deneyimli uzmanlar da istiyor...'' demesine ise
hayret ettiğimi söylemeliyim.
Bunu savunacak bir ''kültür bürokratını'' tahmin bile edemiyorum. Çünkü,
tüm uluslararası sözleşmeler ve bunları gözeten tüm yasalarımızda, ''kültür
ve doğanın bir bütün olduğu'' artık tartışmasız bir evrensel ilke... İnsanın
doğayla uyumlu yaşaması ve hatta doğaya saygılı yerleşmeler kurması, ''SİT''
kavramının temelini ve ''gerekçesini'' oluşturuyor... ''Kent ve çevre kültürünün''
de tarihten geleceğe anayasasını..
'Rekreasyon' yetmiyor!..
Nitekim, Koruma Yüksek Kurulu'nca belirlenen ilke kararlarında da ''1. Derece
Doğal SİT'ler'' bile insana asla tümüyle yasaklanmıyor. Buralardaki doğal
dokuyu bozmayacak ve ''toplumun'' aynı güzellikleri koruyarak kullanmasını
sağlayacak ''rekreasyon'' amaçlı düzenlemelere olanak sağlanabiliyor...
Anlaşılan, bu olanak bile kimi çevrelerin rant beklentilerine ''yetersiz''
geliyor olmalı ki; yüzde 3'le bile olsa, ''özel talana'' yasal güvence yaratılmak
isteniyor.
Bu konuda asıl yapılması gereken yeni düzenlemenin, 2. derece SİT'lerdeki
''turizm tahribatını'' önlemek olduğunu ise Mumcu ve hükümet belli ki akıllarına
bile getirmiyorlar...
Z.Ergezen'e sorsunlar...
SİT alanları bir yana, aslında her türlü araziye hangi koşullarda bina yapılabileceğine,
bu gibi ''siyasi oranlarla'' değil, yine her yerin kendine has dokusunu gözeten
koruma planlamasıyla karar verilebileceğini, her fırsatta ''katılımcılığı''
savunan hükümete bakalım kim anlatabilecek?
Kabinedeki tek ''mimar'' olan ve üstelik bu tür ''imar'' konularıyla
ilgili Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nı yöneten Zeki Ergezen 'in
bile; taslak ilk duyulduğunda ''Bu yasadan haberim yok'' demesine bakılırsa
(Radikal-23.05.2003), SİT'lere göz diken siyasilerin ''kendi mimarlarını''
bile atlatarak kolları sıvadıkları anlaşılıyor...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|