Ankara Şube
Manisfestosu
Mimarlar
Odası Ankara Şubesi, 23 Şubat 2005 tarihinde Mimarlar Odası’nın zihinsel üst
yapısı ve maddi örgütlenmesine eleştirel bir açıdan bakan ve Mimarlar Odası’nın
dile getirilmemiş bir toplumsal sözleşme olan kuruluş ilkelerine dönmesi
gerektiğini belirten “Ankara Şube Manifestosu”nu yayınladı.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından
hazırlanan aynı zamanda şubenin rehber programı olarak da görülebilecek metin şu
şekilde:
“1. Mimarlar Odası hemen hemen 30 yıl
süren gerilimli bir sürecin sonunda ve zaman zaman uç noktalarda cereyan eden
toplumsal hayatımızın çalkantısı içinde mimarlığın bir özgürleşme kültürü
olduğunun bilinci ve sezgisiyle kurulmuştur.
2. M.O. ‘kapitalizm kentinin’
yokluğunda doğmak zorunda kalmıştır. Bu durumun varlık koşullarını
zayıflatmasına rağmen M.O., henüz söylenmemiş olanın ülkenin toplumsal hayatının
gelişimi sürecinde ortaya çıkacağı inancıyla kurulmuştur. Mimarlık kültürünün
meşruiyet sorunlarının, öncelikle kurumsal bir formun içine girmekle
kavranabileceğini öngören açık uçlu bir örgütlenme anlayışını M.O. bir kuruluş
ilkesi olarak kabul etmiştir.
(Meslekçi ideolojk kesimler son 15
yıldır etkin oldukları yönetimlerde mimarlık kültürünün meşruiyet sorunlarını
tepkisel önlemlerle ve mahkeme koridorlarında ‘koruma’ refleksleriyle
çözümlemeye çalışmışlardır.)
3. Kuruluş aşamasındaki ülke koşulları
nedeniyle hem naif hem baş kaldırıcı kimliği aynı anda bünyesinde barındıran bir
süreçte, hiçbir zaman güdümlenemeyecek bir yapılanma olarak M.O. ülkenin
toplumsal hayatının sivilleşmesinde büyük rol oynamıştır.
4. Özerk bağımsız bir yapı olmayı
kendine ilke edinmiş ve bu ilkeleri her zaman yeni kuşaklara yazılı olmayan bir
anayasa ya da sessiz bir konuşma olarak aktaran istisnai sivil örgütlenmelerden
biri olan M.O., bu tavrın sürekliliğinde kurumlaşmasını sürdürmüştür.
5. M.O. bir yandan merkezi otoriteyle
arasında doğan karşıtlıklardan, bir yandan ortaya çıkan çeşitli düşünce
gruplarının çatışmalarından süzdüğü davranış kalıplarını örgütsel işleyişinin
demokratik geleneği haline getirmiştir.
6. M.O., ülkenin kurumsal
demokrasisinin kesintiye uğradığı baskı dönemlerinde dahi paylaşımcılık ruhunu,
gönüllü ve dayanışmacı işbirliğini işleyiş esaslarından biri olarak belleğine
almıştır. Örgütlenmesinin temelini düşünce üretilebilir ortamlar hazırlamak ve
bu ortamlarda tartışılan düşüncelerden çıkan karar üretme süreçlerini işletmek
çabası olarak tanımlamıştır.
(Bugünkü yönetime kadar, Merkez ve
şubeler, sorunları; tartışarak, kaynaklarını ve çözüm yollarını birlikte
arayarak çözümlemiş, merkezi otoritenin gerekçe bile açıklamaya lüzum görmez
tavırda tebliğleri aracılığıyla gerçekleşen yönetim anlayışından kesinlikle uzak
durmuştur.)
7. Kurum-içi ve dışı ilişkilerde
açıklık ve şeffaflık demokratik işlerliğin temel ilkeleri olmuştur.
(Bugünkü yönetime kadar, Oda-içi
kurumsal ilişkilerin; ‘dertleşme’, ‘mektuplaşma’ vs. gibi belirsiz ve dayanaksız
kişisel iletişim kanalları üzerinden kurulmasına hiç izin verilmemiştir. Kişisel
karizma edinme çabalarıyla yaratılan başkan ve efradı imgesi eşliğinde, M.O.nın
kurumsal kimliği hiçbir dönemde bu denli zedelenmemiştir. “Kol kırılır yen
içinde kalır” düsturu ancak kapalı, formel hiyerarşik -ve bu yüzden giderek
çürüyen- topluluklarda geçerlidir.)
8. M.O. başlangıçta zorunlu koşullardan
ötürü kendini toplumsal hayata ‘empoze eden’ bir kurum olarak resmileşmiştir.
Buna karşın, bu gerekirliliği toplumsal hayatı inşa edecek gelecek tasarımları
üzerinden dönüştürerek toplumsal hayat tarafından ‘önerilen’ bir örgütlenmeye
doğru evrilmiştir.
(Bugünkü yönetimin, sadece geriye
bakan perspektifi ülke fiziksel çevresinin yaratılmasında tek geçerli bakış
olarak kabul etmesi, mimarlık kültürünün ve fiziksel çevrenin toplumsal hayata
katılmasının önünde büyük bir engel haline gelmiştir.)
9. M.O. sancılı ve zor kuruluş süreci
içinde –kuruluşuna emeği geçenleri saygıyla yad ederek- kendi ‘yayınının’
toplumsal katmanlarla iletişimdeki önemini kavramış ve 1950’li yılların kısıtlı
ortamında bir dergi yayınlamayı neredeyse onur sorunu haline getirmiştir.
M.O.’nın dergisi olan ‘Mimarlık’; mimarlık topluluğunun kişiler ve kurumlarla
ilişkisinde, açıklığın, şeffaflığın ve katılımcılığın simgesi olarak, cunta
koşulları altında bile yüksek düzeyde mimarlık düşüncesinin savunucusu
olagelmiştir.
(1980’li yılların başındaki Mimarlık
dergilerine bir göz atmak bile bu derginin mimarlık kültürü içinde yüklendiği
riskli sorumluluğu bize hissettirmeye yetecektir.)
10. Her kurumsal örgütlenmenin,
öncelikle toplumsal hayatın görünür yüzü olarak bir biçimsel düzeni, bir de
sezgiler, niyetler, duyuşlar temelinde görünmeyen yapısı vardır. Bu görünmeyen
yapı, tarihsel olarak uzun ve acılı bir geçmişten süzülerek gelir ve her kuşağa
yazıya dökülmemiş bir toplumsal sözleşme olarak korunması amacıyla devredilir.
M.O.nın bağlı olduğu en temel ilke, ister fiziksel çevrenin, ister mimarlık
kültürünün herhangi bir bölgesindeki insani edimin tasarlanması olsun, sadece ve
sadece tasarlama kültürü üzerine kurulması şartıdır. Yarışmalar, tasarlama
kültürünün mimarlığın fiziksel çevre yaratma çabasında, özel hatta deyim
yerindeyse mahrem bölgesini oluşturur. Çünkü bağımsız bir akla erişilmedikçe
toplumsal anlamda ekonomik önkoşulların dayattığı şekillenmeleri ilişkilerden
azad etmek mümkün değildir. Bağımsız aklın gücüne erişmek için bir tür sosyal
sınama süreci olan yarışmalar vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Kuruluşundan
itibaren 30 yıl boyunca yarışmalar örtük de olsa M.O.nın kendi kurumsal yapısını
sosyal bir omurga haline getirmesinde baskın bir rol oynamıştır.
(Meslekçi ideoloji, varlığına karşı
içten içe bir tehdit unsuru olarak algıladığı yarışmaları, mimarlık kültürü
içindeki yerinden soyutlayarak, vakit kaybettirici bir çalışma alanı olarak
görmüştür. Son 15 yılda M.O.nın hemen bütün yönetmelik maddeleri bir şekilde
gözden geçirildiği halde Yarışmalar Komitesi ve bağlayıcı düzenlemeler Oda’nın
bir yerlerinde unutulmuştur. Son UİA Kongre Vadisi Yarışması vakası ile ilgili
olarak bugünkü Komite ve Mimarlık dergisi aylarca sessiz kalarak sonuçların
sorumluluğunu MYK ile paylaşmıştır. MYK, bu yarışma özelinde yeniden açığa çıkan
politikasının ve ideolojik sapmalarının hesaplaşmasını, mimarlık kamuoyu ve
örgütünün kendisiyle yapmak zorundadır.)
Yukarıda anlatılan M.O. nın
kuruluşundaki dile getirilmemiş toplumsal sözleşmeyi, Oda’nın çok kültürlü
mimarlık paradigmasını ve ülke sorunlarıyla dolaysız ilişkilenen geometrisini
Oda’nın varlık nedeni olarak görüyoruz ve bugünkü mimarlık kültürünün asli ve
ortak kaygısının kamusal hayat ve onun fiziksel çevresinin geliştirilmesi için
programlar önermek olduğunu hatırlatıyoruz.
Mimarlar Odası, kuruluşunda beslendiği
kaynaklara ve dile getirilmemiş bir toplumsal sözleşme olan başlangıç ilkelerine
dönmeli, bu ilkeler üzerinden kendini sınayarak kurumsallığını ve meşruiyetini
yeniden kurmayı denemelidir.
Mimarlar odası dile getirilmemiş bir
toplumsal sözleşme olan kuruluş ilkelerine dönmelidir.”
Arkitera
Forum'da başlayan tartışmaya katılmak
için
tıklayın. |