Mimarlar iktidarda
Seçtiğimiz kişiler İstanbul'un binlerce
yıllık tarihine ve aynı mekânı paylaşan bizlere karşı sorumludurlar. Her
akıllarına eseni yapamazlar.
İstanbul'un kar depresyonuna girdiği
günlerde, televizyon ekranlarında yorumlarıyla bolca gözüken meteorologlara
bakarken "İşe bak, şimdi de bunlar meşhur oldular!" diye söylendim. Depremler
jeoloji mühendislerini, ekonomik krizler iktisatçıları, yakın savaşlar emekli
generalleri ekranlara taşıyıp medyatik kılmıştı. "Biz mimarlar acaba ne vesile
ile meşhur oluruz?" diye düşünmeye başlamıştım ki... Belediye seçimleri, geldi
çattı.
Mesleğimiz adına işte "vatana bir
hizmet fırsatı" ve meşhur olma olanağı nihayet çıkmıştı. Meşhur olmak da ne, tam
anlamıyla "iktidar" demekti bu mimarlar için! Ülkemizin biricik metropolü,
gözbebeği İstanbul'a da en sıkı partiden bir mimar aday olunca iyice sevindim.
Mimarlar, çevre ve toplum duyarlığı
olan, fiziksel bozukluklardan, doğa yağmasından huzursuz olacak biçimde yetişmiş
entelektüel kimseler değil midir? Kentlerde dolaşırken eğri büğrü görüntüleri,
çarpıklıkları hayalinde düzeltmeyenimiz yoktur. Daha geniş vizyonlu kimilerimiz
tüm bir yapı adasını dibinden kazır yerine kendi istediği türden mimari yapıtlar
kondurur.
Ne ki, iktidar hiçbir zaman, dünyayı ve
kentleri böylesine değiştirebilecek kadar bizde (!) değildir, ayrıca iktidarı
elinde bulunduranlar da bizlere pek bir şeyler sormazlar. Ama bu günlerde
meslektaşlarımızın yerel yöneticiliğe yaygın biçimde aday olması sonucunda, bize
bir sürü şeyler soracaklar, gem vurulmuş hayallerimizin zincirlerini
boşaltacaklar ve sonunda iktidarı ele geçireceğiz gibi geliyor bana.
Ego projeler
Bu karmaşık düşünceler ile karşılamışım, mimar belediye başkan adaylarını...
Seçimler öncesinde, yönetiminde bulunduğumuz İstanbul Serbest Mimarlar
Derneği'nde mimar başkan adayları ile toplantılar yapıp düşünce alışverişinde
bulunulmasını planladık. İstanbul Büyükşehir adayı mimar Kadir Topbaş ve
Beşiktaş İlçe Başkan adayı mimar İsmail Ünal ile heyecanlı, verimli toplantılar
düzenledik. Kendi adıma bu mimar-başkanların "ego-proje"lerinden ürktüğüm için,
her fırsatta tartışma konularını kent için proje üretme yöntemleri çerçevesine
çekmeye çalışmışım: Tüm ülkemizin, kentlerimizin, kamusal işverenlerin, yerel
yönetimlerin nitelikli uygulamalar için çağdaş ve düzeyli projelere ihtiyacı
var. Ama, yerel yönetimlerin bazı uygulamaları, çevremizde gördüğümüz duyduğumuz
kentsel projeler ve sonuçları hiç parlak değil.
Mimarlık kamuoyunda ve genelde tüm
toplum tarafından tartışılarak yapılması gereken yapılar, düzenlenmesi gereken
çevreler, kimselerin haberi olmaksızın doğrudan ve yetersiz programlar ve tuhaf
projeler ile ihale ediliyor. Sonucu hem yapanı, hem yaptıranı hem de kent için
uygar çözümler bekleyenleri hiç de tatmin etmeyen ihaleler ile yapılan savruk
çevre düzenlemelerinden, anlık plan kararlarından, projelerden kentleri sakınmak
gerek.
Seçimler yapıldı, işte mimarlar nihayet "iktidar"daydı. Bakalım ne olacaktı?
Olanlar oldu. Mimar başkanlar, kendi bireysel hayallerini "vizyon" hatta "hedef"
kılarak işe giriştiler. Aman hemen kaleme sarılmalıydım.
Bizi yanlış anladınız!
Yerel seçimler öncesinde, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği'nin bir yemekli
toplantısına konuk olan Kadir Topbaş, meslektaşlarına şöyle demişti: "Ülkemizde,
mimarlığın prestiji gerçekten zayıf. Sizler, mimar sıfatı ile aday olan benden
beklediklerinizi sıralıyorsunuz. Kazanırsam, benden desteğinizi esirgemeyin. Ben
de çekiniyorum doğrusu. İstanbul'da bir mimar belediye başkanı da başarılı
olamazsa, mesleğimizin prestiji iyice zedelenir..."
Artık Başkan olan mimar Kadir Topbaş,
elindeki iktidarı ilginç projeler üretme yolunda kullanmaya niyetli görünüyor.
Haliç'e camdan köprü, Sivriada'ya dev Semazen heykeli...
Hepimiz biliyoruz ki büyük anıtlar,
"büyük" dönemlerin eserleridir. Bir ülkede otoriter bir rejim yoksa anıtlar
egemenlerin emirleriyle değil, halkın katılımı ile, tarihsel göstergeler olarak
gerçekleşir. Hele çağımızda "anıt" anlayışı tümüyle değişti. Ama, bu tartışmayı
bir yana bırakalım. Daha oralara çok var! Demokratik bir kentte, metropolde
yaşayanlar birbirlerine karşı sorumludur. Bizler nasıl ki yeni bir yapı yaparken
kurallara uymak ve izinler almak zorundaysak, onlar da böylesine dehşetli
belirleyici kararlar alırken bizlere danışmak zorundadırlar. Yöneticiler, bizim
seçtiğimiz kişiler olarak öncelikle bu kentin 4000 yıllık tarihine, sonra da
aynı mekânı paylaşan bizlere karşı sorumludurlar ve her akıllarına eseni yapmaya
hakları yoktur.
Mimarlık bugün gerçekten iktidar açlığı
çekiyor. Ama bu anlamda mı? Hangi aklı başında mimar, "Hele bir iktidarı ele
geçireyim de şu hayalimdekileri gerçekleştireyim" diye düşünebilir? İktidarı ele
geçiren bir Başkan bunu kendi özel fantezileri doğrultusunda mı kullanır?
Sayın Topbaş, bizler, ülkemizde
mimarlık biraz "iktidar" istiyor derken bunu kastetmemiştik. Yanlış
anlaşılmışız.
Gün geçtikçe olaylar daha da vahim bir
hal almaya başladı. Sayın Başkan, danışmanları ile bir büro kurdu, orada
İstanbul ile ilgili hayallerini projelendirmeye başladı... Burada üretilen
tasarımların nasıl elde edildiğini bilemiyoruz. Ancak iki konuyu her zaman
tartışmaya hakkımız olduğunu düşünüyorum.
1. Bu projelerin seçimleri, mimari
nitelikleri ve İstanbul gibi benzersiz bir kentle kurdukları sorunlu ilişkiler.
2. Bu projelerin kentli ile katılımcı
bir biçimde paylaşılma(ma) biçimleri.
"İstanbul'a Bakıyorum Gözlerim
Faltaşı (Radikal. 03-03-2005)
İstanbul'un imajını Dubai'nin Yelken Oteli ve yapay Palmiye Adası'na benzeyen
mekânlarla 'cilalamak' isteyen Büyükşehir Belediyesi, hazırladığı projelere
uluslararası yatırımcı desteği bulmak için Cannes'a gidiyor. Yatırımcıların
ilgisini çekmek isteyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Dubai'nin ünlü Yelken
Oteli ve Palmiye Adası benzeri projeler hazırladı. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, bu projelerle, Fransa'nın Cannes kentinde yapılacak Uluslararası
Proje Finansman Yatırım Platformu'na katılıyor. Cannes'da toplanan MIPIM'a,
Şişli Kültür Merkezi, Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi, Eğlence Parkı, Tarabya
Sağlık ve Ekolojik Güzellik Parkı gibi projelerin yanı sıra 'geleceğin imaj
kuleleri' adıyla şu projeler götürülüyor: Istower, Çamlıca Tower, Bosphorus
Tower, Skyport Tower, Millenium Towers, Haliç'te Kalyon Otel, Haydarpaşa
Limanı'nın yat limanına dönüştürülmesi projeleri..."
Bir korku filmi dekoru
Her biri ayrı ayrı birer korku filmi dekoru olan bu projeler herhalde, Batı
dünyasının vahşi yatırımcılarından da sağlam destekler bulacak. Öyle ya, biz
İstanbullular böyle bir İstanbul istiyorsak onlara ne? İstanbul'un kırılgan
coğrafyası, 4000 yıldır eklemlenerek oluşan kentsel kimliği, global yatırımcıya
"vız gelir".
Haydi hep birlikte bir an önce
gerçekleştirelim şu projeleri de kurtulalım İstanbul'dan... Boğaziçi'ne üçüncü
köprü ve dev fetih anıtı, radar kuleleri, derisi yüzülmüş bir Kızkulesi,
Gökkafes-Parkotel gibi Toweristanbul gökdelenleri, Moda'ya otoyol, Sivriada'ya
Mevlevi heykeli, diğer Adalara GSM antenleri, Osmanlı Selçuklu tipi eğitim
yapıları, Haydarpaşa'ya Manhattan, Çekmece'ye Disneyland, her mahalleye uyduruk
bir kültür merkezi, hilal çatılı yolsuz olimpik stad, ormanlara, sel
yataklarına, çöplüklere gecekondular, su havzalarına villa-kentler, Haliç'e
kalyon, korumalı-aktiviteli sitelere özelleştirilmiş kent korucuları ve kamera
sistemi, Dolmabahçe'ye çadır tiyatrosundan bozma holding süpermarketi...
Biz gerçekten "faltaşı" olmuş
gözlerimizle durumu algılamaya çalışırken arkadan bir de Topbaş'ın hayalindeki
"çift-devasa-dore-boynuz direkli, cam ahşap-çelik karışımlı" Haliç Köprüsü
projesi ortaya çıkmaz mı?..
Öyle görünüyor ki Topbaş ve mimarları,
İstanbul'a koyu ve silinmez bir damga vuracaklar...
Radikal - Haydar Karabey |