St. Petersburg'un
mimarları
Balkanlar, Rusya, Kafkas ya, Anadolu, Ortadoğu, Orta Asya...
Uygarlığın köklü kültürlerini barındıran bu coğrafya, aynı zamanda
Uluslararası Mimarlar Birliği 'nin (UIA) dünya örgütlenmesinde '2. Bölge' ...
Kentler tarihinin beşiğini paylaşan ülkelerin mimarlık kurumları da UIA-2.
Bölge'nin üyelerini oluşturuyorlar...
Bu nedenle temmuz ayında İstanbul'da yapılacak 'UIA-2005 Dünya Mimarlık
Kongresi' nin genel teması olan 'Kentler ve Mimarlık' konusu, 2. Bölge ülkeleri
için özel bir önem taşıyor. Ayrıca yine böylesi bir uluslararası buluşmanın 2.
Bölge'de yapılacak olması da aynı ülke mimarlarını Türk meslektaşlarıyla 'ortak
ev sahibi' kılıyor...
Bu bağlılıkla birlikte İstanbul kongresinde 'mimaride kimlik' konusunu dünya
gündemine taşımaya karar veren UIA 2. Bölge Yönetimi, Balkanlar'dan Orta Asya'ya
tüm ulusal mimarlık kuruluşları başkanlarını ve temsilcilerini 01-05 Nisan 2005
günlerinde St. Petersburg 'da bir araya getirdi.
UIA 2. Bölge'nin Başkanı, Rusya Mimarlar Birliği'nin emektarlarından Yuriy
Gnedovskiy 'in davetiyle ve St. Petersburg Mimarlar Birliği Başkanı Vladimir
Popov 'un ağırlamasıyla gerçekleşen buluşmada, ev sahibi kentin 'planlama'
çalışmaları da tanıtıldı ve eleştiriler alındı.
'Sürdürülebilir kimlik' için
03 Nisan 2005 Pazar günü St. Petersburg'u süsleyen 19. yüzyıl saraylarından
birindeki 'Belediye İmar Dairesi binası' nda gerçekleşen tanıtım toplantısında,
tüm sunumların 'mimarlar' tarafından yapılması ise özellikle 'bizim' için ayrı
bir önem taşıyordu.
Çünkü, 2. Bölge ülkeleri arasında, kent planlamasıyla mimarlığı 'birbirinden
tümüyle ayırma' hastalığına yakalanan sadece Türkiye'ydi.
'St. Petersburg Metropoliten Master Planı' çalışmaları da ABD dışında dünyada
pek örneği olmayan 'mimarsız şehirciliğin' öncelikle tarihsel kentler için akla
bile gelemeyecek bir aymazlık olduğunu öylesine çarpıcı bir şekilde kanıtlıyordu
ki...
Ünlü Rus Çarı 'Büyük Petro' nun 1703 yılında 'Kuzey'deki Venedik' i yaratmak
üzere Neva Irmağı 'nın deltasında kurduğu ve Moskova'nın yerine yaklaşık 200 yıl
'başkent' olan kentin, 2025 yılında 5 milyonluk nüfusa ulaşacak 'metropoliten
geleceğini' planlayan mimarları dinledikçe hayıflandık...
Keşke şu bizim 'mimar olmamakla övünen' plancılarımızla birlikte, tarihi kent
dokusunun koruma planlamasını bile 'mimarlık saymayan' kimi Kültür Bakanlığı
uzmanları ve hatta aynı yönde kararlar alabilen TMMOB yöneticileri de bu sunumu
dinleyebilselerdi... Sadece 300 yıllık geçmişi olan bir kentin bile 'tarihsel
mimari karakterini sürdürerek büyüyebilmesi' için izlenecek şehircilik
kurallarının nasıl da 'mimarca' belirlendiğini görebilselerdi.
'Efsanevi kentliler'
St. Petersburg'un 'geleceği' ni planlama tarihi, kuruluşundan 30 yıl sonra, 18.
yüzyılda başlıyor. Kuzey Denizi ile birleşen Neva Deltası'nın 'kent kanalları'
na dönüştürülmesiyle birlikte bugün 42 adacık üzerinde bulunan yerleşim alanları
da 'zarif taş köprüler' le sağlanan bütünsellik içinde yayılıyor.
Her biri dönemin 'Avrupa- Baltık mimarisi' ndeki en görkemli örneklerini
oluşturan boy boy saraylar, etkileyici kamu binaları, dinsel yapılar ve hatta
özel konut sıraları da İtalyan ve Fransız sanatçılarının yaptıkları 2000'den
fazla 'heykel' in cadde ve parkları süslemesiyle birlikte St. Petersburg'un kent
dokusunu yaratıyorlar.
Bu 'sanatsal doku' nun günümüze kadar gelebilmesindeki en önemli neden,
'mimariye öncelik veren planlama tarihi' olduğu kadar, özellikle 2. Dünya
Savaşı'ndaki 'efsanevi kentlilik bilinci' nin de aynı sonuçtaki payı çok fazla.
1940'ların başlarında 3 yıl süren ve bir milyonu sivil, iki milyon insanın
hayatı pahasına kentin teslim edilmediği 'Nazi kuşatması' başlamadan önce, o
yıllardaki adıyla 'Leningrad halkı' nın ilk işi meydanlardaki ve parklardaki
heykelleri toplayıp 'kanalların içine' atmak oluyor. Böylece 900 günlük
'bombardıman' dan suların altında saklanarak korunan heykeller, kuşatma biter
bitmez kanallardan çıkartılıp aynı yerlerine konuyor.
Bu bilincin, savaş sonrasındaki 'kentsel onarım ve yenileme' çalışmalarında
da yine doruğa çıkan bir duyarlılıkla sürdüğünü anımsatalım.
Barışla birlikte hemen kolları sıvayan mimarlar, hayatta kalanların
anlattıklarından ve eski fotoğraflardan yararlanarak bomba yağmurunda yıkılmış
hemen tüm 'St. Petersburg binaları' nı eski görünümlerinde kente armağan
ediyorlar.
Dünyanın bu en büyük 'kentsel restitüsyon' u ile tarihi dokuyu yeniden
yaratan 'Leningradlı mimarlar' a, 1917 devrimiyle bitirilen 'Çarlık dönemi' ne
ait kimliği eksiksiz yaşattıkları için 'Lenin Nişanı' veren sosyalist hükümet,
aynı zamanda 1991'deki halkoylamasından çıkan 'St. Peterburg adına dönüş'
kararının da 'kültürel güvencesini' ödüllendirdiğini elbette bilmiyordu.
Savaş sonrasındaki şehircilik anlayışında böylesi bir uygarlık bilinci
yerine, hani şu bizdeki 'kentsel dönüşüm' özlemleriyle körüklenen 'yeni ve
modern bir kent kurma' hevesi ağır bassaydı, halkoylamasında 'eski adı' isteyen
yüzde 51' in bile 'tarihlerini anımsamaları' belki de mümkün olmazdı.
Öncelikle 'mimar'lar
İşte bu anılarla birlikte daha da anlam kazanan St.Petersburg Master
Planlaması'nı, metropol belediyenin imar bürosundaki 'plancı mimar' lardan V.F.
Nazarov ile V.E. Poloshchuk anlattılar. Ardından aynı büronun 'restoratör mimar'
larından S.Sementsov , bu plana göre oluşturulan koruma bölgelerindeki uygulama
ilkelerini belirtti.
Yine büronun 'Anıtlar Grubu' na başkanlık yapan mimar A.Komlov ise kent
merkezinin yanı sıra 'Puşkin' gibi çevre yerleşimlerin de mimari karakterlerini
geleceğe taşıyacak bir 'St.Peterburg üslubu' nun tüm metropoliten alandaki yeni
yapılanmalarda gözetileceğini vurguladı...
Sözün kısası, Rus kentleri ve St.Petersburg, sadece imar rantlarına bağlı
yapılaşma baskılarına karşı değil, mimarinin belirleyici olmadığı 'ABD kökenli
mimarsız plancılığa' karşı da koruma altında.
Bunu sağlayanlar ise 'önce mimar' olan plancılar, restoratörler ve kent
tasarımcıları...
Darısı başımıza...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |