Son zamanlarda bazı belediyelerin kadınlar için özel parklar yaratma, bu parkları erkeklere yasaklama çalışmalarına ÅŸahit oluyoruz. Toplumun bir yarısının vakit geçireceÄŸi düÅŸünülen söz konusu kentsel - kamusal mekanlar, toplumun diÄŸer yarısına ancak 12 yaşına kadar ulaşılabilir olmakta, o yaÅŸtan sonra da muhtemelen 'tehlikeli ve taciz edebilir' statüsüne ulaÅŸtığı için bu kesimin parklara giriÅŸi yasaklanmakta. Bu parklar, evlerinde oturan bayanların dışarıya rahat çıkabilmeleri için düÅŸünülmüÅŸ, onların dört duvar arasında oturmak yerine dışarıda birbirleriyle dertlerini paylaÅŸabilecekleri güzel mekanlar olarak belediyeler tarafından lanse edilmekte.
Türkiye'de kamusal alanın ve mekanın nereler olduÄŸu ve kime ait oldukları yeni bir tartışma deÄŸil. Aslında bunun literatürdeki tarifi çok basit: Kamusal mekanlar; bir kentin caddeleri, parkları, meydanları, kıyı promenatları ve hatta dar sokakları herkese aittir ve bu olgunun hem fiziksel hem de sosyal ve politik anlamları var. Kentin kumsallarının belli kesimlerce kullanımını istemeyen gazeteci de, kamusal açık alanda politik gösteriye müdahale eden kamusal erk de, kadınlara özel park yapan belediye baÅŸkanı da aynı ÅŸeyi yapıyor: Toplumda belli kesimler arasında zaten halihazırda var olan kutuplaÅŸmayı artırmak. Piknik yapanlar ve jogging yapanlar birbirlerini görmesin, politik derdi olan, olmayana bir ÅŸey anlatmasın, hatta kadın ve erkek bir araya gelmesin. Toplum içerisindeki iletiÅŸim, birbirini görme ve anlamaya çalışma veya kızma ve tepkisini gösterme kent kültürünün olaÄŸan dinamikleri. Otobüs duraklarında karşılaÅŸan, vapurda karşı karşıya oturan, kuyruklarda birbirini uyaran, meydanlarda beraber yılbaşını kutlayan, sokak kafelerinde yan yana oturan, görülen, gören ve gördüÄŸünü yorumlayan kentli, ötekini tanıyor, onunla iletiÅŸime geçiyor ve bu anlarda ve mekanlarda olup bitenler kent kültürü denilen olguyu yaratıyor. Bu planlı veya tesadüfi karşılaÅŸmalar kent hayatına dair tecrübeleri yaratıyor ve bu karşılaÅŸmaların olasılığını azaltan her kentsel müdahale, kamusal yaÅŸama zarar veriyor.
Bu eksende bakılınca, bayanların rahatını saÄŸlamak için sadece onları gittiÄŸi bir park yapan belediye, aslında kent kültürünün ayrılmaz bileÅŸeni olan ‘bir arada, beraber olabilme’ olgusunun önemini hiçe sayıyor. Yararına hizmet yaptığını sandığı bayanların kamusal mekandan tecridine yol açıyor. Öyle ki, durum sadece kadın – erkek arasındaki kutuplaÅŸmaya deÄŸil, o parklara giden kadınlarla ve (erkeklerin de gidebildiÄŸi) baÅŸka parklara giden diÄŸer kadınlar arasında da ayrışmaya sebep olacak gibi görünüyor. Bireyler ve gruplar arasında karşılıklı gerilim, anlayışsızlık ve ayrışma bu tavrın olaÄŸan sonucu olsa gerek. Kamusal mekanın kullanımının ve yerel yönetimlerin buna etkilerinin arkasındaki sosyal sonuçlar bu örnekte açıkça ortaya çıkıyor.
Nüfusun büyük oranının kentlerde yaÅŸamaya baÅŸladığı Türkiye'de, herkese açık ve ulaşılabilir kentsel kamusal mekanlar, öncelikle toplumsal barış, beraber yaÅŸama kültürü ve demokrasi açısından hayati önem taşımakta. Herkesin birbirini tanıdığı ve ne yaptığını bildiÄŸi kırsalın aksine, yabancılarla dolu ÅŸehir denilen ortamda anonimleÅŸen kentli, ancak diÄŸer kentlilerle bir arada - yan yana olabildiÄŸi mekanlarda var olur. O mekanlarda kentliler birbirlerini karşılıklı eÄŸitir, düÅŸündürtür ve iletiÅŸime geçerler. Bu iletiÅŸim görsel veya sözel, hatta sanatsal olabilir ama hep gerçek bir iletiÅŸimdir ve medyanın aksine gayet dolaysızdır. Kentliler arasında bu iletiÅŸim, karşılıklı anlayış, beraber sevinme, baÅŸkası için üzülme veya ona kızma gibi çeÅŸitli ÅŸekillerde olabilir ama her durumda iletiÅŸimdir ve kentteki sosyal hayat da zaten bir iliÅŸkiler ve iletiÅŸimler toplamıdır.
Tabii, kimse kentliler için bu tecrübelerin pürüzsüz ve kolay yaÅŸanacağı yanılsamasında deÄŸil. ‘Ötekiyle’ bir arada olmanın getireceÄŸi rahatsızlıkları ve gerilimleri, iyimser bir yaklaşımla önyargıların getirdiÄŸi toplumsal refleksler olarak algılamalı belki de. Kentsel yaÅŸamın iyi ve kötü yönlerine dair her olayın sahnelendiÄŸi kamusal mekanlarda olup bitenler aslında bizim kendi aynamız, beraber yaÅŸamayı becerip beceremediÄŸimizle ilgili olsa gerek. Kamusal hayat ve ortak yaÅŸam kültürü, her toplum gibi bizim için de bir eÄŸitim süreciyle kazanılan alışkanlıklar.
Farklı sınıflar arasında ekonomik ve sosyal farkların uç boyutlara vardığı, siyasi, sosyal anlayışsızlığın ve yaÅŸam tarzları açısından ‘öteki’ne karşı önyargıların, hatta müdahalenin günlük yaÅŸamda kendini iyiden iyiye gösterdiÄŸi kentlerimizde, kentlinin aidiyet duygusunu tekrar güçlendirecek ortak yaÅŸam alanları oluÅŸturulması elzemken, herhangi bir sınıfın, zümrenin veya cinsiyetin baskın çıktığı veya tecrit edildiÄŸi kentsel mekanlar herkes için tehlikeli.
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin