Köşe Yazısı

Mimarca DeÄŸinmeler 6

Yazan: Gürhan Tümer Tarih: 20 Temmuz 2006
Filozoflar ve Evler
Ä°nsanoÄŸlunun tasarladığı, inÅŸa ettiÄŸi, kullandığı ilk binanın, bir kültür merkezi, bir çimento fabrikası ya da bir okul olmadığı apaçık.

O ilk binanın, bir ev olduÄŸu da, öyle.

Sonra, yeryüzündeki evlerin sayısının,bütün öteki bina türlerinin, camilerin, katedrallerin, parlamento binalarının sayısından çok fazla olduÄŸunu da, bu konuda herhangi bir bilimsel araÅŸtırma yapmamış olmama karşın, çok iyi biliyorum.

Ä°ÅŸte, diyelim ki, bütün bu nedenlerden dolayı, bu “Mimarca DeÄŸinmeler”de, evlere “deÄŸineceÄŸim”.

Ev, herkesi doÄŸrudan ve yakından ilgilendirdiÄŸi için, “ev edebiyatı” bir deryadır, bir okyanustur. Ele aldığı konulara, ÅŸöyle bir “deÄŸinmekle” yetinen böyle bir yazıda, evi enine boyuna irdeleyemeyeceÄŸimi düÅŸünerek kalemime bir sınır koydum.

Bu sınırın dışında kaldıkları için, Türk Evi’nden de, Wright’ın Åželâle Evi’nden de, Philip Johnson’un Cam Ev’inden de, çılgın imparator Neron’un, Roma’nın Ä°.S.64 yılında geçirdiÄŸi büyük yangından sonra kendisi için yaptırdığı ve kentin neredeyse yarısını kaplayan Domus Aurea’dan da, yani Atın ev’den de, geceyarıları insanları tir tir titreten perili evlerden de söz etmeyeceÄŸim. Bu yazımda, Behçet Necatigil’in evlerle ilgili o güzelim ÅŸiirlerine; Le Corbusier’nin, evi neden bir “makine” olarak nitelediÄŸine iliÅŸkin tartışmalara da yer ayıramayacağım.

Peki, o zaman bu “Mimarca DeÄŸinmeler”de, evin nesine neresine, “deÄŸineceÄŸim”?

Bu yazımda, baÅŸlığından da anlaşılacağı üzere, ev kavramıyla ya da evlerle ÅŸu ya da bu biçimde ilgilenmiÅŸ olan filozoflardan, onların birkaçından söz açacağım; onların bu en yaygın bina türüne nasıl baktıklarını örneklerle ortaya koymaya çalışacağım.

Ä°ÅŸe en eski filozoflardan baÅŸlamak iyi olurdu. Ama bunu yapamıyorum, çünkü, Ege Denizi’nin doÄŸu yakasında, yani bizim Batı Anadolu’da, o zamanki adı Ä°onya olan Ege’de yaÅŸamış ilk filozoflar, Thales, Anaksimandros, Anaksimenes gibiler, doÄŸa filozoflarındandır; o nedenle de, evler üzerine herhangi bir düÅŸünce üretmemiÅŸlerdir.

O zaman ben de hemen, Ege Denizi’nin batı yakasına geçip, Hesiodos’u konuk ediyorum. Ä°.Ö. 800’lerde yaÅŸadığı sanılan bu kiÅŸi, Platon gibi, Aristoteles, Descartes, Kant, Hegel gibi bir filozof deÄŸildir. Onun felsefesi, öyle derin, o kadar “sofistike” deÄŸildir. Onun felsefesi, “hayat felsefesidir”. Bu bakış açısıyla yazdığı, “Ä°ÅŸler ve Günler” adlı kitabının bir yerinde, okuyucuya, erkek okuyucuya, “Bir evin olsun, bir karın, bir de öküzün” diye öÄŸüt verir.

Felsefe tarihinin vazgeçilmezlerinden biri olan Platon’un da, “Her insan, ölmeden önce, ÅŸu dört ÅŸeyi yapmalı: Bir aÄŸaç dikmeli, bir oÄŸlan çocuÄŸu babası olmalı, bir ev yapmalı ve bir kitap yazmalı” dediÄŸi söylenir. GörüldüÄŸü gibi, bu iki öÄŸütte, ev öÄŸesi ortaktır.

Ama Platon’un evlerle olan ilgisi bu kadarla sınırlı deÄŸildir. O, son kitabı “Nomoi”de “Yasalar”, bir kenti çeviren surların, o kentte oturanları rehavete sürükleyeceÄŸi gibi çok da yaygın olmayan bir gerekçeyle, zararlı olduÄŸunu belirttikten sonra, evlerin, “Kentin tümü tek bir sur gibi” olacak biçimde yan yana gelmesi gerektiÄŸini söyler ve sonra da, ÅŸunları ekler:

[…] Bütün evler bir örnek, düzenli ve korumaya uygun olarak, sokaklara sıralansın; kentin tek bir ev gibi görünmesi hiç de fena deÄŸil”.

Bir kentte, “bütün evlerin bir örnek” olması, oldukça sık rastlanan bir istektir. Thomas More’un “Ütopya” ’sından, Etienne Cabet’nin ütopyasına kadar, birçok kitapta, bu mimari anlayışa rastlamaktayız.

Platon’dan yüzyıllar sonra, 31 Mart 1596’da, Fransa’da, La Haye Touraine’de doÄŸan, Ä°sveç Kraliçesi’nin daveti üzerine gittiÄŸi Stockholm’un sert kış koÅŸullarına dayanamayıp, 1 Åžubat 1650’de, bu kentte ölen ve en az Platon kadar önemli bir filozof olan René Descartes’da, aynı kanıdadır. “Cogito, ergo sum” (DüÅŸünüyorum, öyleyse varım) özdeyiÅŸiyle, pek çok kiÅŸi tarafından tanınan bu filozof, rasyonalist bir yaklaşımla kaleme aldığı “Discours de la méthode pour bien conduire sa raison et chercher la verité dans les sciences” (Aklını Ä°yi Kullanmak ve Bilimlerde DoÄŸruyu Bulmak Ä°çin Yöntem Üzerine KonuÅŸmaz”) adlı baÅŸyapıtında, savını kanıtlamak için, sık sık mimarlığa baÅŸvurur, mimari yapıtlardan, özellikle de evlerden yararlanır.

Descartes’dan, Platon’un hemen arkasından söz açmamın nedeni, onun da, tıpkı öteki gibi, bir kentteki binaların, bu arada evlerin de, tek bir mimar tarafından ve birbirinin tekrarı olarak tasarlanmış olmasını, Tanrı’nın tekliÄŸi kavramıyla kıyaslayarak, ÅŸu sözlerle savunmasıdır:

“[…] ÇoÄŸu zaman, ayrı ayrı ustaların elinden çıkmış, birçok parçadan kurulu yapıtlarda, bir ustanın tek başına meydana getirdiÄŸi yapıtlardaki kadar mükemmellik yoktur. Nitekim, bir mimarın tek başına kurduÄŸu yapıtların, birçok mimarın baÅŸka amaçlarla yapılmış eski duvarlar üzerinde bazı deÄŸiÅŸikliklerle yapmaya çalıştığı yapılardan daha düzenli olduÄŸu görülür”.

Ä°ÅŸte bu filozofun, “bütün bilgileri bir yana bırakıp, her ÅŸeyi yeniden kurmaya giriÅŸmek” diye özetleyebileceÄŸimiz felsefi ilkeyi açıklayabilmek için yararlandığı, ev odaklı bir benzetme:

“[…] Nasıl ki oturduÄŸumuz evi yeniden yapmaya baÅŸlamazdan önce onu yıkmak, malzeme biriktirmek ve mimar bulmak ya da bizzat mimarlık yapmak ve ayrıca, dikkatle onu çizmek yetmez de, aynı zamanda bu iÅŸle uÄŸraşırken, rahatça oturulabilecek bir ev de bulmak gerekise; tıpkı bunun gibi, aklım beni yargılarımda kararsız olmaya zorlarken, davranışlarımda kararsız kalmamak ve böylece elimden geldiÄŸi kadar mutlu yaÅŸayabilmek için, kendime üç ya da dört ilkeden ibaret, geçici bir ahlâk oluÅŸturdum.”

Burada sözü Descart’tan alıp, zaman içinde bir geriye dönüÅŸ yaparak, yine Antik ÇaÄŸ’a geleceÄŸim ve o dönemde yaÅŸamış olan Platon’un öÄŸrencisi Aristoteles’e vereceÄŸim. Hemen hemen her konuyla ilgilenmiÅŸ olan bu filozof, “Politika” adlı kitabında, ÅŸöyle der:

“Yapımcısının en iyi ya da tek yargıç olmadığı birtakım iÅŸler vardır. […] Hemen akla geliveren bir örnek, ev yapımı; yapıcı, elbette bir ev üstüne karar verebilir; fakat ondan daha iyi bir yargıç, ister ev sahibi olsun, ister kiracı, evi kullanan olacaktır.”

Bu metindeki “yapıcı” sözcüÄŸünün “mimar” anlamında kullanıldığını düÅŸünebiliriz.

1561-1626 tarihleri arasında, hayli maceralı bir yaÅŸam sürmüÅŸ olan Ä°ngiliz filozofu Sir Francis Bacon’un yazdığı denemelerden biri, “Yapılar Üstüne” baÅŸlığını taşır. Bu deneme, “Evler, içinde yaÅŸamak için yapılır, seyredilmek için deÄŸil; bu bakımdan, kullanışlılığa güzellikten daha çok önem verilmeli” sözleriyle baÅŸlar.

Gaston Bachelard ise, bilinçaltında, ruhun derinliklerinde, imgelerin arasında dolaÅŸan bir filozoftur. Mekânlardaki ÅŸiirselliÄŸin de peÅŸine düÅŸen bu filozof, “ La poétique de l’espace” (Mekânın Poetikası) adını taşıyan kitabında, eve, ev kavramına, ev imgesine de, bu açıdan yaklaşır ve bu kavram, bu imge açısından yaklaÅŸtığı bu bina türü için ÅŸöyle sözler söyler:

“Ev, düÅŸü barındırır, düÅŸ kuranı korur; ev, dinginlik içinde düÅŸ kurmamızı saÄŸlar […] Ev olmasaydı, insan dağılıp giderdi. Ev, insanı gökten inen fırtınalara karşı olduÄŸu gibi, yaÅŸamında yaÅŸadığı fırtınalara karşı da ayakta tutar. Aynı zamanda hem beden, hem ruhtur. Ä°nsan varlığının ilk evrenidir”.

Bachelard, ev üzerine, hepsi de birbirinden ilginç daha baÅŸka ÅŸeyler de söyler ama, eÅŸitliÄŸi bozmamak için, konuya ilgi duyanları, onun az önce adını andığım kitabıyla, “Mekânın Poetikası” ile baÅŸbaÅŸa bırakıp, sözü, sonradan Protestan olmuÅŸ bir Yahudi ailesinden gelen, bu nedenle de, Hitler’den kaçıp, Ä°ngiltere’ye, oradan da Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne giden ve bu koÅŸullar altında, ister istemez karamsarlığa sürüklenen, bu karamsarlığını, “Auschwitz’den sonra artık ÅŸiir yazılamaz” diyerekten dile getiren Alman filozof Theodor W. Adorno’nun “Minima Moralia”sındaki evlere getireceÄŸim. Åžöyle der Adorno:

“SözcüÄŸün alışılmış anlamıyla barınak, [yani ev] artık imkânsızdır. Ä°çinde büyüdüÄŸümüz geleneksel evler çekilmezleÅŸmiÅŸtir […] Bir “tabula rasa” üzerinde inÅŸa edilen o modern, iÅŸlevsel konutlarsa, uzmanların zevksizler için imal ettiÄŸi, içlerinde yaÅŸayanlarla hiçbir baÄŸlantısı olmayan yaÅŸama kutularıdır […] Ev, geçmiÅŸte kalmıştır […] Evler eski konserve kutuları gibi kullanılıp atılacak ÅŸeylerdir artık”.

Adorno, aynı yazının baÅŸka bir yerinde ise, bir baÅŸka Alman filozofun, Nietsche’nin “Åžen Bilim” adlı kitabına deÄŸinir ve bu filozofun, “Ev sahibi olamamam, iyi talihimin bir parçası bile sayılabilir” dediÄŸini belirttikten sonra, ekler:

“Bugün […] kendi evimizi ev olarak görmemek, orada kendimizi ‘evimizde’ hissetmemek, ahlâkın bir parçasıdır.”

Martin Heidegger’in felsefesi ise, çok önem verdiÄŸi “baun” kavramı dolayısıyla, genelde mimarlıkla, mekânla, özelde ev mekânıyla, daha sıkı, daha köklü bir iliÅŸki içindedir. Gerçekten de, Yüksek Almanca’daki “baun”, Ä°ngilizce’deki “to dwell”, sözcüklerinin Türkçe’deki karşılığı “ikâmet etmek”tir. Heidegger’e göre, ikâmet etmekle varolmak, aynı ÅŸeydir. Öte yandan, ikâmet edilen yerin, bir ev olduÄŸu dikkate alındığında, ev kavramının, bu Alman filozofunun felsefesinde nasıl bir yer tuttuÄŸunun daha iyi anlaşıldığı yadsınamaz.

Buraya kadar, hep yabancı filozofların ev üzerine neler düÅŸündüklerinden, bu en yaygın, insana en yakın mimari yapıta, nasıl baktıklarından söz açtım.

Ama, bizim felsefecilerimizin arasında da, bu konuya ilgi duymuÅŸ, onu çok deÄŸiÅŸik biçimlerde ele almış olanlar bulunmaktadır.

Bu gibilere örnek olarak, Nermi Uygur’u gösterebiliriz. Felsefe eÄŸitimi almış olan Uygur, yaÅŸamı boyunca edebiyata da ilgi duymuÅŸ, birçok deneme yazmıştır. Bu denemelerden biri, düpedüz “Ev” baÅŸlığını taşır. “Her yapı ev deÄŸildir. Evce bir yönü vardır yine de her yapının” gibi, çeliÅŸkili, dolayısıyla da, çarpıcı bir cümle ile baÅŸlayan bu deneme, ev konusunu ayrıntılı bir biçimde iÅŸler.

Ömer Naci Soykan’ın kaleme aldığı “Ev Üstüne Felsefece Bir Deneme” de, adından da anlaşılacağı üzere, bu yazının konusuyla doÄŸrudan ilgilidir.

Prof. Dr. Nihat Keklik ise, felsefe ile mimarlık arasında bir benzerlik iliÅŸkisi kurar. Keklik’e göre, felsefe, birinci katında Ä°lkçaÄŸ, ikinci katında Hıristiyan ve OrtaçaÄŸ, üçüncü katında Ä°slâm, dördüncü katında YeniçaÄŸ Felsefesi’nin oturduÄŸu; ileride belki de beÅŸinci katı inÅŸa edilecek bir binaya […] benzer. Bu metindeki “bina”, bir ev ya da daha doÄŸrusu, dört katlı bir apartman olarak kabul edilebilir.

Bu “Mimarca DeÄŸinmeler”de, evlere, filozofların, felsefecilerin gözlükleriyle baktım, baÅŸka bir gözlük kullanmadım. Böyle yaptım, çünkü yine ta baÅŸta, böyle yapacağımı, vurgulayarak belirtmiÅŸtim.

Ama, ÅŸimdi, “Filozoflar ve Evler”i bitirmek üzereyken, birdenbire, L. Vlasov ile D. Trifonov’un ortaklaÅŸa yazdıkları ve TÜBÄ°TAK’ın yayınladığı ve yıllar önce okuduÄŸum “107 Kimya Öyküsü” adlı ilginç kitabı anımsadım ve yazımın son bölümünde, o kitapta yer alan ve bir bilim adamının, bilimsel bir buluÅŸu bir eve benzetmesini anlatan öyküyü özetlememin, kimseye bir zarar vermeyeceÄŸine; tam tersine, konuyu, baÅŸka boyutlara taşıyarak, belli bir yarar saÄŸlayacağına kara verdim.

Az önce adını andığım kitaptan, “107 Kimya Öyküsü” ’nden aldığım ÅŸu birkaç satırın, beni amacıma ulaÅŸtıracağına inanıyorum:

“Mendeleyev’in Elementlerin Periyodik Sistemi […] yeryüzünde bulunan ya da insanoÄŸlu tarafından yapay olarak üretilmiÅŸ yüz küsur kimyasal elementin davranış kurallarının kodlanmış bir ÅŸekli, elementlerin Büyük EV’ini yöneten bir kurallar bütünüdür”. […]

“Bu eve bir göz attığımızda, birçok ÅŸey açıklığa kavuÅŸur. Ä°lk duygu bir tür ÅŸaÅŸkınlık; büyük, uzun binaların ortasında aniden, acayip ama zarif bir mimariye sahip bir ev gördüÄŸümüzde hissettiklerimize benzer bir ÅŸeydir”. […]

“Mendeleyev Çizelgesi’nin ilk katında ya da ilk periyodunda yalnızca iki oda veya kutu vardır. Ä°kinci ve üçüncü katların her birinde sekiz, bundan sonraki iki katta ise (dördüncü ve beÅŸinci) tıpkı bir oteldeki gibi onsekiz oda vardır. Alttaki ikisinde (altıncı ve yedinci) otuzikiÅŸer oda bulunur. Böyle bir yapıyı, daha önce hiç gördünüz mü?”Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý üç, sayý iki, sayý 9, büyük harf "V", sayý yedi, küçük harf "x"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız