Köşe Yazısı

Mimarlık Fakültelerine İhtiyaç Var mı?

Yazan: Ömer Kanıpak Tarih: 10 Kasım 2006
Geçen gün ilginç bir ÅŸey öÄŸrendim. Dünyanın en eski üniversitesi MÖ 425 yılında İmparator Theodosius II tarafından temelleri atılan, ama ondan yaklaşık 450 yıl sonra, Bizans imparatoru III.Michail’in yerine yönetimde olan Bardas tarafından yeniden yapılandıran Konstantinapolis Üniversitesi imiÅŸ. Tabi ki üniversitenin tanımı farklılıklar taşıdığı için, dünyanın en eski üniversitesi için çeÅŸitli karşı iddialar da var. Ne var ki, yönetimde özerkliÄŸe sahip, araÅŸtırma-geliÅŸtirme misyonu üstlenmiÅŸ ve akademik olarak bağımsız bir kurum olan üniversite tanımının ilk örneÄŸinin, Magnaura Üniversitesi olarak da bilinen İstanbul’daki bu kurum olduÄŸu konusunda hemen hemen herkes hemfikir.

Üniversite için özerklik en önemli kavramlardan biri. Ama üniversitenin esas görevi kendisine bahÅŸedilen özerkliÄŸin avantajı ile araÅŸtırma yapmak, bilim üretmek ve öÄŸrencilerini eÄŸitmek. Bu görevi, akademisyenleri ve bu eÄŸitimi alıp araÅŸtırma yapmaya niyetli öÄŸrencileri ile yerine getiriyorlar. Dolayısı ile üniversiteler aslında topluma profesyonel eÄŸitim almış kiÅŸiler yetiÅŸtiren salt eÄŸitim kurumları, yani okul deÄŸiller. Ne var ki, bilimin araÅŸtırma usulü ile geniÅŸletilmesi ve bundan insanlığın faydalanması gibi bir misyonu olması gereken üniversiteler, küreselleÅŸen dünya ile farklı misyonlara sahip yapılara dönüÅŸmeye baÅŸladı. Bill Readings’in özellikle günümüz Amerikan Üniversiteleri’ni ciddi bir ÅŸekilde eleÅŸtirdiÄŸi The University in Ruins (Harabe Halindeki Üniversiteler) kitabında, kurum olarak üniversitelerin ciddi bir deÄŸiÅŸim geçirdiÄŸini vurguluyor. Her ne kadar Readings, üniversitelerin deÄŸiÅŸimini Bizans veya Antik dünyadaki üniversiteler ile kıyaslamasa da, altını çizdiÄŸi önemli bir husus var. Kıta Avrupası’nda doÄŸan üniter bir üniversite kavramında Kant’la özdeÅŸleÅŸebilecek ilk modern üniversite modelinde akılcılık, mantık ve birey esas omurgayı oluÅŸtururken, Humboldt’la özdeÅŸebilecek daha sonraki dönemlerin üniversitesi “kültür” eksenini benimsemiÅŸti. Kültür eksenli bir modelde bireyler yerine, milliyetlerin odak alınması nedeni ile devlet-üniversite iliÅŸkisi eskisinden de kuvvetli ve çoÄŸu zaman da üniversitenin temelini sarsıcı bir iliÅŸki haline geldi. Bugün Türkiye’de “kamusal alan” tartışmalarının hemen hemen tamamının üniversiteler üzerinden yürütülmesi de muhtemelen bu sebepten kaynaklanıyor. Türkiye’nin henüz atlayamadığı bir üçüncü safha ise Readings’in kitabında bahsettiÄŸi mükemmeliyetçiliÄŸin eksen alındığı üniversiteler dönemi. Bu sefer birey ve milletin de ötesine geçen, dünyanın kültürel ve siyasi sınırlarını da altüst eden ve küreselleÅŸme ile adlandırmaya çalıştığımız teknokratik düzen üniversitelerin ekseni oldu. Readings’e göre amacı mükemmelik olan teknokrat üniversite modeli aslında üniversite kavramının simulacra’sıdır. EleÅŸtirilerinde hedeflediÄŸi Amerikan üniversitelerinin çoÄŸunu ticari kaygılarla yönetilen ÅŸirketlere benzeten Readings’in söylemlerinin bir benzerini ise Knowledge Factory (Bilgi Fabrikası) kitabında Stanley Aronowitz daha sert eleÅŸtirilerle üretiyor.

KurumsallaÅŸmış ve devasa bütçelere sahip üniversitelerin birer fabrikaya dönüÅŸtüÄŸünü savunan Aronowitz ve Readings aslında Amerikan üniversitelerine bir parça haksızlık ediyorlar. Çünkü Amerikan üniversiteleri, küresel kapitalizmin araçlarını ve avantajlarını kullanırken hala evrensel bilimin geniÅŸlemesinde en önemli kurum konumundalar. Readings ve Aronowitz Türkiye veya benzeri ülkelerdeki üniversite modellerini inceyeleyecek olsa bu kadar keskin ve net söylemler muhtemelen üretemeyeceklerdi.

Üniversitelerin temel görevlerinin bilim üretmek, araÅŸtırma yaparak evrensel bilimin geliÅŸme araçlarını üretmek olduÄŸunu kimse yadsımasa da, günümüzde bu temel misyon Türkiye’de neredeyse ikinci planda kalmış durumda. Pek çok üniversite fakültesi kendi sektörlerine profesyonel eÄŸitim almış çalışan yetiÅŸtirmek için çabalayan, bilimden çok insan üreten kurumlar haline gelmiÅŸ durumda.

Türkiye’deki üniversitelerin, özellikle devlet üniversitelerinin bugün küreselleÅŸen dünyadaki bilim üretimine dahil olamaması, hala üniversite-devlet-milli kültür ekseninde, finansal ve yönetimsel özerklik çekiÅŸmeleri ile varlıklarını sürdürmeye çalışması, iÅŸin kötü tarafı. Bunun iyi bir tarafı ise Amerikan üniversiteleri gibi, fabrikalara dönüÅŸmeden doÄŸru modeller yaratabilecek ÅŸanslara hala sahipler. Ne var ki, Türkiye’deki son dönemdeki özel diye tabir edilen, vakıf üniversiteleri gitgide bu fabrika modelindeki eÄŸitim çarkını oluÅŸturmaya baÅŸlamış durumdalar. Pek çoÄŸu da sahiplerinin ÅŸirketlerine eleman yetiÅŸtirme ideali ile kurulan bu üniversitelerin bilimsel geliÅŸimi saÄŸlayabildikleri henüz söylenemez.

Aslında mimarlık dışındaki alanların fakülte yapılarından, bunların üniversite modellerinden bahsetmem çok da doÄŸru olmaz, çünkü hakim olduÄŸum alanlar deÄŸil. Yine de hissetiÄŸim kadarı bu fakültelerde araÅŸtırma ve geliÅŸtirme çalışmaları, ilgili bilim alanlarında kullanılacak araçlar olarak kullanılabiliyor. Özellikle tıp fakülteleri, bazı mühendisilik bilimleri ve belki iÅŸletme fakültelerindeki eÄŸitimin yanısıra yapılan araÅŸtırmalar ilgili sektörlerde pratik araçlara dönüÅŸebiliyor.

Mimarlık fakültelerinin ise üniversite yapısı içinde biraz talihsiz bir yeri var. Hep kendilerini doktorlar ve hukukçular ile karşılaÅŸtırmayı seçen mimarların elindeki bilginin gücü, imar faaliyetlerinde hemen hemen hiç kullanılmazken, doktorlar ve hukukçular olmadan tıp ve hukuk var olamayacak bilim alanları konumdalar. Mimarlık bilgisinin, ÅŸehirlerin ve yapıların imarında hala elzem bir bilgi olmamasından dolayı, mimarlık fakültelerinde yapılan araÅŸtırmalar da hali ile profesyonel hayatta yararsız çalışmalara dönüÅŸüyor. Öncelikle mimarlık fakültelerinin bu açıdan kendilerini sorgulamaya baÅŸlaması gerekiyor. Bilim üretiminde geri planda kalan mimarlık fakültelerinde üretilen tezlerden, araÅŸtırmalardan, yapılan onca akademik çabadan mimarsız sürüp giden imar faaliyetlerindeki kurum ve kiÅŸilerin faydalanmasını beklemek bir yana, bu araÅŸtırma ve çalışmalardan pratik yapan mimarlar ve inÅŸaat sektörü de faydalanmıyor. Bugün inÅŸaat malzemesi ve teknolojisi konusundaki yeniliklerin hemen hemen hepsi üniversitelerden deÄŸil bu sektördeki ÅŸirketlerden gelmekte. Pratik olarak mimarlık fakültelerinin imar faaliyetlerine katkısını bir yana koyarsak, teorik olarak da üretilen söylemlerin dinlendiÄŸi bir ortam ne yazık ki oluÅŸmuyor. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum deÄŸil elbette, dünyadaki pek çok mimarlık fakültesinin içinde bulunduÄŸu durum da bundan farklı deÄŸil.

AraÅŸtırmaları iÅŸe yaramayan, akademik çalışmaları ile profesyonel meslek alanına katkıda bulunamayan mimarlık fakülteleri bugün meslek adamı yetiÅŸtiren okul seviyesinden öteye geçemiyor. İşin garip tarafı mimarlık fakültelerinin içinde bulundukları durumu kavrayamamış olması. Odaklarını daha iyi mimarlık eÄŸitimine kaydırarak meÅŸruiyetini korumaya çalışan mimarlık fakültelerinin bu iÅŸi de ne kadar iyi yaptığı sorgulanmalı.

Bugün kaç mimarlık fakültesi mezunlarının takibini yapıyor? Mezunlarının profesyonel hayatta okulda aldıkları eÄŸitimleri nasıl kullanabildiÄŸini, sanmıyorum ki hiç bir mimarlık fakültesi deÄŸerlendiriyor olsun. Oysa mimarlık fakültelerinin artık tek kayda deÄŸer üretimi mezunları. Ancak okulların ürünü olarak nitelendirebileceÄŸimiz mezunlarının performansları ile ilgilenmediÄŸi için kendi üretim sürecini de sorgulamıyor ve geliÅŸtiremiyor. Bugün en basitinden bir buzdolabı fabrikası, ürettiÄŸi her buzdolabını fabrikadan çıktığı andan itibaren tüm tarihini ve performansını izleyip deÄŸerlendirip, bu bilgiyi daha iyi buzdolapları üretmek için kullanırken, üniversitelerin mezunlarından bu kadar kopuk olması ilginç bir duyarsızlık.

Mimarlık fakültesinin mimarlık üretiminden bu kadar kopuk olmasının bir diÄŸer nedeni de akademik ve profesyonel dünyanın arasındaki alışveriÅŸin sadece kariyer ÅŸirketleri ve gazetelerin eleman ilanları tarafından saÄŸlanması. Bugün hemen hemen hiç bir mimarlık ofisi mimarlık fakültelerine nasıl mimarlara ihtiyacı olduÄŸunun bilgisini vermez, mimarlık fakülteleri de bunu merak etmezler zaten. Mezunların ve çalıştıkları ofisin yöneticilerinin ÅŸikayetçi olduÄŸu bu sistemde mimarlık fakültelerinin durumdan görev çıkarmaması gerçekten giderilmesi gereken ciddi bir sorun. Öyle ki, pek çok ofis sahibi esas mimarlık eÄŸitiminin kendi ofislerinde verildiÄŸini iddia edebilir.

Mimarlık ofislerinin ve inÅŸaat ÅŸirketlerinin de, alışveriÅŸin doÄŸası gereÄŸi, mimarlık fakülterine bazı faydaları saÄŸlaması gerekiyor. Bu alışveriÅŸin verimli olduÄŸu bazı dönemler kimi üniversitelerde gerçekleÅŸmedi deÄŸil. ÖrneÄŸin Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin bir dönem Türkiye’nin önde gelen mimarlık ofislerinin sahiplerine stüdyo dersi vermesi, jürilerine katması sonucunda bu ofisler okul ve mezunları ile doÄŸrudan bir iliÅŸki kurdu, bazı mezunlar o ofislerde çalışmaya baÅŸladı. Yine de bu iliÅŸki sürekli ve uzun vadeli olmadığı için eÄŸitime dönemsel bir faydadan fazlasını saÄŸlayamadı.

Öte yandan Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Programı bu sıkıntıların farkında olarak kurulan ve yeni açılımlar doÄŸurabilecek bir yapı olarak önemli vaatlerde bulunuyor. Öncelikli olarak bu program, stüdyo ağırlıklı bir model benimseyerek ve stüdyo yürütücülerinin tamamını mimarlık ofislerinin sahiplerinden seçerek mevcut akademik ve profesyonel dünya arasındaki kopukluÄŸun üstesinden gelmeyi hedefliyor. Bu programın mezunlarının pek çoÄŸunun tıpkı Londra’daki AA veya Boston’daki GSD’de olduÄŸu gibi, bu veya benzeri ofisler tarafından iÅŸe alınacağı ÅŸimdiden aÅŸikar. Sadece stüdyoların profesyonel dünya ile iliÅŸki kurması bir yana, daha akademik tabir edebileceÄŸimiz teorik derslerinin de profesyonel hayatın eksenine paralel bir çizgide verilmesi de bu mimarlık eÄŸtiminde akademinin gerçek hayatla yeniden buluÅŸması açısından önemli. Mezunları ve gerçek dünya ile iliÅŸkisini koparmadığı sürece programın kendini sürekli yenileyerek Türkiye’deki mimarlık üretimine ciddi katkısı olacağı ve yeni açılımlara neden olacağı ÅŸimdiden seziliyor.

Türkiye’deki mimarlık fakültelerinin de kendi eÄŸitim modellerini ciddi sorgulamalara tabi tutması, güncel mimarlık üretimindeki rollerinin hesabını yapmaları, eÄŸitimin yanısıra araÅŸtırma ve geliÅŸtirme misyonlarını yeniden kazanmaları gerekiyor. Aksi takdirde zaten mimarsız üretime aÅŸina olan inÅŸaat sektörü kendi teknikerlerini yetiÅŸtirecek ve mimarlık fakülteleri kendi meÅŸruiyetlerini yavaÅŸ yavaÅŸ kaybetme aÅŸamasına gidecekler.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "M", büyük harf "W", küçük harf "w", büyük harf "F", küçük harf "f", büyük harf "H"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız