Köşe Yazısı

Mimarca DeÄŸinmeler 11

Yazan: Gürhan Tümer Tarih: 14 Aralık 2006
Kentleri Benzetmek
Bir kent neye benzer?

Bir kent, pek çok ÅŸeye benzer.

ÖrneÄŸin, canavara benzer. Büyük bir kent ise, daha büyük bir canavara benzer. Kentler, hele kimi kentler, Paris, Londra, New York, insanları, hele kimi insanları, köylüleri, parasızları, beceriksizleri, yerler, yiyip bitirirler; tıpkı canavarlar gibi.

“Philip Reeve’in, “Yürüyen Kentler” adlı bilimkurgu romanında, kentler gökyüzünde uzay gemileri gibi dolaÅŸarak birbirlerini avlamaya çalışırlar. Avlanan kent, avlayan tarafından parçalanıp yenilir. Karnını böyle, kendi türünün bireylerini yiyerek doyuran bir kenti canavara, hem de yamyam bir canavara benzetmenin neresi yanlış?

Bir de, Emile Zola’nın, “Le ventre de Paris” (Paris’in Karnı) baÅŸlıklı romanını okumanızı öneriyorum. Yazar o kitabında, aslında tutucu bir mimar olan Victor Baltard’ın, 19. yüzyılın ortalarında, İmparator III. Napolyon’un ve Paris Valisi Haussmann’ın dayatmasıyla çelik kullanarak inÅŸa ettiÄŸi Paris Halleri’ndeki canlı yaÅŸantıyı anlatır. O kadar yiyeceÄŸi, kısa bir süre içinde tüketen Paris, salt bu özelliÄŸi nedeniyle bir canavara benzer.

Buraya kadar söylediklerime, yalnızca onlara bakıp, kentlerin yalnızca canavarlara benzedikleri, benzetildikleri sanılmamalıdır:

İşte daha başka benzerlikler:
İnsanlık tarihinin en önemli devrimlerinden biri olan Sanayi Devrimi, önce İngltere’de, özellikle de bu ülkenin Londra, Liverpool, Manchester kentlerinde patlak vermiÅŸtir. Bu olay, bu kentleri o kadar bozmuÅŸ, o kadar kirletmiÅŸtir ki, ünlü İngiliz romantik ÅŸair Percy Bysshe Shelley, o dönem Londra’sını cehenneme benzetmiÅŸtir.

Bir ÅŸeylere en fazla benzetilen kentlerden biri de İstanbul’dur. İstanbul genellikle, övülerek benzetilir. O, kimilerine göre, kentlerin kraliçesi, ecesidir, Nedim ise, bir taşının bile bütün Acem mülkünden daha deÄŸerli olduÄŸuna inandığı bu kent için yazdığı kasidenin mısralarından birinde, “Bir gevher- i yekpâre iki bahr arasında” der ve böylece, onu, iki deniz arasında duran tek parça bir cevhere benzetir. İstanbul’a, ÅŸu ya da bu nedenle kızanlar, onu lânetleyenler de vardır. Bu gibilere, Yunanlı yazar Kazancakis’i ve Türk ÅŸairi Tevfik Fikret’i örnek gösterebilirim. İstanbul’u, birincisi Türkler’le yatan bir fahiÅŸeye; ikincisi bunak bir büyücüye, “bin kocadan arta kalan, el deÄŸmemiÅŸ bir dul”a benzetir.

Bu duygusal yaklaşımlardan sonra, ÅŸimdi biraz da konuyu daha mekanik bir biçimde ele alanlardan, örneÄŸin, evin bir makine olduÄŸunu ileri süren Le Corbusier’den söz açmak istiyorum. Le Corbusier’ye göre, yalnızca evlerimiz deÄŸil, daha baÅŸka ÅŸeylerimiz, eÅŸyalarımız, örneÄŸin, iskemlelerimiz de birer makinedir.

Bu arada şunu unutmamak gerekir: Bir ev, bir iskemle bir makine değildir, yalnızca makineye benzemektedir.

Öyleyse, makinelere benzeyen nesnelerden, evlerden oluÅŸan bir kent de makineye benzeyecektir.

Acaba, OrtaçaÄŸ’dan kalma Paris’i, neredeyse tepeden tırnaÄŸa yıkarak, modernitenin, kentsoyluların Paris’ini yaratmayı kendine hedef seçmiÅŸ olan Haussmann’ı hiç sevmeyen Heron de Villefosse’ un, “YaÅŸlı Paris gemisi, Baron Haussmann tarafından torpillenmiÅŸ ve onun egemenliÄŸi sırasında batmıştır” dediÄŸini, yani Paris kenti ile gemi arasında bir benzerlik iliÅŸkisi kurduÄŸunu; Jules Verne’in, “Une ville flottante” (Yüzen Kent) adlı romanının kahramanı, dev gemi “Great Eastern”in kimi bölümlerini, “Londra Köprüsü’nün yakınlarındaki Upper Thames Street’in en berbat geçitlerinden” birine benzettiÄŸini anımsatsak, bu “Kentleri Benzetmek” yazısını zenginleÅŸtirmiÅŸ olmaz mıyız?

Oluruz.

Kimi zaman da, kentler, yabancı ÅŸeylere deÄŸil, doÄŸrudan birbirlerine benzetilirler. ÖrneÄŸin, içinde kanallar bulunan Amsterdam, içindeki kanal sayısı çok daha fazla olan Venedik’e benzetilerek, “Kuzey’in Venedik’i” olarak adlandırılır. 19. yüzyılda, kalabalık bir lövanten nüfusunu barındıran İzmir ise, “Petit Paris” (Küçük Paris) tir.

Rönesans’ın ünlü mimarlarından Alberti, “De re aedificatoria” adını taşıyan ve tıpkı Vitruvius’unki gibi on kitaptan oluÅŸan kitabının birincisinde, “Filozofların düÅŸüncelerine göre, bir kent, büyük bir evden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir ve öte yandan da, bir ev küçük bir kenttir.” İstanbul’a 16. yüzyılda gelmiÅŸ olan İngiliz gezgin Foster’in “Travels” adlı kitabında da, ÅŸöyle denilir:

“Vezirlerin konak ve sarayları, o kadar görkemli ve yüksek duvarlarla çevrilidir ki, saraydan çok kente benzemektedirler”.

Hele o saray Topkapı Sarayı ise, bu benzerlik daha da artar ve daha çok kiÅŸi tarafından dile getirilir. DoÄŸan Kuban ÅŸöyle der:

“[…]Topkapı Sarayı’nı bir mimari bütün olarak deÄŸil, öÄŸeleri zaman içinde deÄŸiÅŸen bir küçük kent olarak algılamak gerekir”.

Arap gezgin İbn Battuta’ ya göre ise, bu sarayın iki adım ötesindeki Ayasofya da, büyük bir kasaba ya da küçük bir kent gibidir.

Öte yanda, hayvanları da devreye sokan Platon, “Sokrates’in Savunması”nda, Atina’nın bir at, Sokrates’in de onu rahatsız edip duran bir atsineÄŸi olabileceÄŸi fikrini ortaya atmıştır. BaÅŸkalarının da bu tür benzetmeler yaptıklarını, örneÄŸin, Sunay Akın’ ın, “1453 yılına kadar İstanbul, kubbeli yapılarıyla bir gergedan kent görünümündeydi. Fatih sonrası, Bizans topraklarına eklenen minareler ve yeni yapılan camilerle, bu görünüme zürafa da katılmış oldu” diye yazdığını biliyoruz Sâmiha Ayverdi de İstanbul’u hayvana benzetenlerdendir. Ama o, bu kentin “Asya ile Avrupa’nın ortasında, boÅŸluÄŸa kurulmuÅŸ bir örümcek ağı” olduÄŸunu söyleyerek, kent - hayvan benzerliÄŸini biraz dolaylı bir biçime sokar.

Son olarak, kentlerle insanlar arasındaki benzerlik ilişkililerine değineceğim.

Benzetmeyi seven, çeÅŸitli ÅŸeyleri çeÅŸitli ÅŸeylere benzeten insanoÄŸlu, kimi ÅŸeyleri de kendine yani insana benzetir. “Antrpomorfizm” yani “insanbiçimcilik” olarak adlandırılan bu yaklaşım, insanlar, toplumlar için bir tür arketiptir, çünkü bu tür benzetmeler birçok alanda, çok yaygındır. O kadar ki, Hititler’den Yunanlılar’a; Yunanlılar’dan Romalılar’a, birçok dinin tanrıları, tanrıçaları, kimi özellikleri, örneÄŸin, ölümsüz olmaları dışında, bizler gibi insanlardır.

İnsanbiçimcilik, kentlerin benzetilmesi söz konusu olduÄŸunda da karşımıza çıkmaktadır:

Yukarıda söylediklerimi güçlendireceÄŸini düÅŸündüÄŸüm somut örneÄŸi, 10. yüzyılda kurulmuÅŸ olan “İhvan-ü Safa Risaleleri”nden seçtim. O kaynağın bir yerinde ÅŸunlar yazılıdır:

“Allah’ın yardımıyla bilin ki, insan vücudu, Yaratıcı tarafından aynı bir ÅŸehir gibi kurulmuÅŸtur. Onun anatomik parçaları, ÅŸehrin yapısında kullanılan taÅŸlar, biriketler, tahtalar ve metallere benzer. Bir ÅŸehrin semtleri ve binaları gibi, vücut çeÅŸitli bölümlerden ve biyolojik sistemlerden meydana gelir. Bulvarların semtleri birbirine baÄŸlaması gibi, uzuvlar birbirlerine çeÅŸitli eklemlerle baÄŸlanmıştır.”Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "f", büyük harf "F", büyük harf "W", büyük harf "P", sayý altý, sayý 9

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız