Köşe Yazısı

José ve Ustası

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 14 Haziran 2007

José gelmiÅŸ. Kısa adı TAÄ°KKÄ°’de, Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde bir konuÅŸması var. José yakın dostum, sevgili Eymen Homsi’nin ustası. Åžu anda Hong Kong’daki Çin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde proje hocalığı yapan Eymen, Ohio, Kolumbus’daki Devlet Üniversitesi, Austin E. Knowlton Mimarlık Okulu’nda, çok önceleri daha lise sıralarında hayal ettiÄŸi mimarlığı öÄŸrenirken ve daha sonra öÄŸretirken, José ile beraber çalışmış, projeler yapmış. Onunla kuzeydeki sohbetlerimizde zaman zaman anlattığı, hep anılarının bir yerinde, hemen yanıbaşımızda olan, konularımıza girmeye hazır, kendisine çok ÅŸey veren hocası bizim José.

LUME isimli medya merkezinde, herkesin ayak üstü biraz da sıkılarak beklediÄŸi fuayede, giriÅŸe yakın çay, kahve servisi ve kitap dağıtımı yapılan, diÄŸer taraflarında ise çeÅŸitli sergilemelerin yer aldığı, hatta bir köÅŸesinde geçen yıl, birden bire yarattıkları imaj ile ortalığı birbirine katıp, Finlandiyayı ayaÄŸa kaldıran, “Hard Rock Hallaluja” ile hem yarışmayı kazanan, hem de onu sorgulayan, bazıları için çirkin bazıları için ise sevimli yaratıklar topluluÄŸu Lordi’nin, Helsinki’ye getirdiÄŸi son Eurovision için TAÄ°KKÄ° öÄŸrencilerinin tasarladığı, yarışma akÅŸamı renkten renge, ÅŸekilden ÅŸekile girerek müzik gruplarını ağırlayan, etkili sahne tasarımının beyazdan yuvarlak maketinin de olduÄŸu, yukarıda sallanan bembeyaz beyaz ÅŸerit kumaÅŸların altındaki, aydınlık sergi salonuna iki yandan baÄŸlı kapıları nihayet açtılar.

Oditoryumdayız. Kürsüde üçlü sunuÅŸun moderatürlüÄŸünü yapacak olan Kivi Sotamaa yerini almış bile. Burada Ocean North grubu ile tanınan, yaptığı radikal, ana çizgiye uymayan yaklaşımlarıyla, projeleriyle bilinen Sotamaa’nın da hemen konuÅŸmasının başında vurguladığı gibi, seminerlerin yapılacağı Taikki’nin rektörü babası olan Yrjö Sotamaa. KonuÅŸmaların yer aldığı MOA (Master of Art) serisini düzenleyen ise ÅŸimdi beraber aynı büroyu paylaÅŸtığı kardeÅŸi Tuuli Sotamaa. Yani Kivi’nin övgü ile izleyicilere tanıttığı, halen Amerika’daki mimarlık fakültesinde beraber mimarlık hocalığı yapan José emin ellerde görülüyor. Jose’den baÅŸka yeni jenerasyonun tanınmış mimarları ve saygın üniversitelerde tasarım öÄŸreten isimler, Ali Rahim ile François Roche bu ilginç öÄŸle sonrasının diÄŸer iki önemli konuÄŸu. Aynı zamanda, Contemporary Architecture Practice’in kurucusu da olan Ali Rahim dijital tasarım ve üretim teknikleri kullanarak yaptıkları futuristik çalışmaları anlatacak. Partneri ile Contextual parametrelerin mutasyonu aracılığı ile mimarinin eleÅŸtirisel tarafı üzerine araÅŸtırmalar yapan François Roche’nin ise daha çevreci bir anlayışı var. O da gerçekleÅŸtirdikleri deneysel projeleri izleyicilerle paylaÅŸacak bugün.



Ä°lk konuÅŸmacı, Kivi’nin kendisini “Grand Old Star” olarak tanımladığı, parlayan gözleriyle herkesten genç gözüken José’nin önünde ovale benzer, kalın iki ayaklı bir masa var. Yanında da görünümünden güçlü olduÄŸu anlaşılan, yüksekçe bir amfi yer alıyor. Sahne, bir tarafında konuÅŸmacıların sunuÅŸları sonrası tartışacakları, cesur renkli rahat oturma koltukları ve ayaklı bir beyaz lambayla aydınlatılan oturma odasına dönüÅŸtürülmüÅŸ. HerÅŸeyin arkasında ise dik oditoryumun sahnesinde, resimlerin vuracağı yüzeyi çepeçevre kaplayan, koca bir ekran bulunuyor. Architects with an Attitude adlı dizi için ekranda ilk isim ve baÅŸlık yazılmış bile. “Timelesness” yani “Zamansızlık”. Ara sıra metal gözlüklerinin üzerinden merakla etrafa bakan, kareli gömleÄŸi ve üst cebinde kalın kalemi ile Jose kürsüde. José böyle önemli konuÅŸmalarda her zaman çoÄŸunlukla gördüÄŸümüz klasik tiplerden, yakasız siyah gömleklilerden ya da kendisinden sonraki diÄŸer iki mimarın yaptığı gibi projeleriyle birlikte kendi imajlarını, giydikleri kıyafetleri ile, saç stilleri ile kürsüye taşıyan adeta sunuÅŸlarında bunu bir malzeme olarak seçen ve bunu bilinçli kullanan mimarlardan deÄŸil. Oldukça mütevazi, Ä°ngilizceyi basit ve etkili bir ÅŸekilde kendi ana dili, Fransızca aksanıyla renklendirerek konuÅŸan, ilk andan itibaren her yönü ile harcıalem ve sevecen görünüÅŸlü birisi.

Ä°ÅŸte bu José kendisinin de hiç yanından ayırmadığı, çok öÄŸrendiÄŸi ustasını, ve ustası yaÅŸarken 46 yıl önce tasarladıkları, uzun uÄŸraÅŸlardan sonra geçtiÄŸimiz yıl inÅŸa ettiÄŸi projelerini anlatıyor bugün. Jose’nin bir çok önemli projesinde yardımcı olduÄŸu ustası, hocası hepimizin bildiÄŸi, herkesin çok yakından tanıdığı, büyük bir isim. Charles – Edouard Jeanneret, “Le Corbusier”. Yani mimarlık dünyasında derin izler bırakan Corbu. José’nin Corbusier’e asistanlık yaptığı ve sonunda tamamladığı proje ise bir kilise. Fransa’da yapılan Eglise Saint-Pierre. Corbusier’in La Tourrette Manastırı’ndan ve Ronchamp Åžapeli’nden sonra kendi ülkesinde tasarlayıp inÅŸa edilen üçüncü ve sonuncu kilise.

José konuÅŸmasına Brunelleschi ile baÅŸlıyor. Ardından “B.C”ye geçiyor. Milat öncesinin Ä°ngilizce baÅŸ harflerini “before computer”, yani “bilgisayardan önce” olarak deÄŸiÅŸtirirken o yıllardaki mimari dilin yakın zamanlara kadar uzanan yavaÅŸ yavaÅŸ unutulmaya yüz tutan yanını, biraz hüzünle biraz keyifle, nostaljik bir havada anlatıp, belki de özlediÄŸi tarafını ya da bugünkü mimarinin yeni düzeninde o günleri yeniden anıyor. Ve yarım asra yakın sürede tamamlanan çilekeÅŸ kilisesinin hikayesi sıraya giriyor. Le Corbusier, yeniden geliÅŸtirme projesi kapsamının içinde aynı yerde tasarladıkları, stadium ve kültür merkezi binalarının hemen yapılması düÅŸünülen son tasarımı olan bu proje için 1960 yılında görevlendirilmiÅŸ. Kilisenin yapılacağı yer bir maden kasabası Firminy olmuÅŸ. Fakat 5 yıl sonra Corbusier yaÅŸamını yitirince, 1970 yılında, türlü giriÅŸimlerle Jose inÅŸaata baÅŸlamış. 1979’da ise yapım durmuÅŸ. Sonunda Jose’nin danışmanlığında, 2006 yılında bina tamamlanmış ve Jose yıllar önce baÅŸladığı görevini 46 yıl sonra, binbir zorluÄŸa karşın bitirmiÅŸ.

Bazı orjinal eskizlerinde, en alt katlardaki bir tarafı asma katlı gözüken ek mekan bölümleri, yukarı ile baÄŸlantıları olsa bile dışarıdan görüldüÄŸünde, yukarıdaki esas bölümü, yani kilise kısmını yerden koparıyor. Rampayla dönülerek giriÅŸine ulaşılan ana bölüm ise devamında volümün kalbine sürprizli bir ÅŸekilde ulaşıyor. Tasarımda altarı tam karşısına alan, giriÅŸ aksının yanındaki oturmaların hemen solundan da önce kat kat arkaya doÄŸru yükselen ve giriÅŸin üzerinden atlayıp incelerek balkona dönüÅŸen izleyicilerin oturacağı güçlü bir savrulma yer alıyor. Yukarıda büyük bir boÅŸluk, kare ÅŸeklinde baÅŸlayan formdan kenarları yumuÅŸatılarak tepede bir koniye, biraz piramidal biraz konisel bir volüme dönüÅŸüyor. Planın üzerindeki volüm bir tarafından hafifçe çekilerek simetrisi bozulmuÅŸ gibi. Biraz endüstri iÅŸi siloya, biraz da dışarıdan kaba bir ÅŸapkaya hatta asker baÅŸlığına ya da nükleer santrallara benzeyen, dezakse olmuÅŸ, alışılmamış formu ile burada boÅŸ bir mekan tasarlanmış. Volümün tepesi yatık kesilmiÅŸ. Üzerinde de hem içeriden hem de dışarıdan görülen kilisenin bütünü gibi betondan bir küçük silindir ve iki küp seklindeki volüm dışarı ile baÄŸlantı kuruyor. Işık, baÅŸta yuvarlak ve yanındaki deliklerden aÅŸağıdaki mekana etkili bir ÅŸekilde süzülüyor, sanki projektörlerden geliyor gibi.

Yere oturuÅŸu, doÄŸayla iliÅŸkisi ilk bakışta alışılmamış biçimde olmasına karşın, binanın primitivliÄŸi, kabalığı, kabalığının estetiÄŸi onun bu yolla obje niteliÄŸi ile doÄŸa ile baÄŸlantısını kuruyor olması bütün olarak insanı çekiyor. Yatay hatlardaki belki de biraz abartılı sayılabilecek ışık bantlarının içerdeki havayı dağıtabileceÄŸi ya da bu yatay hattın niteliÄŸinin nasıl olabileceÄŸi, giriÅŸ ve altarın olduÄŸu aksın arkasındaki yüzeyde yer alan oldukça etkili asimetrik ışık noktalamaları bu yatay hatlar olmadan yeterli olabilirmiydi fikrini akla getiriyor. Ä°çeriden dışarıya, cepheye de yansıyan bu noktalamaların üzerine eklenmiÅŸ dapdaracık yay tipindeki kepimsi saçak formu, post modern bir motif olarak binaya konmuÅŸ gibi. Biraz karikatürümsü, pek rastlanmayan formu ile Corbusier’in ünlü altın oran teorilerinin sanki ötesinde, kendi oranını adeta kendi yaratan kendi sözünü söyleyen bir bina. Benzeri bir çok mimari konuÅŸmalarda olduÄŸu gibi Jose’nin resimlerinde, kilisedeki insanı ve mekanla olan iliÅŸkisini göremememize karşın, yüksek mekan olmasına raÄŸmen, arkaya yükselen tribün biçimli oturmalarla denge bulan ve bu anlayışı ile içerisini daha küçülten, mekanı intimite hale getiren usta iÅŸi bir davranış hissediliyor. Ana mekandaki planlamanın çok önemli bir yanı da dini otoritenin sembolü altarın ve ona yönelenlerin yerlerinin deÄŸiÅŸmesi oluyor. Yani ile rahip ya da rahibelerin olduÄŸu Altar aÅŸağıya, onları izleyen, insanlar ise yukarıda yer alıyor. Bir anlamda çoÄŸunlukla kilise planlamalarında denenen yerleÅŸtirme ve hiyerarÅŸi deÄŸiÅŸiyor.

José’nin resimlerini izlerken, Le Corbusier yaÅŸasaydı bu proje nasıl olurdu diye düÅŸünüyorum. Daha önceki bazı original eskizlerinde ve maketlerinde daha bir konimsi ve yukarıya doÄŸru daha bir çekilmiÅŸ izlenimi var. Ama açık olan ÅŸu ki, José için bu kilise, onun uzun yıllara yayılan çabası içinde giderek belki de geçmiÅŸ ile bugün arasında olan bir köprü haline geliyor. Kendisini o günlerden bugüne sıkıca baÄŸlıyor. Belki de o hala, o yıllarda olduÄŸu gibi bugün de mimarlık tarihinin baÅŸ köÅŸesinde olan ustası ile yaşıyor, sanki onunla konuÅŸuyor, tartışıyor ve bütün deneyimi ile yıllar önce tartıştıkları projesini yapıyor.  “Bu binayı bitirdikten sonra mimarlık eÄŸitimimi tamamladım” cümlesi ise sonunda hayali gerçek olan José’ nin söylediÄŸi mütevazi bir itiraf oluyor.

José’nin hikayesinin bir sürü yanı var. Hoca ile öÄŸrenci, usta ile çırak iliÅŸkisi, mimarlık dünyasını sarsan büyük bir star ile geçirdiÄŸi dönem sonrası hedeflediÄŸi kilisenin inÅŸasının yanında, yaptıkları ile bir mimar olarak kendi izlerini araması, hala istese de istemese de Corbusier’in onu adeta takip etmesi, belki de hep ustasının yanında, büyük bir aÄŸacın hep gölgesinde olması, fiziki olarak olmasa da düÅŸünsel olarak hala beraber çalışmaları ve hem çok eski hem de çok yeni, yani zamanı olmayan bir mimari sonuç, José’nin bir arkeolog hassaslığı ile adım adım giderek verdiÄŸi büyük savaşı ile ortaya çıkan ortak bir yapıt günümüze geliyor. Böylece yarım asırlık bir çaba, yarım asırlık bir paylaşım, yarım asırlık bir mimarlık kucaklaşıyor. Modern mimarlık tarihinde, José bu çabasıyla 46 yıl sonra belli ki bir ilki gerçekleÅŸtiriyor. Yapıldıktan sonra bir sürü yerde yayınlanan ve uluslararası alanda mimari medyanın ilgisini çeken yapıt José’nin de vurguladığı gibi kendi ülkesinde aradığını nedense bulamıyor ve basılmıyor.

José’nin son yapıtı Corbusier’in kilisesinin dışında Åžam’da, Bologna’da önemli mimari proje çalışmalarının olduÄŸunu biliyoruz. Sotamaa’nin kendisi ile yapılan sohbetlerinde vurguladığı gibi Kenneth Frampton’ un 20 yüzyıldaki en önemli konut projelerinden biri olarak tanımladığı Kentucky, Lexington’daki Miller Evi bunlardan birisi. Eymen’den de José’nin mal sahibi ile iliÅŸkilerini, kavgalarını, yapım sürecini ve bazı özel detaylarını dinlediÄŸim bu ev üç aile için yapılmış. Hem birarada olan hem de ayrı ayrı bağımsız yaÅŸayan üniteler adeta kendi özel dünyalarında bir yerleÅŸim birimi yaratıyor. Corbusiervari canlı renkler ve mekan anlayışı ile farkedilen dışarıdan mütevazi bir beton iskeletin içinde yer alan yapı, usta iÅŸi eklenmelere ve mekan deÄŸiÅŸimlerine sahip, özgün bir yorumlama.

Bu ilginç konuÅŸmada Corbusier’in bürosu, kulisi ve çalışma yöntemi üzerine ile ilk elden orijinal bilgilere ulaşıyoruz. Approximation’a baÄŸlı, aÅŸağı yukarı yapma, tasarlama anlayışının öneminden, bir çok ÅŸeyin proje yerinde yapılmaya baÅŸlandıktan sonra tasarımın olgunlaÅŸmasından (Ronchamp örneÄŸinde olduÄŸu gibi), Corbusier’in conceptual, kavramsal yaklaşımlarından, Aalto gibi herÅŸeyin bina yapılmadan proje üzerinde çizilmesinin tersine, uçu açık bilinmeyen bir sürü tarafın olmasından, bunların yapım süresi içinde berraklaÅŸmasından, kendisi gibi Corbusier’in de Ateist olmasına karşın tasarladığı kiliselerde yarattığı mekanlarının özgünlüÄŸünden, Corbusier’in bürosunda proje yapılırken, her defasında farklı bir ÅŸey yapma isteÄŸinden söz ediyor José.

KonuÅŸmacıların sunumlarını bitirdikten sonra moderatör ile birlikte yaptıkları tartışmada dokulara, hücrelere benzer, ritmik strüktürel elemanlarla üç boyutlu modern kaburgalara dönüÅŸtürdüÄŸü, Catalitic Formasyon fikri ile gerçekleÅŸtirdiÄŸi etkili tasarımlarını farklı çevrelere taşıyan, hatta çevre ÅŸartları göz önüne alınmadan Dubai’de bile deneyen Ali Rahim’in yaklaşımıyla oradaki tasarladığı büro binasını sert bir uslupla eleÅŸtiren, için dış, dışın iç olabileceÄŸini söyleyen ve içeriÄŸine katılsam da uslubuna çok katılamıyacağım bir ÅŸekilde taşı yerine koyan hatta Kivi’nin de bir anlamda desteklediÄŸi Jose’nin yorumlarına karşı çıkmasına karşın köÅŸesine çekildikçe çekilen Ali Rahim’in tavrı, tasarımlarında daha çevreci yorumlara yönelen, bilinçli olarak dağıttığı volümleri farklı örgüler ile kaplayan François Roche’nin tartışmada ortayı bulma çabalarına karşılık, tansiyonun yükselmesi, global dünyada çoÄŸunlukla gelenek ve yer gözetmeksizin her yeri kaplayan mimari anlayışın sorunlarını belki de tekrar gündeme taşıyordu. Ama o zaman da dünyanın her yerine yayılan, bir anlamda yine global mimari olarak nitelendireceÄŸimiz modern mimari örneklerinin babalarından Corbusier’in yarım asır sonra yapılan kilisesinin Fransa’nın neresinde inÅŸa edildiÄŸini kaçırıp tekrar soran dinleyicilerden genç bir öÄŸrenciye José’nin ÅŸaka da olsa herkesi güldüren “whereever..!” “heryerde olabilirdi..!” diyerek verdiÄŸi yanıt belki de global dünyadaki, kökü çok eskilere uzanan artıları eksileri ile mimarlık dünyasını saran modernizmin kaynaklarından günümüz globalizminin doruklarına uzanan popüler mimari anlayışın uzaktan uzaÄŸa, yılların üzerinden el sıkışmalarını anlatıyordu sanki.

Günün sonunda, herÅŸey bittiÄŸinde, sahnede iÅŸini bitirip diÄŸerleri gibi kağıtlarını toplayan José’ Oubrerie’ye merhaba derken, bir sürü yanı ile tanımadan tanıdığım, görmeden dinlediÄŸim bugün artık hem aramızda olmayan, hemde olan ustasını, yeni yapıtıyla bir kez daha yeniden gündeme ve baÅŸlıklara taşıyan José’yi, ÅŸimdi kendisi ile aynı yaÅŸlarda, yetmiÅŸin üzerinde tanıdığı, 1957’den 1965’e ölümüne dek 8 yıl çalıştığı Corbusier’in Rue de Sévres 35’deki eski bürosunu, beraber projeler yaptıkları arkadaÅŸlarını, onlardan biri Ä°annis Xanakis’i, La Tourrette Kilisesi’nin ve Philips’in Brüksel Pavyonu’nun ritmik, müzikal formlarına eli deÄŸen aynı zamanda bir müzisyen olan Xanakis’in Corbusier ile olan kitaplara taÅŸan kavgalarını, ofisten kopuÅŸunu, Jose’nin yanına yaklaÅŸtığımda heyecan ile sahneye, yanımıza gelen ve konuÅŸtuklarımıza katılan eÅŸi Cécile’i, o zamanki ustanın asistanı José’yi, ÅŸimdiki ustayı, ustanın ustasını, hocanın hocasını elimle koymuÅŸ gibi bir kez daha buluyordum sevgili Eymen’in anlattıklarında.

Konuyla İlgili LinklerYazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý yedi, sayý beþ, küçük harf "x", büyük harf "A", büyük harf "X", küçük harf "f"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız