
“Dolce Vita” olarak Altın ÇaÄŸ
Bir tanıma göre Altın ÇaÄŸ, “dolce vita” (tatlı hayat), rahat hayat ile eÅŸ anlamlıdır. Böyle bir Altın ÇaÄŸ, Orhan HançerlioÄŸlu’nun deyiÅŸiyle “İnsanların eÅŸit ve özgür oldukları, aralarında hiçbir tartışmanın geçmediÄŸi […]geçim sıkıntısı çekmedikleri, doÄŸanın kendilerinden hiçbir ÅŸeyi esirgemediÄŸi ve bütün bunlardan ötürü çok mutlu yaÅŸadıkları düÅŸsel bir çaÄŸdır.”
Bu tür bir Altın ÇaÄŸ, İ.Ö. 800’lerde yaÅŸadığı sanılan Hesiodos’un, “İşler ve Günler” baÅŸlıklı kitabında yer alır:
“Olympos’ta oturan ölümsüzler yarattı
Ölümlü insanların ilk soyunu altından.
O zamanlar, Kronos’un gökleri tuttuÄŸu zamanlardı,
Tanrılar gibi yaşıyordu insanlar
Kaygısız, rahat, acısız, dertsiz.
İhtiyarlık çökmüyordu üstlerine
Kolları, bacakları her zaman dipdiri
Sevinip coÅŸuyorlardı gamsız ÅŸölenlerde
Tatlı uykulara dalar gibi ölüyorlardı
Dünyanın varı yoÄŸu onlarındı
Toprak kendiliÄŸinden bereket saçıyordu
Sayısız nimetler ortasında rahat, memnun
YaÅŸayıp gidiyordu insanoÄŸulları tarlalarında”
Romalı filozof Anicius Manlius Severinus Boethius’un, “Philosophiae Consolatio” (“Felsefe’nin Tesellisi”) adlı kitabındaki Altın ÇaÄŸ Hesiodos’ unkine epeyce benzer:
“İlk çaÄŸlar ne kadar mutluydu,
Bereket taşan tarlalarıyla
Sefahatin uyuÅŸturuculuÄŸuna uÄŸramamıştı henüz
Meşe palamutu kolayca bastırırdı
Uzun süren açlıkları […]
SaÄŸlık fışkıran çimenlerde uyurlardı sereserpe
Süzüle süzüle akan derelerden [su] içerlerdi
Sığınırlardı ulu çınarın gölgesine”
Bir baÅŸka Altın ÇaÄŸ da Adem ile Havva’nın, Tanrı’nın cennetinde hemen hiçbir sorunla karşılaÅŸmadan, bir elleri yaÄŸda, bir elleri balda olaraktan yaÅŸayıp gittikleri dönemdir.
“Dolce Vita”da Mimarlık
Bu tür Altın ÇaÄŸ yaÅŸayan toplumlarda mimar olmanın, mimarlık yapmanın hiç de zor olmadığı söylenebilir; çünkü Boethius’un belirttiÄŸi gibi öyle bir toplumda insanlar “çimenlerde uyurlardı”; toprağın “kendiliÄŸinden bereket saçtığı” o efsanevi zamanlarda, büyük bir olasılıkla binalar da “kendi kendilerini” inÅŸa ederlerdi.
SözgeliÅŸi bir efsaneye göre, Süleyman Tapınağı böyle inÅŸa edilmiÅŸ bir tapınaktır.
Bir baÅŸka örneÄŸe, Alman halk masallarından yaptıkları derlemelerle tanınan Grimm KardeÅŸler Jacob Ludwig Carl ve Wilhelm Carl tarafından kaleme alınmış olan bir masalda rastlarız. O masalda bir sarayın yapılışı ÅŸöyle anlatılır:
“[…]Ninecik, boz renkli kayalara elini dokunduruvermiÅŸ, kayalar o saat yerlerinden kımıldamış, bir araya gelerek, sarayın temel duvarlarını oluÅŸturmuÅŸlar. […]Sonra da, temel duvarlarının üzerinde, saray yükselmeye baÅŸlamış; sayısız eller taÅŸları alıp birbiri üzerine koyuyormuÅŸ sanki. […]yer gümbür gümbür ötüyor, kocaman sütunlar adeta kendiliÄŸinden göÄŸe doÄŸru yükseliyor, ÅŸaÅŸmaz bir düzen içinde yan yana gelip diziliyormuÅŸ.”
Doruk Noktası Olarak Altın ÇaÄŸ
Temelinde etkenlikten çok edilgenliÄŸin, çalışkanlıktan çok tembelliÄŸin, üretkenlikten çok kısırlığın yer aldığı ve belki daha da önemlisi, ortaya konulan ürünlerin niteliÄŸinin, baÅŸarısının hesaba katılmadığı bir çağın Altın ÇaÄŸ olarak adlandırılmasını doÄŸru bulmayanlar da vardır.
Bu gibilere göre, Altın ÇaÄŸ, bireylerin ya da toplumların, çeÅŸitli alanlarda doruÄŸa ulaÅŸtığı noktadır.
ÖrneÄŸin, yaklaşık İ.Ö. 70’lerle İ.S. 20’ler arasında yer alan ve Cicero, Vergilius, Horatius, Livius gibi yazarların ürün verdikleri aÅŸağı yukarı 50 yıllık dönem, Latin Edebiyatı’nın Altın Çağı’nı oluÅŸturur.
İspanyol Edebiyatı’nın Altın ÇaÄŸ, “Siglo de Oro” olarak nitelenen dönemi ise 1500’lerde baÅŸlamış, ünlü tiyatro yazarı Pedro Calderon’un 1681 yılında ölümüne kadar sürmüÅŸtür.
Sonra Batı’da katı bir OrtaçaÄŸ SkolastiÄŸi’nin egemen olduÄŸu İ.S. X. - XIII. yüzyıllarda, DoÄŸu’da, Gazali, Kazvini, İbn Sina gibi filozofların, bilim adamlarının katkılarıyla, kültür ve sanat alanında, parlak bir Altın ÇaÄŸ yaÅŸanmıştır.
Doruk Noktası’nda Mimarlık
Mimarlık alanında bir Altın ÇaÄŸ’dan söz edebilmek için, o çaÄŸda tasarlanan, inÅŸa edilen binaların, deyim yerindeyse “altın kadar deÄŸerli” olmaları gerekir.
ÖrneÄŸin Batılılar, Batı Kültürü’nün beÅŸiÄŸi olarak gördükleri Antik Yunan Kültürü’nün egemen olduÄŸu dönemin Batı Mimarlığı’nın da Altın Çağı olduÄŸunu ileri sürerler. Bu kapsamlı Altın ÇaÄŸ’ın içinde, Atinalı Perikles tarafından yönetildiÄŸi, ünlü heykeltıraÅŸ Phidias’ın yaÅŸadığı ve kendi başına bir doruk oluÅŸturan Parthenon’un inÅŸa edildiÄŸi İ.Ö. V. yüzyıl daha zengin bir Altın ÇaÄŸ olarak kabul edilir.
Kimi mimarlar, mimarlık tarihçileri, mimarlık kuramcıları ise Gotik Mimari’yi öne çıkarırlar ve baÅŸta Fransa olmak üzere bu mimari stilin egemen olduÄŸu çeÅŸitli Avrupa ülkelerinde baÅŸarılı ürünler verdiÄŸi dönemi de Altın ÇaÄŸ olarak nitelerler. ÖrneÄŸin, mimarlığın akılcı bir meslek, Gotik Mimari’nin de bu mesleÄŸin bu özelliÄŸine çok uygun olduÄŸunu “Dictionnaire raisonné de l’architecture francaise du XI. au XVI. Siécle” (XI. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Kadar, Fransız Mimarisi’nin Açıklamalı SözlüÄŸü)’nde ve yazdığı baÅŸka kitaplarda bıkıp usanmadan savunan Eugène Emmanuel Viollet-le-Duc’ü; sanat tarihçisi, mimarlık kuramcısı, mimarlık eleÅŸtirmeni John Ruskin’i; Londra Parlemento Binası üzerinde çalışmalar yapmış ve ne yazık ki çok genç yaÅŸta vefat etmiÅŸ olan Augustus Welby Northmore Pugin’i, mimarlığın Altın Çağı’nı Gotik stil ile eÅŸleÅŸtirenlere örnek olarak gösterebiliriz.
Sanat ve mimarlık alanında çok önemli bir yere sahip olan ve bu niteliÄŸi nedeniyle bir Altın ÇaÄŸ olarak kabul gören bir akım da, XX. yüzyılın ilk 25-30 yılı içinde, Rusya’da, sonra da Sovyetler BirliÄŸi’nde ortaya çıkmıştır. Lissitzky, Fomin, Shchuko, Vesnin, Rodechenko, o çok ilginç Üçüncü Enternasyonal Kulesi’ni tasarlayan ve Konstrüktivizm’in en önde gelen temsilcisi Vladimir Tatlin gibi sanatçıların baÅŸlattıkları bu akım, Stalin’in yayınladığı bir genelgeden sonra yok olup gitmiÅŸtir.
Osmanlı Mimarisi’nin, XVI. yüzyıla tarihlenen ve “Klasik ÇaÄŸ” olarak da nitelenen doruk noktası da bu mimarinin Altın Çağı’dır. DoÄŸan Kuban’ın ÅŸu saptamasının, konuyu Altın ÇaÄŸ deyimini kullanmadan, son derece açık seçik bir biçimde özetlediÄŸini düÅŸünüyorum:
“Osmanlı Tarihi’nin en yüksek çağı kabul edilen XVI. yüzyılı, Türkler için adeta özümleyen dört ad vardır: Kanuni, İstanbul, Süleymaniye ve bunları görsel bir simgeye dönüÅŸtüren Sinan. Fakat, daha geniÅŸ bir kültürel perspektifte, eÄŸer Osmanlı İmparatorluÄŸu tek bir simgeyle temsil edilmek istenseydi, bir kutlu bilge olarak, yaÅŸamı ve yapıtlarını özümlemiÅŸ bir kimlikle, Sinan önerilebilirdi.”
Sona Eren Altın ÇaÄŸ
Ne var ki her ÅŸey gibi her Altın ÇaÄŸ’ın da bir sonu vardır.
ÖrneÄŸin, Adem ile Havva, dolayısıyla da insanoÄŸlu artık cennette yaÅŸamamaktadır. Tanrı, Havva’ya “Zahmetini ve gebeliÄŸini ziyadesiyle çoÄŸaltacağım; aÄŸrı ile evlat doÄŸuracaksın”, Adem’e ise “Karının sözünü dinlediÄŸin ve ondan yemeyeceksin diye sana emrettiÄŸim aÄŸaçtan yediÄŸin için, toprak senin yüzünden lânetli oldu; ömrünün bütün günlerinde ondan zahmetle yiyeceksin ve sana diken ve çalı bitirecek ve kır otunu yiyeceksin; topraÄŸa dönünceye kadar alnının teriyle yiyeceksin” demiÅŸtir.
Sonra, toprak Hesiodos’un dediÄŸi gibi, kendiliÄŸinden bereket saçmamaktadır artık. Artık insanlar Boethius’un söylediÄŸi gibi “süzüle süzüle akan derelerden” su içmemektedirler. Bugün artık DoÄŸu, Gazali, Kazvini, İbn Sina gibi düÅŸünürler yetiÅŸtirmemektedir.
Ama dünyada tek bir Altın ÇaÄŸ yoktur. Birçok Altın ÇaÄŸ vardır. ÖrneÄŸin, Hıristiyanlar’a göre dünyanın sonu yaklaÅŸtığında İsa Peygamber gökyüzünden yeniden aÅŸağıya inecek ve onun yönetimi altında 1000 yıl süreyle bir Altın ÇaÄŸ yaÅŸanacaktır. Oysa, Marksistler’in ileride bir gün mutlaka kurulacağına inandıkları komünist toplum, bir Altın ÇaÄŸ olacaktır ve hiç sona ermeyecektir. Çünkü o toplumda, kurulu düzenin, diyalektik bir deÄŸiÅŸime uÄŸramasına neden olacak hiçbir uzlaÅŸmaz çeliÅŸki bulunmayacaktır.
Altın ÇaÄŸ’dan Sonra Mimarlık
Bir Altın ÇaÄŸ sona erince onu simgeleyen, onun ürettiÄŸi mimarlığın da sona ermesi doÄŸaldır. Perikles’in, Phidias’ın yok olmalarıyla onların yarattıkları Altın ÇaÄŸ da yok olmuÅŸtur. Benzer biçimde Osmanlı Mimarisi’nde de Kanuni’nin ve Sinan’ın ölümü Osmanlı Mimarisi’ni çok etkilemiÅŸtir. Onlarla birlikte bir Altın ÇaÄŸ da sona ermiÅŸtir.
Ancak, yukarıda da belirttiÄŸim gibi birçok Altın ÇaÄŸ vardır. Asıl Altın Çağı ise henüz yaÅŸanmamıştır.Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin