Köşe Yazısı

Balkon Aşağıya Sarkılmaması Gereken Yerdir...

Yazan: Mahmut Şenol Tarih: 2 Kasım 2007
Apartmanların önünde durup balkonlara bakınan, kılık kıyafeti düzgün, kerli felli, elli yaÅŸlarında birisi, bugünlerde, Kadıköy’ün sokaklarında peyda oldu.

Bir zamandır, balkonlara bakıyorum.

Hayırlısıyla ÅŸu yazıyı tamamlarsam, balkonlara bakınmak yüzünden baÅŸa gelebilecek kimi tatsız olaylardan peÅŸin peÅŸin kurtulacağım.

Nedir, zaten, yazarın takıntısı bitmez; birisi sonlansa, öteki baÅŸlar.

“Ne bakıyorsun ülen, âlemin harem-i ismetine?” diye balkonun birinden başıma saksı atılmadan bu yazıyı noktalasam bile, takıntı kurtlarım rahat durmayacak, bu kez baÅŸka acayipliklere ip sarkıtılacak, balkon sarmaşıklığına tırmanılacaktır; bunu da biliyorum...

Ancak itiraf edilmelidir ki balkonlar kendilerine bakılması için yapılmış bina uzantılarıdır.

Onlara bakılmadan durulamaz.

Pencereye bakılmasın diye, sanki onların yerine ikâme edilmiÅŸlerdir. Pencereler ise daha doÄŸrudan biçimde ev ve aile kûtsiyetini temsil ederler, perdeleri vardır, tül asılır, hâllice olan aileler panjur yaptırıp jaluzi asar. O yüzden pencerelere doÄŸrudan bakılması, açıkça ahlaki bir düÅŸüklük sayılır. Ha, geçip karşısına apaçık pencereye bakmışsındır; ha, adamın nikâhlı hanımına... Ä°kisi arasında hiç fark yoktur.

Ama balkonlar öyle mi, ya?

Onlar adeta ev ahalisinin yaÅŸayış biçimini, sosyal seviyesini dışarıya yansıtmak için bilerek hazırlanmış evciklerdir.

Bu nedenle olsa gerekir ki, kimi beldelerde yılın en iyi balkonu türünden yarışmalar bile düzenlenir. AyÅŸanım teyzeler, Fatmanımlar, hatta emekli noter kâtibi Adem beyamcalar yaÅŸlılık balkonlarını uluorta yarıştırırlar. Bir çok beldede bu yarışmalara tanık olunur da kimileri balkonsuzluktan yapamaz. Bu yarışmaların yapılmadığı yerlerden birisi ise, ben tanığıyım, Alaçatı'dır.

Alaçatı'da balkonlu taÅŸ bina pek olmadığından, bunun yerine örneÄŸin, en güzel giriÅŸ kapısı yarışması düzenlenir. Ben onlardan sonuncusuna geçen yaz rast gelmiÅŸtim, ÅŸaşırdım. Nedendir, zira, Alaçatı evlerinde balkon hemen hemen yoktur.

Orda balkon israfına gerek duyulmamış, ancak bu eksiklik bir ân önce giderilmek ihtiyaçı gösterdiÄŸinden olsa gerek, hadi hiç olmazsa olmadı demesinler diye, Fransız balkonları kondurulmuÅŸtur.

Fransız balkonu da tam fransızdır hani, çıksan kıpırdayamazsın, otursan oturulmaz, sarksan sarkılmaz, ucundan şıp şıp su damlayan çorabını assan asılmaz, neye yarar bilmem, ancak odanın pencere eÅŸiÄŸini tuÄŸla eksikliÄŸinden tamamlayamamış züÄŸürt ev sahibi balkonudur; ama ben beÄŸenirim, yine de hoÅŸtur.

Bizim burda bakındığımız ne o, ne bu tür balkondur; salt, apartman balkonlarıdır.

Binalardaki mimari biçimlerine bakarak, tıpkı başıboÅŸ haylazların çimlere uzanıp gökte serbest dolaşıma çıkmış bulutları seyrede seyrede onlara kulp takmaları gibi, meraklısı da balkonlara bakınıp evleri hakkında yorumda bulunabilir.

“Åžu balkon bisiklet tamircisine dönmüÅŸ, hiç olur mu”, denilen bir balkonun yanında, “Hah, bey gelse de, akÅŸam kahvesini ÅŸu fesleÄŸenlerin yanında höpürdetse”, dedirteni de yok deÄŸildir.

Balkonların sokaÄŸa uzatılmış, gelen geçene gösterilen evin kartviziti olduÄŸu onların sunulmasından anlaşılır. 3. sınıf matbaadan çıkmış kartvizitin sıradanlığı neyse, aşırı abartıya bulaÅŸmış arabesk olanların rahatsız ediciliÄŸi bana göre aynısıdır. Balkonlar da, ÅŸu sıralarda yaptığım incelemelere göre, benzer durumda görünmektedir.

Bu balkonlardan bir çoÄŸunu, pencereden sokaÄŸa dil çıkaran evin yaramaz çocuklarına benzetmemek elde deÄŸildir. O kadar acayiptirler! Fakat, acayiplik aslında balkonun kendisindedir. Ä°çinde yaÅŸayanlarını fazlasıyla sıkmış bir evin, apartmandaysa dairenin, iÅŸyerlerinde büroların sakinlerine, eh daraldıysanız azıcık hava almaya çıkabilirsiniz diye kapı gösterilen yerler, bizce balkondur.

Balkon, çıkılmak için vardır. Bizde sokaÄŸa çıkmak külfetli bir iÅŸtir de... Hava soÄŸuksa pardösünü, paltonu giyecek, yaÄŸmurluysa ÅŸemsiyeni alacaksın. Bunun ayakkabı giyip çıkartmak zahmeti de vardır. Balkon tüm bunları en aza indiren büyük rahatlıktır. Ev kıyafetleriyle çıkıldığında yadırganılmayacağını bilenlerin balkon sefası uzun sürer.

Balkonlarda yapılan iÅŸlerin haddi hesabı da yoktur. Ufak tefek tamirlerden tutun, evin pasaklı halısını yıkamaya dek nice ev iÅŸi orada yerine getirilir. Mangal tüttürmek tehlikesi orada yaÅŸanır. Kedinin hacet kovası balkondadır. Daha neler, neler...

Balkon evin sokaÄŸa merhaba dediÄŸi yerdir, ayrıca... Patates soÄŸan satıcısına seslenirsin, akÅŸam karanlığına karışmış oÄŸlana bağırırsın, oturur çayını içersin, ıvır zıvırını kapı önüne koyacak deÄŸilsin ya, balkona kaldırırsın. Yan balkonla merhabalaşır, üst balkondan dökülen tozlara kızıp tansiyonu 18'e çıkartırsın...

Balkon, bütün bunlar yapılabilsin diye, pantolon fermuarından dışarı sarkmış gömlek ucu gibi inÅŸaa edilmiÅŸ, evin bir parçasıdır. Orası, düz bir duvarın âniden açıklık vererek bir beton yahut ahÅŸapla ya da metal malzemelerle dışarıya uzanmış hâlidir. Bu çıkıntılar acayip deÄŸilse, ya nasıl adlanmalıdır?

Bacaları binaların bu acayipliklerine ekleyebilirsiniz, ne ki bacalar göÄŸe doÄŸru yükseliÅŸleri nedeniyle biraz minare, bir parça kilise çan kulesine benzer ki üzerinde durulması zor bir konudur. Bacalara ya üzerine leylekler konunca, ya da itfaiye temizlik için geldiÄŸinde gözümüz iliÅŸir. Onlar zavallıcıklardır, tepede yalnız bırakılmış bina çıkıntılarıdır. Ne gölgesi vardır, ne kuytusu... Balkonlar gibi doÄŸrudan sokaÄŸa, günlük yaÅŸama burunlarını da sokamazlar.

Balkon, çıkıldığında içeri girilene kadar aÅŸağıya düÅŸülmemesi için azami dikkat gösterilmesi gereken evin yegâne yeridir. Bu anlamda vertigo saplantısına sahip kiÅŸilerin ayak atmaması gereken tek mahâl olarak mimari planda yeralır.

Hitchcock'un Vertigo kurdelasında, James Stewart'a çatıda, yaÄŸmur oluklarına tutunarak ter döktürdüÄŸü neyse, benim balkonlardan çektiÄŸim aynısıdır; itiraf ederim. Hollywood aktörünün tek kolla çatı kenarına yapışıp aÅŸağıya sallandığı o ânı ÅŸimdi bir film ÅŸeridi gibi göz önünden geçirince avuç ayasına kadar terleyip ellerimden kanın soÄŸuk soÄŸuk çekildiÄŸini de hissediyorum; eklemeliyim.

Bu vertigo durup dururken ortaya çıkmamıştır. Annemin “Balkona çıkma, mazaallah düÅŸersin!” diye yaptığı uyarıların bunda açık payı vardır. Çocukluk dönemine iliÅŸkin freudian teorilere girmek virajında direksiyon kırıp yazımızı ÅŸarampole düÅŸürmeden yola devam etmeliyiz. Ne ki bugün dahi eÄŸer bir balkona adım atıyorsam, bilinçaltımın harekete geçip eski defterleri karıştırdığını da bilirim.

Bilinçüstü de ne kadar edilgenmiÅŸ, meÄŸer. O, bundan hemen alınır: Alttakinin komutuyla üstbilinç eÅŸikte bir durur, balkonun emniyet derecesini göz kararı bir ölçer, burada mimara güvenmekten baÅŸka elden bir ÅŸey gelmez, bir de ev sahibine güvenilmelidir. Ev sahibi sizin balkona adım atma cesaretinizin barometresidir.

Ev sahibi ya da sahibesi, o güzel yaz gecesinde balkona kurulmuÅŸ masa başındadır, sizi oraya çağırmaktadır.

“Mahmut Bey, buyrun lütfen!” diye seslenmektedir.

“Yabancı gibi çekinmeyin allasen, kızım sen de terlik yetiÅŸtirsene amcana... HoÅŸ daha yeni yıkayıp süpürdüm ya!”

Mahmut amca, yeni süpürülüp yıkanmış balkona çıkan evsahibinin kendini bu feda ediÅŸine merakla bakmaktadır o sırada... EÄŸer ilk dakikalarda balkon kiriÅŸlerinden bir çatırdı gelmemiÅŸse, bu iyiye iÅŸarettir; altı bir boÅŸluk olan balkona yavaÅŸ yavaÅŸ adım atılır. Ä°ÅŸte balkondasınız!

Bir de balkon korkuluÄŸuna çok yanaşılmamalıdır. Bu nedenle, vertigoluların betondan yan duvarları, korkuluÄŸu olan balkonlara daha fazla güven duyduklarını söylemek kaçınılmaz olacaktır. Nedir, soÄŸuk demirciye, ÅŸimdilerde moda olduÄŸunca krom kaplı su borusundan korkuluklara hiç güven olmaz. Mimara, ev sahibine güvendiniz diyelim, ÅŸimdi sıra bir de Ümraniye Sanayi Çarşısı'nın Ä°timat SoÄŸuk Demircisi’ne gelecek, üstelik onların çıraklarına güveneceksiniz. Bu belirsizlik baÅŸdöndürür, kendinizi balkon kapısına en yakın ilk sandalyeye atarsınız.

“Mahmut Bey, siz ÅŸöyle oturun da manzara seyredin... Kızım, bak hâlâ yetiÅŸtirmedin terlikleri amcana...” Amca, o sırada kendine güvenli bir yer bakınmaktadır; terliÄŸi n'apsın!

Vertigoya aldırmayan, sereserpe balkon korkuluklarına abanıp sokağı, caddeyi, BoÄŸaz'ı, Salacak'ta Kız Kulesi'ni seyre dalanlara o yüzden bayılırım, aÄŸzım açık kalır da ben bu ip cambazlarını hep aÅŸağıdan seyrederim.

Benim aÅŸağıdan seyrettiklerim arasında bir Mehtap abla vardı. O balkondayken ben çocuktum. Büyüdüm adam oldum, o hâlâ balkondadır. Onun sokağından ne vakit geçsem balkonunda rastlarım ona... Demek, balkonunu terketmemek ısrarında bulunuyor.

Gerçek ÅŸu ki, Mehtap abla hep balkondaydı.

Ben ne zaman karşı apartmana baksam üçüncü ya da dördüncü katın balkonuydu, o hep orada olurdu. Mehtap abla boylu poslu, paluze endâmlı bir kızdı. 1970'lerin baÅŸlarıdır; o zamana göre hayli dekolte giyinir, elbette unutmuÅŸ olsa gerek kötüye hemen yorulmasın, zaman zaman da geceliÄŸiyle balkona çıkar, birden yarı çıplaklığını anımsamış hâllerinde bir ÅŸaÅŸkınlık titremesi geçirip içeri koÅŸturur, sonra üst başını toplamış, hatta topuzunu yapmış olarak geri gelirdi sahnesine...

Bu, küçük kaçamak gösteriler ve seyirler bende iz bırakmış olmalıdır. Balkonları o zamandan beri gösteri sahnesine benzetirim. Demek, balkonlar aynı zamanda sahneydi, evde yaÅŸayanlar için...

Mehtap abla bu sahneye her geliÅŸinde, koyu siyah rengi saçlarını havalandırmaya çıkmış gibi balkon korkuluÄŸundan iyice sarkıtır, aÅŸağılara eÄŸilir, sokaktan geçen tanıdıklarıyla selamlaşırdı. Tanımasa da selam verdiÄŸi olurdu, hiç fark etmezdi...
Mahallenin hanımlarına bakılırsa karşı apartmanda, bizimkinde oturan 7 numaranın Ä°TÜ'de okuyan çocuÄŸuyla kaÅŸ göz ederdi. Onun kaÅŸ göz etme huyu bir alışkanlık olarak kalıcı oldu, sanırım... Bizim 7 numaradakiler taşındıktan sonra da, Mehtap abla baÅŸkalarına balkondan hep kaÅŸ göz yaptı, iÅŸmar etti.

O vakitler yirmili yaÅŸlarında bir kızcağızdı. Fotoromanların revaçta olduÄŸu yıllardı. Bu cep kitapçıklarını almaya geldiÄŸi mahalle bakkalında rastladıkça onu dikkatle izlerdim. Türkan Åžoray benzeri bir kızdı, bakkalda kıkırdaması bakkal amcanın aklını başından alır, eli ayağına dolaÅŸtığından zavallının hesap defteri üçü beÅŸ, beÅŸi yedi gösterirdi...

Hiç iÅŸi gücü olmaz mıydı evinde Mehtap ablanın, bilemiyorum. O balkonda deÄŸilse mutlaka içerde yatak odası aynası önünde olmalıydı. Zira, bir süslenir püslenir, arkasından baktırır, ortaya çıkardı; sokaÄŸa çıktığındaysa uzun saatler boyu ortalıkta olmaz, ben meraklanırdım. Nereye kaybolurdu?

AkÅŸam alacasında bazen sokağı kesen caddenin kaldırımında bir Mercedes araba görürdük, içinden gölge gibi bir kadın dışarı adım atardı.

Mehtap ablanın balkondan aÅŸağıya indiÄŸi zamanların birinde bulduÄŸu erkeklerden birisi, sonunda kocası oldu. Kızını başıboÅŸ bırakırsan ya davulcuya varırmış, ya zurnacıya lafı boÅŸuna söylenmemiÅŸ olmalı; Mehtap abla durdu durdu, bir trompetçiyle evlendi. Mahallenin hanımları, kendi kocalarını ayartma tehlikesi taşıyan bu gözü dışarda kızın evlenip gitmesinden mutluydular. Bense, o zamanlar birinin kocası olmadığımdan, çok mutsuz olmuÅŸtum. Uzun bir zaman onun balkonuna bakamadım, hüzünlendim yokluÄŸuyla...

Ne ki uzun sürmedi... Birkaç ay sonra, trompetçi kocasından boÅŸandığını duyduk. Hatta, söylenti oldu da ordan biliyorduk, o hızını alamamış 100 metre koÅŸucusu gibi çizgide birden duramayıp, bir iki kocayla daha evlilik vazifesini tamamladıktan sonra babaevine dönmüÅŸtü. DönüÅŸünde, gidiÅŸine sevinen mahalle hanımlarını yas tutmuÅŸ hâllerinde bir sıkıntı, o sıralarda saracaktı. “Tatlı BetüÅŸ” geri geliyordu, hem de zincirlerinden boÅŸanmış bir kısrak rüzgârında...

Biz o sıralarda, yazık ki, artık o mahallede, Kadıköy’ün Yıldızbakkalı'nda oturmuyorduk. BaÅŸka balkonlara bakmak üzere muhit deÄŸiÅŸtirmiÅŸtik!

Sonradan Mehtap abla öyküleri hep kulağımıza gelmedi deÄŸil. Bütün bu söylentiler, onun yaÅŸlanıp uslanması beklendikçe azalmadı, tersine artış gösterdi. Bu tersine orantı, Mehtap ablanın balkon sevdası yüzündendir.

Bense, bir fırsatı düÅŸtüÄŸünde, hâlâ bir merakla geçtiÄŸim sokağında yine onu hep balkonunda görürüm. Gizli bir sırrı aralarında paylaÅŸan iki sergüzeÅŸt ortak gibi, hafif çapkınca ama muzır bir gülümsemeyle selamlaşırız. Bazı bazı balkondan seslenip annemi de soracağı tutar. Sesini duyurmak için sarkar, sonra bir toplanır, ardından benim yanıtımı duymak için yine aÅŸağıya sarkar...

Annemin, “Aman kızım, balkonda o kadar sarkılmaz, düÅŸersin! Daha kötüsü dillere düÅŸersin”, diye arada bir laf sokuÅŸturduÄŸunu anımsamakta mıdır, yoksa?

Annem salt ona balkondan sarkmanın fenalığını söylemez, en baÅŸta ben olmak üzere balkon sevdasına düÅŸmüÅŸ herkese akıl verirdi. Ferahlamaya çıkmanın yeri balkonsa da bunun bir hadd-i hududu olmalı, tedbiri ve zaman kısıtlaması da bulunmalıydı.

Bunlardan benim çıkarttığım ders ise açıkçası ÅŸu olmuÅŸtur: Balkon, mimarlık kitaplarında nasıl tanımlanırsa tanımlansın, ben onu bilir bunu söylerim, evin aÅŸağıya sarkılmaması gereken tek yeridir. Tehlikelidir!

Bir de balkon, “Aman hanım, ceryanda kaldım! Sırtım buz gibi oldu, bir zahmet hırkamı getiriver içerden”, denilen evin üÅŸüme ÅŸikayetli babalarına sokağı seyir yeridir.

Seyir yerlerinin zevk ü sefâsına ise pek yüz vermemek gerekir.

Dünyanın ÅŸu gelip geçici âhir zamanında seyrin alâsı seyre çıkanları seyretmektedir.

Ä°ÅŸte o nedenle, balkon, seyre çıkmışların seyredildiÄŸi yerdir...Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "J", küçük harf "a", sayý üç, küçük harf "y", sayý dört, küçük harf "j"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız