Köşe Yazısı

Yağ Satarım, Bal Satarım, Ustam Ölmüş Ben Satarım...

Yazan: Mahmut Şenol Tarih: 6 Aralık 2007

Mimarlarımızın içi rahat etsin!
Mimar eniÅŸtemiz Ömer Ercan'la, bana darılan öteki akraba mimarlarımızın da..
Mühendislerimiz dahi derin bir oh çekebilir, bundan böyle. Artık onlara sataÅŸmayacağım!
Asıl kabahatlıyı buldum. Ustalar!

MeÄŸer, düne kadar ayrımında deÄŸilmiÅŸim, yazık! Evlerimizde damlayan musluk çeÅŸmelerinin, klozete sızan rezervuar sularının, çıt çıtı bozulan elektrik düÄŸmelerinin, kapanmayan dolap kapılarının, “AÄŸbi, fabrikası böyle üretmiÅŸ, ben n'aaapim” diye üzerinde fikir yürütülen plastik panjur kilitlerinin sorumlusu belli oldu.

“Mimarlıktan ne anlar”, önyargısıyla hâkir gördüÄŸünüz ben bile bunları çözdükten sonra...
Nasıl anlaşılmaz ki? Banyonun ıslak zemin döÅŸemelerindeki eÄŸimi ters verince, duÅŸta bileklerinize kadar tırmanan atık suyla uÄŸraşırsanız, anlaması kolay oluyor. Ustayı, “BeÄŸendin mi, yaptığını” diye geri çağırmak da iÅŸe yaramıyor; yanıtı tamir çantasında hazır bekliyor, çünkü:

“Siz de ayağınızla suları bu tarafa doÄŸru süpürüverin, n'olcek?”
DoÄŸru, bakın bunu düÅŸünmemiÅŸtim. Pratik zekâ dedikleri bu olsa gerek. Açıkcası, ustalık budur iÅŸte! Sorunlara derhal çözüm bulmak...

O zamandan beri, duÅŸa girer girmez, sol ayağımla zeminde biriken suyu mazgalına süpürüyor, öteki ayağımla dengede duruyorum, bir yandan sabunlanmak, o arada âdet gereÄŸi ıslıkla ÅŸarkı söylemeyi de beceriyorum.

Aferin!
Bir tek, yanımda, Ä°talyan Medrano Sirki'nde top çeviren fok balığı eksik!
Ustadan bu aklı aldığımdan beri, eskiden bu yana içimde onlara karşı duyduÄŸum kızgınlık, öfke, tatlı bir yokuÅŸu tırmanıp iniÅŸe geçti. Bu aralarda, kabarmasını kesmiÅŸ, tatlı tatlı kaynayan süt gibiyim...

Åžimdi, görüyorum ki, eve çaÄŸrılan her usta, takım çantasıyla beraber mazeretini de getiriyor.
Aslına bakarsanız, takım çantaları da pek ahım ÅŸahım deÄŸildir, hani...
Daima çantalarında ya bir ÅŸey eksik, ya yok, ya da falanca yerde unutulmuÅŸtur. Çantaları kırkambar dolusudur da, nedense aranan bir ÅŸey bulunmaz.

Ben tedarikliyim, ama...
Ustalara lazım olur diye benim iki adet, tam donanımlı, bir küçük tamirhaneye yetecek kadar içinde takım taklavat, alet edevat bulunan plastikten çantam var. Bu yıl hayırlısıyla tamamladığımız Amerika dönüÅŸü, ordan getirdiÄŸim kimi “apparatus”ları da bunlara ekleyince artık bir marangozhane açmaklığım, kapısına soÄŸukdemirci tabelası yazdırmaklığım, bobinajcı dükkânına yetiÅŸmekliÄŸim, su tesisatçısı olmaklığım, elektrikçi sertifikası almaklığım özenilmeyecek gibi deÄŸildir.

Ä°stikbali karanlık gören biri deÄŸilim, anlayacağınız...
Ustalardan, en son, evimize gelip mutfak dolabını yerleÅŸtirecek olanı, “Abi ya, sen de metre var mı” diye sorunca, “Olmaz mı, çifter çifter”, deyip çıkartmıştım.

Ustaya bonkör olunamayacağını o zaman öÄŸrendim!
Amerika'da bulup getirdiÄŸim metrelerden birini, üstelik üzerinde su terazisi bulunan, bir tarafı mıknatıslı, bir yanında 3 voltluk feneri, okunur ÅŸeridindeyse inch'ten foot'a kadar yok yok denecek Ä°ngiliz ölçüleri bulunan aleti şırraakk diye açıp bozmuÅŸ, “Abi ya, bu bozuldu ya”, umursamazlığında elime tutuÅŸturmuÅŸtu.

Ustaların onarıma, bakıma, yapıma gittiklerini deÄŸil, girdikleri evde bir ÅŸeyleri kırmaya yeminli olduklarını düÅŸünüyorum.
Birbirlerine kulp takmakta, suç atıp temize çıkmakta da üstlerine yoktur, evelallah...

Boyacı sıvacıya kabahati verir, sıvacı duvarcıya ağız payı gönderir, duvarcı soÄŸukdemircinin canına okur, soÄŸuk demirci betoncuya verir veriÅŸtirir, bunların hepsi birden mimara çatar, mühendise kızar. Siz, mimarlara söz ediyor diye, bir de beni kınıyorsunuz!

Ustaların birbirlerine laf yetiÅŸtirmekte kazandıkları hüner anlatılır gibi deÄŸildir. Böylece yapamadıkları iÅŸin sorumlusunu tayin ederler, sıkıntıdan kurtulurlar. Onların ustalık dışında türlü marifetleri vardır. Evinizdeki iÅŸe yarayacak ÅŸeyleri bulmak bunlardan baÅŸta gelenidir... Size sormadan yemek tenceresinde alçı karıştırabilecekleri gibi, haberiniz olmaksızın mutfak perdesine ellerini silebilir, mutfaktaki oklavayı ahÅŸap tamirinde payanda olarak kullanabilir, kirli sepetindeki çocuk çorabını tuvalet giderine tıkaç yapabilir; dikkatli olunmalıdır!

Ustayı eve çağırdığınızda, kazaya rıza göstermekten baÅŸka çaresi kalmayacak kadar tevekkül sahibi, kadere boyun eÄŸmiÅŸ olmalısınız.

Onlar gelirler, mutlaka bir ÅŸeyleri kırıp dökerek giderler.
BaÅŸkasının cebinden hovardalık yapmaya çıkmış sefâ gezginleri bunlardan aÅŸağı deÄŸildir...
Duruma göre zekice saptamalar yaptıklarından, ustalar el hünerlerini geliÅŸtirmek yerine, dil becerisini artıran zanaât sahipleridir, kanımca...

Sizin sonlanan iÅŸle ilgili itirazlarınız, karşı çıkışlarınıza her zaman verilecek bir karşılık dilleri ucunda hazır bekler.

Metrenin icabına bakan usta, mutfak tezgâhını yerleÅŸtirip dolap altındaki duvara fayans da döÅŸeyecekti. Ä°çindeki yoÄŸurdu bir tabaÄŸa boÅŸaltıp kabını ona harç yapması için verdikten sonra, 5'e 5 fayansları teslim ettik, salona geçip beklemeye baÅŸladık.

Bu arada söylemedi demeyiniz, alçı hazırlamak, çimento karmak, kum elemek gibisinden iÅŸler için eve usta çaÄŸrıldığında, hazırlıklı bulunmalı, yok eÄŸer pazardan bu iÅŸlere uygun plastik leÄŸen alınmamışsa, evdekilerden biri gözden çıkarılmalıdır. Zira, ustayı kızdırıp baÅŸladığı iÅŸi yarım bıraktırmak tehlikesi de vardır; çeker, giderler alimallah!

Biz o gün, insaflı ve anlayışlı bir ustaya denk gelmiÅŸ bulunuyorduk. 3'lük yoÄŸurt kovasına razı oldu, onunla idare etti.

Ne ki, iÅŸi tamamladıktan sonra, fayansların uç uca gelmediÄŸini, derz boÅŸluklarının “öpüÅŸmediÄŸini” görmek, bizim için itiraza yeterli gerekçeydi. Zaten bizler, iÅŸ yaptıranlar, ev sahipleri, evlerinde bir tamirata kalkışanların tümü birden ustaları üzmek için varız.

“Fayanslar yan yan gidiyor...”, dedim, “Bu uçta baÅŸlayan fayans sırası sona doÄŸru eÄŸiliyor, enflasyon çizgisi gibi yükseliyor...”

“Abi ya,” dedi, “Bina yamuk, ben n'apiyim?”
Binanın yamukluÄŸuna hangi mimar izin verdi, mühendislerimizden hangisi bu yamru yumruluÄŸu görmediyse... Hay Allah!
Bana kalırsa, ülkemde yapı ve yapım sektörüne baÄŸlı tüm ana iÅŸ kollarının temel sorunu, bu kolaycı yanıtı çantasında taşımayan ustaya, iÅŸçiye, hatta çıraklarına sahip olmakla ilgilidir.

Siz, Arkiteracı bay ve bayanlar, ne kadar cici bici dergiler çıkartıp, “kamusal alan” tartışmaları sürdürecek eline su dökülmez yazar meraklısını başınıza toplasanız da, eteÄŸinde namaz kılınır hocalardan beyanatlar alsanız da, bu ustalar yapacaklarını yapıyor, farkında mısınız bilemem ama, mimarların çabalarına da bir güzel kibrit suyu ekiyorlar.

Neden böyledir?
Biz tahammüllü bir milletiz de ondan, sanırım...
Sokaktan geçen iÅŸsizin eline çekiç almış bulunması yeterlidir. Onu hemen usta diye başımıza taç eden bir ülkenin insanlarıyız.

Ustada maharet ararız, diploma değil!
Maharetini ise iÅŸi yapıp tamamladıktan sonra görmek talihsizliÄŸindeyiz. Åžanslıysanız usta maharetlidir, yoksa ÅŸansınıza söylenin; ustanın ne kabahati var...

Ustadan CV isteyecek, portfolyo alacak, referans veren ÅŸirketlere ait demo gösterisi talep edecek deÄŸiliz ya... Nihayet ustadır, çağırırsın, gelir, ya yapar, ya yapmış gibi görünür. Çapaçullu halleri onların olsun, bize de arkalarından söylenip dedikodu etmek kalır..

BildiÄŸim ÅŸu! Ustaların ustalığını kanıtlayacak diploma dağıtan okullar kurmak, bana göre, yeterli deÄŸildir. Onları denetleyecek, her yeni çıkan ürünü tanıtıp bilgi sahibi yapacak, ustalarla ilgili ÅŸikâyetlere karşılık verecek, bu iÅŸleri dert edinmiÅŸ meslek odaları eksikliÄŸindeyiz.

Bu eksiklik bizde iflah olmaz bir yakınma melekesi geliÅŸtirmiÅŸtir. Ulusça yakınırız. Ustalarından yaka silen, bu mecrada çaresiz kalmış bir ulusun göÄŸsü kıvanç dolu evladıyım.

Gözümü açtım usta gördüm, Allah gecinden verir inÅŸallah, öleceÄŸim sıra tahammül edilmez bir iç sıkıntısıyla yine ustayı karşımda bulacağım.

Aslına bakılırsa, ustayla tanışıklığımız daha çocuk oyunlarımızda baÅŸlamıştı. “YaÄŸ satarım, bal satarım, ustam ölmüÅŸ, ben satarım”, diye yere çömelmiÅŸ halka yapan çocuklar arasında az mı mendil kapmaca oynadık. Ustanın ruhunu yüce yaradana teslim etmesiyle ilintili kısmı çocuklara söyletmek en acayibiydi.. Nakaratın burasını anlamamış olmakla beraber, usta olmadan da yaÄŸ, bal satılabileceÄŸi oyun tekerlemesinden aklımda kalmıştır.

Ne ki, usta olmadan iÅŸlerin yürümeyeceÄŸini de görmüyor, deÄŸilim.
Okuruna binbir dereden su getirtip yormakta usta bulunan yazarınız, bu hikâyedâr yazısında kısaca der ki, kaÄŸnıyla tavÅŸan avına çıkmaktan beter olmamanın tek yolu hesap kitap bilir, ölçü mezuradan anlar, kuru sıkı tabanca gibi olur olmaz patlamayan, her yanı boÅŸ küp misali tın tın ötmeyen, elinden iÅŸ gelir ustalara sahip olmaktır.

Böylesi ustalarımızı da bu anlattıklarımızdan tenzil ediyoruz.
Bize kırıp dökmeyecek, onaracak usta lazımdır.
Kabına eriÅŸilmez derûni âlim aramıyoruz, velhasılı...
Usta gibi usta olsun, yeter!

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "m", büyük harf "A", küçük harf "x", büyük harf "M", büyük harf "W", büyük harf "E"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız