Oysa bugünlerde belediye projelerini yapan, kentsel dönüÅŸüm projelerini gerçekleÅŸtiren mimarlar kendilerini yatırımcıların ve de resmi tarafın temsilcileri olarak görüyorlar. Aldıkları kararların, geliÅŸtirdikleri fikirlerin kendi öznellikleri için deÄŸil, sanki iktidarı, kamusal gücü temsil etmek için sergiliyorlar. Onlara göre zaten yöneticiler halkı temsil ettiÄŸi için, onların onayı kendiliÄŸinden projelerinin kamusal bir nitelik kazanmasına yetiyor. Mimarlar öznel bir karar olan plan ve proje fikirlerini yaratıcılığı, çeÅŸitliliÄŸi ve özgür etkileÅŸimi gerektiren konular olarak deÄŸil, kamusal gücün kullanım biçimiyle ilgili görüyorlar. Bu nedenle "kentsel dönüÅŸüm" baÅŸlığı altında karşılaÅŸtığımız örnekler projelerin temsil ettiÄŸi alandaki aktörlerin kendi amaçlarını sürece katan, kenti geniÅŸ bir perspektiften profesyonel sorgulamalara ve çözümlere açan uygulamalar deÄŸil. Tıpkı bir toplu konut ÅŸirketinin amaçladığı gibi stratejik planlama hüviyetini kazanmayan, rekabet ortamına açılmadan fırsat rantları yaratmaya yönelik mimari uygulamalar gerçekleÅŸtiriliyor. Piyasa ortamının iÅŸleyiÅŸi gibi gözüken uygulamalar içinde gözden kaçan temel özellik ÅŸu: Fikir ortamının rekabetçi iliÅŸkilerden özenle uzak tutulması ve katılımın yalnızca parasal - ekonomik deÄŸerlere yönelik pazarlıklara indirgenmesi. Böyle bir yaklaşım ister istemez tepeden inmeciliÄŸi meÅŸrulaÅŸtırıyor ve insanları iktidarların ve uzmanların elinde en fazla tepkileri ölçülmesi gereken pasif katılımcılara dönüÅŸtürüyor. Bu projelerde yer alan tasarımcıların potansiyel müÅŸterilerine sunduÄŸu teknik görünümlü modelin görünmeyen hipotezi de bu. Bu nedenle halk dediÄŸimiz resmi sıfatı olmayan kiÅŸilerden oluÅŸan topluluk çoÄŸu zaman sanki kendi kafasındakini dayatmaya çalışan kamu görevlileri ile karşılaşıyor. Bu karşılaÅŸma, adına ne dersek diyelim, halkı bir nesne olarak gören bir yönetim anlayışının göstergesi. Sıradan insanlar kendi ihtiyaçlarına cevap veren, dinleyen, çözümler geliÅŸtiren bir kamu yönetimiyle deÄŸil, sanki kendilerine karşı kafasındaki düÅŸünceyi dayatmaya çalışan, kamusal olma vasfını kaybetmiÅŸ kiÅŸilerle karşılaşıyor. Kamu yöneticileri kentliler adına kamusal nitelikli kararlar üreten ve halkın katılımı ile programlar geliÅŸtiren kiÅŸiler olarak deÄŸil, bir tasarım ve inÅŸaat ÅŸirketinin temsilcileri gibi hareket ediyorlar. Bu durumda nasıl uzmanlar profesyonel niteliklerini kaybediyorlarsa, yönetimler de kamusal niteliklerini kaybediyorlar. Kamu alanın boÅŸaltılmasının, yatırımcıların egemenliÄŸine girmesinin nedeni de bu.
Böylece bazı planlamacılar, mimarlar "kentsel dönüÅŸüm" baÅŸlığı altında yatırımcı - siyasetçi iÅŸbirliÄŸi ile oluÅŸturulan kararların halkla paylaşılmasını katılım modeli olarak adlandırıyorlar. Planlamanın böylesine dar bir perspektiften tanımlanması, müdahalenin kamusal niteliÄŸini ortadan kaldırıyor, özelleÅŸtiriyor. Bu da planlamanın yaratacağı fırsatların, politikanın, sürdürülebilir bir geliÅŸmenin baÅŸtan reddedilmesi demek. Kararlara katılımının saÄŸlanması için öncelikle strateji ve fikir geliÅŸtirme ortamının ulaşılabilir ve özgür olması, halkın kararları denetleyebilir olması ve kamu fikrinin tikelleÅŸmemesi için bütün aktörler açısından ayrıca uÄŸraÅŸ verilmesi gerekli. Oysa bazı yöneticilerin karar süreçlerine halkın katılımından anladıkları ÅŸu: Kararları biz alırız. Sonra tebliÄŸ ederiz.
Bu açıdan karşımızda çarpıcı bir örnek var:
İstanbul'da sit alanı ilan edilmiÅŸ bulunan bölgelerde 5366 sayılı yasayla uygulanmaya çalışılan kentsel yenileme projeleri. ÖrneÄŸin Sulukule'deki insanların bugünkü yaÅŸama çevrelerinden uzaklaÅŸtırılmalarını hedefleyen proje için belediye yöneticileri yasanın da öngördüÄŸü gibi "halkın görüÅŸlerini almak için toplantılar yaptık" diyorlar. Zannediyorsunuz ki bu toplantılarda belediye yöneticileri halkın sahiden görüÅŸlerini dinlemiÅŸler, kararlar öyle verilmiÅŸ. Oysa gerçek öyle deÄŸil. Önce karar alınıyor, hizmet üretmesi gereken taraflar projelerini tamamlıyorlar, yatırımcılar harekete geçiyor sonra halka haber veriliyor. Bu arada bir takım aracılar binaların satışına aracılık ediyorlar. Belediyenin verdiÄŸi kamulaÅŸtırma bedelinin üstünde satışlar gerçekleÅŸiyor. Dolayısı ile halkla iliÅŸki kurulduÄŸunda zaten iÅŸ çoktan bitmiÅŸ oluyor.
Yönetim görüÅŸmelerde kendisini ve yatırımcıları merkeze alan bir tutum sergiliyor. GörüÅŸmeye çaÄŸrılan kiÅŸiler karar tebliÄŸ edilirken kendi dışlarında gerçekleÅŸen bir karardan ÅŸaÅŸkınlık içinde haberdar oluyorlar. Bütün görüÅŸme kayıtlarında toplantıya çaÄŸrılan kiÅŸilerin karara itiraz ettikleri açıkça görülüyor. Hatta belediyenin kendi yaptırdığı ankette dahi halkın semtten ayrılmak istemediÄŸi ve projenin semtlilerin yaÅŸam koÅŸullarını olumsuz etkilediÄŸi sonucu çıkıyor. Peki ne deÄŸiÅŸiyor?
Demek ki amaç toplantının ve anketin yapılması. Çünkü bunlar iÅŸ listesinde yapılması gereken iÅŸler. Böylece anket yapılmış oluyor. Halkla görüÅŸme de gerçekleÅŸiyor. Ama halkın görüÅŸlerinin plan ve projelere nasıl yansıdığını, projenin nasıl geliÅŸtirildiÄŸini sorun eden olmuyor. Zaten toplantılarda proje ve uygulama kararları tartışılmıyor. Onlar halkın anlayamayacağı konular olduÄŸu için tartışma ve deÄŸerlendirme dışı kalıyor. Bu nedenle toplantılarda projeleri hazırlayan mimarlar, plancılar yer almıyor. Projeler mahallinde asılıp, üzerinde tartışılmıyor. Böylece bu iÅŸleyiÅŸten sanki ÅŸöyle bir izlenim elde ediyorsunuz: Projeyi sanki oturmuÅŸ belediye kendisi hazırlamış, mimarlar da bu iÅŸe aracılık etmiÅŸler. Bu yüzden mimarların, plancıların bu iÅŸte sanki hiçbir sorumlulukları yok.
Mimarlar Odası'nın Rekabet Kanunu'na aykırı olan hizmet üreticisi - kamu iliÅŸkisi üzerine görevini yapmasını bekliyorum.
