Köşe Yazısı

Asansör, Emekli Albaya Teslim!

Yazan: Mahmut Åženol Tarih: 28 Åžubat 2008

TekerleÄŸin icadı ardından, bu mühim aletin mucitleri bu kadarına yeter dememiÅŸlerdir.

Kendi ekseninde dönmek becerisine sahip olan bu yuvarlağın çevresine bir de ip takılınca ortaya çıkan ÅŸeye, makara dendi.

Bu, tıngır mıngır çalışan döngel alet, makaradan kukara bir ÅŸey olmasın diye ona sarılan ipin ucuna bir de ağırlık baÄŸlandı.

Ardından, makara yüksekçe bir yere tutturuldu, asıldı; oldu mu sana, asansör!
O zamandan beri başımıza beladır, bu asansör...
İçine her giriÅŸte, hayırlısıyla buradan bir çıksak dedirtir.

Sözlükte, “Asansör insan, hayvan ve eÅŸyanın yüksekçe bir yere taşınması için düzenlenmiÅŸ mekândır”, diye yazılır, ne ki bu tanıma kulak asılmaması gerekir.

Hayvanların klastrofobi cinsi kapalı yerde kalma takıntısı olmayacağı gibi, eÅŸyanın yüksek bir yerde asılı durmak türünden vertigo saplantıları da yoktur. O hâlde, denilebilir ki asansör insanı üzmek için bulunmuÅŸ, heyecanda bırakmak amacıyla yapılmış, bu amaca en uygun yer olarak seçilen binaların iç ya da dış cephelerine yerleÅŸtirilmiÅŸ küçük eziyet ve iÅŸkence hücreleridir.

Onun eziyetinin terazisi bozuktur!
Asansör, kapısı kapanıp makarasındaki yolculuÄŸuna çıktığında, eski masallarda varolduÄŸu söylenen göÄŸün 7. katına tırmanılıyor korkusunu vermekten baÅŸka duygu bırakmaz.

İçine binenler, en azından bir kez olsun, “Mazallah, ya düÅŸerse!” diye akılda kuÅŸku tilkisini gezdirir. Asansörün makarayı koyvereceÄŸine iliÅŸkin üstü kapalı, ortak bir kaygı hep vardır.

Asansör, güvenlik açısından tarihi boyunca hep sorun çıkarmış, günümüzdeyse ona binenlerin saÄŸsalimen hayatlarına devam etmeleri için türlü düzeneklerle donatılmıştır. Alarm düÄŸmelerinden el frenlerine, ilkyardım çantalarından kapalı kalma durumu uzun sürerse sıkıntıyı yok etmek için müzik sistemlerine, kimi zaman gizli kameralara, harici telefon almaçlarına kadar neler neler yoktur, içerde...

Ya, uyarı iÅŸaretleri! “8 yaşından küçükler yalnız binemez!” ile baÅŸlanır, “5 kiÅŸiden fazlası giremez!” ile sürer; daha ne türden uyarılar vardır, sayılır gibi deÄŸildir.

Merdivenlere adım atan birisinin bu kadar uyarıya, iÅŸaret, araç ve düzeneklere gereksinimi olmaz. Bacaklarına güvenene hodri meydandır; tırmanırsa, insanoÄŸlu yedi kat arÅŸa bile çıkar!

Bundan anlaşılması gerekir ki merdivenlere insanoÄŸlunun güveni tamdır. Üstelik, merdiven çıkıp inmek saÄŸlığa safi yararlıdır, asansörden böyle nafî beklenemez.

Bu kadarla kalsa, boÅŸver demesi kolay olacaktır. Büyük iÅŸ merkezleriyle, artık onlardan geri kalmaz duruma gelmiÅŸ yerleÅŸim yerlerinin asansörleri, durağına gelmek bilmeyen belediye otobüsüne benzer.

Asansör, çaÄŸrıldığı kata gelip otomatik kapısını açtığında, içerdeki tıkış tıkışlıktan bir sonrakini beklemek zorunda kalınması zaman yitimidir, sinir bozucudur. Asansör hücresine kendisini sığdırmış bulunan içerdekiler, kapı açılıp koridorda bekleyen davetsiz misafirle karşılaşınca, bir lahavleye sığınırlar. “Münasabetsiz biridir”, bu yatay-dikey çalışan dolmuÅŸa fazladan binmeyi bekleyen... İşte o vakit, zenofobia asansördekilerde hemen baÅŸgösterir, dışardakine bakılıp kızılır. Karşılıklı bakışma süresiyse, asansör kapısının açılıp kapanması için gereken zaman kadardır. Kapı kapanınca herkes kendi yazgısının makarasını çevirecektir.

Asansörde aÅŸağı inen, yukarı çıkanların yüzleri hep kapıya dönük olur. EÄŸer hepsi bir arada ve omuz omuza ise, baÅŸlar yukarı kalkık, bakışlar kapı giriÅŸindeki elektronik göstergededir: 13-14-15....21! Oh, iÅŸte vardık en üst kata, dedirten numaraya kadar, ışıklı gösterge hep beraber izlenir.

İçerde bayanlar varsa, sıkışıklık durumuna göre, yakınlaÅŸma mesafesi gözden geçirilecektir. Oraya yalnız binmiÅŸ, yolculuk boyunca yalnız kalmış baylar kabin içi aynasında burun kıllarına kadar kendilerine bakıp oyalanırken, bayanlar el çabukluÄŸuyla makyaj bile tazeler. İşte o bayanlarla asansörlerde karşılaÅŸmak, bu kısa yolculuÄŸun baylar açısından en heyecanlı kısmıdır.

Bütün bu fenalıklarına karşın, asansörün tek iyi tarafı, demek ki, beyler adına konuÅŸursak içerde karşılaşılan cazibeli hanımlardır.

Asansörün varlığıyla gökdelenlerin, yüksek katlı binaların yapımına hız verildiÄŸi apaçık gerçektir. Asansörsüz bir binada, 27. kata çıkıp ordaki büroda falanca iÅŸini görmeyi, sonra arÅŸivden dosyayı buldurmak üzere B4 katı ismini almış bulunan mahzene inmeyi, olmadı yine çıkmayı kim göze alabilir?

Bütün bu gerçekler ışığında, mimarların, nasılsa asansör var diye kat üzerine kat çizmelerinden ÅŸikâyetçi olmamız yersizdir. Onlara, zaten, asansör icat olunduÄŸundan beri bulutlara çıkmak hevesi gelmiÅŸtir. O yüzden, binalar çifter çifter asansörlerin çalışması için daha yükseÄŸe, daha daha yükseÄŸe uzanmaktadır.

ÂrÅŸ-ı alâya çıkıp göÄŸü bir ziyaret etmek, hatta gerekirse havalarda yaÅŸamak isteÄŸiyle asansör düÄŸmelerine basılıyor olduÄŸu açıktır, ne ki, bunun tersini de düÅŸünmek gerekir. Her gün, dünyanın onbinlerce toprak aÄŸzında, karanlık yerlere inmek için insanlar yeraltı asansörlerine binmektedir.

Maden ocaklarına giriÅŸ çıkışların asansörlerle yapılmasından doÄŸal bir ÅŸey olamazsa da yazarın buna karşı çıkışı, yeraltında ağır koÅŸullarda çalışıp güneÅŸi özleyen, temiz hava yoksunu bu insanların talihsizlikleri nedeniyledir. Madencilik tarihinde meydana gelen kazaların bir çoÄŸu yeraltı asansörlerinden kaynaklanmıştır. Yeraltının en altına kadar inmeye olan ısrar, asansörün varlığıyla artmış, eÄŸer olanaklı olsa ve madencileri maÄŸma tabakasına dek taşıyacak bir asansör bulunsa, oraya kadar gitmek kararı insanların merakına karışmıştır.

Jules Verne'nin Arzın Merkezine Seyahat macerası bu hevesin romanıdır. Küremizin merkezindeyse yerçekimi sıfıra eÅŸitlenir ki gidilirse oradan bir daha geri gelmek kolay iÅŸ deÄŸildir. Bu ise ayrı bir hikâyenin konusudur.

İşte böylesi nedenlerle, bir çoklarına bakılırsa, asansörün icadı, tarihin talihsiz günleri arasına konulmalıdır.
Ne var, asansörün yararı hiç yok deÄŸildir. Hakkını vermek gereken zamanlar da aransa elbet bulunur... Onu her seferinde makaraya almak haksızlıktır.

Asansörlerin eski model olanları, itiraf etmek gerekirse, yolcularında, bilhassa bende, daha fazla güven duygusu yaratmaktadır. O yüzden 3, 5 katlı eski iÅŸhanlarında görülen, ahÅŸap iskeletli, camekânları olan, demirparmaklık yahut telörgüyle çevrelenmiÅŸ makara hattında inip çıkan kabinleri daha çok sevmemizin nedeni salt nostaljiye baÄŸlanmamalıdır. O asansörler kat ortasında kalınca, lunaparkın elektrik kesintisinde en üst oturağında durmuÅŸ dönme-dolabı içindeymiÅŸ gibi olunur. Bundan bahtiyarlık duyacaklar bile çıkabilir. Camlarından merdivenleri seyreder, çok gerekirse pencereyi açar hava alır, olmadı iÅŸhanının çaycısına, kapıcısına seslenirsiniz. Meraklanmayın, sizi duyan çıkacaktır. Arıza ya da enerji kesintisi uzarsa, çaycı çay getirir, tost yapar, gelen geçenle laflarsınız. Dünyayla temasın kesilmediÄŸine olan inançla asansörün yeniden yola koyulmasını orada bekleyeceksinizdir. Bu türden asansörler, mimarlarımızdan rica olunsa, acaba tekrar üretilebilir, binalarda ona göre açıklık saÄŸlanabilir mi, diye düÅŸünmekteyim.

O eski asansörlerin eskiden teÅŸrifatçısı, bir tür asansör kapıcısı, yahut asansör vatmanı gibi çalıştıranları olurdu. Asansör sorumlusu bu kiÅŸilerin ufak tefek bahÅŸiÅŸler almaları karşısında, teÅŸrifat derecesi artar, ne ki yine de kibarlık eksikliÄŸi onlarda görülmezdi.

Gazeteci üstât, rahmetli Ahmet Emin Yalman'ın Amerika seyahatnamesinde, 1940'ların dünyasını anlatırken New York'ta ve baÅŸka Amerikan kentlerinde gördüÄŸü asansörlerden sık sık söz ediÅŸi bu yolculuk kabinlerini daha evvel hiç görmediÄŸinden deÄŸildir. Nerdeyse her bölümde, her paragrafında lakırdıyı asansörlere getirmesindeki çaba, o vakitler Amerikan asansörlerinin güzel kızların elinde çalışması yüzündendir. Yalman ve onunla birlikte ABD gezisine yollanan Türk gazeteci büyüklerimizin, asansör güzellerini ballandıra ballandıra yâd etmelerinden anlıyoruz ki, hiç birinde asansör heyecanı bulunmamaktadır. Açıklama katına gelinmiÅŸ olduÄŸunu gören yazarınız, o gezide bulunan öteki Türk gazetecilerinin adlarını buraya iliÅŸtirmeden, ÅŸurdan ÅŸuraya gitmez: Hikmet Feridun Es, Hüseyin Cahit Yalçın, Abidin Daver, Ahmet Åžükrü Esmer...
Ben de bir parça, o zamanların asansörlerindeki hayatı özlemeye kendimi bıraktığımdan, eÄŸer yolum 39.kata düÅŸmemiÅŸse tabanlara güvenir, merdivenlere yönelirim.

Asansörle tanışıklığım, İstanbul Sultanhamam'daki Gürün Hanı'na, babamla oradaki bürosuna gidip geldiÄŸim yıllardan baÅŸlıyorsa da, hatırladığımca, daha ileri gitmez. Hiçbir zaman biz asansörlü bir apartmanda oturmamıştık. Asansör merakında olmayışım, çocukluÄŸumda merdivenlerde sek sek oynamaya dayanıyor olmalıdır. Bir de apartmana girip çıkan güzel bayanların merdivenlerde salınarak yürüyüÅŸleri beni pek cezbederdi; herhâlde ondandır.

Nitekim, sanırım salt bu nedenle, yakınlarımızdan asansörlü apartmanlarda oturanlara konuk gidilmesini de pek sevmezdim.

Asansörlü yaÅŸamı olanlardan birisi halamızdı. Ataköy'ün ilk blokları yapıldığı zamanlarda, asansörlü bir apartmanda daire almışlar, hemen giriÅŸ üzeri olduÄŸu hâlde, onu kullanmaksızın merdiven yoluyla gelip daire kapısını çalanlara hep esefle bakmışlardır.

Halamın ikinci kat dairesine çıktığımız asansörün o binada bir sorumlusu bulunuyordu: Emekli Albay!
Bu albay emeklisi zât, sanıyorum, alzheimer hastalığıyla boÄŸuÅŸuyordu. Anlatılanlardan aklımda kalan ÅŸuydu ki, albay askerlik günlerinden kalan bir titizlik alışkanlığıyla emekliliÄŸi baÅŸlar baÅŸlamaz evinde ilk zamanlar karısına azap çektirmiÅŸti. EÅŸinin bir parça savruk, hatta pasaklı halleri olduÄŸunu halamların apartmanında oturanlar kabul ediyordu. Daha da ileri gidip, kadın hakkında, süprüntü küfesi gibi diyeni bile görülmüÅŸtü. Albayın titizliÄŸine karşın, kadının savrukluÄŸu bir yaÅŸam çarpıklığıydı. Bu çarpıklık tezâdından sonunda intikam ateÅŸi parlayacaktı.

Gide gide artık unutkanlık denizinde kaybolmak üzere bulunan çocuklaÅŸmış albay eski çapını yitirdiÄŸinden, karısı son zamanlarında etmediÄŸini bırakmaz olmuÅŸtu. Bu “etmediÄŸini bırakmamanın” bir haddi vardı ki yaşını başını almış, ama gelgelelim gözleri velfecri okuyan kadın, onu da iyiden iyiye aÅŸmıştı. Albay, artık karısından dayak yiyor, kapı önünde her gözüktüÄŸünde tulumbacı kavgasından çıkagelmiÅŸ gibi zavallılık içinde bulunuyordu. Acınacak hâldi, doÄŸrusu...

Apartman sakinlerinden albayın feryatlarına dayanamayanlar, sonunda, kapısına dayandılar. Olmadı, albayın yakınlarını aramak gerekti. Uzak bir kentte yaÅŸayan tek kızından baÅŸkası yokmuÅŸ, araÅŸtırınca bunu bulabildiler. Kıza mektuplar yazıldı, eski zaman santrallerinden telefon baÄŸlatıldı. Kızının elinden bir ÅŸey gelmiyordu, anlaşılan... Albay, eÅŸinin zulmüne bırakıldı.
Bu duruma dayanamayan bir iki daire sahibi, yakındaki askerlik ÅŸubesine, yanılıyor olabiliriz, belki de jandarmaya, yahut garnizon komutanlığına durumu yazılı dilekçeyle duyurmayı denediler. Ordu, emekli ettiÄŸi subayına sahip çıkmayacak mıydı?

Bir süre sonra, askeriyeden genç bir subay göründü apartman asansöründe... Albayın kapısı çalındı, subay içeri alındı, sonra bir kahve içimi sürenin misafirliÄŸi ardından bir yüz asıklığıyla uÄŸurlandı. Yan dairelerden meraklı baÅŸların tanık olduÄŸuna göre, albay o sırada kapı eÅŸiÄŸinde genç subaya dikkat komutu çekiyor, selama duruyordu. Bu ziyaretin ardından asıl büyük vâveyla kopacaktı. O akÅŸam albayın aÄŸlamasına katlanamayanlardan polise telefon açanlar görüldü. Karakol, durumu savcılığa iletin diyor, baÅŸka bir iÅŸlem yapamıyordu: Suçüstü durumu yoktu, komisere göre...

Apartmandakiler, sonunda albayı bir meÅŸguliyetle oyalamanın, onu evin dışına çıkarmanın çaresine bakındı,. Neden sonra, asansör kapısında bir görev uyduruldu, albaya... Albay, sabah içtimasına çıkar gibi bir hevesle, tam takım sivil elbisesini kuÅŸanmış olarak asansördeki yerini ertesi sabah alacaktı.

Albay uzun zamandan sonra güneÅŸe çıkmış mahkümlar gibi, neÅŸeli, nikbîn ve mutluydu. ReÅŸat Nuri'den alıntıyla burasını aktarmak isteyen okuma yazma meraklısı bir daire sahibi, “Hakiki bedbahtlar...” diyordu, “hakiki fıkaralara benzer. Sefaletlerini birden açığa vurmak istemezler, utanç duyarlar...”

Hakiki bedbaht albay, asansör kapısına çıktığında sefaletini herkesten saklamayı becerecek, böylece, yarısını anımsadığı geçmiÅŸ yaÅŸamının izleri, terbiyesi, olgunluÄŸu, bilge halleri ve askerlik tertibiyle iÅŸe koyulacaktı.

Ne ki birkaç zaman sonra, albayın bir huyu peydâ oldu.

Albay, asansöre giren çıkanlardan kabinin kirlenip pislendiÄŸine takılmıştı bu kez, dahası orasının mikrop yuvası olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Elinde bir Edirne süpürgesinin görülmeye baÅŸladığı zamanlar, iÅŸte o vakitlerdir. Süpürgeyle asansörü her saat başı süpürüyordu. Elindeki toz beziyle içersini parlatıyordu. Bu süpürme süreleri yavaÅŸ yavaÅŸ saat baÅŸlarından yarım saatlere, daha sonraysa, 15 dakikalara indi. Kış nöbetindeki asker teyakkuzuyla sıklaÅŸan süpürme iÅŸi daha sonra kendine zahmet çıkaracak bir baÅŸka eziyet seviyesine ulaÅŸtı. Eyvah ki pek eyvah! Albay, yerlerde gezinen süpürgenin de kirlendiÄŸine bir kez inanmış bulunuyordu.

Süpürgeyi her seferinde evin lavabosuna gidip yıkamak olanağı yoktu. Onu evinden kovalamış bulunan karısı en baÅŸta buna izin vermeyecek, verse de, albay ondan yiyeceÄŸi en azından terlik dayağı korkusuyla buna yanaÅŸmayacaktı. Çareyi evden kapıp aldığı bir makasta buldu, albay. Süpürgenin temizliÄŸine olan kuÅŸkusunu bu yolla gidermek istiyordu, görünen o ki... Her süpürüÅŸün ardından makasla, çalı fırçanın altını birkaç milim kısaltıyor, bu kısalttıklarını yerden süpürmek için tekrar yeri süpürüyordu. Makası, kullanmadığı zamanlarında, ceketinin mendil cebinde taşıyordu. Asansörüne “konuk” gelenler ürküp korkmasınlar diye asla onların yanında makasını da çıkarmıyordu. Öylesine incelik sahibi biriydi.

Süpürgeyle bitmeyen savaşı, bir Syspos olgusuna dönüÅŸmekte gecikmedi. Mitolojinin bu Syspos benzeÅŸmesi, sonunda onu delilik noktasına taşıyacaktı, nerdeyse...

Aman, ÅŸimdi, durun biraz! Ben bu albayı baÅŸka bir yerden anımsıyorum! Salt onun hikâyesini halamlarda, apartman sakinlerinden iÅŸitmiÅŸliÄŸim yoktu, galiba... “Phaselis Adağı” adlı romanımdaki karakterler arasında, Roma leyjon ordusundan emekli bir albay vardı. Faselis kenti, İsa'dan Sonra 80'li yıllarını yaÅŸarken, albay o kentin, bugün harabesine giderseniz elinizle koymuÅŸ gibi bulacağınız Roma hamamı sokağındaki tek katlı bir evinde yaşıyordu, ona dayak atan karısıyla birlikte... Onun da Hadrianus süpürgeleriyle kaldırım taÅŸlarını süpürdüÄŸünü, sonra makasla didik didik ettiÄŸini yazacak kadar yakından tanıyormuÅŸum, meÄŸer...

Asansör emanetini almış bulunan albay, sonradan duyduÄŸumca, anlatılanlara bakılırsa, birgün her aklı başında olanın yapmayacağı bir âlicenaplık gösterip emaneti daha fazla koruyamayacağını söylemiÅŸ... Zira, hem süpürge satın almaya maddi gücü artık elvermiyor, hem de süpürmekten yorgun düÅŸtüÄŸünü belirtiyormuÅŸ. Hak vermiÅŸler, albaya...

O akÅŸam albayın evinden hiç ses çıkmamış.
Ertesi sabah, karısı, eh yine de karılık hukuku var ne de olsa, komÅŸuların kapısını çalıp gece boyu albayın evinde olmadığını ileri sürerek onu sormuÅŸ.
Günboyu ortalıkta görünmeyince, iÅŸ polise intikal etmiÅŸ.
Bulunması çok zor olmamış.

Apartmanın, 10. katından, asansör boÅŸluÄŸuna kendini bıraktığını savcılık kalemi dosyaya yazana kadar, o gün asansör apartmanda çalışmamış.

Halam, “Bir elinde süpürge, ötekisinde makas vardı” diye zavallı adamcağınız asansör boÅŸluk zemininden çıkarıldığını hikâye ediyordu.
Asansörlerin baÅŸa bela olduÄŸunu ÅŸimdi anladınız mı?
Hayat gibi iniÅŸ çıkışları olan gelgit akıllıdır, asansör...
Çıksa bir dert, inse bir dert!

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý sekiz, küçük harf "r", küçük harf "k", sayý yedi, sayý sekiz, küçük harf "b"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız