Köşe Yazısı

Orkestranın Ses Mühendisi

Yazan: Mahmut Åženol Tarih: 24 Nisan 2008

Arkitera’da yazmak her babayiÄŸidin harcı deÄŸildir.

Benim mimar meydanında havlu atıp pes dememe, ramak kaldı...
Arkitera’nın kibar, ağırbaÅŸlı, saygılı editörü Emine Merdim hanımefendi cesaretlendiren sözler etmese, bezginliÄŸimi ele verecek gibiyim.

Bilirsiniz, ruhlardaki bezginlik yazıya, edebiyata hemen sızar.

Okurları ekseriyetle mimarlardan oluşan bir sayfada hendeseden anlamaz bir romancının yazı yazması, tereciye tere satmaya benziyor.

Hele, yazı köÅŸesinde Gürhan Tümer hoca gibi eline su dökülmez usta kalemler olunca, bu iÅŸ biraz zor!
Yazarın, okurlarını Arkitera sayfalarında gezdirip binaların balkon, merdiven, asansör gibi akılda kolayca kalan yerlerinde lakırdı sefâsı yapan yazılar sunması, kaç para eder?!.

Eski yazılarında balkonun sarkılmaması gereken bir yer olduÄŸundan bahsetmiÅŸ, merdivene bir fingirdek Ayten abla koymuÅŸ olabilir, hatta mimarların gözüne girmek için ustalarına öfke velvelesiyle söylenip kızmış bulunabilir; ne ki tüm bunlar nafiledir.

Arada bir kent sorunlarına yaklaşıp paçaya zifos çamuru sıçratmış, Altıyol’daki boÄŸaya “oleee” çekmiÅŸ, buna benzer daha bir sürü taklalar da atmış olabilir.

Yazarın bu içler acısı durumu, Hacivat’ın, Kanlı Nigâr’ın evinin cumbasından sarkarak küÅŸteri meydanına çırçıplak pattadanak düÅŸmesinden daha beterdir. Yazar, kapıldığı palyaçoluk sevdasından kendisini bir türlü kurtaramayacak görünmektedir...

Gören, “Ayol, bu ne maskaralık,” diyecektir, “Sirkten kaçmış Bremen mızıkacısı mısın, birâder?..”
Bu yaptıkları, mimar beylerin ve cici hanımefendilerin yazısını okumalarına yetecek malzeme değildir.
Nedir, onların iÅŸi hababam debabam, habire durmadan, ev tasarlayıp bina çiziktirmek olunca, baÅŸlarını kaldırıp yazara selam vermeyeceklerdir.

Kendisini mimarlara beÄŸendiremeyen yazar, bu kez, Arkitera’nın yine sayıca kalabalık bulunan, hem de bir kısmı zaten mimar olan, öteki zorlu okuma müÅŸterilerine tezgâh açacaktır: Mühendislere...

Mühendis denildiÄŸinde”, Kemal Tahir’in çok sevip romanlarında da sıkça kullandığı Anadolu aÄŸzı bir deyiÅŸ buraya 8’lik beton çivisiyle çakılır, “on dakika durup düÅŸünmelidir!

Bu on dakikalık saygı duruÅŸu sırasında, düÅŸünme torbasına tıp tıp düÅŸen mühendislik türlerini sıralamak, yazarın unutkanlıkla savaÅŸmasına yardımcı olur; bir daha bunaklık göstermesin diye yazıya dökmek, iyidir! Ä°nÅŸaat mühendisiyle baÅŸlayalım, ardına hemen ÅŸunlar takılır: Makina, maden, endüstri, gıda, atom, petrol, uçak, kimya, gemi, elektrik, elektronik, su, deprem, ÅŸehir, çevre, bilgisayar, ziraat, ÅŸükür ki hayvan mühendisi yoktur, yerine veteriner vardır. Mesela patlıcan mühendisi de yoktur, yoksa var mıdır?!.

Bilindiği gibi patlıcanın her şeyi olur aaa!
Daha kaldı mı, diye soluk alan yazar, biraz muzipliÄŸi sevdiÄŸinden, kendini tutamaz, bu listeye bir de kaldırım mühendisini ekler ki bunda çok haksız sayılmaz.

Nitekim, hemen herkesin, eÄŸer saray kapısında salıncak kurmamışsa, bir kaldırım mühendisliÄŸi zamanı olmuÅŸtur. Demek ki kaldırım mühendisliÄŸi adında ortak bir diplomaya insanlar hayatlarının bir döneminde kolej ÅŸapkası fırlatırlar.
Yazarın anımsadığı bir de ses mühendisi vardır ki bu ünvanı Pink Floyd’un müziklerini stüdyoda kayda alan Alan Parsons adlı Ä°ngiliz ses cambazından ilk kez duymuÅŸtur.

The Dark Side of the Moon” albümünde Floyd âbilere ters takla attıran, bizleri cama tırmandırıp kendine hayran bıraktıran Alan Parsons, iÅŸte yazarın “Hey Gençlik” dergisi zamanlarında ilk kez nâmını duyduÄŸu ses mühendisidir.
Yazar, o sıralarda lisenin birinci sınıfını idrak ve tahsil etmektedir.

ÇocukluÄŸunda Ä°talyan mandolinini 3 metod tamamlayıp Napolitan ÅŸarkılardan Santa Lucia’yı fevkâlde tıngırdatan yazar, biraz büyüyünce modaya kapılmış, ardından gitara heves duymuÅŸtur.

O zamandan beri, gitarı yazarın çalışma odasında, sağında solunda, gerisinde berisinde, askısında durur da onun gözü hep yine mandolinindedir.

Ä°ÅŸte yazarın gitarla al takke ver külâh oynadığı zamanlarda, liseli delikanlıları toparlayıp bir okul orkestrası kurmak önerisi lise müdürüne çıtlatılmış, müdür beyse, müdürlüÄŸü gereÄŸi kaÅŸlarını çatarak önce olmazlanıp kötü polis rolünü, pek iyi oynamıştır. Onun iyi polis arkadaşı müdür muavini, Nevzat bey olmaktadır. Bu, bütün okul ve hatta velilerce malûmdur.
Nevzat beyin org çalmak merakı da bulunduÄŸundan, okuldaki orkestra kuruluÅŸuna önayak olması kaçınılmazdır. Nevzat bey bir yerlerden kaynak, yardım, destek bularak bir basgitar, bir elektro gitar, bir bateri davulu, evindeki kendi orgu ile orkestrayı şıpın iÅŸi kuruvermiÅŸtir.

Bu orkestraya elektro gitarcısı olarak o vakitler yazarınız atanmış mıdır, atanmıştır.
Orkestranın bir de hanım ÅŸarkıcısı olacaktır. Sesinden hepimizin etkilenip, gece rüyalarımıza onu davet ettiÄŸimiz, güzeller güzeli, lise ikili bir kız arkadaşımız eline mikrofonu almış bulunmaktadır. Adı Jale’dir, hâlâ yazarın defterinde adı yazılıdır.
Okulun spor salonu yanındaki boÅŸ bir oda provalara ayrılmış, buraya kimsenin girip çıkmaması için hem anahtar, hem de içerdeki müzik aletleri okul temizlik görevlisi Arif efendiye teslim edilmiÅŸtir.

Bu anlatılan masalın unutulan bir yanı vardır. Elektronik ses düzeni henüz prova odasına getirilmemiÅŸtir. Kablosu bir yerine takılmayınca ses çıkartmayan iki gitar, üflediÄŸinde Jale’nin sesini vermeyen bir mikrofon, elektriÄŸi olmazsa ötmeyen org, bateristimizin nazlanarak “Ben de bir mikrofon isterim, bana ne, Pink Floyd’un davulcusunda üç tane birden var, ama,” diye ipe un sermesi üzerine bir tane de ona verilen ayaklı mikrofon, süt dökmüÅŸ kedi gibi durmaktadır.

Açıktır ki orkestraya bir ses amfilikatörü, kablolar, bir iki hoparlör gibi takır tukur ÅŸeyler gerekmiÅŸtir.

Müdür muavini Nevzat bey, bu iÅŸe de bir çözüm bulmuÅŸ, Korkma Sönmezleri söylerken okul bahçesine kurulan cami amfisi gibi bir aygıtı, ÅŸimdilik, orkestranın emrine vermiÅŸtir. Cihaza bir org, iki gitar, üç mikrofon aynı anda baÄŸlanacaktır.
Bu durumda yaÄŸsız kalmış vida cızırtısı ve hasta iniltisinden baÅŸkasını hoparlörlere taşımayacağı kesin olan amfi, yine de, orkestranın fedakâr üyelerince kabul görmüÅŸtür.

Bu, “ÅŸimdilik çözümüne”, müdür bey müdürlük gereÄŸi yine çekinceyle bakmış, kaÅŸlarını bir kez daha çatıp söylenmiÅŸtir. “Ä°yi ama, Nevzat bey!”, demiÅŸtir “Okulumuz ahÅŸap bir binadır, Allah muhafaza, bu haytalar, müzik yapacağız diye iÅŸi uzatırlar, kablolar ısınır, yangın mangın çıkar... Ne demiÅŸler zenginliÄŸe güvenme, bir kıvılcımdır kül eder! Kat’iyen buna müsaade edemem...”

Nevzat bey bir süre çenesini kaşıyıp sonra parmak şıklatarak hemencecik bulduÄŸu çözümü ortaya atmıştır. “Bizim elektrik bakım iÅŸlerimizi yapan Hidayet ustaya rica etsek”, demiÅŸtir, “Bizi kırmayacaktır, gelir, çocukların başında durur, tesisatı o kurar... Buna ne buyurursunuz, efem?!.”

Müdür bey, “Olur! Münasiptir!” demiÅŸ, bu sıkıntılı yükten kurtulmak sevinciyle devam etmiÅŸtir, “Üstelik Hidayet efendi arada saz, baÄŸlama falan da çalar. Darbukaya bile parmak atmakta hüner sahibidir!”

Saz, baÄŸlama, darbuka lakırdılarını duyan orkestranın müzisyen çocukları bundan çok rahatsız olmuÅŸlardır. Onların Pink FloydlaÅŸmalarına, bu tür folklorik aletlerle ilgili Hidayet efendinin kablo uzatıp amfi çalıştırması pek güclerine gitmiÅŸtir. Ne ki piÅŸmiÅŸ aÅŸa su katmamak için bunu belli etmemiÅŸlerdir.

Hidayet efendi diye adı geçen elektrikçi ustası, lisenin bulunduÄŸu mahallenin bir sokağında küçük bir dükkân iÅŸletmecisidir. Basit ev aletleri onarımı yapar, evlere gidip fiÅŸ, priz, duy takar, flörasans ampulü yakar, kablo çeker... Biraz yılışık hâlleri vardır, ama nedense müdür beye kendini sevdirmiÅŸ, lisenin tamir iÅŸlerine çaÄŸrılmayı hak etmiÅŸtir. Mutlaka fesatlık arayacak olan yazar, o günleri ÅŸimdi anımsayınca, müdür beyin saza baÄŸlamaya düÅŸkün olmasıyla Hidayet ustanın dükkânında iÅŸsiz oturduÄŸu zamanlarda duvara asılı sazını tımbır mımbır çalması arasında bir ilinti kurmaktadır.

Hidayet ustanın aslında yapacağı pek fazla bir ÅŸey yoktur. Amfi 220 voltluk enerjiye acıktığı için fiÅŸini prize takacak, ütü gibi ısınmasını bekleyecek, sonra 3 giriÅŸinden müzik aletlerini ona baÄŸlayacak, hoparlör çıkışlarını uzattı mı iÅŸi bitecektir. Sonra, mahalle kahvesine gitse de olur!

Ne ki Hidayet usta, oradan gitmek istemez, orkestra çalışırken yeni vazifesinden ayrılmaz. Bu ne yüksek bir görev anlayışıdır diye övülmeyi mi beklemektedir, yoksa bir baÅŸka ünvan peÅŸinde midir, bunu anlaması güçtür.

Ä°kinci prova gününde, herkesten evvel oraya gelen Hidayet usta, tertibatı alıp amfi başında ses açma kapama düÄŸmeleriyle oynamaya baÅŸladığı sıra, müdür bey bir meslektaşını oraya getirmiÅŸ bulunmaktadır. Müdür muavini Nevzat beyin fısıldadığına bakılırsa, milli eÄŸitimde müfettiÅŸ gibi bir görevi olan, üst düzey biridir orkestrayı merak edip oraya gelmiÅŸ bulunan zât..

Müdür bey prova odasını tanışına gösterirken, Nevzat beyin adını anmış, müzisyenleri ÅŸöyle parmak ucuyla, “Sizi gidi haylazlar, başıma ne iÅŸler açtınız, müsaade ettiÄŸime bakmayın, uslu durun, kafamın tasını attırırsanız orkestrayı mülgâ ederim ha!”, diyen bir tavırla konuÄŸuna üstünkörü tanıtmıştır. Ses düzeni başında dikilmekte olan Hidayet ustaya sıra gelmesi kaçınılmaz olmuÅŸ, bu durumda kalan müdür bey, “Åžuradaki de Hidayet efendi,” demiÅŸ, sonra bocalayarak “Åžey... yani... Bizim... Neydi Nevzat bey?” diye lakırdı yardımı istemiÅŸtir.

Hidayet efendi, o sırada konuÄŸa yönelerek, “Orkestranın ses mühendisi, efendim” demiÅŸtir, “Orkestranın ses mühendisiyim!”

Bir mühendisle karşılaÅŸtığına memnun kalan konukla uzun uzun el sıkışmışlar, böylece tanışmışlardır.
Orkestranın ömrü ne yazık ki çok uzun olamamış, yazarın o vakitlere ait Pink Floydvâri bir ilerleme gösterip gelecekte Roger Waters olmak hayalleri çatırdanak kırılmıştır. Bu duruma, hayalkırıklığı denildiÄŸini o zaman öÄŸrenen yazar, sonraki yıllarında da sık sık benzer kırgınlık, kırıklık ve kızgınlık huylarıyla didiÅŸip duracaktır.

Yıllar boyu hayalkırıklıklarını kırıldıkları yerden yapıştırıp onarmaya çalışan, bu uÄŸurda ömrünü harcamaya razı olan yazar, birgün Kadıköy eski balık halini iskeleden çıkıp çevresini dolaÅŸarak geçerken, bilin bakalım kimle karşılaÅŸmıştır.

Bir soÄŸuk kış günüdür. Åžimdilerde konservatuvar olarak kullanılan balık halinin denize bakan cephesi kuytusunda bir âmâ kadın tek başına orgla müzik yapmaktadır. Ä°ki ayaklı hoparlörden yayılan bu “çıstak da çıstak” tarzı müziÄŸin mendiline üç beÅŸ kuruÅŸ yardım bırakıldığına seviniyor olduÄŸundan, ÅŸarkısını sık sık yarıda kesip, kör karanlığından gelip geçen yayalara teÅŸekkür etmektedir. Sokak çalgıcısı kadının yanı başında bir amfilikatör durmakta, o amfinin başındaysa, yıllar öncesinin Hidayet ustası, orkestranın ses mühendisi oturmaktadır.

YaÄŸmurda kalmış ıslak koyun gibi ikisi birbirlerine sokulmuÅŸlar, biri ötekisinden aman dilemektedir. Ne ki, orkestranın ses mühendisi nerdeyse hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸ, sanki yaÅŸlanmamış, yorgun düÅŸmemiÅŸtir. Sadece başında, daha evvel hiç görmediÄŸimiz, kulaklarına kadar inen bir yün bere vardır. Zemherinin ortalığı kavurduÄŸu zamanlarda, Kadıköy rıhtımında karayel rüzgârına dayanması bu türden bere olmadan pek zordur.

Yazar bir süre belli etmeksizin kalabalık arasında durarak, bir vakitler Pink Floyd merakına kurulmuÅŸ, ne yazık ki “DaÄŸlar daÄŸlar, kurban ola’m bir yol ver” ÅŸarkısından baÅŸkasına terfi edememiÅŸ hayalkırıklığı orkestrasının ses mühendisini orada, uzun uzun, bir siyah beyaz fotoÄŸrafa bakar gibi kaçamak seyretmiÅŸtir.

O günden sonra, yazar, asla bir orkestranın ses mühendisi olmak istememiÅŸ, bundan hep kaçınmıştır.
Orkestraya ses mühendisi olmak basitliÄŸinin korkusu o zamandan beri bir illet olarak ruhuna kazınmıştır.

Nitekim, içine korku karışmayan hayat pek yavandır.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý yedi, küçük harf "t", küçük harf "r", sayý yedi, büyük harf "E", büyük harf "U"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız