Köşe Yazısı

Para Bulmak, Yapı Yapmak

Yazan: Gürhan Tümer Tarih: 1 Mayıs 2008
Masal Sarayları, Süleymaniye Camisi
Yazarak, konuÅŸarak yani sözcükleri kullanarak ya da bir kağıdın üzerine bir kalemle çizerek, uzun bulvarlı, geniÅŸ meydanlı, gökdelenli kentler ya da duvarları altın, çatısı gümüÅŸ, kapıları elmas olan düÅŸsel, ütopik ÅŸatolar, saraylar tasarlayabilirsiniz.

Yazmakla, çizmekle yetinildiÄŸi yani kağıt üzerinde, ütopya düzeyinde kalındığı sürece, mimarlık “bedava” bir uÄŸraÅŸtır. Öyle ki, Orhan Veli’nin, “Bedava yaşıyoruz, bedava; / Hava bedava, bulut bedava; / Dere tepe bedava; / YaÄŸmur çamur bedava; / Otomobillerin dışı; / Sinemaların kapısı, / Camekanlar bedava; / Peynir ekmek deÄŸil ama / Acı su bedava; / Kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava; / Bedava yaşıyoruz, bedava.” dizelerinden oluÅŸan “Bedava” baÅŸlıklı ÅŸiirine, “Mimarlık da bedava” dizesini ekleyebiliriz.

Ama düÅŸlenenin, tasarlananın uygulanması söz konusu olduÄŸunda aynı ÅŸey söylenemez. Yazdığınız ÅŸiirleri kendi olanaklarınızla kitap haline getirip bastırabilirsiniz; yaptığınız besteleri kendiniz seslendirebilirsiniz. Oysa, tasarladığınız bir yapıyı gerekli finans kaynağını bulmadan inÅŸa etmeniz büsbütün olanaksız deÄŸildir, ama kolay da deÄŸildir. Yapıdan yapıya elbette ki fark vardır; kimi yapıların inÅŸa edilebilmesi için daha çok; kimi yapıların inÅŸa edilebilmesi için ise daha az paraya gereksinim duyulur. Ancak hemen vurgulayayım, mimarlık genelde pahalı bir uÄŸraÅŸtır.

Kimi mimarlar iÅŸi daha da pahalı hale getirebilirler. Onun içindir ki, “Para, kumarla, kadınla bir de mimarla yenir” diyenler haksız deÄŸildirler.

Evet, bir yapının inÅŸa edilme süreci içinde, finans kaynağının bulunması, yaÅŸamsal bir öneme sahiptir.

Pek çok ünlü yapının bu yönü ile ilgili bilgilerimiz hayli sınırlıdır. ÖrneÄŸin, Knossos Sarayı’nın, Babil’in Asma Bahçeleri’nin, ilkel Dogon Kabilesi’nin tapınaklarının, düÅŸsel ÅŸatoların, masal saraylarının kaç paraya mal olduklarını, bu paranın nasıl saÄŸlandığını bilmiyoruz. Ayrıca bunların bir bölümü söz konusu olduÄŸunda öyle bir soru sormak anlamsız oluyor. Gerçekten de, söz geliÅŸi, az önce deÄŸindiÄŸim, altın duvarlı, gümüÅŸ çatılı, elmas kapılı ütopik sarayın hangi parayla yapıldığını araÅŸtırmaya kalkmak “abesle iÅŸtigal etmek”ten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

Süleymaniye Camisi bu bakımdan ilginç bir ayrıcalık oluÅŸturur; çünkü bu caminin yapımı ile ilgili parasal konular çok iyi bilinmektedir. AÅŸağıdaki bilgiler Stefanos Yerasimos’un Süleymaniye adlı kitabında yer almaktadır.

Süleymaniye ÅŸantiyesinin hesapları son derece açık ve kesin biçimde tutulduÄŸu için, inÅŸaatın kaça mal olduÄŸunu kuruÅŸu kuruÅŸuna bilmemizin ÅŸaşırtıcı bir yanı yoktur. Süleymaniye Camisi ve İmareti inÅŸaatı toplam 53.782.980 akçe ya da 896.383 floriye, yani 3.200 kg altına mal olmuÅŸtu. Bu toplam, bildiÄŸimiz kadarıyla o döneme en yakın olan 1527-1528 yılı bütçesine göre, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun toplam gelirlerinin onda birine denk düÅŸmekte ve inÅŸaatın on yıl sürdüÄŸü hesaba katılırsa, bütçe payının %1’ine karşılık geliyordu.[…] Bu toplamın %49’u, yani 26.251.939 akçe, muhasebe defterleri kapsamında kalan ve 6 Ocak 1554 ile 1559 yılı mayıs ayında inÅŸaatın bitmesi arasında geçen dönemde harcanmıştı. […] Tutarın %98’i padiÅŸahın kendi hazinesinden, ayda yaklaşık 500.000 akçelik ödemeler biçiminde saÄŸlanmıştı.

AÅŸağıdaki satırlarda da, mimarlığın bu yönünü konu edinmeyi sürdüreceÄŸim ve aralarında çok ünlü olanların da yer aldığı birkaç yapının yapımında kullanılan ve kimileri hayli ilginç olan para kaynaklarından söz açacağım.

Bir Osmanlı Geleneği
İlk örnek bir Osmanlı geleneÄŸi olacak. Bu geleneÄŸe göre padiÅŸahların yaptırdıkları binaların, özellikle de imparatorluk camilerinin “helâl” sayılabilmesi için, bunların “dış hazine”den yani devlet gelirlerinden deÄŸil, “iç hazine”den yani sultana, savaÅŸlardan elde edilen ganimetlerden düÅŸen paydan aktarılan parayla inÅŸa edilmeleri gerekmektedir.

BilindiÄŸi gibi, Süleymaniye Camisi’ni yaptıran Kanuni Sultan Süleyman, yaÅŸamının büyük bir bölümünü fetih seferlerine adamış, bu seferleri sırasında ta Macaristan’a gitmiÅŸ; orada Mohaç’ta büyük bir zafer kazanmış; böylece bu Osmanlı geleneÄŸinin ortaya koyduÄŸu koÅŸulu fazlasıyla yerine getirmiÅŸtir.

Ne var ki bu kurala uymayan padişahlar da vardır.

ÖrneÄŸin, Fatih Sultan Mehmet, bunlardan biridir. Söylentiye göre, bu çok ünlü padiÅŸah, İstanbul’u fethettikten sonra, kendi adını taşıyan camiyi vilayetlerden gelen parayı kullanarak, dahası halka yeni bir vergi salarak yaptırmıştır.

Aynı gelenek uyarınca, Sultan I. Ahmet, kendi adını taşıyan o çok zarif camiyi, hiç sefere çıkmadan, hiç ganimet elde etmeden yaptırdığı için eleÅŸtirilmiÅŸtir.

Daha sonraları ise bu kural hepten boÅŸlanmıştır; Dolmabahçe Sarayı’nın hangi savaÅŸ ganimetiyle yaptırıldığını, kimse sormamış, sorgulamamıştır.

Deniz Kızının Altınları, Genelevin Kadınları
Åžu öykü ise, bir baÅŸka Osmanlı PadiÅŸahı ve bir baÅŸka Osmanlı Camisi ile ilgilidir:

II. Beyazid, bir gün İstanbul’da gezinirken, balık avlayan insanlar görmüÅŸ ve bir ağın da kendisi için denize atılmasını buyurmuÅŸ. Buyruk elbette ki hemen yerine getirilmiÅŸ ve az sonra, aÄŸa bir deniz kızının takıldığı görülmüÅŸ. Karaya çekilen deniz kızı, yine padiÅŸahın buyruÄŸuyla, bugünkü Beyazid Camisi’nin bulunduÄŸu yerde kurulan pazarda dolaÅŸtırılmış. Bu zoraki gezisi sırasında deniz kızı bir soÄŸan satıcısının, bir sarımsak satıcısının ve bir falcının önünden geçerken gülmüÅŸ. Neden güldüÄŸü sorulduÄŸunda da zararlı olan soÄŸanı okkayla; yararlı olan sarımsağı taneyle sattıklarını; falcının ise oturduÄŸu yerin altındaki hazineden haberdar olmayıp baÅŸkalarının falına baktığını, bunların da kendisini güldürdüÄŸünü söylemiÅŸ. Bunun üzerine padiÅŸah alanın kazılmasını buyurmuÅŸ. Bu buyruk yerine getirilince topraÄŸa gömülü bir hazineyle karşılaşılmış. Derler ki, Sultan II. Beyazid kendi adını taşıyan o camiyi bu hazineyle yaptırmış.

İstanbul’da yalnızca selâtin camileri yoktur, daha baÅŸka, daha küçük mahalle camileri ve onların da para kaynaklarıyla ilgili ilginç çözümler vardır.

Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi adlı kitabında, Zeyrek’te Kırbaçcı ya da Kırbacı Sokak’taki caminin “Sanki Yedim Camisi” olarak adlandırıldığını belirtir ve bunun nedeninin, söz konusu camiyi yaptıran kiÅŸinin, canı bir ÅŸey yemek istediÄŸinde, bu isteÄŸini engelleyip “sanki yedim” diyerek, o yiyecek için harcayacağı parayı bir köÅŸeye koyması, adı geçen camiyi o parayla yaptırmasıdır.

Murat Belge aynı kitabında, bir de “ÜçbaÅŸ Camisi”nden söz eder. Bu camiye bu adın verilmesinin nedeni, onu, aynı anda üç kiÅŸiyi birden traÅŸ edebilen usta bir berberin yaptırmış olmasıdır.

İzmir’deki Hisar Camisi’nin bir adı da, 1597-1598 yıllarında AydınoÄŸulları’ndan ÖzdemiroÄŸlu Yakup Bey tarafından yaptırıldığı için, Yakup Bey Camisi’dir. Bu caminin yapımında kullanılan paranın nereden saÄŸlandığını anlatan öykü ÅŸöyledir:

Bir zamanlar üç ortak bir maÄŸaza çalıştırırlarmış. Ortakların biri, bir ara, memleketi olan Åžam’a gitmiÅŸ ve orada sekiz ay gibi uzunca bir süre kalmış. DöndüÄŸünde öteki ortaklar, bu süre içinde kazanılan paradan payına düÅŸen miktarı ona vermiÅŸler; ama o, bu paranın çok fazla olduÄŸunu, sekiz ayda bu miktarı hak etmiÅŸ olamayacağını söylemiÅŸ ve parayı bir caminin yapımına harcamak koÅŸuluyla kabul edebileceÄŸini bildirmiÅŸ. Öteki ortaklar da, onun bu kararını uygun bulmuÅŸlar.

İzmir’de bir de halk arasında “KuÅŸlu Cami” olarak da bilinen “Hatuniye Camisi” vardır. Bu caminin yapımına iliÅŸkin ÅŸu öykü anlatılır:

Bir zamanlar Kemeraltı’nda geçimini araba tekerlekleri, oraklar yaparak saÄŸlayan bir demirci varmış. Bu demircinin, kazancının bir bölümüyle bir cami yaptırmayı düÅŸündüÄŸünü haber alan eÅŸkiyalar o demircinin çok zengin olduÄŸunu sanarak, ondan yüklüce bir para istemiÅŸler. Buna çok üzülen demirci, durumu karısına anlatmış. Kendilerine yardım etmesi için Allah’a yalvaran kadının duaları kabul olunmuÅŸ ve eÅŸkiyaların başı yaÅŸamını yitirmiÅŸ. Haraç vermekten karısının dualarıyla kurtulan demirci, zorbaların istedikleri ama alamadıkları parayla karısına olan ÅŸükran borcunu ödemek üzere “Hatuniye” adını verdiÄŸi camiyi yaptırmış.

Antonio Gaudi, 1886 yılında, eÄŸer ayda 360.000 pesetalık bir ödenek saÄŸlayabilirse, La Sagra da Familia Katedrali’ni 10 yılda tamamlayabileceÄŸini düÅŸünmüÅŸtür. Ne var ki, sıradışı bir insan olan bu İspanyol mimar, o yapının, halkın bağışlarıyla, verilen sadakalarla yapılmasını öngörmüÅŸtür ve bu nedenle de neredeyse ÅŸapkasını çıkarıp dilencilik yapmıştır. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle, bu yöntemle para bulmakta baÅŸarılı olamamıştır.

Eyfel Kulesi ya da Notre Dame Katedrali kadar deÄŸilse bile, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire, Victor Hugo, Emile Zola gibi düÅŸünürlerin, yazarların mezarlarını içermesi ve ünlü bilim adamı Foucault’nun, dünyanın döndüÄŸünü, onun kubbesinden sarkıttığı bir sarkaçla kanıtlamış olması nedeniyle, yine de Paris’in ünlü yapılarından biri olan ve daha sonra Pantheon adını alan Sainte-Geneviève Kilisesi’nin yapımı için gerekli paranın bir bölümü, Pompadaur Markizi’nin inÅŸaat iÅŸlerinde görevli kardeÅŸi Marigny Markisi’nin çabalarıyla düzenlenen bir piyangodan elde edilmiÅŸtir.

Mısır Firavunu Keops, kendi adıyla anılan o koca piramiti yaptırırken, gerekli parayı bulmak için, kızını bir genelevde çalışmaya zorlamıştır.

Yazdığı tarih kitabında yukarıdaki bilgiyi veren Herodotos, aynı yapıtında şunları da yazmıştır:

Lydia toprağı, öbürlerinde olduÄŸu gibi, öyle pek adı anılacak olaÄŸanüstü ÅŸeylere sahip deÄŸildir; yalnız Tmolos’tan akıp gelen altın kumu vardır. Ama, orada Mısır ve Babil’deki anıtlar bir yana, öyle bir anıt vardır ki, bilinen bütün öbürlerini aÅŸar. Bu, Kroisos’un babası Alyattes’in mezarıdır; etekleri büyük taÅŸlarla örülmüÅŸ bir toprak yığınıdır. Küçük esnafın, el iÅŸçilerinin ve aÅŸk satıcısı kızların topladıkları paralarla yükseltilmiÅŸ bir anıttır. En yüksek yerinde, ben oradan geçtiÄŸim zaman da, beÅŸ tane taÅŸ blok vardı; üzerlerine kazılı olan yazıtlarda buna katılan her meslek dalının ne kadar verdiÄŸi yazılıydı. Bu rakamlara göre, en çoÄŸunu bu küçük kızlar vermiÅŸ oluyorlardı. Åžunu da belirteyim: Lydialı kızların hepsi de kocaya varıncaya kadar, kendilerini satarlar, çeyizlerini bu zanaatla yaparlar.

Kara Para Aklamak
Eski zamanlardan kalma bu örneklerden sonra, ÅŸimdi de, son olarak, günümüzde oldukça yaygın bir biçimde kullanıldığı söylenen bir finans kaynağı: Kara para.

Evet öyle görünür ki, bu günlerde, nasıl kazanıldığı belli olmayan ya da tam tersine, besbelli olan o kara paraları aklamanın en iyi en yaygın yöntemi, büyük, lüks, tantanalı, pahalı binalar yaptırmaktır.

Dolayısıyla, ÅŸu beÅŸ yıldızlı, çok ÅŸatafatlı otelin yatak odalarının duvarlarında, lobisinin koltuklarında, barının ışıklarında, restoranının yemeklerinde, merdivenlerinde, asansörlerinde, tüyü bitmedik bir yetimin hakkının olabileceÄŸi unutulmamalıdır.Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "D", sayý 9, büyük harf "D", küçük harf "a", küçük harf "b", büyük harf "R"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız