Köşe Yazısı

Kuitti

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 12 Ağustos 2008

“Kuitti” Fincede kasa fiÅŸi demektir. Bu fiÅŸlerin, her gün cebimizde, cüzdanımızda dolaÅŸan kağıt parçaları olduÄŸunu hepimiz biliriz. Belki de kuittiler, günlük yaÅŸamda en çok gördüÄŸümüz, hatta en çok elimize aldığımız ÅŸeylerden biridir. Kuitti hem alan, hem de satan için harcamaların belgesi, alışveriÅŸ yapmanın bir kanıtıdır. Kuitti bazen bir süpermarketin kasasındaki satış elemanından, eÄŸer yolculuk yapıyorsanız bir otobüsün söföründen ya da tren kondüktöründen ya da para çekmek için bir bankamatiÄŸin giÅŸesinden, para yatıracağınız bir banka giÅŸesine varmak ya da kuyruÄŸa girmek için otomatik makineden alınır. GittiÄŸiniz bir sergiden, gece yarısı tuttuÄŸunuz bir taksiden, keyifli bir konserden, gürültülü bir futbol maçından, dostlarla olduÄŸunuz bir lokantadan sonra onları cüzdanınızda ya da cebinizde bulursunuz. Kuitti her yerdedir.

Dikkatle söyle bir bakınca da, genellikle bu küçük kağıt parçalarının üzerinde aslında yazılarla, rakamlarla dolu bir dünya olduÄŸunu, alışveriÅŸ miktarından tutun da, alışveriÅŸ yaptığınız firmanın adına, adresine, telefon numarasına, vergi numaralarından, eklenen yüzdesine, aldığınızın isminden alışveriÅŸ tarihine, kullandığınız kartın numaralarından, firmanın vergi kayıtlarına ve en sonunda da teÅŸekkürlerden farklı dillerde bile yazılan tekrar beklerizlere kadar giden detayları görürüz. EÄŸer aldığınız malı sonra deÄŸiÅŸtirmek gerekiyor ise ya da onun garantisi kullanılmak istenirse kuittinin saklanması gerekir. Hatta garanti için saklanması gerekli kuittilerin bazılarının üzerinde yazılı olanlar, bir süre artık görülmez olduÄŸundan ya da silindiÄŸinden müÅŸterinin onun bir fotokopisini alması da ikaz edilir.



Boy boydur, çeÅŸit çeÅŸittir kuittiler. DeÄŸiÅŸik uzunluklarda, deÄŸiÅŸik kalitelerde olanları ile karşılaşırız. Bazıları daha kaliteli, bazıları ise daha harcıalem kağıtlara basılır. Kuitti alışveriÅŸ yapmanın vazgeçilmez bir sembolüdür. Kayıttır, bir kontol belgesidir herkes için. Onun yolculuÄŸu tezgahlardan, makinelerden, baÅŸlar, ceplere, cüzdanlara, eÄŸer hala varsa devlet memurlarının, emeklilerin doldurduÄŸu zarflara, akÅŸam kasasını yapan tezgahta çalışanların çekmecelerine vergi memurlarının, muhasebecilerin masalarına dosyalarına kadar gider ve her ne ise sonunda ya hemen alışveriÅŸ yaptığımız yerde ya da hesap kitap sonrası, er geç kuittiler çöpe atılır. Oraya atılırken de kuittilerin çoÄŸu kez, herkes onlardan kurtulmak istercesine çok lüzumsuz bir kağıtmış gibi, tortop buruÅŸturularak fırlatıldıklarına tanık oluruz.



Birkaç yıl önce, benim gibi Helsinki’de yaÅŸayan ve mimar olan yakın bir dostum, yakın bir arkadaşım buradaki uluslararası bir konferansa katılmıştı. Birkaç gün süren bu konferansta bir makale sunmuÅŸ ve çalışması ile de oldukça ilgi görmüÅŸtü. Herkes deÄŸiÅŸik salonlarda bir yığın konuda bildiriler sunmuÅŸ, birbirini izlemiÅŸ ve günler boyunca tartışmıştı. Sonunda kapanış günü gelip çattı. Konferansı düzenleyen komite kapanış konuÅŸmasının ardından bizim Eymen’in ismini anons etmiÅŸ ve kendisine özel bir ödül vermiÅŸti. Eymen Homsi de bu iÅŸe bir yandan ÅŸaşırırken alkışlar arasında ödülünü almıştı. Bana bunu akÅŸam telefonda anlattığında çok sevindim. Ertesi gün orada kendisi gibi bu organizasyona bir makale ile katılan taa Çin’den kalkıp Helsinki’ye gelen Gu Daqing ile beni tanıştırmak istedi. Helsinki’nin biraz uzağında, mimari olarak görülecek önemli yerlerden biri olan, Fin dünyasındaki bugün artık yaÅŸamayan eski önemli mimarlarından Herman Gisellius, Armas Lingren ve Eliel Saarinen’in beraber tasarladıkları ve hatta orada uzun yıllar önce aileleriyle beraber yaÅŸadıkları Hvitträsk Gölü kenarındaki eÄŸimli araziye yayılmış olan evlerine, mimarlık atelyelerine gideceklerdi, beni de davet etti.



Ertesi gün buluÅŸma yerine giderken ödül alan arkadaşıma mütevazi bir hediye almak içimden geçti. Yolda buradaki çok katlı alışveriÅŸ maÄŸazalarından bir olan Stockmann’a girdim. Vakitte yoktu, daha ileriye gidemeden, hemen soldaki giriÅŸte, antrede çiçekleri gördüm, hızla birisini sardırıp, aldım ve buluÅŸma yerine vardığımda kendisine büyük bir keyifle verdim. Daha sonra Eymen’in Hong Kong’daki Çin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden meslekdaşı, mimar Gu ile de tanıştım. Gu ile birlikte arkadaşımın grafik sanatçısı olan eÅŸi Sari Airola ‘da gruba katılmıştı. Hep birlikte Hvitträsk’a doÄŸru yola çıktık. Sohbet ederek, önce trenle sonra da hafif eÄŸimli yemyeÅŸil bir yoldan kuÅŸ sesleri arasında bu meÅŸhur villaya ulaÅŸtık. Çok güzel bir gün geçirmiÅŸtik. Bu tanınmış üç mimarın yarattığı mekanları onların hep birlikte çalıştıkları yerde dolaÅŸarak, duvarlara asılı çizimleri, tasarladıkları mobilyalar arasında bir o mekandan bir bu mekana geçerek hissettik. Eskisiyle yenisiyle, hoÅŸ anları, tartışa tartışa hep beraber yaÅŸadık. Sonunda bahçeye çıkıp aÅŸağılara, göl kenarına doÄŸru indik ve aÄŸaçların arasında çevreyi dolaÅŸtık.

Geri dönmek üzere bahçe duvarlarının sonundaki kapıya vardığımızda elimi cebime atmıştım. Stockmann’dan Eymen için aldığım kuitti elimdeydi. Cebimden çıkarttım, söyle bir baktım. Üzerindeki “kukka” (Fince çiçek anlamına gelen) yazısı dikkatimi çekmiÅŸti. Nedense, otobüs beklerken ve dostlarla sohbet ederken onu farklı yerlerden, spontane olarak alt alta üst üste, farklı açılarda katladığımı hatırlıyorum. Bir o yana bir bu yana derken, Kuittinin üzerindeki sayısız katlamalar bir araya gelmiÅŸti. Sonra Helsinki’ye gidecek otobüs duraÄŸa yanaÅŸtı, bende aylık paso vardı, bizim babacan ÅŸöförün yanındaki otomatik tarayıcıdan kartımı geçirdim, zaten otobüs oldukça boÅŸtu, kuitti elimde dostlarla birlikte, bir yerlere oturduk, sohbete devam ettik. Sonra bir ara hala katlamaya devam ettiÄŸim kuittiye gözüm iliÅŸti. Yatık gelen güneÅŸin kuitti üzerinde yarattığı gölgelerle, katlamalar daha da belirginleÅŸmiÅŸ, ortaya çıkmıştı. Hatta Eymen’e de gösterdim ve sonunda tekrar cebime attım. Tam karşımda oturan, sevgili Eymen’in demese de yahu hep böyle aykırı, birbirini kesen, alt alta üst üste çizgileri mi seveceksin anlamındaki keyifle gülen bakışı da gözümün önündeydi. Sonra kuittiyi unuttum gitti.



Bir gün büroya gittiÄŸimde kuittiyi tekrar ceketin cebimde bulmuÅŸtum. Cebimden çıkarttım ve çalışma masamın yanına koydum. Üzerindeki bir sürü katlama ile bu defa gözüme daha bir baÅŸka gözükmüÅŸtü. Akrobat ışığının altında kuittinin türlü haline tanık oldum. SaÄŸa sola çevirdim, her defasında deÄŸiÅŸiyordu. Bir ara yön gösteren haritalara, sürprizlerle dolu dalgalanan yüzeylere, landscape haline hatta projelerin yanıbaşında okuduÄŸum kitaplardaki modern resimlere, kubistik mekanlara dönüÅŸtüÄŸü bile olmuÅŸtu. Kuitti yanıbaşımdaki mekanın bir parçasıydı. Artık onu farklı yönleri ile görmeye hazırdım belki de.



Bir gün kuittinin farklı karelerini, görüntülerini çekmeye baÅŸladım fırsat buldukça. Önce küçük nüanslarla kuittinin yükseltilerinde oynamalarla kendine özgü birÅŸeyler ortaya çıktı. Kuitti bir kasa fiÅŸinin ötesinde baÅŸka bir ÅŸeye dönüÅŸmüÅŸtü. Kuittinin yakalamaya çalıştığım anları vardı. Anlar bir kolaj gibi biraraya geliyordu. Fragmanlarla birlikte bütünü oluÅŸturan parçalarda ilginç bir seri oluÅŸturuyordu. Bir öncekini bulmadan diÄŸerine varılamıyordu. Adım adım merdiven çıkar gibiydim. Her anı beni baÅŸka bir ana yolluyordu. Her farklı hareket baÅŸka bir mekanın ipuçlarını veriyordu. YumuÅŸak yayılmalarını kaydettim. Sert dönüÅŸleri, katlamaların ilerisinde derinliÄŸi aramak istedim, siyah beyaz etkiyi, kontrastlığı kontrol etmeye çalıştım kareleri alırken. Ama herÅŸeyin ötesinde en çok ilgimi çeken de kuittinin kendisini unutup binbir surat gibi kılıktan kılığa girmesiydi bu spontane yolculukta. Elimde kalem olmadan eskiz yapar gibiydim.



Eymen’in ödülü, Stockmann, oradan ona aldığım çiçek, çiçeÄŸin kuittisi, gittiÄŸimiz Gisellius, Lingren ve Saarinen’in Hvitträsk Evi, dönüÅŸ otobüsü, yatık güneÅŸ, gölge herÅŸey birbiri ardına eklendi, kuitti kuitti olmaktan çıktı. Sonra bazı resimleri, bazı parçalarını büyüttüm. Küçük detaylar dev gibiydiler. Åžimdi artık kuitti, çaresiz, kuittiliÄŸinden bütünü ile vazgeçmiÅŸ,

geçmiÅŸinden kopmuÅŸ, ne yazısı ne de orijinal halinden kalan baÅŸka bir izi kalmıştı. Ama onun diÄŸerleri gibi luzumsuz hale gelebilecek, buruÅŸturulup çöp tenekesine atılacak kaderi de deÄŸiÅŸmiÅŸti. Kuitti yeni karekteri ve deÄŸiÅŸen yüzü ve yüzleri ile hemen yanıbaşımızdaki baÅŸka bir dünya olmuÅŸtu. Kim bilir, çok yakınımızda olup da hiç deÄŸer vermediÄŸimiz, görmediÄŸimiz, dikkatle bakmadığımız neler vardı etrafımızda. Yakaladığım bu kareleri olabildiÄŸinde büyütüp adam boyu duvarlara astım. Her baktığımda baÅŸka ÅŸeyler, baÅŸka baÅŸka mekanlar görüyordum. Artık “Kuitti” bambaÅŸka bir ÅŸeydi.



* Yukarıda sözü geçen kasa fiÅŸinin fotoÄŸrafları "Kuitti: The Colours of The Rubbish" baÅŸlığı altında Helsinki, Punavuoridesign Galerisi'ndeki FRAGMENTS adlı karma sergide, 15 Ocak – 15 Åžubat 2008 tarihlerinde sergilenmiÅŸtir.
** Bu yazı Git Dergisinin 18. sayısında da yayınlanmıştır.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "k", sayý 9, küçük harf "t", büyük harf "W", sayý beþ, küçük harf "b"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız