Köşe Yazısı

Tasarlanabilecek En Zor Mekân

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 13 Kasım 2008

Beyaz ve siyahın renk olmadığından söz edilir. Oysa bazen bu kontrast ikilinin, çok kuvvetli renkler, hatta bütün renklerden daha da kuvvetli, güçlü renkler olduklarını, arkalarında derin anlamlar taşıdıklarını düÅŸünürüm. Ä°kisi de uzun bir serüvenin, uzun bir hikayenin başı ve sonu olurlar belki de. Aynı bir çizginin iki ucu gibidirler. Arada oraya buraya gitmeler, dönmeler, iniÅŸ ve çıkışlar, baÅŸlangıç ve bitiÅŸ... Ya da baÅŸlangıç ve bitiÅŸleri bile olmayan, nereye gittikleri bilinmez oraya buraya açık uçlar. Bir gün doÄŸumu, batımı, öncesi ve sonrası, daha da öncesi ve daha da sonrası gibi. Bir elmanın yarısı gibidir siyah ve beyaz. Ä°kisi bir araya geldiklerinde mekanı oluÅŸturan en büyük ögelerdir. Beyaz ışığı temsil eder, siyah ise karanlığı. Aynı bir sabah uyandığınızda balkona çıkıp havayı soluduÄŸunuzda, aydınlık mekanı hissetiÄŸinizdeki gibidir beyaz. Beyaz bir sayfa açmak yeniden baÅŸlamak gibi olur her ÅŸeye. Tam tersi ışıkların kapanıp her yerin kararmasıdır belki de. Siyah, bir maÄŸaraya, bir tünele girmek gibi, ya da tersine dönüp beyaza varmak gibi, uyuma öncesi ya da uyanmak gibi olur.



Bulutlar beyazdır, gece ise siyah. Hisler de aynen karanlık siyah ve aydınlık beyaz olurlar aradaki türlü duygulara çalan. Beyaz hafiftir, siyah ise ağır. Beyaz hareketli gibidir, uçar gider, siyah ise olduÄŸu yerde kalır, her yere çöker, kara kesif sis gibi. Biri olmadan diÄŸeri olmaz, geceye biriyle gündüze biriyle ulaşırız. Ä°kisi birleÅŸtiÄŸinde bir büyük mekan, ya da bildiÄŸimiz, bilerek bilmeyerek tasarladığımız en büyük mekanın yani yaÅŸamın birleÅŸenleri, en önemli aktörleri olurlar. Bütün renkler, çeÅŸit çeÅŸit gri, merkezdeki kırmızı, uçarı mavi, her yeri bir kemer gibi saran yeÅŸil ve diÄŸerleri, birbirine alıp vermelerle oluÅŸan her türden tonlar, mekanın binbir türlü rengi bunlar arasındadır. Gölgeler gibidir aradakiler, kimin kimin üzerine vurduÄŸu bilinmeyen gölgeler. Siyahın üzerindeki nokta, beyaz bir ışıktır. Umut dediÄŸimiz ÅŸey olur karanlıkların arasında. Küçüktür, ufacıktır ama umut büyüdükçe o da büyür. Koskocaman olur giderek umutsuzlukların, çaresizliklerin arasında. Siyah beyazlaşır, bembeyaz olur.



Bütün bunların arasındaki ilk hikaye, güneyden bizim Sami’nin hikayesi. S bir elektrik mühendisi. Ortaokul ve lise yıllarından yakın bir arkadaşım. Okulu bitirdikten sonra bazı yerlerde çalışıyor. Evleniyor iki çocuÄŸu oluyor. Bir ara Bursa'daki BUTTÄ°M’de çalışmaya baÅŸlıyor. Güzel bir yer. Organize olmuÅŸ bir yer. Parası da çok. Arkada orada çalışanları motive etmek için ekip biçecekleri küçük bahçeleri bile var. Hızlı hayat yaÅŸamaya baÅŸlıyan S’nin bir baÅŸka bayanla iliÅŸkisi baÅŸlıyor. Orası senin, burası benim, bütün hızı ile gece hayatının ritmine kapılıyor bizim S. Yeni dostlar, yeni bir çevre etrafını sarıp sarmalıyor. Bir süre sonra evlilik hayatı altüst oluyor ve eÅŸi ile boÅŸanıyor. EÅŸi iki çocuÄŸu ile bir baÅŸka kente taşınıyor. S, öyle böyle hızla deÄŸiÅŸen yaÅŸamına ayak uydurmaya çalışırken aynı yerde çalışan Hacı Amca’nın etkisinde kalarak, onun organizasyonu ile hacca bile gidiyor. Beyazlar giyiyor, kabeyi tavaf ediyor, çevresinde dönüyor. Ama bu bile bizim S’nin hacı olmasından baÅŸka yaÅŸamında bir deÄŸiÅŸiklik getirmiyor. Ve bir gün bu tempo içindeki S’yi kalbi uyarıyor. Kalp krizi geliyor ve hemen Bursa’da bir özel hastaneye yatırıyorlar. Bunu duyan doktor Müfit (ki o da bizim ortaokul ve liseden ortak arkadaşımızdır ve de Tıp Fakültesi'nde profesördür ve o zamanlar da oranın dekanıdır) bizim S’yi hemen fakülteye aktarıyor.



S’nin hızlı yaÅŸamındaki bayan arkadaşı sonunda maskesini çıkarıyor ve bu gürültüde bırakalım onu ziyaret etmeyi, para pul bir yana, S’nin arabasını da alıp sırra kadem basıyor. Polis çok daha sonra son model arabayı doÄŸuda Hakkari’ye yakın bir yerlerde buluyor. Kriz geçiren S vaziyeti anlamaya bile fırsat bulamadan bir süre sonra yoÄŸun bakımda komaya giriyor. Ve S için çok zor günler baÅŸlıyor adım adım. Bunu duyan eski eÅŸi hemen hastaneye koÅŸup sabah akÅŸam hastanede onun yanıbaşında kalmaya baÅŸlıyor. S ile yakın ilgilenen Doktor M ise ona yakın bir tedavi programı uyguluyor. Koma halinde de olsa her gün S’yi defalarca kontrol ediyor, ona türlü ÅŸeyler anlatıyor, sevdiÄŸi müzik parçalarını dinletiyor, çocuklarını, eski eÅŸini konuÅŸturuyor. Ve sonunda, tam yetmiÅŸ gün sonra S bir gün gözlerini açıyor. Kendisine tepki vermese de her zaman ismi ile seslenen doktor M’ye doÄŸru gözlerini açıyor. Ve yaÅŸam kaldığı yerden yeniden baÅŸlıyor.



S’ye yetmiÅŸ günde öbür taraflardan neler gördüÄŸünü sordum. Her yerde yemyeÅŸil yeni kesilmiÅŸ çimenler arasında olduÄŸunu, gürül gürül suların aktığını, büyük büyük rengarenk çiçeklerin olduÄŸunu söyledi. “Yahu sen cennetteymiÅŸsin” diyecekken “Dur” dedi. Komanın sonuna doÄŸru beÅŸ altı tane zebani kılıklı birilerinden söz etti. Üst üste yığılanları tek tek toplayıp her birini kollarından çığlıklar içinde bir o tarafa uçuruma, bir bu tarafa ses gelmeyen bir yerlere fırlatıp atan birilerini hatırladı. Tam ona sıra geldiÄŸinde doktor M’nin sesiyle uyanıyor, yetmiÅŸ günün, tek kelimesiz, uyanmasız uzun bir uykuda geçen bir dönemin, yoÄŸun bakımdaki koma döneminin sonu oluyor. S sanki binlerce yıl sonra gözlerini açıp tekrar yaÅŸama geri dönüyor.



Sahille evleri ayıran, birkaç basamakla aÅŸağı inilen yolun su kenarındaki üstü verandalı terasta, hasır sandalyelerde oturmuÅŸtuk. Karşımızda binlerce yıl önce kasabayı kuran Ä°las’ın Gemlik’inin denize doÄŸru saÄŸ uzantısında, küçük Kumla’yı daha da geçince ana yoldan görülmeyen, hafifçe aÅŸağıya kıvrılarak inilen ÇolakbaÄŸ Koyu’nun, kademe kademe geri geri giderek koyulaÅŸan upuzun sanki bir yandan bir yana çekilmiÅŸ gibi daÄŸların silüeti ve karadan esen hafif rüzgarı ile beraberdik. S bana bunları gülerek, beni de güldürerek, ince sahilde, üzerinde birbiri ardına gelen rüzgar saÄŸnakları ile kıpırdaÅŸan denize doÄŸru yolun hemen yanında hayatı bütün renkleri ile kabul etmiÅŸ, kendisini her ÅŸeyi, yaÅŸadıkları ile çok seven eÅŸi yanında otururken bir bir anlattı. SavaÅŸtan çıkmış gibiydi. Vücudunda, aklında bazı izler kalmıştı. Ama o hep bizim Sami, her zaman güler yüzlü, güzelliÄŸi yüzüne vuran sınıf arkadaşımdı. Her cümlesinden sonra gülmek, hem de kahkahalarla gülmek hakkıydı. Ben de ona katıldım büyük bir keyifle. Bizim her saniyesi yaÅŸanmış güney hikayemizde, S'nin serüveni artık beyaza, bembeyaza çalıyordu.



Buna karşılık buradaki temel direklerimizden Lasse’nin hikayesi ise kuzeyden bir baÅŸka anekdot, giderek siyaha çalan bir dönem. Ä°ki haftalığına güneye gittiÄŸimde kuzeyde kalan bizim Anu’dan ani bir mesaj aldım. L, Kotka’da hastanedeydi. DoÄŸanın ortasında, doÄŸa ile birlikte yaÅŸayan, o ana kadar esaslı bir problemi olmayan L, bir iki haftadır, aniden ortaya çıkan göÄŸsündeki aÄŸrılardan söz ediyordu. L’nin yanında onun hayat arkadaşı bir diÄŸer A, Anne (Fince bir bayan ismi) de vardı.

Ä°lk A’dan, bir gün geçti geçmedi güneÅŸli bir havada, durup dururken aniden çakan, nereden çıktığı belli olmayan ÅŸimÅŸek gibi bir mesaj daha geldi. L iyi deÄŸilmiÅŸ. Arkasından A, Kotka’ya gitti. A babası hakkında doktor ile konuÅŸunca acı gerçek ortaya çıktı. L’nin bir iki gün önce doktordan herÅŸeyi öÄŸrendiÄŸini anladı. Ä°nsülini dağıtan vücudun motoru pankreas iflas etmiÅŸti. Motorun etrafı sarılmıştı. Doktorlar dokunmamaya, L’ye operasyon yapmamaya karar verdiler. Ve arkasından gök gürültülerini andıran mesajlar, konuÅŸmalar devam etti. Süre sınırlıydı. Saatler, dakikalar durmuÅŸ, sözlerin, bakışların her anı bir hazineye dönmüÅŸtü L ve iki A için. L evine gitmek istedi.



Yakınlarındaki fırtına öncesi, hafta sonunu binlerce hafta sonu gibi yaÅŸamaya karar verdi L iki A’sı ile birlikte. Önce kitaplarını anlattı ilk A’ya. Tek tek özenle topladığı özel seriler dizi diziydi ÅŸömineli oturma odasında. Neler yoktu ki orada. Ve yazmakta olduÄŸu yazılar ve diÄŸerleri, düÅŸünceler, yeni fikirler, umutlar sıralandı. Ertesi gün yeni bir gün baÅŸlamıştı. Duyan geliyor, akrabalar, komÅŸular birikiyordu ahÅŸap evde. L ilk kadehini iki A ile, ikincisini dostlarıyla, arkadaÅŸları ile birlikte onlara dostlukları için teÅŸekkür ederek önünde her anı deÄŸiÅŸen bir Eylül akÅŸamüstü balkonunda, üçüncüsünü akrabalarıyla ile paylaÅŸtı. Üzüntü, her ÅŸeye karşın küçük bir kırıntı, umut ve göz yaÅŸları ve sarılmalar birbirine karıştı, hastane, ev, ambulans, morfin, yeni bulunan bir ilaç ve acı ile birlikte.

Süre azalıyordu. L büyük bahçesindeki iki katlı ahÅŸap evin, sağında yer alan uzunlamasına binanın uzantısında kendi planladığı, akrabaların, dostların ziyarete geleceklerin kalacakları bir ev yapıyordu. Ä°ki katlı, yukarıda uzun mahyadan iki yana doÄŸru iki kademede düÅŸen çatısı ile arkadaki altta servislerin, üstte galeriye bakan asma katlı, denize doÄŸru açılan boÅŸ bir mekan, ışığın mekanını yaratmaya uÄŸraşıyordu, yanında kendisine yardım eden bir usta ile birlikte çalışıyordu. Bu mekanı her nasılsa, olabildiÄŸince çabuk bitirmeye karar verdiler L’nin yine aynı yerde cennet gibi bahçesinde, anılarıyla, dostları ile birlikte olması için. Önünde bir piyanistin upuzun piyanosunu andıran, sanki günün her anı, binbir rengi ile üzerine farklı duyarlılıklarla, hassasça dokunduÄŸu sazların arkasındaki mekanı tekrar tekrar hayal ettiler.



Çaresiz yazılara sarılmıştık uzaklardan, kuzey ve güney arasında. Ä°lk A’dan aldığım kimbilir kaç mesajın içinde biri var ki çok özel.

"Güzel bir hava, güneÅŸli, ılık ve + 20 oC. L’nin bahçesi bir cennet. L kadehini veda partisinde dostlarına teÅŸekkür etmek için kaldırıyor balkonda komÅŸular için. L’nin kardeÅŸi ve onun hanımı bir süre önce ayrıldı. Dakikalar ve saatler çok yavaÅŸ geçiyor. Tanrı'ya ÅŸükürler olsun. Acelemiz yok hiçbir yere gitmek için. Sadece istediÄŸimiz hep beraber olmak. Kuvvetli, kat kat artan morfin. Acı yok. A ile idare ediyoruz. Her zaman birimiz L’nin yanında." A. 18:10:23, 06 Eylül 2008

S karanlığa girip çıkanlardan. Beyninin derinliklerinde, bana anlattıkları gibi dünü çok iyi hatırlıyor ama bugünü ve detaylarını hiç hatırlamıyor. KaybettiÄŸi çok ÅŸeyi, ÅŸimdi bir bir toplamaya çalışıyor. L ise zorlu tedavisi mümkün olmayan hastalığın, zor bir tedavinin tam doruklarında. Zaman aniden duruyor. Birkaç dakika, saniyeler, sanki yıllarca yaÅŸanıyor, acı geldiÄŸi zaman, adım adım, kat kat yükseltilen morfinle bir arada. Ama her ikisi de bizim mimar olarak hayat boyu mimari diye, sanat diye uÄŸraşıp yarattığımız mekanlardan çok farklı bir mekanda, kendi hissettikleri, geriye ileriye doÄŸru hayal ettikleri, her saniyesi ile yaÅŸadıkları mekanlarında, binlerce labirent arasındaki yaÅŸamın en gerçek mekanında, beyaz ve siyahın arasında yaşıyorlar. Acıları, üzüntüleri ve hiç kaybetmedikleri umutları ile dostları ve sevdikleri ile sonsuza dek.



Herttoniemenranta, 17 Eylül 2008

* Bu yazı Git Dergisi'nin 20. sayısında da yayınlanmıştır.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "R", büyük harf "V", büyük harf "V", küçük harf "a", sayý yedi, küçük harf "r"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız