Köşe Yazısı

Yıldızların Rütbesi Sorulmaz

Yazan: Nuray Togay Tarih: 6 Kasım 2009
Hesapladığımda şaşırdım. Geçmişte tam zamanlı ve şimdilerde mevsimlik işçi olmak üzere, toplam 9 yıldır mimarlık okullarının mimari proje atölyelerine katılıyor, ders veriyor veya ders alıyorum. Aldığım dersleri sıralamak bu yazıya sığmaz, ama biri var ki, belki tümünü kapsayabilir. Ortak bir özellik olarak, hemen hemen tüm öğrencilerin "politika" kelimesinden ne kadar ürktüğünü artık kesinlikle biliyorum. Dolayısıyla fark ettim ki, enerjimi de ağırlıklı olarak her türden "seçim ve kararlarımızın" politik olduğunun kavranmasının çalışılmasına harcıyorum. Bu ifşa, beni işsiz mi bırakır acaba? Temel sorun da bu değil mi zaten?

İster tüketim toplumu olmanın bir sonucu olsun, ister bir kulağında ezan bir kulağında postal sesiyle büyüyen kuşakların paranoyası, şu cümleler sadece üniversitede değil, her yerde ve her zamanda geçerli olarak kazınmıştır Türkiyeli zihinlere: "Politika senin ya da benim değil politikacıların işidir", "Sen işini yap, politikayı politikacılar yapar" veya "İş başka politika başkadır" gibi... Bakar mısınız üzerimizden attığımız yüke! Belki de bir türlü çözülemediğini, aşılamadığını sandığımız sorunlar bu mübadeleden alıyordur gücünü. Gündeliği nasıl örgütlediğimiz, seçimlerimizi neye göre ve nasıl yaptığımız, hayatı nelere, hangi inanış ve düşüncelere yaslı olarak kurduğumuz iş ve politika arasındaki ayrım, kısacası kendimizle yine kendimiz arasıdaki bu ayrım, düşündürücü değil midir? Zihnin diktatörlüğü, dilin diktatörlüğü ya da zihnin ölümü diyorum ben buna. Başka bir deyişle, var oluşun yüklediği sıkıntılardan ve korkulardan kurtulma isteğinin toplumsal ölçekte örgütlenmesi. Bu büyük projenin başarısı ise aşinalığı ya da kanıksanmışlığında yatıyor...

Atölyelerde ne demek istediğimin kavranmasında güçlükler çekmiyor değilim. Öğrenciler, "Sizin dilinizi anlamıyoruz" diyor kimi zaman. Anlamamanın arkasına sığınarak politik bir tavır sergiliyor olsalar da... Oysa her hafta yaptıklarına, tasarıma yaklaşımlarına sorduğum soru çok basit: "Neden?" İlginç olan ise bu soruya aldığım yanıtlar ve aynı konuyu başka sorularla kurcalamaya devam ettiğimizde soru sorulamaz bir bölgeye geliyor oluşumuz. Bir örnek mi? Örneğin, öğrenci tasarımını gerçekleştireceği alanı ararken boş bir arsa bulamıyorsa, "yıkmak"tan, "tasarımı için kendine yer açmak"tan hiç çekinmiyor. Kentin 500-600 konutluk bir mahallesini birden rahatlıkla havaya uçurabiliyor. Nedeni ise şunlar oluyor: Mimarlık eğitiminin, medyanın ve daha pek çok şeyin onlara öğrettiği iyi, güzel veya çirkine ait bir repertuvar var zihinlerinde. Levent'in Gültepe'ye göre daha ferah, daha aydınlık, daha güzel görünmesi gibi ya da Levent'teki toplumsal hayatın Gültepe'den daha iyi, daha nitelikli daha zengin olması, Gültepe'nin Levent'e göre son derece sıkışık, kaba, çirkin, karmaşık ve kötü düşler gören bir yer olarak varsayılması gibi. Özetle öğrenci, daha baştan mimari tasarım serüvenini, "her yere Levent gibi bir imgeyi taşımak" olarak kabul ediyor ve bana göre bu nedenle daha başında bu serüveni kendine yasaklıyor. Ona sorarsanız, kendince tam da tasarımın merkezinde durduğunu, yıktığı yere yapacağı tasarımın bu olumsuzlukları bertaraf edecek bir olumlama olduğunu sanarak...

Bu noktada öğrenciye getirilecek bir eleştiri yoktur, çünkü o mimarlığın toplumsal hayatı iflas ettiren bu tavrını daha önce hiç sorgulamamış veya sorgulayıcı bir zeminle karşılaşmamıştır. Aksine sayısız kanaldan beslenerek önerisini mimarlığın meşru bir uygulaması sanmaktadır. İşte sıfır noktası. Soru sorulamaz bölgeye geldik.

Mimarlık, en yalın anlamıyla yapılı fiziki çevrenin niteliklerini artırmak ise, olası mimari tasarımsal öneriler dışarıdan, dayatmayla veya ayağı yere basmayan fikirlerin oraya buraya kondurulmasıyla mı üretilmelidir? Tasarım, yine en yalın anlamıyla, en az iki şey arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı ile ilgilenmekse, şeyler arasındaki ilişki "o şeylerin ne olduğu veya içerikleri ile ilgilenmeksizin" kurulabilir mi? Bunlar bir öğrenciye sorulacak en çetin sorular olabilir, fakat bunlar zaten her daim kendimize de sormamız gereken sorular değil midir?

Çoğu mimara göre işin bu kısmı felseye girer ve mimarlığı salt bina yapmaya indirgeyen bu kişilerce mimariyi ve tasarım düşüncesini sorgulamanın bir önemi yoktur. Fakat ne yazık ki, mimarlık ya da tasarım dediğimiz şey bir "müdahale"dir. Birebir yaşantıya müdahale ederler, çünkü ona "katılır"lar. Peki katıldığı şeyi yok sayarak tasarım yapılabilir mi veya yapılmalı mıdır, dahası yapıldığında yaşantı bundan nasıl etkilenir? Bu sorulara verilecek her türden yanıt, yanıtı veren kişinin yaptığı işe karşı politikasını belirler. Dahası hayata karşı duruşunu ortaya koyar. Israrla yanıtsız bırakıldığında da bir anlamı vardır: Apolitik bir tavır da tavırsızlık değildir çünkü. Kişi kendi kararlarının sorumluluğunu taşımadığını ilan ederek hayatını şekillendiren koşulların kurucu öznelerinden biri olmadığını kabul ediyor demektir. Cümlelerin gelişinden apolitik tavrın gücünü hissedebiliriz, böyle bir anlayışın zihni savurganlığını, yıkımlara olan yatkınlığını.

Çok açıktır ki, mimarlığın kurma ve yapma becerisi politik bir meseledir. Türkiye gibi tasarımın en az talep edildiği bir ülkede bu sorulara muhatap olmak son derece gereksiz görünebilir. Neden düşünelim ki, zaten talep eden yok denilebilir. Meseleye tersten bakarsak, belki de bu sorular yanıtsız bırakıldığı için tasarım talep edilmiyordur. Çünkü yanıt üretmek var olanla ilişkilemeyi, onu kavramayı, onunla yüzleşmeyi gerektirdiği, ben ve onlar ayrımını ortadan kaldırdığı için.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "y", küçük harf "n", sayý üç, büyük harf "T", küçük harf "u", büyük harf "V"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız