Geçenlerde İstanbul Tarihi Yarımada Planları ile ilgili bu köÅŸede yeralan yazıma belediyeden bir cevap geldi. Bu cevapta "belediyenin plan hazırlığı için yeterli katılımı saÄŸlamadığı" görüÅŸünün doÄŸru olmadığı, bu iÅŸ için -en az- 40 uzman kiÅŸinin görüÅŸlerine baÅŸvurulduÄŸu veya katkısının alındığı söyleniyor. DoÄŸrusu bu cevaba hiç ÅŸaşırmadım. Meseleyi açıklığa kavuÅŸturduÄŸu için bu belediye görevlisine öncelikle teÅŸekkürlerimi iletmek istiyorum.
Benim yazıda sorgulamaya çalıştığım tam da bu katılım anlayışıydı. Son zamanlarda katılım, açıklık, hesap verebilirlik gibi kavramlar sık sık telaffuz edilmekte. Ancak bu sözlerin bu kadar kolaylıkla telaffuz edilmesi acaba neyi deÄŸiÅŸtiriyor? Bu soruya cevap verebilmek için neler yapıldığına, neler söylendiÄŸine daha yakından bakmamız gerekli.
1. Hizmet almak için görev verdiÄŸimiz kiÅŸiler bizi yönetiyor
Kent yönetimlerinde karar mekanizmasını destekler mahiyette oluÅŸturulan istiÅŸare organlarına kapalı bir katılım modeli öngörülüyor: Projeleri deÄŸerlendirmek için oluÅŸturulan bu danışma kurullarında (bürokratlar dışında) yeralanların neredeyse tamamı yönetimlerden iÅŸ alan öÄŸretim üyeleri, müteahhitler ve proje bürosu sahipleri. ÇoÄŸu zaman yönetim iÅŸlevleri, kararlar dahi teknik konular gibi müteahhitlere, proje bürolarına devrediliyor. Uzmanlar tıpkı sivil toplum kesimleri gibi kendi kamu yararlarını temsil ediyorlar. Böylece yönetim iÅŸlevlerinin karar aÅŸaması, plan ve projeler karanlıkta biçimleniyor. Hizmet almak için görevlendirdiÄŸimiz, para ödediÄŸimiz kiÅŸiler bizi yönetiyor.
2. Kamu fikri özelleÅŸiyor
Bu istiÅŸare organlarına katılma imkanı bulan bir takım uzmanlar, iÅŸ sahipleri kentlilerin nasıl yaÅŸayacağına, nelere ihtiyacı olduÄŸuna, hangi faaliyetlerde bulunacağına karar veriyorlar. Bu kararlar kamu ürünü vasfına sahip deÄŸil , bu kiÅŸilerin kendi özel görüÅŸlerinden ibaret. Kamu fikrinin özelleÅŸmesinin ise iki sonucu var: MeÅŸru olmayan kararlar ya dayatmaya dönüÅŸüyor, ya da uygulanmıyor. Bu ise insan haklarının çiÄŸnenmesi veya halkın asgari akılcılaÅŸtırma fırsatlarından yararlanamaması demek. Her iki durumda da sonuç kentlilerin aleyhine. MeÅŸru olmayan bir kararı uygulayan bir kamu görevlisinin iÅŸkence yapan bir polisten hiçbir farkı yok. Kuralların uygulanmaması ise halkın yönetim iÅŸlevlerinden istifade edememesi demek.
3. Kamu hizmetleri informel iliÅŸkilerle biçimleniyor
Bu platformlarda yeralan kiÅŸiler doÄŸal olarak profesyonel hizmetlerin alımında gerçek rekabet koÅŸullarının oluÅŸmadığını, proje deÄŸerlendirme kurullarının tarafsız bir deÄŸerlendirme yapabilecek kapasitede olmadığını hiçbir zaman sorun etmiyorlar. Tam tersine bu deÄŸerlendirme toplantılarına katılarak kendi kafalarındaki fikirleri uygulamak için bir fırsat elde ettiklerini düÅŸünüyorlar. Dolayısı ile yönetimler uzmanlarla iliÅŸki kurarken kendi yararını temsil eden sivil toplum kesimleri gibi hareket eden kapalı bir profesyonel çevre ile iÅŸbirliÄŸi yapıyor. Bu nedenle sürekli halkın katılımından sözedilmesine raÄŸmen yönetim iÅŸlevlerinin kurgulanması ile ilgili profesyonel hizmetler katılıma kapalı durumda. Bu sorun yönetimlerin profesyonel enerjiyi kullanmasını, yaratıcılığı ve geliÅŸmeyi destekleyici bir rol oynamasını engelliyor.
4. Kent kasaba gibi yönetiliyor
Bu informel çevre içinde de mutlaka tartışmalar, farklı görüÅŸler oluyor. Hatta zaman zaman çeliÅŸkiler veya devre dışı kalanlar dahi oluyor. Buna karşılık bu gruplar arasında çıkan çeliÅŸkileri sistemin iç sorunları olarak da okumak mümkün: ÖrneÄŸin toplantılara katılan bazı öÄŸretim üyeleri proje iÅŸlerinin bazen bir siyasal partiyle veya yönetime yakınlığı olan kiÅŸilere verilmesini eleÅŸtirirken, 'iÅŸin ehline' -yani kendilerine- verilmesini istiyorlar. Buna karşılık çoÄŸu zaman siyasal yöneticiler ve yönetim kademesindeki bürokratlar da sık sık "proje iÅŸlerinde üniversitelerin verimli çalışmadıklarını, fahiÅŸ fiyatlar istediklerini, kendilerini oyaladıklarını" dile getiriyorlar. Ancak bu konuÅŸmalar bir parça "arkadan konuÅŸma" niteliÄŸinde. Çünkü bu kuruluÅŸlar informel iliÅŸkilere meÅŸruiyet saÄŸlıyorlar. Sonuçta yöneticiler bir kent yönetimi deÄŸil belki bir kasaba yönetimi içinde olabilecek bir biçimde - ve yüz yüze iliÅŸkilerinin sıcaklığı içinde- proje hizmeti almayı tercih ediyor. Bilmem kaçıncı sınıf bile diyemeyeceÄŸimiz, herhangi bir mimarlık kategorisine bile giremeyecek kalitedeki proje uygulamaları iÅŸte böyle ortaya çıkıyor.
5. STK'lar ile sivil toplum karıştırılıyor
Projelere bu katılım modelinin bariz bir örneÄŸi ise dört büyük üniversite tarafından İstanbul BüyükÅŸehir Belediyesi için hazırlanan İstanbul Deprem Master Planı. Bu plan sektörler arası bir etkileÅŸim belgesi olarak deÄŸil, uzmanların kendi özel fikirlerini içeren bir rapor olarak kamuoyuna sunuldu. İstanbul Deprem Master Planı'nın sosyal bilim uzmanlarının sekiz ayda ve büyük bütçelerle hazırladığı katılım, sivil toplumla ilgili bölümü STK'ları (STK'ların katılımı baÅŸlığı altında) bu planın hazırlanmasından sonraki bir hedef, plan uygulanırken "eÄŸitim, halkı bilinçlendirme gibi konularda yardımcı olacak" örgütler olarak tanıtıyor. Planın ilgili bölümlerindeki bu 'sistematik yaklaşım' uygulamaya da aynen yansıyor: Aylarca süren, Türkiye'de depremden sonra "akademik çevrenin ortaya koyduÄŸu en önemli çalışma olan" bu raporda uzmanlık iÅŸlevleri yerine getiren STK'lar ile yerel halk, sivil toplum birbirine karıştırılıyor. Katılım böyle gerçekleÅŸtiÄŸi için uygulamayı kimse denetleyemiyor. Bu katılım modeli ile kentlilerin hayatını ilgilendiren önemli bir konuda bile kamu iÅŸlevleri siyasal denetim dışına çıkıyor, nasıl yönetildiÄŸini, paraların nereye gittiÄŸini kimse soramıyor.
6. BaÅŸarılı iÅŸler sürdürülebilir olmuyor
STK'lar üniversitelerden çok daha zor durumda. STK'ların elde ettikleri baÅŸarıların uzun süreli olamamasının nedeni "iÅŸ yapmaya gelince" görünüÅŸte kamu otoritesini destekleyen gönüllü faaliyetlerin ön plana geçip, bilgi paylaşımı ile ilgili kamu hizmetinin arka planda kalması. STK'lardan -diÄŸer faaliyet sponsorları gibi- katkıda bulunmaya çalışması bekleniyor. Kamu iÅŸlevleri, aktörler arası iletiÅŸimin arka planda kalması, STK'ların kamu otoritesi ile kalıcı bir iliÅŸki kurmasını güçleÅŸtiriyor. Sivil toplum kuruluÅŸları tıpkı sivil toplum temsilcileri gibi görüÅŸ bildirecek, istenirse görüÅŸleri alınacak kuruluÅŸlar olarak görülüyor. Bu durum ise karar süreçlerini izleme etkileme imkanlarının çıkar sahiplerinin eline geçmesine yolaçıyor.
Ne yapmalı?
Bugün yönetimler baÅŸarılı olmak için yönetim iÅŸlevlerini yalnızca bilgiye, kararlara eriÅŸim gücü bulunan kiÅŸi ve kuruluÅŸlara deÄŸil, STK'lara, profesyonellere fırsat eÅŸitliÄŸi saÄŸlayarak açmak zorunda. Siyasal alanı daraltan, kentlerin sorunlarını içinden çıkılamaz hale getiren bu informel katılım modelinin artık sınırlarına geldik. Peki bu durumda biz profesyoneller, STK'lar yönetimlere katılımla ilgili sorumluluklarını farkettirmek, sahiplendirmek için ne yapıyoruz? Benim aklıma gelenler ÅŸunlar:
1. STK'lar ve profesyoneller yönetimlerle informel kanallarla iliÅŸki kurmak yerine onları müzakere imkanı yaratacak bir iÅŸbirliÄŸi platformuna davet etmeli. Yönetimlerle tanımlı bir iliÅŸki alanı oluÅŸturmalı.
2. Proje hizmetleri -AB ülkelerinde olduÄŸu gibi- tanımlı taahütlerle ve rekabet imkanı saÄŸlayan mekanizmalarla geliÅŸtirilmeli. O zaman proje sahiplerinin kamu iÅŸlevlerine katkısı kimin denetlediÄŸi, deÄŸerlendirdiÄŸi belli olmayan bu kurullar aracılığıyla deÄŸil, yaptıkları iÅŸlerle etkinliÄŸini ortaya koyan yeterli profesyoneller tarafından gerçekleÅŸtirilir ve hizmetler daha nitelikli hale gelir.
3. STK'lar, profesyoneller yönetimle nasıl iÅŸbirliÄŸi yapacakları konusunda AB standartlarında bir proje geliÅŸtirme yönetmeliÄŸi hazırlamalı ve bu yönetmelik tartışılarak yerel meclislere sunulmalı.
4. STK'lar sorumluluklarını yerine getirme kabiliyeti olmayan, siyasal nedenlerle atanan vasıfsız kamu görevlilerini, yerel yönetimlerin oluÅŸturduÄŸu proje deÄŸerlendirme organlarında yeralan yetersiz kiÅŸileri hiç çekinmeden istifaya davet etmeli. Böylece yöneticiler danışma gruplarının atanmasında daha titiz davranır, yeterli kiÅŸileri görevlendirirler.
5. STK'lar ve profesyonellerin örgütleri bu danışma organlarının oluÅŸumunda yönetimlerle iÅŸbirliÄŸi yapmalı. Proje deÄŸerlendirme organları için ilk aÅŸamada yöntem belirleyecek, hakemlik görevi yapacak, tarafsız kiÅŸilerden bir istiÅŸare kurulları oluÅŸturulmalı ve bu kurulların gündemi düzenli yayınlarla ilgili hedef kitleye, bilgi almak isteyen herkese açık olmalı. Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin