Köşe Yazısı

Uzlaşmanın Haysiyetsizleştiği Nokta

Yazan: Zühre Sözeri Tarih: 1 Mart 2010


Uzlaşmanın Haysiyetsizleştiği Nokta 1

Vicdanımın emrettiği yerde duruyorum, siyaseten tercih ettiğim noktaya çekilmek için demokrasiye ihtiyacım var
.2

Yaklaşık iki yıl önce gazeteleri karıştırırken, bir köşe yazısı ilgimi çekmişti. Aslında bu yazının yayınlanmasından kısa bir süre önce, benim de "mudahil" olduğum bir oda seçimi yaşanmıştı. Sanırım bu nedenle, yazıyla ilgilenmem, hatta kesip biriktirdiğim gazete küpürleri arasına yerleştirmem ve bir gün -zamanı geldiğini hissettigimde- bu yazıdan yeni birşeyler üretmem kaçınılmazdı.

Odanın 2010 seçimlerine bu kadar yakınken, işte tam zamanı diyerek -başka bir yazı hazırlanmış olmasına karşın- gazete küpürünü dosyasından çıkarıp masamın baş köşesine yerleştirdim. Bir haftadır tekrar tekrar okuyorum, meslekle ilgili başka şeyler okurken zihnimde cümlelerini dolaştırıyorum, geçen iki seneyi düşünüyorum, -belki olumlu ilerleyen, düşüncelerimi değiştiren birşeyler bulurum diye- geçmiş her anı, her saati, her günü kurcalıyorum, ve birşeylerin telafi edilemez şekilde yitirildiğini düşünüyorum.


Yukarıda bahsettiğim bu gazete küpüründe siyaset üzerinden ülkenin geldiği nokta siyasi bölünme, siyaset zemini, vicdani zemin, uzlaşma gibi kavramlar eşliğinde değerlendiriliyor. Çarpıcı cümleler kurularak... Nedense Oda seçimlerini düşündüğümde, bana bu cümlelerinin hiçbiri yabancı gelmiyor. Hatta bu cümlelerin daha ilkinde yazar, siyasi bölünmenin gündelik hayata kadar dahil olduğunu söylerken, abi-kardeş, baba-oğul veya arkadaşların birbiriyle çarpışmaya başladığını örnekliyor. Oysa Oda seçimleri, bir siyasi iktidar savaşı ya da savunusu değildi. Bir meslek örgütünün yönetimine aday olanlar arasında geçen ve mesleği ön planda tutması gereken bir tartışmaydı, ya da öyle olmalıydı. Hatırlıyorum da, iki yıl önce ...

Siyaset zemini uzun süredir hiç bu kadar acımasızca darlamamıştı, diyor devam eden cümlerinin birinde. Mimarlık da bundan payını alıyor tabi... Üstelik mimarlık, meslek etiği ya da meslek pratiği üzerine yapılan her tartışma doğrudan siyasi bir yaklaşıma ve taraf olma kaygısına dönüştüğü sürece de bunun olması kaçınılmaz. Atatürk Kültür Merkezinin bugün içinde bulunduğu açıklanamaz durum, tam da bunu örnekliyor. Binanın yok edilmesine karşı çıkılırken, yeniden onarımı konusunda onca yol katedilmesine karşın -uzlaşma yolu aramak yerine- siyasi olarak karşı görüşün eline olumlu puan getirecek bir malzeme vermemek adına, yapı bugunkü atıl durumuna düşürülmüştür. Artık Taksim meydanının ortasında tıpkı Park Otel'in başına gelenler gibi dimdik ayakta duran ama kulanılamayan bir mezarlık alanı daha oluşmaktadır. Üstelik kültür başkenti olarak geçireceğimiz 2010 yılında...

Ancak buradaki gerçek şu: Zeminin daraltılması ve görünmez hale ulaşması. Birlikte konuştuğumuz, tartıştığımız bir zemin var gibi, ama ayaklarımızla tam da üzerine basıyor olduğumuzu sanarken, bu zemin daralıyor, daralıyor, daralıyor ve görünmez oluyor. Çünkü o kadar kuvvetli bir -siyasi- ikiye bölünmüşlük söz konusu ki, ortak bir zemine ihtiyaç yok. Önemli olan bir kazanan ve bir de kaybeden çıkarabilmek. Bu noktada sonucun mimarlık kültürüne ya da kentsel yaşama faydası birden ikinci plana itilebilir. Çünkü bu zemin hiçbir zaman meslek üzerinden tartışmaların yürütüldüğü bir zemin değil, aksine siyasi bir zemindir. Ve siyasi zeminin gereği yazarın da deyimiyle taraflar, meşrep yarıştırıyorlar, karakter çarpıştırıyorlar, birbirlerinin kişiliklerini lime lime ediyorlar, zaaflarını birbirlerinin yüzüne vuruyorlar...3

Oda seçimlerinin genel kurul öncesi sürecini ve kurul içi konuşmaları hatırlıyorum da...

Bu sorunların siyasetin giyinik yapılması ve ortak bir vicdani zemin oluşturularak kurulabileceğini, böylelikle siyasetin şahsileştirilmesinin önlenebileceğini belirtiyor daha ilerideki cümleler... Bunun gerçekleşebileceği konusunda açıkçasi ben henüz kuvvetli bir işaret alamadım. Çünkü sadece siyasi zemin değil, vicdani zemin de tam ortadan ikiye bölünmüş durumda... Tabi bütün bunlara rağmen iki yıllık süreç içinde "uzlaşma çağrıları" olmadı değil. Ancak bu uzlaşma çağrılarına cevabım yine yazarın cümleleri ile ifade buluyor:

... sürekli müdehale ederek, insanları omuriliklerinden tepki verecekleri bir noktaya taşıyıp sonra da uzlaşın demeyi, insanın onuruyla oynamak olarak görüyorum... 4

Bu kadar hoyrat, bu kadar acımasız, bu kadar padişah gibi davranmasaydınız;... bir uzlaşma olabilirdi. Ama artık geçmiş olsun.5

İki yıl önce genel kurulda konuşma yapan ve uzun yıllar oda yönetiminde olan birinin, Mimarlar odasını Odalar birliğinin TSK6'sı olarak tanımladığı hatırlanırsa, uzlaşma konusunda bu derece uzak durmamın sebepleri de daha açık anlaşılabilir. Ya da yıllar önce tanıştığım bir balıkçıya, balığa çıktıklarında nasıl bir yol izlediklerini sorduğumda verdiği cevabı yinelemeliyim: "Bizim işimiz yolla değil, balıkla..."

Aynı balıkçı karşı kıyıya çıkmanın adabını anlatırken de söyle demişti: "Karşı kıyıya motorun sağlam gidersen, cezaevine gidersin sınırı tecavüzden... Ama motora bir çekiç darbesi vurup, akıntıya bırakırsan, o tamam..." Galiba, son sürat, yalansız ve dosdoğru karşı kıyıya geçmeye çalıştık. Bilmeden sınırları zorladık, çünkü karşı kıyı, motoru darbeli teknelere alışkın...

Ve akıp giden sandalyeler, o yana dönen, birleşen, ayrılan, her an hareket edecekmiş gibi olan... Oysa bu üç sandalye sırtlarını dönmüş, kahvenin alt katında defalarca değişik duruşlar sergileyerek farklı yanyanalıklar kurmaya çalışan diğerlerine bakmıyorlar bile... Ama asıl önemlisi ne alttakilerin ne de üsttekilerin canlı bir nesne mi yoksa cansız bir nesne mi olduğu belli değil... Sanki gerçek ile göstergesi Baudrillard'ın dediği gibi birbirinin yerine geçmiş değil de birbirini yoketmiş gibi ...7

Bunca yazdıktan sonra, yaz/yazmak kelimelerinin anlamlarına bakarken Osmanlıca karşılıkları hakkında iki bilgiyi aktarmadan bitirmek istemedim. Bir Osmanlıca sözlükte, yazmak fiilinin öznesi meçhul olanı bina-yı meçhul, güzel nesir halinde yazı yazmak ise inşa olarak verilmiş.

1 Burada kullanılan başlık,, yazının içeriği boyunca siyaset ve mimarlık tartışması içerisinde kaynak yazı olarak kullanılan yazının başlığıdır. Gökhan Özgün, "uzlaşmanın haysiyetsizleştiği nokta", Radikal Gazetesi, 30 Mart 2008.

2 Aynı eser.

3 Aynı eser.

4 Aynı eser.

5 Aynı eser.

6 TSK'yı açmaya gerek yok sanırım.

7 Baudrillard, gerçeğin yerine göstergesinin ikame edilmesinden bahseder.

 

 

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "n", küçük harf "d", büyük harf "M", büyük harf "M", küçük harf "e", büyük harf "E"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız