İstanbul’da mimarlıkla ilgili etkinliklerin sayısı ÅŸimdiye dek görülmemiÅŸ bir hızda çoÄŸalıyor. Sergiler, toplantılar, yarışmalar, festivaller, yayınlar, dergiler ve nihayet gelecek yıl yapılacak olan Dünya Mimarlık Kongresi. Ancak mimari ürünlerin sayısının etkinliklerle doÄŸru orantılı arttığını söylemek, ne yazık ki, mümkün deÄŸil. Bu gerçeÄŸi iki yönlü ele almak mümkün: Birincisi, mimarlık pratiÄŸinin gitgide tanımlı ve çok dar bir alana sıkışması; ikincisi de İstanbul kentinin geleceÄŸinin insanların hayatıyla doÄŸrudan ilgili bir disiplin olan mimarlıktan hızla uzaklaÅŸması. Her ikisi de, genel olarak kentin (polis), özel olarak yaÅŸadığımız yerin (topos) insana sırtını dönmesi ve çirkinleÅŸmesi anlamına geliyor.
Bu koÅŸullarda ister istemez akla takılan soru ÅŸu: İstanbul’la (cosmo/metropolis) ilgili bir gelecek mimarisi projesi, yani bir poli-topya mümkün olabilir mi? Bu soruya en başından tüm ütopyaların modasının çoktan geçtiÄŸini söyleyerek karşı çıkılabilir. Zaman dışı (ude-topya) ya da elektronik (e-topya) ütopyaların makbul teoride daha bir ağır basması da bu görüÅŸe kanıt gösterilebilir. DoÄŸrudur. O zaman, İstanbul’un geleceÄŸi de tümüyle tartışma kapsamı dışına çıkarılmış olur. Henüz büyük bir felaket yaÅŸanmamışken yapılacak böylesine radikal bir kestirim ise kentte olup bitecekleri ÅŸimdiden kabullenmekten öte bir anlam taşımaz.
İstanbul’un da diÄŸer büyük kentler gibi mimarlık rehberleri var. ÇoÄŸu yabancı dilde basılmış olan bu rehberlerde genel olarak modern zamanlarda yapılmış mimari ürünlerin fotoÄŸrafları, adresleri, mimarlarının adları vb. bilgiler yer alıyor. Rehberlere alınan yapıları türlerine göre sınıflandırmaya çalışırsak baÅŸlıca iki baÅŸlık altında toplandıklarını kolayca görürüz. Kamu yapıları ve özel kurumsal yapılar. Bir grup oluÅŸturmaya yetmeyecek kadar az sayıda konutun ise geçen yüzyılın ilk çeyreÄŸinde, pek pek ilk yarısında yapılmış olması ise dikkat çekici. Bu da son elli – altmış yılda mimarinin konutlardan dışlandığını düÅŸündürüyor. Arkitera’nın son olarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi AMV Genç Mimar Yarışması’nda ödül alan mimarların iÅŸlerine bakınca bu düÅŸünce iyice pekiÅŸiyor. Ödül alan genç mimarların tasarladıkları konutların neredeyse tamamı gelir piramidinin tepesinde yer alanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik “müstakil” yapılar. (Bu arada Çekmeköy’de bir konsorsiyumun satışa çıkardığı, projesini iki ünlü mimarın gerçekleÅŸtirdiÄŸi çoklu sosyal konutlarla ilgili iletiÅŸim kampanyasında mimarların adının hiç anılmamasına ne demeli?) Oysa, Avrupa’nın en küçük metropolünde dahi mimar elinden çıkma apartman örneklerine rastlamak hiç zor deÄŸil. Mimarlık oralarda insanların toplu olarak yaÅŸadıkları yerlerin tam ortasıında yer alıyor.
Bu saptamadan sonra, İstanbul için nasıl bir poli-topya sorusunun cevabına geçebiliriz.
50 gönüllü mimarla yola çıkmak gerekiyor. Arkitera’nın sunduÄŸu platformdan yararlanarak mahallelerdeki imar durumu ve inÅŸaat taahhüt piyasasının verili koÅŸulları içinde mimarlık “eseri” apartmanlar tasarlamaya gönüllü 50 mimar. Sonra yapılacak olan BüyükÅŸehir Belediyesi’nin koordinasyonuyla ilçe belediyeleri tarafından saptanacak 50 aday “gönüllü” mahalle bulmak. Bundan sonra o mahallelerde yap-sat apartman iÅŸine girecek müteahhitlerle gönüllü mimarların biraraya getirilmesi zor olmasa gerek. Sonrasında yapılması gereken, müteahhitlerin maliyet çerçevesi içinde kalarak o mahallelerin dokusuyla baÄŸdaÅŸacak ama aynı zamanda da komÅŸu yapılardan ayrışacak “mimar apartmanları”nın projelerini oluÅŸturmak. Ülkemizde müteahhitlerin hızı ve emlâk piyasasının en durgun dönemde bile dinmeyen hareketliliÄŸi gözönüne alındığında çok kısa sayılabilecek süreler içinde yeni sakinlerinin oturacağı mimar apartmanlarının dikilmesi iÅŸten bile deÄŸil.
Her ütopyaya olduÄŸu gibi, poli-topyamıza da “mümkün deÄŸil” diyerek karşı çıkılabilir.
O zaman İstanbul’un geleceÄŸiyle ilgili bir kapı daha açılmadan kapatılmış olur. Kaldı ki, ÅŸu anda kent yönetiminde bulunan tepe yöneticilerinin böyle bir projeyi en azından konuÅŸmaya açık oldukları rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca, Arkitera’nın platformunda biraraya gelecek gönüllü mimarların ve sivil toplumun belediye üzerinde bir baskı oluÅŸturacağı da muhakkaktır. Poli-topyanın adımları hayata geçtikçe projenin iletiÅŸiminden tüm tarafların yararlanacağı da ta başından iyice anlatılmalıdır.
Dünya Mimarlık Kongresi’nin yapılmasına daha bir yıl var. Önümüzdeki bir yılda poli-topyanın hayata geçirilmesi doÄŸrultusunda somut adımlar atılabilir. Hatta belki bazı mimar apartmanlarının tamamlanması bile mümkün olabilir.
Dünyanın dört bir yanından gelecek mimarlara İstanbul’un -en azından- hayallerinin ayakta olduÄŸu gösterilse az mı?

