Mimarlığın baÅŸlıca belirleyicisi yapıldığı ortamdır. Bu bizce ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemlidir. Burada sadece günümüz ortamının bazı yönlerine deÄŸinmek istiyoruz.
Önce kısa bir giriÅŸ için bir anımızı aktaralım. 1974 yılında yerli arabamızla yola çıkarak İngiltere'ye gitmiÅŸ, bir yıl kalmış, yine aynı araba ile yurda dönmüÅŸtük. Gezinin özelliÄŸi yalnız Bulgaristan'ın vize istemiÅŸ olması idi. Hatta İngiltere'de arabamızı gümrüÄŸe kaydettirmek gerektiÄŸini bile dokuz ay sonra camında bulduÄŸumuz son derece nazik bir polis notundan öÄŸrenmiÅŸtik. Bugün Avrupa bütünleÅŸmesine biz de katılacağız diyenlere ithaf ederiz. Sadece Avrupa bütünleÅŸmiyor dünya da küreselleÅŸiyormuÅŸ. Her zaman, 19. Yüzyıl sonu 20. Yüzyıl başının entelektüel bir oluÅŸum olan "evrenselleÅŸme" kavramını, bugünün ticari bir kavram olan "küreselleÅŸme"sine tercih ederiz.
|
|
ÖrneÄŸin küreselleÅŸme derken "Basın" tekelleÅŸiyor, Seattle Times, basın kralı (evet yeni demokrasilerde basının kralı da oluyor) Hearst'un satınalma saldırısına karşı Amerikan demokrasisi risk altında diyerek okurlarının desteÄŸini arıyor; (Resim-1) acaba haber küreselleÅŸmiyor, küresel olarak kontrol altına mı alınıyor? Ticari kurumlar haline gelen basın, demokrasilerde bile iktidarı eleÅŸtirmek gücünü kaybediyor; basın dördüncü güç deÄŸil miydi? Åžimdi egemen güce -kim olduÄŸu da fark etmez- hoÅŸ görünmek, ticari açıdan yaÅŸayabilmek için ön koÅŸul haline gelmedi mi? Aksi halde ilanlarınız kesilebiliyor, borçlarınızın veya açıklarınızın üstüne gidileceÄŸini çok iyi öÄŸretiyor egemen güçler.
Temiz olmak ise çok zor; vahÅŸi kapitalist yaÅŸamda erdemlilik savaşımını herkes kazanamıyor. Küçük borsa yatırımcısının nasıl utanmazca dolandırıldığını ünlü Forbes dergisi açıklıyor. (Resim -2)
Bilgi belki bir ölçüde küreselleÅŸiyor internette, ancak kiÅŸisel sır kalmıyor, hangi siteye girdiÄŸiniz, hangi "mail"i gonderdiÄŸiniz kayda geçiyor ve denetlenebiliyor.
Refah küreselleÅŸmiyor, orta deÄŸerin egemen olacağı çan eÄŸrisi yine oluÅŸmuyor, taban ve tepe arasında uçurumun simgesi parabol kenarlı üçgen ilk çaÄŸlardan beri kendini koruyor. Üretim açısından bakınca, üçgenin tabanı daha ucuza çalışacak kitleler aranmasının sonucu giderek geniÅŸlerken, tepe daralarak yükseliyor. Bu üçgenin içinde her kademe, üretmekte olduÄŸunu bir alt kademeye devredip daha üstten, artı deÄŸeri daha yüksek birÅŸey üretme çabasında, ama kontrol acaba kimin elinde. ÜrettiÄŸinin ise yukarı gittiÄŸinin farkında mı? ÖrneÄŸin Türkiye, tekstil üretimini daha doÄŸusundaki ülkelere bırakarak, önce beyaz eÅŸya, ÅŸimdilerde de dış satıma dönük otomobil üretimine durup dururken geçmiÅŸ deÄŸil. Bu kayma hep devam edecek mi? Hep daha aÅŸağıda daha aza razı olanlar bulunabilecek mi? Üçgenin tabanının aÅŸağı doÄŸru kayarak geniÅŸlemesinin sonu gelecek mi?
Bunlar aslında geçerli ekonomik sistemin denetimsiz kalmasının doÄŸal sonucu. Üretim üçgeni ayrıca yalnız deÄŸil. Tepesi altta olan tüketim üçgeni ile süperpoze durumda. (Resim-3) Önemli olan teknolojiyi üretmek, malı deÄŸil. Amerika'da günlük yaÅŸamda tüketilen malların neredeyse tamamı (Hürriyet Abidesi'nin turistik modelleri bile) Çin'de üretiliyor, ama acaba bunlar Çin malı mı? Bu arada BaÅŸkan Clinton'un "Amerika'da üretilen malları kullanın" kampanyasını da hatırlayıp durum deÄŸerlendirmesine dahil etmek gerekiyor.
Ülkemiz ve Kore'nin kısa bir kıyaslanması da bazı fikirler verebilir. 60'larda her iki ülke de geliÅŸmemiÅŸti ve "ithal ikamesi yasası" ile iç sanayilerini koruyorlardı. Bizim sanayimiz ileri ülkelerde devrini doldurmuÅŸ tüketim mallarının kalıplarını getirterek ürettiÄŸi malları, koruma altındaki iç pazarda rahatça ve fahiÅŸ fiyatlarla satıp deneyim (!) kazanarak, yakın zamanlara kadar geldi. 40 yıllık ÅŸirketlerimizin AraÅŸtırma-GeliÅŸtirme bölümleri bu nedenle 40 deÄŸil ancak 5 yaşında ve hala birçoÄŸu know-how ve patent yoksunu ve ekonomimiz küreselleÅŸme uÄŸruna dışa tamamen açık. Bugün özelleÅŸtirmeden yana tavır koyanlar, zamanında iÅŸlemeyen özel sektör fabrikalarının devlete satışını hatırlarlar mı? Kore ise dış alıma kapalı olmayı kötüye deÄŸil iyiye kullanmanın, yani Ar-Ge ile mal üretmenin sonucunda bugün teknolojide söz sahibi bir ülke haline gelmiÅŸ bulunuyor. Hatta ne kadar ilginç ki Amerika BirleÅŸik Devletleri'nin dini nedenlerle izin vermediÄŸi "kök hücre" çalışmalarında Dünya lideri durumdalar ve ekonomileri hala koruma altında.
Tarım konusunda da durum farklı deÄŸil, kendi tohum üretme çifliklerimizi kapatıp, dışardan ikinci yıla tohum vermeyen tohumları fahiÅŸ fiyatla almamız da önemli bir hata, globalizasyon herhalde bütün ulusal kurumlarımızla dışa bağımlı olmak deÄŸil. Bu genel ve kısa bir durum deÄŸerlendirmesinden sonra, mimarlığın durumuna bakabiliriz.
Bilginin küreselleÅŸmesinin ilginç sonuçları mimarlıkta da görülmeye baÅŸlandı. Konferans için İstanbul'a gelen Hollandalı mimarlar ile konuÅŸurken öÄŸrendik ki bazı Hollandalı mimarlar projelerini ucuz olduÄŸu için Hindistan'da çizdiriyorlarmış. Saat farkından da yararlanınca, akÅŸam verileri gönderip, sabah büroya geldiÄŸimizde hazır yapılmış olarak buluyoruz bilgisayarda diyorlardı. Hindistan'da insan bedelinin ucuz olması, Batı'ya para yanında gün de kazandırıyor anlaşılan. Projeler de büyük olasılıkla kendi insanına güvenmeyen veya güvenecek yetiÅŸmiÅŸ elemanı olmayan bir üçüncü dünya ülkesi içindir. Bu durumu zaten tahmin ediyorduk, belgelenmiÅŸ oldu derken biz de benzeri bir öneri aldık. Telefonla Dekanlığı Londra'dan aradığını söyleyen, adı bizde saklı bir Türk mimar, Geyre koruma planı iÅŸini aldıklarını, bunun Türkiye'de İngiltere'den daha ucuza yapılabileceÄŸini düÅŸündüklerinden, bizim bu konuyla ilgilenip ilgilenmeyeceÄŸimizi, Afrodisyas'ı bilip bilmediÄŸimizi, bu konularda yeterliÄŸimizi belgelemek üzere geçmiÅŸ deneyim ve referanslarımızın listesini gönderip gönderemeyeceÄŸimizi, düÅŸük maliyetin önemli olduÄŸunu vurgulayarak öÄŸrenmek istedi. Bu arada iÅŸvereninin Geyre'nin korunmasını amaçlayan bir vakıf olduÄŸunu belirtti. En ilginci de, uygulanacak koruma yönteminin İngiltere'nin sömürgelerinde geliÅŸtirildiÄŸini ve 15 yıldır uygulandığını övünçle belirtmesi oldu. KüreselleÅŸen dünyada bir yönden -örneÄŸin İngiltere'den kendi ülkene bakarken bile- doÄŸal bir geliÅŸme gibi görünse de biz sert tepki göstererek telefonu kapatmak zorunda kaldık.
Geyre gibi bir ulusal servetin planının yapılacağını ulusal meslek topluluÄŸu bu ÅŸekilde mi öÄŸrenmeliydi? ÖrneÄŸin ABD'de sıradan bir parsele yapılacak ek bile çevre halkın görüÅŸüne sunuluyor. (Resim-4) Uyarımızdan sonra, projelendirmenin önerdiÄŸimiz kanallarla yapılmasını benimsemiÅŸ görünen ilgili vakfın ÅŸu anda nasıl bir tutum içinde olduÄŸunu da bilmiyoruz.
Bizde çok yaygın olan, yiyecekten giyeceÄŸe, mimarlık hizmetinden dadı hizmetine kadar herÅŸeyi dışardan edinmenin küreselleÅŸme ekonomisi ile iliÅŸkisi yoktur. KüreselleÅŸme, teknoloji sahibinin kaliteden ödün vermeden üretim maliyetini düÅŸürmek için daha ucuz iÅŸgücü olan yere gitmesidir.
Hizmetlerin dünya ölçüsünde rekabete açılmasıdır. Rekabet, bu sistemin can damarıdır. Geyre'nin planı iÅŸini, üstelik fahiÅŸ olduÄŸu anlaşılan bir bedelle yurt dışına yaptırmak, görülüyor ki küreselleÅŸme kavramına girmemektedir. GirdiÄŸi kavram yabancı hayranlığı ya da kendine güvensizlik olabilir. Yabancı hayranlığının kimseye ve ülkeye faydası olmadığı açıktır. Bir kere fazla para veriyorsunuz ve iÅŸ yine de sizin ülkenizde yapılıyor, bunun farkına varamıyorsunuz, üstelik isim hakkı ve deneyim sahipliÄŸi dışarıya hediye edilmiÅŸ olunuyor. İşin rekabet koÅŸulları içinde yapılması aslında hiç de zor deÄŸil ki; sadece uygun uzmanlara bir yarışma organize ettireceksiniz; jüri üyelerinin bir bölümünü uluslararası otorite sayılanlardan seçmenize hiçbir engel yok. Birçok ülkede bu aslında zorunlu ve o ülkelerin mimarlıkları hızlı geliÅŸiyor. Çok önemli bazı projelerin tabii ki dış rekabete de açılması, yani yarışmaların uluslararası olarak organize edilmesi, ülkenin entelektüel itibarını da artırıyor. Kimse en ünlü olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü uluslararası isimlere, prestij için bile olsa doÄŸrudan iÅŸ vermiyor, en az 6-7 tanesini yarışmaya davet ediyor, biraz fazla para ve zaman harcıyor, böylece, daha pahalı görünen fakat daha rasyonel ve insanlığa geliÅŸme saÄŸlayıcı sonuca ulaÅŸabiliyor. Tabii bunu yapabilenler "iyi mimarlık" ile "iyi bina"nın he zaman aynı ÅŸey olmayabildiÄŸini bilenler. Biz de ise örneÄŸin Sabancı ve Koç Üniversiteleri'nin yerleÅŸkelerinin, mimarlarının yabancı olmasına özen gösterilmesine karşın, belki iyi binaların sıradan mimarilerini yansıtmaktan ileri gidememelerinin nedeni bu olmalı. Hele Koç Üniversitesi'nde geleneksel mimariyi kopyalamak için yabancı mimar kullanılması tam bir küreselleÅŸme (!) örneÄŸi olsa gerek. Tabii bir de yatırımcının mimari projeyi yapması durumu var ki en son örneÄŸi UÅŸak Valisi Sayın Ali Fuat Güven. Kendisinin okul yapma çabası muhakkak ki her türlü takdirin üzerindedir. Ancak kültür fakiri gazetemizin ifadesi ile "proje tasarımlarını kendisinin çizmiÅŸ" olması ne anlama geliyor ve daha önemlisi, ilgili meslek kuruluÅŸumuzun gözünden nasıl kaçıyor? Bir baÅŸka örneÄŸin de Yeditepe Üniversitesi yerleÅŸkesi olduÄŸunu duyuyoruz, görüntü de bu savı destekliyor zaten; üstelik bünyesinde bir mimarlık bölümü varken.
Yabancı hayranlığının ve iÅŸ bilmezliÄŸin en canlı örneÄŸi ise olimpiyat stadımız. Kaç milyon Dolar olduÄŸunu kamunun bilmediÄŸi bir ölü yatırım. Yabancı mimarların ve yabancı inÅŸaat ÅŸirketlerinin ve tabi asıl olarak ulusal olimpiyat komitemizin ürünü. Stadı yaparsak olimpiyatı alırız; biz biliriz, biz karar veririz durumu. Türk uzmanların karşı çıkmalarının ne önemi olabilir ki. Rüzgar nedeniyle futbol oynanamıyor, tabi kamuya açıklanmıyor ama o rüzgarda atletizm de olmayacağını bilenler biliyor. Ayrıca eminiz ki ihaleyi kazanan firmanın oryantalist Fransız mimarları, kapalı tribünü örten hilal nedeniyle seçildiklerini düÅŸünüyorlar. Herhalde depremden sonra betonarme strüktüre çelikle yapılan güçlendirmeleri kamu bilmediÄŸi gibi iÅŸe yarayıp yaramayacağı da tartışılmamış bulunuyor. Ayrıca boÅŸ duran tesisin yıllık bakım masrafının ne olduÄŸunu da hiçbirimiz merak edip sormuyoruz. Yalnız yapım sırasında öÄŸrencilerle gezimizde bilgi veren beyefendinin yılda 285 günü ÅŸimdiden dolu sözlerini tebessümle karşıladığımızı iyi hatırlıyoruz. Bunlar da küreselleÅŸmenin kötüye kullanılış örnekleri oluyor. Olimpiyat komitesi baÅŸaramadıkça görev süresi otomatik olarak uzuyor. Yerlerini baÅŸarabilecek olanlara bırakmak akıllarına gelmiyor, kimse de talep edemiyor. Rekabet iÅŸlemiyor. Granit kaplı idare binası uluslararası komiteyi kandıramıyor, onlar hemen arkasındaki karanlık ve pis havuz binasında çocukların yarıştırıldığını elbette farkediyorlar. Yerel olarak geçerli bazı durumlar küresel olarak geçerli olmayabiliyor.
KüreselleÅŸmede rekabet önemli ise rekabette de deneyim avantaj saÄŸlayacaktır. Bazı ülkelerin bir adım önde olmasının nedenleri bilinmektedir. Bizim gibi ülkelerin, tıpkı Kore'nin ve BaÅŸkan Clinton'un yaptığı gibi kendi ülkesine öncelik verme, hiç deÄŸilse ÅŸans tanıma durumu hatta zorunluluÄŸu vardır. Bazılarınca yok olduÄŸu düÅŸünülen deneyim baÅŸka nasıl kazanılabilir. Türkiye'de yatırımlar devletten belediyelere ve holdinglere kaymış durumdadır. Bunun olumlu bir geliÅŸme olduÄŸu söyleniyor. Biz de onlara bunun görev çıkardığını düÅŸünüyoruz, hatırlatmak istiyoruz. Ön yargılardan, güvensizlikten arınıp, önce kendi insanına ÅŸans vermek görevi. Belki de bu görevi örneÄŸin İspanya'da olduÄŸu gibi yasal yolla yaptırmak gerekmektedir. Ne boyutta olursa olsun kamusal ve kurumsal her binanın mimari projesinin yarışma yoluyla elde edilmesini zorunlu kılan bir yasanın gündeme getirilmesi gerekir. Bu da bizim "ithal ikamesi" talebimiz deÄŸildir, sadece rekabet koÅŸulları içinde daha da deneyim kazanmak istemekteyiz. Acaba bu yasanın öncülüÄŸünü Mimarlar Odası üstlenemez mi? Hâlâ her ülkenin bayrağı, sınırları, pasaportu olduÄŸuna göre, ulusal çıkarları da var demektir. Ayrıca küreselleÅŸen dünyada olimpiyatlar niye kiÅŸisel deÄŸil de ulusal bazda yapılıyor, niye ulusal marÅŸlar çalınıyor ki?
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin