İstanbul gibi kentler 19. yüzyıl ortalarından baÅŸlayarak bir dönüÅŸüm geçirdiler. ModernleÅŸme atılımları içinde kentlerin kamu hizmetlerini geliÅŸtirmeleri, havagazı, elektrik üretimi için büyük tesisler kurmaları, limanları ve depolarını yenilemeleri gerekiyordu. İstanbul bu ilk ve önemli modernleÅŸme atılımını Avrupa’daki büyük kentlerle aynı zamanda ve hızlı bir biçimde yaÅŸadı. 1980’lere kadar İstanbul kendi elektriÄŸini, gazını üretiyor, kentin merkezinde gelen malları depoluyor, iÅŸliyor, dağıtıyordu. Daha sonra deÄŸiÅŸim böylesine bir ivme kazanamadı. Üretiminin desantralize olması ile birlikte kent içindeki büyük tesisler bir anda iÅŸlevsiz, boÅŸluk olarak kaldılar. Enerji üretimi, depolama iÅŸlevlerin yeraldığı büyük tesisler kamunun elinde olduÄŸu için özel mülkiyetin elinde olanlar gibi hızla iÅŸ merkezlerine, konut alanlarına dönüÅŸmedi. Bir zamanlar kentin can damarları olan fabrikalar, tersaneler, depolar, limanlar kendi kaderlerine terk edildiler ya da ortadan kaldırıldılar. Bu deÄŸiÅŸim sonrasında İstanbul gibi bir kent için çok uzun sayılabilecek bir süre geçti. Bu dönüÅŸümü saÄŸlayacak politikaların özneleri ortaya çıkmadı. İstanbul’da kamu yönetimlerinin tecrübesi yıkım faaliyetlerine giriÅŸmek veya bir kaç önemli tesisi ticari amaçlı kuruluÅŸlara devretmekle sınırlı kaldı. Kamunun yönlendirici rolü marjinalleÅŸti. Oysa Avrupa’da benzer bir deneyimi yaÅŸayan büyük kentler bu yeni dönüÅŸümü yeni politikalar ve araçlarla yorumlamaya ve yönlendirmeye çalıştılar ve yeni bir deneyim ürettiler.
İstanbul’un bugünkü durumu bir bakıma geçen yüzyılda kentlilere elektrik sunamayan, ulaşımını geliÅŸtiremeyen, kendini planlayamayan, uzmanlık hizmetlerinden yararlanamayan ’’geri kalmış’’ yerleÅŸim alanlarının (ücra yerlerdeki kasabaların) durumuna benziyor.
Kentin içindeki havagazı fabrikaları, tersaneler, antrepolar...
1990’lı yılların başı İstanbul’da havagazı üretiminin sona erdiÄŸi tarih. Bundan önce de üretim küçülmüÅŸ, kent içinde gaz dağıtımı sınırlı bir bölgede kalmıştı. Aradan epey bir süre geçti. Bu tarihten beri İstanbul’daki üç büyük gaz fabrikasından ikisi yokoldu. Bugün Kağıthane’deki gaz fabrikasından geriye bir ÅŸey kalmadı. Yedikule’de ise birkaç yapı kaldı. İstanbul’da son bir örnek olarak kalan HasanpaÅŸa fabrikası sivil bir giriÅŸimin gayretiyle hurdacıların elinden kurtuldu. Bir çok endüstri mirasında Yılların tahribatı yanında, eÅŸi bulunmaz parçaların hurdaya verildiÄŸi, mekanların ilgili kuruluÅŸların depolarına dönüÅŸtüÄŸü görülüyor. İstanbul’un bu mekanları nasıl kullanacağı bilinmiyor. Süreler hiçbir deneyim üretmeden geçiyor. Oysa fikirsizlik ve yeni deneyimlere kapalılık İstanbul gibi bir kenti birkaç senede yaÅŸanmaz hale getirebilir. Bu tesisler ya özel kuruluÅŸlara devredilecek ya da kamu elinde tanımsız, yaratıcılığa kapalı bir süreç yaÅŸanacak. Bu mekanları artık ne kamunun dönüÅŸtürmesi, yeniden iÅŸlevlendirmesi mümkün, ne de ticari kuruluÅŸların. Bu dönüÅŸümün yıllardır gerçekleÅŸmemesi de zaten bunun bir iÅŸareti. Bugün bu mekanların kar amaçlı özel sektöre devredilmesi ile kentin içindeki yeÅŸil alanların, tarihi yapıların, anıtların inÅŸaata açılması arasında bir fark yok. Bugün bu yeni duruma tekabül eden bir yaklaşım geliÅŸtirmek gerekiyor. Çünkü bu mekanları geçmiÅŸte olduÄŸu gibi yalnızca bir takım iÅŸlevlerin yeralacağı yerler olarak düÅŸünmek, dönüÅŸüm fikrinin baÅŸtan ortadan kalkması demek. Kamu yöneticilerinin kendi baÅŸlarına bu tür bir rolü oynamaları imkansız. Bu tür dönüÅŸümler sektörel temsilin sahasını aşıyor. Kamu yönetimlerinin farklı tarafları etkileÅŸime sokacak bir rol oynaması, kentin profesyonel enerjiyi, yaratıcı fikirleri, yeni finansman kaynaklarını harekete geçirmesi gerekiyor. Buna karşılık informel iliÅŸkiler, doÄŸrudan yönetim ve plansız ve vizyonsuz programlar kentin geliÅŸiminin karşısındaki en büyük engel.
Mimarlık yeni bir deneyim üretmeli
Sonuçta bu yapılar hala kamu yapıları. Bir takım kuruluÅŸlara devredilseler de kamunun sahipliÄŸi devam edecek. Ancak sınırlı sayıdaki inisiyatifin geçmiÅŸteki sahiplenme biçimlerini tekrarlamaması, bu kamu yapılarını dönüÅŸtürmek için kapalı deÄŸil, katılımcı bir deneyim üretmesi İstanbul için hayati önemde. Bu giriÅŸimler içe kapanmak yerine kamunun politika geliÅŸtirmesini desteklemeli. GeniÅŸ bir yaratıcı kesimi kendilerine çekerek, kavramsallaÅŸtırma sürecini daha geniÅŸ bir ilgi alanına taşımalı. Dolayısı ile bu mekanların dönüÅŸümü, binaların, mekanların dönüÅŸümünden çok profesyonellerin dönüÅŸümünü, kamu alanındaki rollerini ilgilendiriyor. İstanbul’da bir öÄŸrenme ve deneyim üretme süreci yaÅŸamamız gerekiyor. İstanbul’da gecikmeyi, kötü yönetimlerin ortaya koyduÄŸu hasarları telafi edecek yeni deneyimlere ve atılımlara ihtiyaç var. Bu ise baÅŸta kent yönetimleri olmak üzere artık kimsenin tek başına yapabileceÄŸi bir iÅŸ deÄŸil.
Kentin ortak alanlarının kullanım amaçlarını, hedeflerini kim belirleyecek? Çıkar sermayesi mi? Çıkar sermayesi ancak kentin fikirlerine hizmet üretebilir. Kentin amaçlarını çıkar sermayesi belirlediÄŸi takdirde kent beynine kan gitmeyen bir kiÅŸiye benzer. Bu nedenle profesyoneller tercihlerini yapmak zorunda. Ya diÄŸer sivil toplum kesimleri gibi kendilerini temsil edecekler ve cemaatleÅŸecekler. Ya da kendi çıkarlarından, ilgilerinden bağımsızlaÅŸarak modernleÅŸtirici bir rol oynayacaklar.
Sonuç:
1. Kent yönetimleri doÄŸal olarak çıkar sermayesi ile hareket ediyor. Çünkü
karar oluÅŸturma/katılım/müzakere aÅŸamasında onların izleme kapasitesi daha fazla olduÄŸu için sesleri daha fazla çıkıyor.
2. Proje grupları, profesyoneller de tıpkı çıkar sermayesi gibi kendi kamu yararını temsil ettiÄŸi için profesyonelleÅŸme, fikir geliÅŸtirme sürecini kapatıyorlar.
3. Bu durumda içinde mimarların da yeraldığı ‘kültür sermayesi’ne dar bir kavramsallaÅŸtırma alanından bakılıyor. Kültür sermayesi bağımsızlaÅŸmadığı için cemaatleÅŸiyor ve kendi içine kapanıyor.
4. Siyasetçiler kimseyi temsil etmeyen (kendisini temsil eden) profesyonelleri (Minibüsçüler DerneÄŸi kadar) ciddiye almıyorlar. Halkın dilinden anlamadıklarını ve sorunlarını bilmediklerini düÅŸünüyor.
5. Tek çözüm dönüÅŸümün öznesini yeniden tanımlamak. “Kim ne kazanacak” perspektifinin yerini “kent ne kazanacak” perspektifinin alması için çıkar gruplarının ve tepeden inmeci resmi yaklaşımların dışında bağımsız kültür sermayesinin, profesyonelliÄŸin kentteki diÄŸer aktörlerin etkileÅŸimine açık bir düÅŸünce geliÅŸtirme zemini oluÅŸturması gerekiyor.
6. Çıkar sermayesi, yani müteahhitler, iÅŸletmeciler tabi ki hizmet üretebilirler, ancak bu mekanların amacının belirlenmesinde, tanımlanmasında, kararların oluÅŸturulmasında fikir ve kültür sermayesinin yenilikçi, çıkarlardan bağımsız bir rol oynaması gerekiyor. Bu dönüÅŸüm basit bir restorasyon ya da proje çizme iÅŸi deÄŸil.