Köşe Yazısı

Türk ve Fin Kırmızısı: Starlık Üzerine

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 18 Temmuz 2005
Uzun bir süre önce okuduÄŸum ”Benim Adım Kırmızı” adlı romanı hala hatırlıyorum. Polisiye tarafının ötesinde, geleneksel kahramanlarının modern bir gözle yorumu, kör olan minyatür ustalarının, çıraklarının yaÅŸamları ve birbirleriyle iliÅŸkileri, minyatür sanatı ile mimarlık baÄŸlantısı, perspektif, eskiz yapmak, çizmek üzerine bende düÅŸündürdükleri ile dikkatimi çekmiÅŸti. Sanki eÄŸitim sistemimizin çok derinliklerine iniyordu. Bu roman 3-4 yıl önce Fince’ye de çevrildi (Minun Nimeni on Punainen). Özel bir hikaye olmasına karşın Orhan Pamuk’un birçok romanı gibi Finlandiya’da oldukça ilgi çekti. Bu bütünüyle bizden bir kırmızı idi.

Size sözünü edeceÄŸim bir baÅŸka kırmızı ise Finlandiya’dan. Son zamanlardaki çaÄŸdaÅŸ Fin mimarisinin örnekleri arasında hızla çıkış yapan ve Pamuk’un romanı ile aynı zamanlarda adını Fin dünyasında duyuran, herkesin kırmızısı kırmızı, “Senegal Kadınlar Merkezi”. Bu proje buradaki mimarlık mekanizmasının süzgeçlerinden geçen ve süratle basamakları tırmanan bir proje olarak bir sürü açıdan incelenmeye deÄŸer.

Kırmızının tasarımcıları, üçü de bayan olan genç öÄŸrencilerdi. Yaptıkları proje bayanlar içindi, sosyal içerikliydi ve eÄŸitimlerini sürdürdükleri Helsinki Teknoloji Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde bir okul projesi olarak baÅŸlamıştı. Senegal’de yardım kuruluÅŸları tarafından, yerli ustalar eli ile inÅŸa edilecekti. Oradaki insanların yaÅŸamını etkileyecek bir boyutu vardı. Ekolojik deÄŸerler, yerel inÅŸa tekniÄŸi ile birleÅŸtirilmiÅŸti. ÇaÄŸdaÅŸ bir mimari çözüm aranıyordu. Yapımında dönüÅŸümlü malzemeler kullanıldı. Yöredeki bir sürü insanla planlama üzerine tartışıldı. Proje bittiÄŸinde bölgedeki Senegalli kadınların dayanışmasına tanıklık eden, onları biraraya getiren ortak bir yer, herkesin yeri olmuÅŸtu. Projenin rengi kıpkırmızıydı. Kırmızının tonu dikkatle seçilmiÅŸti. Senegal’deki salaÅŸ bir yerleÅŸim bölgesindeki çorak zemin üzerinde, Afrikalı siyahi yüzlerle birlikte muhteÅŸem bir beraberlik yaratıyordu. Geleneksel görünümünün yanında Afrika topraklarında kendini belli eden kırmızı bir enstalasyondu. Bina 2001 yılında tamamlandı. Onca bürokrasinin içinden böyle bir sonuç çıkarılmıştı. Projenin esas baÅŸarısı, aşırı mütevaziliÄŸiydi. Kırmızı renk ise cesur ve çok yerinde bir karardı.


Kadınlar Merkezi, Senegal, Saija Hollmén, Jenni Reuter ve Helena Sandman, 2001
FotoÄŸraf: Juha Ilonen 


Kadınlar Merkezi, Senegal, Saija Hollmén, Jenni Reuter ve Helena Sandman, 2001
FotoÄŸraf: Juha Ilonen


Kadınlar Merkezi, Senegal, Saija Hollmén, Jenni Reuter ve Helena Sandman, 2001
FotoÄŸraf: Juha Ilonen

Fin mimarlık dünyasındaki bu yeni yüzler artık sahnedeydi. Helsinki’deki ilk toplu sergilerinden sonra ülke düzeyinde de yeni sergi ve yayınlarla tanındılar. Kendilerine ödüller verildi, burslar aldılar. Birçok ülkede çeÅŸitli kuruluÅŸlardan destek görerek sergiler açtılar. Üç genç starlığa adım atmıştı ve adeta mekanizma onlara kapıları açıyordu. Herkes sevdi kırmızıyı. Ögrencisi, hocası sokaktaki adam, gazeteden okuyan hemen hemen herkes. GeçtiÄŸimiz yıl kış aylarında, Kuzey Finlandiya’daki Rovaniemi ve Kemi’de yapılan “Snow Show”da, Zaha Hadid’den Tadao Ando’ya, Anish Kapoor’dan Lebbeus Wood’a birçok usta isim arasında ilgi çekici bir proje daha yaptılar .


Lanterns of Ursa Minor, Rovanieni, Saija Hollmén, Jenni Reuter ve Helena Sandman & Robert Barry, 2004
FotoÄŸraf: Juha Ilonen

Son günlerde ise Ä°stanbul’da yapılan UIA Mimarlık Kongresi’nde Senegal’de yaptıkları projeyi bir kez daha sergilediler. Her iki yapıtları da, özellikle Senegal projesi dünyanın önde gelen birçok dergisi tarafından basıldı. Ayrıca bu proje geçtiÄŸimiz yıllarda Fin Mimarlar Odası SAFA’nın seçimi ile Venedik Mimarlık Bienali’nde Finlandiya’yı temsil etti. Kırmızı ev, mütevazi heroik olmayan yaklaşımı ile Fin mimarlık kültüründe ard arda ortaya çıkan success story’lerin deÄŸiÅŸik bir versiyonu oldu. Kırmızıyı gerçekleÅŸtiren Saija Hollmén, Jenni Reuter ve Helena Sandman Fin mimarlık kültüründe starlık merdivenlerinde yer aldılar. Ä°leride yapacaklarıyla, yeni adımları beklenen gençler. Gözler önünde dikkatle izleniyorlar. Sanıyorum, bu baskı altında olmakları bu gençler için pek kolay deÄŸil.

 
Seyir Terası, Helsinki Hayvanat Bahçesi, Ville Hara, 2002
FotoÄŸraf: Jussi Tiainen
Starlık anlayışının Türkiye’deki gibi burada da geçerli olduÄŸu bu mimarlık sisteminde kriterler daha baÅŸka. Öncelikle bu adaylar çok genç yaÅŸta, daha oÄŸrenciyken sahne alıyorlar. Mimari mekanizma da bu gençleri, yepyeni isimler olarak ortaya çıkarıyor. Herkese açık proje yarışmaları birçok kez hocaları, ustaları geçip ödülleri toplayan gençler için önemli bir fırsat. ÖÄŸrenciler mimarlık yarışmalarına katılabilirler. Bu yarışmalarda mimar olsun olmasın herkes proje teslim edebilir. Ayrıca bina yapmak için Finlandiya’da mimarlık okulu bitirilmesi gerekmiyor. Mimarlık okullarındaki gerçekleÅŸmeye yönelik proje yapma ÅŸansı da öÄŸrencileri oldukça özendiriyor. ÖÄŸrenciyken Helsinki’deki mimarlık fakültesinde yaptığı yarışma projesi 2002 yılında inÅŸa edilen, Helsinki hayvanat bahçesindeki seyir terası ile dikkat çeken Ville Hara ve partneri Anu Puustiainen diÄŸer göze çarpan isimler.

   

 
Kärsämäki Kilisesi, Yarışma Projesi, Oulu, Anssi Lassila, 2004
FotoÄŸraf: Jussi Tiainen

Son zamanlarda, birkaç yarışmada bir sürü ustayı geride bırakarak ödül alan bu gençler yine ilk starlık basamaklarında. Oulu Mimarlık Fakültesi’nde okurken yaptığı okul projesi bir öÄŸrenci yarışmasını kazanan ve 2004 yılında, Kärsämäki’deki kilisesi inÅŸa edilen Anssi Lassila da tasarımlarıyla kendini gösteren bir genç isim.

 

Ä°lk çıkışını Helsinki ÅŸehir merkezindeki ARMI Enformasyon Merkezi Yarışması’nı kazanarak yapan, Tampere Mimarlık Fakültesi’nden biraraya gelen gençlerin kurduÄŸu JKMM grubu da (Asmo Jaaksi, Teemu Kurkela, Samuli Miettinen, Juha-MäkiJyllila) son olarak bu yıl Vanta Kültür Merkezi yarışmasında olduÄŸu gibi bir sürü önemli yarışmada büyük ödüllere uzanıyor ve ÅŸimdiden önemli iÅŸlere imza atıyor. Bütün bu gençler deÄŸiÅŸik anlayışları ile göze çarpıyorlar.


Vantaa Kültür Merkezi, Yarışma Projesı, JKMM Mimarlık Ofisi, Asmo Jaaksi, Teemu Kurkela, Samuli Miettinen, Juha-Mäki Jyllilä, 2004


Vantaa Kültür Merkezi, Yarışma Projesı, JKMM Mimarlık Ofisi, Asmo Jaaksi, Teemu Kurkela, Samuli Miettinen, Juha-Mäki Jyllilä, 2004

Örnekleri çoÄŸaltabiliriz. Genç starlarla ilgili sözünü edeceÄŸim son grup ise 16 yıl öncesinden. Fin Mimarlık Dünyasında tarih yazan MONARK. Bu grup, 1992 Sevilla EXPO Dünya Sergisi Finlandiya Pavyonu Yarışması’nda birinci olan 5 kiÅŸiden oluÅŸmuÅŸtu. 1989 yılında, herkese açık mimari yarışmayı kazandıkları zaman Helsinki’deki mimarlık fakültesinde okuyan grup, Matti Sananksenaho, Juha Jääskelainen, Jari Tirkkonen, Juha Kaakko, Petri Rouhiainen’den oluÅŸuyordu ve 2’si ikinci, 3’ü ise üçünçü sınıf öÄŸrencisiydi. Yarışmayı da okuldaki projeleri sırasında çizdiler. Sonuçlar açıklandığında herkesi ÅŸaşırtmışlardı. Hiç tanınmamış bu gençler birinci ödülün sahibi olmuÅŸtu. Sevilla’da yapılacak projeyi inÅŸa edebilmeleri için detaylı çizimlerin yapılması gerekiyordu. Helsinki’de bürosu olan deneyimli mimar Juhani Pallasma, o dönemde kendilerine danışmanlık yaptı. Bugün bu grubun tasarladığı Fin Pavyonu, çaÄŸdaÅŸ Fin Mimarisi örnekleri içinde çok önemli bir bina olarak nitelendiriliyor. Bu beÅŸlinin içinden Matti Sanaksenaho, ÅŸimdi 40’lı yaÅŸlarının başında yapıtlarıyla gerçekten ustalık seviyesinde, dünya çapında ilgi çekiyor. Bana göre Finlandiya’da ÅŸu anda yaÅŸayan en özgün mimarlardan birisi.

 


    
Finlandiya Pavyonu, Sevilla EXPO Dünya Sergisi için Yarışma Projesi, MONARK Mimarlık Ofisi, Matti Sananksenaho, Juha Jääskelainen, Jari Tirkkonen, Juha Kaakko, Petri Rouhiainen,1992
FotoÄŸraf: Jussi Tiainen


Ä°ki ülkedeki kırmızıları, Türkiye’deki ve Finlandiya’dakileri bir araya getirirsek bazı ÅŸeyler aklıma geliyor. Yıllar önce bizim Ä°stanbul Sinema Günleri’nde genç yönetmenler seçilmiÅŸti. Yabancı basın mensupları, karşılarında saçı azalmış bizim yaÅŸlı gençleri görünce ÅŸaÅŸkınlıklarını gizleyememiÅŸ ve neden böyle olduÄŸunu kendilerine sormuÅŸlardı. Bizim yaÅŸlı ama genç yönetmenlerden birinin yorumu ise gerçekten ilgi çekiciydi. Türkiye’de insan geç olgunlaşıyor demiÅŸti. Bu bize özgü bir ÅŸeydi. Bunun ÅŸimdi Türkiye’de, özellikle mimarlık dünyasında ne kadar deÄŸiÅŸtiÄŸini bilmiyorum ama ülkemizde gençlere yönelik sınırların mimarlık kültürümüzde çok geniÅŸlediÄŸini düÅŸünmek istiyorum. Tabii kuzeydeki zamanından önceki olgunlaÅŸma da, zorlu ve karmaşık, Finlandiya’ya özgü bir iÅŸ, belki de doÄŸaları gereÄŸi, yetiÅŸmeleri gereÄŸi.

Ä°stanbul’da ve Ä°ngiltere’deki mimari studyo hocalığı deneyimimden sonra önce Tampere’de sonra da Helsinki’deki mimarlık fakültesinde görev almıştım. Helsinki’deki proje grubumda, 1. sınıf öÄŸrencilerinin önüne ilk defa geçtim. Kendimi anlattım ve yaptıklarımı tanıttım ve sonra da öÄŸrencilerden onları anlatan birÅŸeyler istedim. Çizecekler ya da yazacaklar ya da maket yapacaklar ya da anlatacaklardı. Ä°lginç cevaplar aldım. ÖÄŸrencilerle uzun uzun yaptıkları üzerine tartıştık. Ve o gün tahsihte anladım ki çok yaÅŸlıydılar, tabii ki fiziksel olarak deÄŸil. 1. sınıf öÄŸrencisi olmalarına karşın kafa olarak, mimarlık kültürünün kurallarına uyan, davranış kalıplarına uyan, sanki yakasız siyah gömlekler giyen yaÅŸlı mimarlar gibiydiler. Åžimdiye kadar hiç böyle bir öÄŸrenci grubuna rastlamadım. DüÅŸündüklerimi onlarla paylaÅŸtım. Beni ilgi ile dinlediler. Gençliklerini yaÅŸamalarını, ilk önce yapacaklarının mimarlığı unutmak olduÄŸunu söyledim. O ağır yükün altında ezilmememizi, bunun keyifli oyun gibi bir iÅŸ olduÄŸunu, kimseyi öldürmediÄŸimizi, kimseye zarar vermediÄŸimizi, özgür ve korkusuz olmamızı, gayret edeceÄŸimizi, sadece ve sadece bir proje yaptığımızı ve hayattaki fragmanlarla, anekdotlarla mimarlığa geleceÄŸimizi vurguladım. HerÅŸeyin raflarda dergilerde olmadığını, ustaların modeller olduklarını ama öÄŸrencilerin ne düÅŸündüklerinin çok daha önemli olduÄŸunu ve benim onları tanımak istediÄŸimi ve kendilerinden birÅŸeyler istediÄŸimi söyledim. Yoksa herÅŸeyin reçeteleriyle periyodiklerde bulunabileceÄŸini, modaya baÄŸlı olanları kopyalamamızın çok enteresan olmayacağını vurguladım. Çok güzel cevaplar aldım. HoÅŸ bir studyo yaptık, karşılıklı limitlerimizi zorladık üç dönem boyunca. Ä°ki kültürü biraraya getirdik.

GeçtiÄŸimiz ay, Honkong’daki Çin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde, bir hafta boyunca deÄŸiÅŸik öÄŸretmenlerle deÄŸiÅŸik sınıfların mimari proje jürilerinde görev aldım. Çinli öÄŸrenciler çok hoÅŸtu. Yapılan projelerin standartı da oldukça yüksek sayılabilirdi. Ama doÄŸrusunu söylemem gerekirse bir açıdan Çin’demiydim, Helsinki’demiydim hiç farkı yoktu. Binlerce yıllık birikimi olan Çin dünyasında yüzler Çinli idi ama batıda, heryerde olabilecek bir mimarlık okuldaydım sanki. ÖÄŸretmenlerin birçoÄŸu batılıydı ya da batıda eÄŸitilmiÅŸ kiÅŸilerdi. Oralardaki projeleri etkileyen mimarlık dünyamızın starları da her nasılsa heryerde olan starlarımızdı, her yerde aynı olan tanrılarımızdı. BirÅŸeyler yanlıştı.

Starları olmayan bir dünya olabilir mi? Star ya da starları olmayan film seyredilebilir mi ? Tabii ki star rolü oynayanlar hiç tanınmamış dahi olsa rollerini oynama becerileri ile yönetmenin ya da yönetmenlerin baÅŸarılı yönetimi ile bir filmin baÅŸarılı olmasını saÄŸlayabilirler. Ama starlara, ustalara endeksli yaÅŸam, mimarlık kültürü, mimarlık eÄŸitimi, gerek yöresel gerekse global anlamda gerçekten etkili ve günümüzün iletiÅŸim teknikleri ile her geçen günde etkisini artırıyor. Bundan kaçış yok gibi görünüyor. Belki bu bir anlamda onu deÄŸerlendirmek için ve herkesin kendi yolunu bulabilmesi için harika bir fırsat. GloballeÅŸirken herÅŸey aslında çok küçülüyor ve daralıyor. Zaman çok hızlanır gibi görünürken adeta yerinde duruyor. Uluslararası ustaların, starların bir çoÄŸunun kendi aralarında aynı, benzer usluplarda proje yapmaları, bugün bir çok kez ancak küçük nüanslarla biribirinden ayrılma noktasında. Tıkanıklık giderek artıyor. Özgün fikirler yerine küçük nuanslar tartışılıyor. Artık herkes, herkesin yaptığını yapıyor. KiÅŸisellik giderek yok oluyor. Mimarlıkta herÅŸey süratle birbirine benzemeye baÅŸlıyor. Ama ben hala geleceÄŸin dünyasında bir ya da birkaç mimarlık deÄŸil binlercesi olacağını düÅŸünüyorum ve düÅŸünmek istiyorum.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý iki, sayý dört, sayý beþ, sayý iki, sayý altý, küçük harf "d"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız