Köşe Yazısı

Baltık Kıyısında Mimarlıkla Köşe Kapmaca: Agu Külm’ün Tuvaleti

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 2 Eylül 2005

     
FotoÄŸraflar: Agu Külm

Agu Külm bir Estonyalı. Bizim büronun hemen karşısındaki sokakta arkadaÅŸlarıyla paylaÅŸtığı bir mimarlık bürosu var. Bazen öÄŸle yemeklerinde beraber oluyoruz. Geçenlerde bir Estonya dergisinde yayınlanan projesi üzerine konuÅŸtuk. Dört yıl önce evlerinin bahçesinde yaptığı ilginç tasarımının detaylı hikayesini dinledim kendisinden.

Agu, Talin Sanat Akademisinin Mimarlık Fakültesini 1990 yılında bitiriyor. Okulu bitirdikten sonra Finlandiya’nın kuzeyindeki Oulu Mimarlık Fakültesinde yüksek lisansını tamamlıyor ve bazı bürolarda çalışıyor. Sonra da Berlin’de iÅŸler yapıyor. Bir süre sonra da eÅŸi Tuula ile Estonya’ya geri dönüyor. Agu mimarlığa biraz ara verip kafa dinlemek istiyor. Zaten eÅŸi de bir iÅŸ buluyor. Agu’nun ailesi Estonya’nın güney batısında, babasının ve annesinin balıkçılardan yeni aldığı Pärnumaa bölgesinde, Kabli’deki yaz evinde kalıyor. Agu iki küçük kız çocukları Lumi ve Meri’ye gündüzleri bakmaya baÅŸlıyor. Ev yüz senelik ahÅŸap bir ev ama içinde tuvaleti yok. Dışardaki de harap vaziyette. Bir tuvalet gerekiyor. Çocukları ile oyunlar oynarken camdan gördüÄŸü kıyılarda, kafasında giderek proje canlanıyor. O atmosferde aklına gelen çocukların, büyüklerin hoÅŸuna gidecek, komik bir tuvalet projesi gerçekleÅŸtirmek.

      

Kuzeyde kırlık yerlerde, kentlerden uzak yaz külübelerinin yanlarında yapılan tuvaletlerin, doÄŸayla bereber olma açısından özel bir geleneÄŸi vardır. Manzaraya dönen pencereler, sessizlik, doÄŸa ile beraber olma, tesisatsız, borusuz, doÄŸal dönüÅŸümlü (recycle) bir sistemle iÅŸleyen fonksiyon, sedire benzer ahÅŸaptan yapılmış, üzeri yuvarlak ÅŸekilde delinmiÅŸ, rahat oturma yeri, talaÅŸla, küçük aÄŸaç parçalarıyla kapatılan ve sonra özel bir yere taşınarak bekletilen ve gübreye dönüÅŸtürülen artıklar, bu tür kuru tuvaletlerin önde gelen bazı özellikleridir. Bazen kullanan, tuvaletin kapısını bile kapatmaz. Denize, göle heykel gibi bir kayaya, ya da bir tepeye çerceve içinden bakarak, doÄŸanın ortasında, kuÅŸ sesleri arasında, harika bir manzara altında bu mekan iÅŸlevini görür.



Agu’nun projesi de biraz daha içine kapalı ama bu anlamda düÅŸünülmüÅŸ hatta form olarak oldukça abartılmış, tek kiÅŸinin kullanacağı basit bir kulübe. Tuvaleti büyük bir aÄŸacın yanında, evin avlusunun denize bakan tarafında, kıyıya yakın bir yerde düÅŸünüyor. Planı üzerinde çalışıyor, eskizler yapıyor, arkadaki açık giriÅŸiyle birlikte yaklaÅŸik 2x3 metre boyutlarındaki bir mekanda karar kılıyor. Kıyı ile evin arasındaki 200-300 metrelik arazi, yazın adam boyu sazlıklarla örtülüyor. Agu bu yüzden mekanı dört ayak üzerinde düÅŸünüyor. Tuvaletin çatı yüksekliÄŸi yaklaşık 4 metreye çıkıyor ve böylece orada oturana etrafı göstermek istiyor. Sonunda her ÅŸey kafasında ÅŸekilleniyor ve projeyi çiziyor. Kuzeydeki, Baltık kıyısındaki Troy atı iÅŸte böyle doÄŸuyor.

      

Yıllarca önce Noriaki Kurukawa’nın Tokyo, Yokohama bölgesinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi Childrens Land projesini hatırladım. (The Japan Architect, December 1965, sayı 115, sayfa 55-63) Kurukawa etraftaki kamping alanında çocuklar için, gözlerini kısmış gibi düÅŸündüÄŸü dev çadır ÅŸeklinde bir kütleyi, aralarında ÅŸeffaf yuvarlak merdiven yerleÅŸtirilmiÅŸ dört tane boÅŸta giden zarif ve yüksek ayak üzerine kaldırmıştı. Proje mantar gibi yukarı açılıyordu. Buraya yatak bölümlerini yerleÅŸtirmiÅŸ, uzun kolonların en altına, giriÅŸin de ortasını yararak ortak giriÅŸ mekanlarını uzunlamasına koymuÅŸtu. Kurukawa’nın yaklaşımı oldukça modern sayılabilecek bir yaklaşımdı. “Çocuklara bir sürpriz yapmak istedim” demiÅŸti Japon mimar. Agu’nun da düÅŸüncesi aynı olmuÅŸtu sanki. Yani bir ÅŸaka bir sürpriz yapmak istemiÅŸti çocuklara, ailesine ve komÅŸulara. Öte yandan Agu’nun bu geleneksel, kaba, ve primitif denilebilecek kütleyi bilinçle tasarlayarak ortaya koyduÄŸu kiÅŸisel tavrı ise Kurukawa’nın aksine modern deÄŸildi. Ama yapmak istediÄŸi, elindekilerle, buldukları ile kendine özgü anlayışıyla çocuklarla ve etrafla direkt iletiÅŸim kurabilmekti.

Agu‘nun tavrı ayrıca bana baÅŸka bir açıdan. Herb Greene’nin Oklahoma Çölününün ortasında yaptığı evden çok, hindi gibi, hareket eden bir yaratığa benzeyen projesini ve Greene’nin hocası Bruce Goff’un yine Oklahoma’da 1950 yılında tasarladığı geniÅŸten merkeze doÄŸru küçülen spiral planı ve ortasında kulesi ile, deniz minaresini düÅŸündüren konut projesini anımsatıyordu. (L’Architecture d’Aujourd hui, june 1962, Sayı 102, sayfa:52,53, 58, 59) Bu açıdan Agu’nun projesine sadece bitmiÅŸ form olarak bakmamaya baÅŸladım. O görünen formun arkasında çok önemli mesajlar vermek istiyordu belkide.

 Agu projeyi tamamlayınca Finlandiya’dan tanıdığı arkadaşı heyketraÅŸ Jukka-Pekka Jalovaara’dan yardım istiyor ve 2001 aÄŸustosunda 4 - 5 haftada projeyi ekolojik tarafıda göz önüne alarak inÅŸa ediyorlar. Agu ve Jukka, önce iki hafta açık denizden kıyıya vuran tahta parçaları ve dallar arasından malzeme topluyorlar, malzeme seçiyorlar. Yüzde seksen malzemeyi böyle elde ediyorlar. Denizin getirdiÄŸi tahtalar duvar malzemesi, aÄŸaç dalları merdiven yanındaki korkuluklar, tüyler pencere önündeki tül perdeler v.s oluyor. Tuvaletin iç mekanında elektrik yok, sadece mumla aydınlanıyor.

Proje inÅŸa edildikten üç yıl sonra, Estonya’daki tuvaletler üzerine kitap yazan, Madis Jürgen, Outback adlı kitabının ikinci baskısında Agu’nun bir komÅŸunun uyarısı ile projeyi basıyor. Agu’nun tuvaleti böylece tanınıyor. Daha sonra da Estonyalı bir iç mimar Kristjan Holm, 2004 Venedik Bienali için Time Out Architecture adlı bir ön proje hazırlıyor ve tasarıda bu tuvalete önemli bir yer veriyor. Proje, Estonya mimarlar odasının seçimiyle birinci oluyor ve Agu’nun atı sökülerek bütün tahta parçaları önce arabayla Venedik’e yakın bir limana, sonra da motorla yeniden kurularak bienalde sergilenecek Artiglierie dell’Arsenale adlı boÅŸ mekana götürülüyor. Estonya mimarları arasında, seçimi öncesi ve sonrası ülkeyi gerektiÄŸi gibi temsil edip edemiyeceÄŸi tartışılan, ülkesinde bazı çevrelerce mimarlık deÄŸilde bir çeÅŸit popülistik, kichy bir yaklaşım olarak görülen bu tuvalet baÅŸta Bienal yayınları olmak üzere, Architectural Review, Ark/Arkkitehti, Detail magazine, Die Zeit ve diÄŸer bir sürü dergi ve yayında konu oluyor, dikkat çekiyor, övgüler alıyor. RIBA da bu projeyi oraya katılan ünlülerin arasında, Bienaldaki en önemli ilk on yapıt arasında gösteriyor. Ve sonra arkası geliyor. Sonuç olarak Agu aklının ucundan dahi geçiremiyeceÄŸi ÅŸekilde ilgi görüyor. Yerel ve uluslararası mimarlık çevresince, sanat çevrelerince farkediliyor ve defalarca hakkında yazılıyor. Agu ise birÅŸey yapmadım etrafta ne bulduysam biraraya getirdim diyor ama bu proje ile çok eÄŸlendiÄŸini söylüyor. Projeyi yaptığı yazı yaÅŸamında hatırladığı en güzel, en anlamlı yaz olarak anımsıyor.

Agu‘yu dinlerken, nasıl kiÅŸisel deneyimlere önem vermemiz gerektiÄŸini düÅŸündüm. DüÅŸündüÄŸüm önemli bir nokta da tek bir mimarın gücünün, mesajının ne kadar kuvvetli olabileceÄŸi idi. Bütün gürültülerin uzağında, kendi çok özel kulvarında, baÅŸarıyı yakalamayı ve onun hesabını yapmayı, hiç bir ÅŸeyle yarışmayı düÅŸünmeden, sadece kendi ile yarışarak, kafasına koyduÄŸunu gerçekleÅŸtirerek bize çok ÅŸeyler söylüyordu. Sessiz bir ortamda tek başına hayal ettiÄŸi projeyi gerçekleÅŸtirmiÅŸti. Dünyanın bir ucunda, Baltık denizine bakan bir koyun yanında, kimseden habersiz, mimarlıkla oyun oynayarak. YaÅŸamın içinden günlük hayatın içinden gelen bir proje yapmıştı. Bütün parametreleri de kendisi koymuÅŸtu.

Agu’nun önümüze serdiÄŸi ipuçlarını toplayalım. Her ülkede etrafımızı saran mimarlık kültürü, eÄŸitimi, üç aÅŸağı beÅŸ yukarı biz mimarları, mimarlık öÄŸrencilerini koyduÄŸu kurallarla, verdiÄŸi ödüllerle hep aynı tornadan çıkmış gibi eÄŸitir, yönetir ve yönlendirir. Bir çoÄŸuda buna uyar. Sistem kontrolu saÄŸlamak açısından öyle yapmaya zorunludur belki de. Ama bazen bu sisteme uymayanlar yukarılara tırmanırlar ve büyük kalabalıkta onları izler ve takip eder. Mimarlık sistemleri için bunlar nasıl olsa fantazidir. gelip geçicidir. Ama herkes gibi davranmayanlar, aynı elbiseyi giymeyenler ilginç seyler söylerler. Bu yerel ölçekte de uluslararası ölçekte de böyledir. Bu arada sisteminde kendini yenilemesi, eleÅŸtirmesi gerekir. Agu da benzer bir tornanın içinden çıktıktan sonra tamamen kendi kurallarını koyma fırsatı bulur. Bir anlamda tasarımı ile sistemi gözden geçirir sanki. Ama önemli birÅŸey daha vardır. Sözünü ettiÄŸimiz sistem Agu’nun yapmak istediÄŸini anlar kendi aralarında tartışmalar olsa bile ona olanak saÄŸlar, ne yapmak istediÄŸini söylemesi, kendini tanıtabilmesi için. Agu baÅŸka bir boyuta atlar, 5-6 metrekarelik projesiyle diÄŸer tanrılar arasında sözü vardır artık Agu’ya özgü ve baÅŸka türlü bir söz.

      

Biraz daha ileri gidelim. 1917 de, New York’ta, bir pisuarı galeriye taşıyıp, galeride sergilemeyi gündeme getirip sanat dünyasını ÅŸoke eden Marcel Duchamp gibi Agu’da projesini farkedenlerin ona açtığı yolda sadece pisuarını deÄŸil, koca bir at ÅŸeklinde tasarladığı tuvaletin bütününü, iniÅŸ takımları ile beraber, o kadar ünlünün yapıtları arasına, 2004 deki Venedik Bienalinin bir sergi salonuna, taşımayi baÅŸarıyor, sanat ve mimarlık dünyasını derinden düÅŸündürüyor. Åžöyle bir bakınca insanı için için güldüren, giderek günümüzün en tanınmış tuvaletlerinden biri olma yolundaki bu ilginç proje, görünen formunun arkasındaki kendine özgü tavrı ve verdiÄŸi mesajı ile gelecek için yeni referans noktalarından biri oluyor belki de.

Daha da abartalım. HerÅŸeyin birbirine benzediÄŸini tartıştışmaya baÅŸladığımız, süratle tek eksenlileÅŸen dünyamızdan sonra çok eksenli bir devir gelecek. Birçok ölçekte kiÅŸisel deneyimler, özgünlük, kiÅŸisel tavırlar dönemi, farklı kültürleri tanıma dönemi baÅŸlıyacak, ve mimarlık bu kiÅŸisellik rüzgarının üzerinde yükselmeyi deneyecek ve herkesin, bireylerin ya da toplulukların özel deneyimleri, özel altyapıları, kültürleri bu gelecek dönemde her zamankinden daha da önemsenecek. Yerel ve uluslararası çevrede mimarlık kültürü ve eÄŸitimi, yarıştıran sistemlerin yerine, kiÅŸinin kendisiyle yarıştığı sistemlere yönelecek. Yeni bir dünyanın temelleri atılacak bir kez daha. GeleceÄŸin dünyası kiÅŸisel deneyimlerin özgürce ortaya konulduÄŸu, her grubun, her kiÅŸinin anlamaya çalışıldığı bir dünya olacak. Bunun için de her deneyimin sadece mimarlığın kendi iç parantezinde deÄŸil, yaÅŸamın özü ile birleÅŸtirilerek çok özel bir dikkatle dinlenmesi gerekir öÄŸretirken ve öÄŸrenirken.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "X", sayý altý, sayý beþ, büyük harf "U", sayý dört, küçük harf "b"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız