Köşe Yazısı

Bir Akademisyenin Kuruma BitiÅŸik Hali

Yazan: Aykut Köksal Tarih: 5 Haziran 2004

GeçtiÄŸimiz günlerde on beÅŸincisi gerçekleÅŸen Uluslararası Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu'nun kurucusu olan Mehmet Çubuk, iki yıl önce Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden emekli oldu. Aradan iki yıl geçti ama bugün Çubuk'un akademik yaÅŸamına baktığımızda bir kurumun öyküsünü de ana çizgileriyle görebiliyoruz. Bu son derece doÄŸal, çünkü yaÅŸamının elli yıla yaklaÅŸan bölümünü bir kurumun çatısı altında geçiren bir kiÅŸinin üretimi, yaptıkları (giderek yapamadıkları) o kurumun öyküsünden soyutlanarak anlaşılamaz. Hele o kiÅŸi içinde yer aldığı kurumun yaÅŸadığı keskin kırılma noktalarında yer almış, dahası kırılma noktalarını tarif eden öznelerden biri olmuÅŸsa bu öykü bitiÅŸikliÄŸi daha da önem kazanır. Ä°ÅŸte Mehmet Çubuk'un mimarlık öÄŸrenciliÄŸi yıllarından bugüne uzanan serüvenini anlamak için önce kuruma daha yakından bakmak gerekir.

Hâlâ dilimize yapışmış duran adıyla Güzel Sanatlar Akademisi'nin mimarlık bölümünün Türkiye'de mimarlık eÄŸitiminin baÅŸlatıcısı olduÄŸu bilinen bir gerçek. Bu kurumun 1950'ler sonuna dek ulaÅŸan tarihine baktığımızda iki özelliÄŸinin belirginlik kazandığı görülür: 'Bina yapma pratiÄŸi'ni öne çıkaran ve bir tür usta-çırak iliÅŸkisi üzerinden yürüyen eÄŸitim anlayışı ve adım adım oluÅŸmuÅŸ 'aristokratik' bir gelenek. Akademi'nin mimarlık hocaları arasında yer almak için bu geleneÄŸe bir noktadan eklemlenmek gerekir. EÄŸer ailenin doÄŸrudan üyesi deÄŸilseniz en azından Fransızca bir orta eÄŸitimden gelmeli, mümkünse Mekteb-i Sultani mezunu olmalısınız. Adı açıkca konmamış olsa da eÄŸitimin niteliÄŸinin bu iki özellikten kaynaklandığı tüm Akademi çevresinin paylaÅŸtığı bir kanıdır. Ne var ki deÄŸiÅŸen Türkiye kaçınılmaz bir zorunlulukla bu içe kapalı geleneÄŸin çözülmesini getirecek, geleneÄŸi ayakta tutan aktörlerin sahneden çekilmesiyle çözülme tamamlanacak, geriye yalnızca anlam alanını yitirmiÅŸ bir içe kapanıklık kalacaktır. 1960-1980 arası çözülmenin geçiÅŸ evresini oluÅŸturur. 1980 sonrasında artık kurumun da adı deÄŸiÅŸecek, önüne geçilemez bir dönüÅŸümle 'nitelikli eÄŸitim' verme savı ve önderlik ülkenin öteki kurumlarına devredilecek, ancak kurumun sürdürdüÄŸü tek özellik olan içe kapanıklık, bu durumun kurum içinden görünmesini engelleyecektir. Bu baÄŸlamda 1960'ların ilk yıllarında önce aristokratik geleneÄŸin çözülmeye baÅŸladığını görüyoruz. Ä°ÅŸte taÅŸradan gelerek mimarlık eÄŸitimini tamamlayan çalışkan bir öÄŸrencinin, Mehmet Çubuk'un kuruma dahil olması da bu yıllara rastlar. Ne var ki mevcut iliÅŸkiler sistemi içinde kolayca yer alamayacak bir kiÅŸi, kendisini onaylatmak için mevcudun ötesine geçen bir katma deÄŸer yaratmak zorundadır. Çubuk'un Fransa'nın saygın kurumlarından biri olan Institut d'Urbanisme'de ÅŸehircilik eÄŸitimi alma kararı aslında bu katma deÄŸeri yaratma kaygılarını taşır. Devlet bursuyla Fransa'ya gidecek genç mimardan kurumun talep ettiÄŸi eÄŸitim alanı ise, çok doÄŸal olarak, baÅŸta belirttiÄŸimiz 'bina yapma pratiÄŸi' içinde yer alan bir konu olacaktır: "Prefabrikasyon sistemleri". Ne ki Çubuk kararında direnir, geleneÄŸi temsil eden kiÅŸilerin talepleri üzerinden yürümeyeceÄŸini, kendi bağımsız yolunda ilerleyeceÄŸini daha o yıllarda net bir davranışla dile getirir. DoÄŸrusu gelenekle çatışmanın ilk ipuçları da hemen ortaya çıkmıştır. Mehmet Çubuk, Fransa'ya hareket etmeden önce konuÅŸtuÄŸu Sedad Hakkı Eldem'in ÅŸu sözlerini hâlâ anımsadığını söyler: "Dil biliyor musunuz kuzum? Neden gidiyorsunuz?" Bu çatışma ileriki yıllarda da sürecek, bu kez geleneÄŸin bir baÅŸka temsilcisi, Mehmet Ali Handan, özel uzmanlık alanının ÅŸehircilik disiplini olmamasına karşın, yaÅŸ haddinden emekliliÄŸine dek Åžehircilik'in yönetimini Çubuk'a devretmeyecektir.

GeleneÄŸin çözülmesi, mimarlık eÄŸitiminde ayırtedici niteliklerin yitirilmesini getirmiÅŸ na var ki bunun yerini alması istenen bilimsel gelenek de yaratılamamıştır. BaÅŸka bir deyiÅŸle eski Akademi'yi var eden 'mimar-hoca'ların kaybolmasından sonra geriye yalnızca alışkanlıklar kalmış, ancak bu alışkanlıklar bilim üretecek bir kurum yaratmanın önüne dikilen en büyük engele dönüÅŸmüÅŸtür. Mehmet Çubuk'un, bilim üretme savını taşıyacak ve farklı disiplinlerden beslenecek bir Åžehircilik Bölümü oluÅŸturma çabasının karşısındaki en büyük engel de, kendisinin içinden geldiÄŸi eÄŸitimin ve o an içinde yer aldığı kurumun bilimsel üretim geleneÄŸinden uzak olmasıdır. Bu durumun en fazla ayrımında olan kiÅŸi de yine kendisidir: 1966'da doktora deÄŸerli yeterlik çalışması yapmış ve 1978'de profesörlük ünvanı almış olmasına karşın, inatla gerçek bir doktora yapmanın peÅŸine düÅŸer ve profesör olduktan üç yıl sonra tez çalışmasını tamamlayarak 'doktor' ünvanını alır. Gerçi doktora tezinin jürisi Akademi'nin öÄŸretim üyelerinden oluÅŸmaktadır, yani durum kendi çeliÅŸkisini üretmeyi sürdürmektedir, ama belki de asıl önemli olan çalışmanın kendisi deÄŸil, Çubuk'un bilimsel üretim inadıdır.

Mehmet Çubuk'un 'Åžehircilik Bölümü' oluÅŸturma çabaları, dünyada temel bir dönüÅŸümle eÅŸzamanlılık taşır. 1970'li yıllarda öne çıkan tartışmalarla modernizmin en büyük tahribatı kent düzeyinde yaptığı ortaya konmuÅŸ, ÅŸehircilik disiplini modernizm sonrasında yeni paradigmaların arayışına düÅŸmüÅŸtür. Yeni kurulan Åžehircilik Bölümü'nün kendi üretim alanını tanımlama çabasıyla, ekolojiye dek ulaÅŸan yeni paradigma tartışmaları iç içe geçer. Bu ise Çubuk'un bir baÅŸka yönünü, dışa açık tartışma platformu yaratmadaki önyargısız bakışını ortaya çıkartır. KuruluÅŸundan bugüne, içinde yer aldığı kurumun dışarıya açılan tek penceresi olur Åžehircilik Bölümü. Bu dışarı açılma sempozyum ya da kolokyum gibi toplantıların da ötesine geçer, yarı zamanlı öÄŸretim görevlisi statüsüyle davet edilen sayısız uzman, sanatçı, düÅŸünce adamı önyargılardan uzak bir eÄŸitim ortamıyla karşılaşırlar. Bu satırların yazarı bu açılımın doÄŸrudan tanığıdır.

Mehmet Çubuk'un dışa açılma iradesi, üniversite dışındaki kurumlarla olan iliÅŸkilerde de kendini gösterir, ama bu kez tartışılması gereken bir durum vardır ortada. Kimsenin sorgulamaya yanaÅŸmadığı genel bir yöneliÅŸ, yani proje üretme tutkusu bu iliÅŸkilerin ortaya çıkışında önemli bir rol oynar. Gerek Türkiye'de teknik eÄŸitim veren kurumlardan ana beklentinin 'bilgi üretimi' yerine 'proje üretimi' olmaya baÅŸlaması, gerekse de YÖK sonrasında bilimsel üretim koÅŸullarının giderek zorlaÅŸması, zaten farklı bir gelenekten gelen öÄŸretim elemanlarının çoÄŸunlukta olduÄŸu Åžehircilik Bölümü'nü de bilgi üretiminden çok proje üretimine ağırlık veren bir yapıya götürür. Bu hem kurum içi eÄŸitim baÄŸlamında, hem de kurum dışı iliÅŸkilerde kendini gösterir ve Åžehircilik Bölümü, özellikle de yerel yönetimlere çok sayıda proje üretmeye koyulur. Projelerin içeriÄŸini tartışmak özel bir deÄŸerlendirme yazısının konusu olmalı, ama ortaya genellikle mutsuz sonlanan bir dizi çalışmanın çıktığı da söylenmeli: Çubuk'un yapısı, hangi düzeyde olursa olsun iktidarla üretken iliÅŸkiler kotarmaya elvermez. Ama o yine de inatla yeni projelere, yeni iliÅŸkilere atılır.

Ä°çinde yer aldığı kurum için de dönüÅŸtürücü projelere zemin hazırlar. Bunlardan en önemlisi 1977 yılında gerçekleÅŸen 1. Ä°stanbul Sanat Bayramı'dır. Bu etkinlik çerçevesinde yer alan Yeni EÄŸilimler Sergisi, Türkiye'nin çaÄŸdaÅŸ sanatla buluÅŸmasında neredeyse bir milat noktası olacaktır. Ne var ki, Çubuk'la birlikte kurumda yeni bir açılımın peÅŸinde olan öÄŸretim elemanlarının önayak olduÄŸu bu etkinlik iÅŸlevini tamamlayamadan sona erer. Bu baÄŸlamda, Cumhuriyet'in 75.yılı dolayısıyla Tarih Vakfı'nın yayınladığı bir toplamda yer alan bir yazımdan kısa bir alıntı yapmak istiyorum:

"Yeni EÄŸilimler sergilerini düzenleyen kurumun Ä°stanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (1983'ten sonra Mimar Sinan Üniversitesi) olmasına karşın, bu sergiler aynı kurumun verdiÄŸi sanat eÄŸitiminde dönüÅŸtürücü bir iÅŸlev taşıyamamıştır. Sergilerin 1987'den sonra sürmemesinin ana nedeninin de, görünürdeki finans sorunlarının ötesinde, bu temel çeliÅŸkide yattığını söylemek yanlış olmaz."*

Mesleki pratiÄŸin büyük önem taşıdığı bir gelenekten gelmesi, Mehmet Çubuk'un kurum dışında da pek çok yerleÅŸme ya da mimarlık projesine imza atmasını getirir. Ersen Gürsel ve Nihat Güner'le birlikte gerçekleÅŸtirdiÄŸi, Altan Gürman ve Åžadi Çalık gibi iki çaÄŸdaÅŸ sanatçının da yaratıcı ekip içinde yer aldığı Side Uluslararası Turizm Planlama projesi, yalnızca aldığı uluslararası birincilik ödülüyle deÄŸil, getirdiÄŸi kavramsal yeniliklerle de Çubuk'un üretimi içinde öne çıkan çalışmaların başında gelir.

Benim kuÅŸağımın Akademi öÄŸrencilerini yeni bir disiplinle tanıştıran Mehmet Çubuk yalnızca yaptıklarıyla, ürettikleriyle deÄŸil, yapamadıklarıyla, üretemedikleriyle de alabildiÄŸine öÄŸretici bir yerde duruyor.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

* Aykut Köksal, "Türkiye'de ÇaÄŸdaÅŸ Sanat" in Cumhuriyet'in Renkleri Biçimleri, Ä°stanbul 1999, ss. 168-177.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "y", sayý 9, küçük harf "e", büyük harf "H", büyük harf "R", büyük harf "P"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız