Köşe Yazısı

ModernliÄŸin Tecridi

Yazan: Korhan Gümüş Tarih: 9 Aralık 2005

Naziler, Raymond Williams’ın belirttiÄŸi gibi, bütün modernistleri, ister saÄŸcı olsun, ister solcu, ‘Kültür BolÅŸevikleri’ olarak adlandırıp, aynı kefeye koymuÅŸlardı (1). Bugün sanatçıların, mimarların, kültür insanlarının kamu alanından dışlanmasına yol açan ÅŸey aÅŸağı yukarı aynı. Bugünün iktidarları da modern olmaya cüret eden, yani kendisinin bir deney olduÄŸunu hissettiren her çabayı bir baÅŸkaldırı olarak algılıyor ve hoÅŸ görmüyorlar. İktidarlar, profesyonel ve entelektüel çabaları temsili görünür kıldığı, sorunsallaÅŸtırdığı için sevmiyorlar, hatta açıkçası baÅŸlarının belası olarak görüyorlar. Her ÅŸeyden önce ‘aynı anne ve babadan’ oldukları için kendilerinin bir temsil olduÄŸunu göstereni, yani modern olanı ‘ilk günahı iÅŸleyen’ olarak görmekteler. Bu nedenle kültürel alanı sürekli bir varolma mücadelesi beklemekte. Ya da iktidarın bir emir kuluna dönüÅŸmek ve (tıpkı korporatist/faÅŸist bir düzeninde olduÄŸu gibi) modern olmayan bir cemaat aidiyeti kazanmak. Zygmunt Bauman’ın söylediÄŸi gibi totaliter iktidarların entelektüellere ve sanatçılara tanıyabileceÄŸi yegane özgürlük, ‘sipariÅŸ alma’ özgürlüÄŸüdür (2). Kamunun sanatçılara, mimarlara, entelektüellere gösterdiÄŸi iki seçenek var: Ya sipariÅŸini al, ya da yok ol! Kamusal alan profesyoneller için bir itaat alanı, yöneticilerin emrettikleri gerçekliÄŸi temsil ettikleri uygulama alanı. Heykel, resim, mimarlık, ÅŸehircilik… ne olursa olsun kamusal alan yöneticilerin anlayabilecekleri ürünlerle, neyin temsil edileceÄŸine karar verdikleri bir övme aracı. İktidarlara göre sanatçılar, mimarlar, kültür insanları kendi ideologları olarak iÅŸlev görmek zorunda. Ne de olsa seçilmiÅŸ yöneticiler halkı temsil ediyor, halkın ne istediÄŸini herkesten çok daha iyi biliyorlar. Åžu burnu büyük, nasıl karşısına çıktığı anlaşılmaz, ne yaptığı, ne söylediÄŸi anlaşılmayan, alternatif düÅŸüncelere sahip ‘yaratıcı’ insanlar ise bir an önce kamu alanından silkelenip, atılmalı. Bağımsızlık iktidarlar için her zaman muhalefetten daha tehlikelidir. Örneklerini çokça gördüÄŸümüz gibi, siyasal muhalefetle iktidarlar kolaylıkla uzlaÅŸabilir. Farklı siyasal angajmanları olan sanatçılar, mimarlar zaman içinde yön deÄŸiÅŸtirebilir. Ama bu ‘samimiyetten yoksun’ baÅŸkaldırı, her koÅŸulda kamusal alandan dışlanmalı, izole edilmelidir.

Profesyoneller deÄŸil, profesyonellik tecrit ediliyor
Peki nereye? Belki de, toplama kampına, hapishaneye deÄŸil ama demokrasinin bir gereÄŸi olarak, baÅŸka bir cemaatin içine. Çünkü gerçek sorun sanatçıların, kültür insanlarının, akademisyenlerin muhalif olması deÄŸil, hiçbir cemaate ait olmamasıdır. Bu sorun ise daha karmaşık bir çözüm gerektirmektedir. Åžirketlerin, vakıfların kurtarılmış bölgeleri kamusal alandan mimarları, sanatçıları çekip çıkarmaya, isyan etmemeye sevkeden bir izolasyon alanıdır. Görünürde karşı karşıya gibi olsalar da, bu izolasyon biçimi olarak modernliÄŸin halkla temasını engellemekte ve günümüzün hapishaneleri olarak totaliter iktidarların sürmesinin en önemli güvencesini saÄŸlamaktadır. Böylece entelektüel ürünler özenle kamusal alandan çekilip, alınmakta, özel alanlara ve halkın giremeyeceÄŸi, girerse de kendi hayatını anlamlandıramayacağı özel hapishanelere sevkedilmektedir. Müzeler kamusal alan ile özel alan arasındaki iktidar mübadelesinin bir gereÄŸi olarak biçimlenmektedir. Özel alan nasıl paranın bir mübadele aracı olarak kullanımında ustalaÅŸtıysa, kültürün de iktidar karşısında güç elde etmek için bir mübadele aracı olduÄŸunu çoktan keÅŸfetmiÅŸtir. Bu kurumlara iÅŸlevlerinin karşılığı olarak kamu tarafından dokunulmazlık vaadedilir. Böylece modernliÄŸin bütün iÅŸlevi, yaratıcılığı, kapasitesi siyasal eylemliliÄŸin ulaÅŸamayacağı bir alana, özel alana hapsedilir. Görünürde siyasal eylemliliklerin yarattığı temsil yanılsamasının üzerinde çözücü bir rol oynaması gereken kültür aparatı, kamusallığın dışlandığı bu özel mekanlarda korunur. Bu mekanlar görünüÅŸte özgürlük, meydan okuma alanı gibi gözükse de, bu dışlanmanın rıza ile gerçekleÅŸtirildiÄŸi bir uzlaÅŸma, birbirine dokunmama sözleÅŸmesinin maddi tezahürleridir, yalnızca. Bu mekanlar kendi özgül deneyimlerinin yarattığı sahte özgürlük havasını kolayca bir ayrıcalık statüsüne dönüÅŸtürür ve içinde yer alanları bir sivil toplum kesimi gibi cemaatleÅŸtirir. Bu özel alanda cemaatleÅŸen kurumlar elde etmiÅŸ oldukları güçle rakiplerine karşı her türlü karanlık iliÅŸkiyi mübah gören, inanılmaz bir dinamizmle çalışan, sürekli hazır bekleyen atmacalar gibidir: Ortaya çıkan entelektüel ürünlerin üstüne atlar ve kamusal yerlerde bir kırıntı bırakmamasına silip süpürürler. Böylece agorayı terk eden sanatçılar, mimarlar, kültür insanları iktidarlar karşısında ehlileÅŸtirilmiÅŸ ayrıcalıklı hizmet üreticileri topluluÄŸu halini alır. ModernleÅŸme siyasal tasarımlar ile profesyonelliÄŸin arasındaki iletiÅŸimin, tansiyonun bir ürünü olarak deÄŸil, modern olanın bir taklidi olarak gerçekleÅŸir. Her türlü modernlik bu örtüÅŸme sonucunda bir taklide dönüÅŸür. Modernlik sivil toplumu temsil ettiÄŸi varsayılan ‘aÅŸağı’ mimarlığa karşı özel, ayrıcalıklı bir temsil alanı bulur. Böylece sözde ‘modern’ olan da bir cemaatin kendi yaÅŸantısını, eÄŸlenme biçimini, zevkini simgeler. Böylesine bir sivil toplum aidiyeti kazanan ‘modern’liÄŸin elbette ki bir durum yaratma, ötekiyle iliÅŸki kurma kaygısının olması mümkün deÄŸildir. ‘Modern’ diye sunulanın modern olanı yalnızca temsil etmesi beklenmektedir.

Yeni ırkçılığın faili kim?
Bu yeni katılımcılık modelinde bu izolasyoncu kültür aparatının bir parçası haline gelen mimarlık da bir ‘gentrification’ aracı haline gelmektedir. Uzmanların, sanatçıların resmi toplum haline geldiÄŸi bu düzende mimarlık bir dışlama, yoksullaÅŸtırma, hatta görünürde öznesi belli olmayan yeni bir ırkçılığın sürdürülebilir olmayan bir aracına dönüÅŸmektedir. İktidarlar en katılımcı gözüktüklerinde, en çok sivil toplumla iç içe geçtiklerinde ÅŸiddetlerinin dozunu artırmaktadırlar. Üstelik bu ÅŸiddetin, bu ayrımcılığın nesnesi olan ve aidiyet iliÅŸkileri iktidara yaklaÅŸamayan, bu tür iliÅŸkiler kuramayan sıradan insanlar birbirleriyle yarışan bir çok iktidar odağı ile karşı karşıyadır. Bugünün kentleri toplumsal dışlanmanın, ayrımcılığın giderek en keskin bir ÅŸekilde ve bütün trajik koÅŸullarıyla yaÅŸandığı mekanlar haline gelmektedir. Üstelik varoÅŸlara yığılan göçmenler, asgari yaÅŸama koÅŸulları bulunmayan yoksullar, eÄŸitimden, iÅŸten, barınaktan yoksun büyük bir kitle sanki kendiliÄŸinden ortaya çıkmış gibi gözükmektedir. Evet onları, yani herkesin gözünün önünde vatandaÅŸlık hakları çiÄŸnenen bu kitleleri ne siyasetçiler gettolara, yoksul mekanlara tıkıştırdı, ne de yaÅŸadıkları yerlerden zorla alıp buralara gönderdi. GörünüÅŸte bu sonucun ortaya çıkmasını saÄŸlayan bir siyasal irade yok. Bu ÅŸiddetin görünür faili haksız kararlar alan, ayrımcılık uygulayan kamu deÄŸil. Hatta siyasal irade zaman zaman ayrıcalıklı nüfustan çok dışlanan kesimleri, maÄŸdurları temsil ediyor gibi gözüküyor. İşte bu nedenle bu trajik geliÅŸmeyi herkes çaresizlik içinde kabullenmiÅŸ durumda. Bu ÅŸiddet sanki karşı çıkıldığı halde olan, istenmediÄŸi halde gerçekleÅŸen bir ÅŸeydir. Görünür bir faili olmayan, kendiliÄŸinden gerçekleÅŸen ve kimsenin sorumlu olmadığı bir durumdan dolayı kim suçlanabilir? Oysa bu iliÅŸkisizlik tam bir kıvırtma hatta aldatmacadır. Siyaset olan bitenden sorumlu olmazsa, nasıl siyaset olabilir? Olan bitenin kendisiyle bir iliÅŸkisinin olmadığını nasıl söyleyebilir? VatandaÅŸlık haklarının çiÄŸnenmesinin siyasal tercihlerle doÄŸrudan bir iliÅŸkisi olmasa da siyasetin iÅŸleyiÅŸinin bu sonuçla bir iliÅŸkisi olmalı. Politikacılar barış, refah ve uzlaÅŸma vazederken, aynı anda kentlerde dışlayıcı, ırkçı, homojenleÅŸtirici somut süreçler yaÅŸanıyor. Sonuçta maÄŸduriyetleri talebe dönüÅŸtüren, koruyucu, gözetici, ÅŸefkatli olduÄŸu varsayılan soyut devletin yerini giderek siyasetsizlik ve kent ölçeÄŸinde acımasız, kendiliÄŸinden, kimsenin müdahale edemediÄŸi gerçek koÅŸullar alıyor.

Özelin kamuyu iÅŸgali
Bu nedenle kamusal ile özel olanın iç içe geçtiÄŸi, modernleÅŸmenin normlarının biçim olarak algılandığı, geliÅŸtiÄŸi bu tür bir siyasal düzene, demokrasiden ziyade ‘fiili demokrasi’ adı verilebilir (3). ‘Fiili demokrasi’lerde modernleÅŸmenin sonucu olarak ortaya çıkan sembolik iÅŸlevleri, uzmanları, sanatçıları, kültür insanlarını bir sivil toplum kesimi gibi bir seçkinler sınıfına dönüÅŸtüren bir mekanizma söz konusu. Kamu söylendiÄŸi gibi kamusal bir düzeni temsil etmemektedir, bu ‘modernlik’ biçiminde. Zygmunt Bauman belli komuta merkezlerinden yönlendirilen düzenli bir ordunun deÄŸil, kamusal alanı üniformasız sınır ihlalcilerinin iÅŸgal ettiÄŸinden söz etmektedir (4). Kamu iktidarı söz konusu olduÄŸunda, kamusal alan, onun deyimiyle agora giderek daha fazla ‘macera heveslilerine bırakılmış’ sahipsiz bir bölgeye benzemektedir. Ona göre bütün düzenlilik iddiasına karşılık kamu ayrıcalıklı bir sivil başıbozuklar ordusu haline gelmiÅŸtir. Kamusal alanda bulunmak, kamusal bir nitelik kazanmak deÄŸil, siviller olarak kamusal alanı geliÅŸigüzel bir biçimde iÅŸgal etmektir. Bu durumu betimlemek için gündelik hayatın kamu tarafından sömürgeleÅŸtirilmesinden sözedilir, sıklıkla. Oysa özel alanın kamu tarafından iÅŸgal edilmesi mümkün deÄŸildir. İşgal özel alanın kamuya taşınması ile gerçekleÅŸir. Gündelik hayatın kamu tarafından sömürgeleÅŸtirilmesi özel alanın kamuyu ele geçirmesine dayanır. Dolayısı ile kamusal ile özelin eÅŸitsiz bir biçimde karşılaÅŸması, özelin kamusalın nesnesi haline gelmesi, gerçekte kamusal olmayan aktörlerin bir tercihidir. EleÅŸtirel gibi gözüken pratikler dahi iktidar hücrelerinin çeperlerini güvenceye almaktan ibarettir. O zaman modernliÄŸin, profesyonelliÄŸin dışlanmasının gerçek faili kim? İktidarlar mı, modernliÄŸi bir temsile dönüÅŸtüren, sivil toplum aidiyeti kazanarak kendisini temsil eden uzmanlar mı?

Notlar:
1. Siyaset Arayışı Metis Yayınları 1999, sayfa 104. Raymond Williams’tan alıntılayan Zygmunt Bauman, “The politics of avant-garde, Visions and Blueprinets adlı bölüm içinde, sayfa 11.
2. A.g.e., sayfa 105.
3. ‘Fiili demokrasi’ kavramını modernliÄŸin kurumlarının biçim olarak gerçekleÅŸtiÄŸi ama temsili olanın ve kamusal alanın bir sivil toplum kesimi gibi cemaatleÅŸtiÄŸi ve sivil toplumun yerine geçtiÄŸi siyasal düzeni tanımlamak için öneriyorum.
4. A.g.e., sayfa 107.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "a", sayý üç, büyük harf "U", büyük harf "N", sayý dört, küçük harf "a"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız