“Tüketim araçları” ismi sosyal bilimlerde, özellikle de mekanın ekonomi-politiÄŸi alanındaki çalışmalarda, alışveriÅŸ mekanları için kullanılan bir kavram. “Araç” kelimesinin kullanılmasındaki amaç, kapitalist ekonomik sistemin kendi karlılığını maksimize etmek için üretimi fabrika, makine, emek vb. üretim araçları ile örgütlemesi gibi tüketimi de sürekli geliÅŸen alışveriÅŸ merkezleri aracılığıyla örgütlemesini vurgulamaktır. Sermaye devir hızını arttırmak için hem üretim alanında hem de tüketim alanında üretim ve tüketim arasındaki süreci minimize etmek dolayısıyla da karlılığını maksimize etmek çabası içindedir. Bu anlamda alışveriÅŸ merkezleri (tüketim araçları) fabrikanın üretim alanında yaptığını tüketim alanında yapar. Fabrika nasıl emek gücünü diÄŸer üretim araçları ile birlikte belirli bir mekan ve zaman ritminde buluÅŸturan bir araçsa, alışveriÅŸ merkezleri de tüketiciyi tüketim araçlarının mekan ve zamanı örgütlemesi dahilinde bir araya getiren, yönlendiren, çeÅŸitli satış tekniklerinin kullanılmasına imkan saÄŸlayan mekanlardır.
Arkitera Forum’da “Dünyanın 2. En Büyük AlışveriÅŸ Merkezi” adı altında Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi hakkında ÅŸu aralar süre giden yazışmalar mimarların olaya genelde biçime dayalı bir çerçevede ve en basit ÅŸekliyle “beÄŸendim, beÄŸenmedim” ifadeleri ile yaklaÅŸtığını gösteriyor. Bu durum tam da mimarlık epistemolojisinin içinde bulunduÄŸumuz modern dünyayı kavramaktaki yetersizliÄŸinin göstergesidir. Mimarlık kendi iç bilgisini üretirken, içinde bulunduÄŸu gerçekliÄŸin araçlarını anlamakta ve bunları kendi bilgi alanına dahil etmekte ya da tersinden söylenecek olunursa kendi bilgi alanını modern dünyanın yenilikleri karşısında dönüÅŸtürmekte yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin alışveriÅŸ merkezleri zincirinin son halkası olan ve “en” pekiÅŸtirme sıfatı ile sunulan Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi’ni hakkında yapılacak eleÅŸtirilerde “tüketim aracı” tanımlaması üzerinden yapılacak bir tartışma basit biçimsel deÄŸerlendirmelerin ötesinde çok farklı açılımlar sunacaktır.
İbrahim Cevahir’in “Avrupa’yı İstanbul’a getirdik ama pasaportsuz girilecek” sözleriyle açılan Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi geliÅŸmiÅŸliÄŸin bir sembolü, İstanbullu’nun hayatına katılan yepyeni ve önemli bir deÄŸer olarak sunuldu. Bina ile ilgili tanımlamalarda ne kadar büyük olduÄŸu, aynı anda kaç insanın içinde bulunabileceÄŸi, ne kadar insanın yılda ziyaret edebileceÄŸi; kaç maÄŸaza, sinema, eÄŸlence merkezi, fast-food, yürüyen merdiven, asansör, kolon olduÄŸu, hatta kaç kilometre korkuluk kullanıldığı bile ballandıra ballandıra anlatıldı. Sanki kent içinde bir kent. Her ÅŸeyi orada bulmak, dışarı çıkmadan bütün gün orada yaÅŸamak mümkün. Tam da bu nedenle aslında içinde bulunduÄŸu baÄŸlamı dışlıyor; etrafına aldırmadan iri kütlesi ile kentin ortasında öylece duruyor. Kenti gerçekten yaÅŸanan bir kent yapan örüntünün sosyal ağına ihtiyacı yok; yeter ki insanlar bir kere içeri girsinler ve büyüleyici görüntülerle gizlenmiÅŸ, baÅŸtan çıkarıcı tüketim ÅŸebekesine dahil olsunlar. Kent örüntüsünün fiziksel ağını (ulaşım, kanalizasyon vb.) ciddi olarak zorlayacağını ve kent içindeki konumunun ne kadar yanlış olduÄŸunuysa telaffuz etmeye bile gerek yok.
Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi’yle ilgili tüm tanımlamalarda niceliÄŸe, sayılara, istatistiklere vurgu yapılmakta. Tüm bu soyutlamanın dayandığı bilgi sanki bir mekanizmanın, iÅŸleyen bir makinenin kullanım klavuzundan alınmış gibi. Aslında buradaki tüm “”sayılar”, “adetler”, “miktarlar” bir tüketim aracının iÅŸlerliÄŸinin, verimliliÄŸinin, sermayenin devir hızının maksimazisyonunu arttırma çabasının göstergeleri. Bir fabrikanın üretim bandında birim zamanda ne kadar mal üretildiÄŸi önemli ise burada da sadece birim zamanda ne kadar mal tüketildiÄŸi önemli. Yapının büyüklüÄŸü, kendi içinde bir dünya olması, sürekli denetim altındaki ısı ve ışık, tüketimin eÄŸlence ile birleÅŸtirilmesi, yüzlerce maÄŸaza ve sayısız çeÅŸitlilikteki ürün içerde kalma süresini uzatmakla ilgili mekanizmalardan ibaret.
Fabrika ile tüketim araçları arasındaki temel fark, fabrikanın olduÄŸu ÅŸeyin gizlenmesine ihtiyaç yokken, tüketim araçlarının sadece tüketimi organize etmek için var olduklarının, gizli bir montaj hattına sahip olduklarının, insanların bu mekanizma içinde birer “tüketici proleter” kalabalığına dönüÅŸtüklerinin gizlenmesi gerekliliÄŸidir. KiÅŸisel beÄŸenilerin ötesinde içerdeki ihtiÅŸamın, pahalı ve zengin malzeme çeÅŸitliliÄŸinin, çekici eÄŸlence ve yemek yeme imkanlarının, hijyenik görüntüsünün, bol miktardaki ışığın, ÅŸeffaf cam vitrinlerin arkasında gizlenen ÅŸey bir tüketim fabrikasının içinde olunduÄŸudur.
Sadece Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi deÄŸil İstanbul’a yayılmış tüm alışveriÅŸ merkezlerini, ki bunlara büyük bir metropolün gevÅŸek yapısını birbirine baÄŸlayan otoyol ağının kesiÅŸim noktalarındaki hipermarketler zincirlerini de eklemek gerekli, büyük bir dönüÅŸüme iÅŸaret ediyorlar. Kent sermayenin dolaşımını hızlandırmak, tüketimin sürekliliÄŸini saÄŸlamak ve arttırmak amacıyla yeni baÅŸtan örgütleniyor, kendisi bir tüketim aracına dönüÅŸüyor. Buradaki temel kriter hareket; insanların hareketi, malların hareketi ve bilginin hareketi. Bu söylenen aslında yeni de deÄŸil, hatta oldukça eski. 1852’de Paris’te “Bon Marche” ismiyle açılan ilk maÄŸazayı olanaklı kılan ÅŸey, o zamana kadar kent içinde bile sadece kendi bölgelerinde yaÅŸayan kitlelerin kentin her yerine ulaÅŸabilmelerini saÄŸlayacak bir ulaşım ağının olanaklı hale gelmesi yani Paris’in o ünlü bulvarlarının açılmasıydı.
150 yıl önce Avrupa’da olan bugün İstanbul için rahatlıkla söylenebilir. İstanbul BüyükÅŸehir Belediyesi’nin gelecek yılki bütçesinin %60’ından fazlasını ulaşıma ayırmış olması bir tesadüf deÄŸil. İstanbul gibi metropolleÅŸmiÅŸ bir kentin sorunlarının sosyal ve fiziksel bir örüntünün bütünlüÄŸü dahilinde ele alınması yerine ulaşımın “en” öncelikli olması kenti otomobilin hızına ve algısına terk etmek demektir. Bu hareketin düÄŸümlendiÄŸi alanlarsa karşımıza alışveriÅŸ merkezleri olarak çıkmaktadır. Belediye tarafından “İstanbul TrafiÄŸine 116 çözüm” olarak sunulan bir dizi yeni yol, kavÅŸak, köprü, baÄŸlantı yolu ve raylı sistem kentin hareketini hızlandıracak, dolaşımı rahatlatacak. Ama modern dünyada her ÅŸey ikirciklidir. Her yapılan sadece kendisi deÄŸildir; baÅŸka ÅŸeylerde ifade eder. Bu karmaşık bir modern yaÅŸantının parçasıdır. ÖrneÄŸin Taksim – Levent arasındaki metro hattı bir yandan trafiÄŸi rahatlatan bir ulaşım sistemi iken aynı zamanda metro ile doÄŸrudan baÄŸlantısı olan Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi ve Metrocity’nin giriÅŸ kapılarını kentin diÄŸer bölümlerine uzatan bir araç haline de geliyor. Hiçbir ÅŸey sadece göründüÄŸü ve kastedildiÄŸi gibi olamıyor...
Sadece harekete endeksli bir kentte ulaşım sistemi tüketim araçlarının montaj hattının bir parçası haline gelir. EÄŸer kentin fiziksel ve sosyal örüntüsü insanların boÅŸ zamanlarını deÄŸerlendirecekleri kamusal çeÅŸitlilikler sunamaz olur ve sosyalleÅŸmeye olanak saÄŸlayan kamusal alanlar hızla azalıp, bunun yerine sadece tüketimi merkez alan alışveriÅŸ mekanlarının sermayenin karlılığını maksimize etmek amacıyla örgütlenmiÅŸ mekanları tek kamusal alanlar olarak tanımlanırsa bu durum kaçınılmazdır. Hatırlanacak olunursa, Cevahir AlışveriÅŸ Merkezi’nin arsası olan eski İETT otobüs garajının nasıl deÄŸerlendirileceÄŸi ilk gündeme geldiÄŸinde, bölgenin hiç yeÅŸil alana sahip olmadığı ve buranın bir park olarak deÄŸerlendirilmesinin daha doÄŸru olacağı önerilmiÅŸti. EÄŸer 65000 m2 alan üstüne bir park yapma önerisi gerçekleÅŸseydi kentin merkezinde olan Mecidiyeköy - ÅžiÅŸli bölgesinin sosyal ve fiziksel örüntüsü bu kadar hasar almayacak, kentin bu bölümü saÄŸlıklı bir kentsel dönüÅŸüm geçirmeye aday olacaktı. Ama böyle olmadı...

