Haberler

Turizme ve antik değerlere bakış açımız

Tarih: 29 Mayıs 2008 Kaynak: Turizmdebusabah.com Yazan: K. Ünsal Barış
Biz Türkler, antik değerlere kırık taş gözü ile baktığımız için, kimini çaldırıyor, kimini satıyor, kimine de devlet izni ile yurt dışına çıkarılmalarına izin veriyoruz. Hayatta kalmayı başarabilen bazı antika kentler ve eserler de ticari amaçlar uğruna işgal altındalar. Yetkili makamlar ise "Su akar, Türk bakar" örneği tahribatı seyrediyorlar.

Almanlara Bergama "ZEUS" sunağı hediyesi
Berlin'i ziyaret edenler bilirler, antik Bergama kentinin en değerli yapıtı olan "ZEUS" sunağının orijinali, tüm heybeti ile Berlin "Pergamon Museum" içinde korunmaktadır.

Zeus sunağı, Almanlar tarafından 19'ncu yy. da bir terzi hassasiyeti ile Bergama antik kentinde kesilip, numaralanıp, ambalajlanıp, Berlin'e taşınıp, devasa bir müze içine yeniden monte edilmiş, muhteşem güzellikte ve sağlam kalmış bir tapınaktır.

Türkiye'deki bazı kaynaklara göre sunak, Osmanlılar döneminde Alman arkeologlar tarafından Berlin'e kaçırılmıştır. Bu bilgilendirme yanlıştır. Bu sunağı görenler, bunun kaçırılamayacak kadar dev bir yapıt olduğunu anlayacaklardır.

Zeus sunağı, ikinci Abdülhamit'in fermanı ile Almanlara hediye edilmiş bir yapıttır. Fermanın orijinali, müzede özel cam koruma içinde yıllardır sergilenmektedir. Ben fermanın Almanca çevirisini okudum. Ferman da, sunak kastedilerek; "Taş parçalarının Osmanlı toprakları dışına çıkarılmasına izin verilmiştir" açıklamasını okuyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Tekrar ediyorum, taş parçaları...

Türklerin vizyonu
Taş ile antikayı, taş ile kültürü, taş ile tarihi, taş ile sanatı ayırt edemeyecek kadar zavallı yöneticilerimiz olursa, sonuca da şaşırmamamız gerekir. İmparatorluğun son yüzyılında bizi kimler yönetmiş birazcık olsun anlayalım. Günümüzde hala antika servetimize taş yığını gözüyle bakan anlayış yok mu? Bence, sayıları daha da artmış olarak aramızda dolaşıyorlar.

Almanların vizyonu
Almanlar ile ilgili bir izlenimim var. Almanlar bizim demiryolu ağını inşa etmişlerdir. Almanların inşa ettiği demir yollarının güzergahını incelerseniz, ya petrol havzasına doğru yol alır, ya antik kentlerin içinden veya yanından geçer veya bir maden söz konusudur. Acaba, bu bir rastlantı mıdır yoksa pastadan pay alma uyanıklığı mıdır?

Fransızların vizyonu
Fransızlar, Anadolu, Yunanistan, İtalya, Tayland, Mısır, Malezya v.s. gibi antik kentlere sahip değil. Fransızların antika sayılabilecek yalnızca Paris kentleri var. Onu da gözlerinin içine bakar gibi iyi bakıp, koruyorlar. Paris, gerçekten de tarih ve romantizm kokan, şiir gibi bir kent.

Fransızlar, ülkelerini turistik hale sokmak için ellerindeki her türlü olanağı bir elmas gibi işleyip, ambalajlayıp, turizm vitrinine koyarlarken, biz ise, sahip olduğumuz antik sunağı taş diye Alman Devletine hediye ediyoruz. Devlet katındaki cehalete bakınız!

Bizans "Palatinium Magnum" Sarayı yağması
Günümüzde yine taş yığını felsefesi ile Bizans İmparatorlarının ikamet ettiği, tarihi MS 330 yılına kadar inen "PALATİUM MAGNUM" Sarayı'nın son kalıntıları üzerine, bir otelin ek inşaat çalışmaları sürdürülmekte ve bu acımasızlık turizm gündeminde tartışılmaktadır.

Bu talihsiz saray, Bizans döneminde önemli iki yangın ve iki büyük depremde ciddi zararlar görmüş. Bizans'ın Ortodoks mezhebine ait bir kültüre sahip olması, zenginliği ve batılıları kıskandıracak kadar gelişmiş bir medeniyete sahip olması nedenleri ile farklı dönemlerde birleşik Katolik ordularının işgaline uğramıştır.

Bu işgallerde acımasızca talan edilen Bizans'ın tüm saray ve kiliseleri gibi "PALATIUM MAGNUM" da yağmalanmıştır. Bu yağmalarda, Hıristiyan dünyası için çok önemli kabul edilen bazı kutsal emanetler, Bizans hazinesi ve bazı kıymetli eserlerin Roma'ya kaçırıldığı da bir tarihi gerçektir.

Zamanında 100.000 metrekarelik bir alan üzerine yayılmış olan saray birimleri İstanbul'un fethinde yıkık vaziyette bulunmuş. Saray işlevini Edirnekapı'daki "TEKFUR SARAYI" görmekte imiş.

Osmanlılar döneminde saray kalıntılarının bir kısmı üzerine Sultan Ahmet Camisi, Cezaevi (Four Seasons Hotel), Darülfünun (Üniversite), Fransız askeri hastanesi (Kırım savaşı'nda Osmanlı müttefiki), Yahudi yerleşim binası, Meclisi Mebusan (Parlamento), Vakıflar binası, Adliye sarayı gibi önemli hizmet binaları kurulmuş.

Bu hizmet binaları da Osmanlı döneminde yaşanan önemli depremler ve yangınlardan sonra kullanılmaz hale gelip, kendi haline terk edilmişler.

Geri kalan arazi sahile kadar parsellenip, ikamete açılmış. Sahilde bulunan saray yıkıntıları da 19'ncu yy.da inşa edilen demiryolu nedeni ile yıkılmış. Bugün 100.000 metrekarelik alandan yalnızca 17.000 metrekarelik bir alan kalmış. İşte bu kalan yıkıntı alanın bir kısmı üzerine de bugün ikinci ek otel binası inşa edilmektedir.

Topkapı Sarayı girişi, Aya Sofya müzesi yanında bulunan Bizans sarayı kalıntıları üstüne kondurulan otel, hem tarih katliamıdır ve hem de haksız rekabet nedenidir. Bakınız! Ticari kazanç uğruna neler yapılıyor...

Oysa ki, bu büyük sarayı Aya Sofya gibi koruyabilseydik, dönemin en zengin ve modern kentinin antik Bizans'ın imparatorluk sarayını görmek için bütün dünyadan akın akın turist gelecekti.

Bu yağma ve tahribata Bizanslıların kemiklerinin sızladığı gibi, Fatih Sultan Mehmet'in ruhunun da isyan ettiğini hissediyorum.

İşgal altındaki antik Side kenti
Antik Side kenti Bizans gibi bir yarımada üzerine kurulu, 2500 yıldan fazla geçmişi olan, zamanın en büyük kültür ve yerleşim merkezlerinden birisidir. Tarihi çok zengindir. Çok işgal ve savaş görmesine rağmen, kent günümüze kadar ayakta kalabilmeyi başarabilmiştir. Bana göre dünya mirasları arasında korunması gereken sevimli ve çok değerli bir antik kenttir.

Bu güzel antik kentimizi işgal altında gören gerçek turizmciler, tarihçiler, sanat severler, arkeoloji ilmi ile ilgilenen yerli ve yabancı insanların şahit oldukları görüntülere şaşırdıkları ve üzüldüklerine şüphem yok.

Çünkü, bu değerli harabelerin altında, üstünde, içinde, yanında, önünde; lokanta, kebapçı, bar, kafe, çay bahçesi, birahane, hediyelik eşya dükkanları, küçük oteller, pansiyonlar, çirkin beton yapılar v.s. adeta cirit atıyorlar. Antik kent işgal edilmiş.

Bir turizm neferi olarak bu sevimli antik kenti bu halde görmekten büyük üzüntü duyuyorum. Tarih ve antik değerlerimiz yağma ve talana uğramış, karışanımız ve sahiplenenimiz yok. Biz sahiplenip, koruyamadığımız için de elalem çalıp, çalıp götürüyor.

Yağmalanan, işgal edilen, kötü kullanılan yalnızca antik kentler ve eserler mi?

Orman katliamı
Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kemer, Belek, Sorgun da ticari işletme inşa etme uğruna katliam var, ama ağaçların ağlamasını, haykırışını, doğanın tahrip edildiğini duyan ve gören çok az vatansever ve doğa sever var. Onların da güçleri ve sesleri yetmiyor. Bir taraftan da çiftçilerin tarım arazisi kazanma sevdası ile yapılan katliamlar ve çıkarılan yangınlar var.

Sahil ve deniz yağması
İnşa edeceği ticari işletme için veya inşa edilmiş tesise ek yer kazandırma amacı ile veya iskele yapma bahanesi ile güzelim kıyılarımız, denizlerimiz, koylarımız hunharca, hoyratça doldurulmakta ve kazanılan yerlere çirkin beton yapılar dikilmektedir.

Kırılası saadet zinciri
Tüm örneklemelerde yerel makamların seyirci kalmalarına ve tepki göstermesi gereken tarafların tepkisizliğine bakılırsa, geniş bir saadet zincirinin kurulu olduğu ve pastadan pay aldıkları hissedilmektedir.

Yeterince değerlendiremediğimiz nehirlerimizden gürül gürül akan sularımız için yabancıların söylediği tekerlemeyi tekrar etmek istiyorum: "Su akar.. Türk bakar.."

Özetle
Antik değerlerimiz hediye edilip, satılıp, kaçırılıp, işgal edilip, ticari amaçlar uğruna yıpratılırken, bizler bunu tepkisizce seyrediyoruz.

Bir taraftan ormanlarımız yakılıp, kesilirken ve diğer taraftan kıyılarımız, denizlerimiz ticari amaçlar uğruna doldurulurken, bizler bunu tepkisizce seyrediyoruz.

Ticari amaç tabii ki hem devletimizin, hem sermaye sahiplerinin, hem de yöneticilerin hedef ve amacı olmalıdır. Ancak, doğanın ve sahip olduğumuz değerlerin yıpratılma ve kaybedilmeleri uğruna değil. İkisinin arasındaki nüansı iyi anlamak ve bu nüansı korumak gerekir. Aksini yapmak egoistliktir, vatan hainliği ile eş değerdir.

Bizden sonraki nesle bir şeyleri sağlam olarak bırakmalıyız. Geleceğimiz olan neslin hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan can damarlarını bu günün sorumlusu olan bizler tıkamamalıyız. Kendi bindiği dalı kesen insanın aklından şüphe edilir.

"Yağma Hasan'ın böreği..." Yaklaşımını terk edip, batılı gibi düşünme ve davranmayı öğrenmeliyiz.

Ne çekiyorsak, hırsın dozunu bilmeyen bazı insanların kısa vadeli kısır düşünce ve menfaat beklentilerinden çekiyoruz.

Üzüntü verici değil mi?
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.