reklam

Yazılarından
Diyalog 2003 > Adnan Kazmaoğlu > Yazılarından

Tarih: 02 Aralık 2003
Yer: Arkitera Forum

 

Kapalı Siteler ve Kentsel Yalıtım
Arredamento Mimarlık 2003/07-08, sayfa 75-76

Kapalı banliyö ve site tipi kentsel yerleşmeleri yaratan gereksinme, Türkiye'de sosyal anlamda sınıf değiştiren "yeni zengin" (negatif ve pozitif yönüyle) grubun kendi toplumsal profilinin yeni yaşam kalıbını oluşturma isteğidir. Güvenlik, konfor, spor, rekreasyon alanları, kapalı otoparklar, teknik servis imkanları, tasarlanmış dış mekan, bakımlı çevre gibi çağdaş kentsel yaşamda olması gereken kolaylıklar ve kalite bu sitelerden beklenen temel bileşenlerdir.

Bu yerleşimlere olan talep her ne kadar nitelikli çevre edinmek, kentin fiziki ve sosyal bozulmalarından kaçmak gibi parametrelere bağlı olarak gelişiyorsa da böyle bir kentsel yaşam biçiminin ortaya çıkardığı statü tanımlaması da bu gelişmede önemli yer tutmaktadır.

Belirli bir konfora sahip müstakil ev edinemeyen veya müstakil ev konforunun masraf ve bakım zorluklarıyla uğraşmak istemeyenlerin ve ev yanısıra düzenlenmiş çevre talebinin fiziki karşılığıdır kapalı siteler. Bu bağlamda kapalı sitede oturma isteği, ölçeği büyümüş bir "home, home sweet home" kavramıdır.

Bu toplumsal olgunun alt fiziki bağlamlarına geriye doğru gidersek; site, apartman ve müstakil ev de "kapalı" dır. Adı üstünde "müstakil" kendi başına, bağımsız demek. Her üç formatın da çeşitli derecelerde intimitesi vardır. Aslında konut'un özünde kamusal alana kontrollü açılma vardır.

Ancak, sosyal ve fiziki manada demokratik örüntüye sahip olmasını istediğimiz kent kurgusunun, "toplumsal ayrıştırma" yaftasını kapalı sitelere yapıştırmak bunların toplumsal dokuları yalıttığını söylemek konuyu ilk akla gelen biçimiyle eleştirdiğimiz anlamına gelir.

Oysa sosyal dokuların ayrışması kentlerin genel realitesidir. Nişantaş' ta, Etiler' de oturanlarla, Avcılar'da, Küçük Armutlu'da oturanlar aynı yalıtımın çok büyük ölçeğini yaşamıyorlar mı?

Osmanlı kent dokusundaki paşa konağı ile, fırıncının evinin yanyana aynı sokak ve mahalle mekanı kullanması gibi ayrışmamış toplumsal doku özelliklerini metropol ölçeğindeki kentlerde aramak gerçekçi değildir.

Kentlerin kent dokularının açık ve demokratik bir çatkıya ulaşması her ne kadar varılması gereken bir idealse de demokratik kent kurgusu sınırsız serbestiyet kurgusu anlamını taşımaz. Kentin fiziki şekillenmesi toplumun içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik düzenin güçler dengesinin dışa vurumudur. Kentler toplumların yapılarının ve kalitelerinin bire bir fiziki yansımalarıdır.

Türkiye'de esas olarak kentlerdeki toplumsal ve fiziki yalıtım dengesi bozulan gelir dağılımından kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda kapalı siteleri yaratan gereksinmeleri gerçekçi bulma veya bulmamayı tartışmak anlamsızlaşıyor. Zaten toplumsal bir gerçeğin sonucu olarak fiziki anlamda gerçekleşiyorlar. Doğal olarak, kamusal ağırlığı fazla olan bir toplumsal düzende kentin toplumsal ve mekansal ilişkileri çok farklı olurdu.

Bu yerleşmeler konut alanlarında kentsel yaşam kalitesinin tanımlanmasında örnek olabilirler. Toplumsal ve ekonomik nedenlerle kentin konut alanlarının çoğunun veya tümünün kapalı sitelerden oluşması söz konusu değildir. Dolayısıyla bunlar sistem değil kentsel eleman niteliğini taşırlar.

İyi anlamda yorumlarsak, kapalı siteleri kentleşmeye doğru giderken tekil ev, apartman, site dizisinde ortaklaşmanın, ortak yaşam biçiminin gelişmesi olarak da tanımlayabiliriz. Kapalı banliyö, site tipi yerleşmelerin kentsel yaşam için olumlu yönü kentin fizik mekanına kentsel tasarım ölçeğinde müdahale imkanını vermeleridir. Çünkü artık metropol ölçeğinde ki kentler tekil evlerin, apartmanların sadece imar planına bağlı bir şekilde dış mekan tasarımını dikkate almadan yan yana gelmesiyle değil de, bir ana çatkı içinde tasarlamış kent parçalarının organizasyonu ile oluşmalı, gelişmelidir. Bu hem kapalı siteler hem kentin diğer fonksiyon parçaları için böyledir. Kent planını gözardı etmeyen "fraktal" bir kurgu bu büyük gruplaşmış bütüne ulaştırır bizi.

1975-1980 yılları arasında üniversitede, öğrencilerimle Nişantaş'ta, Kadıköy Bahariye'de, Beşiktaş'ta mevcut yapı adalarının -teorik deney olarak yıkarak veya koruyarak- yaşayanların demografik ve sosyal özelliklerini bozmadan, aynı alan içinde aynı sayıda insanı kentsel donatıları zenginleştirerek ve kentsel konforu arttırarak nasıl yeniden yapılandırılabileceğini araştırmak üzere projeler yaptık. Yapı adalarının ada içi boşluklarını değerlendirerek parkları, oto parkları, çocuk oyun alanları, kültürel imkanları ile aynı sayıdaki insanı aynı yapı adasında daha iyi yaşatacak çok iyi projeler çıktı. Bu yapı adaları da çok sayıda "kapalı" birimden oluşan ancak kentsel ve çevresel imkanlarını kullanamayan kapalı sitelerdir aslında.

Sonuç olarak; kent içi bir villanın kent ve kentliler için artısı eksisi neyse, kapalı sitelerinde o kadardır. Metropol ölçeğinde doku çeşitlemeleri kentin zenginliğidir. Kaldı ki bu sitelerin büyük ölçüde yaygınlaşması toplumsal açıdan imkansızdır.

Bu tür yerleşmelerin son dönemde Türkiye'de hızla yaygınlaşmasının nedeni 80'li yıllardan sonra oluşan gelir profili eğilimleri olduğu kadar Türk insanının pragmatizmine de dayanmaktadır. Söz konusu olan, sınıf atlayan, ama para ve kullanım kapasitesi itibariyle tekil villayı taşıyamayan veya taşımayı zor bulan insanların ortaklaşmış bir biçimde villa lüksünü bir site içinde ve kolay edinme realitesidir basit olarak. Bu tür yerleşmelerin Türkiye'deki ürünler bağlamında değerlendirirsek mimarisi çağdaş çizgiler taşıyanların kent için doğru, olması gereken örnekler olduğunu düşünüyorum. En tehlikeli yaklaşımlarda satış kaygısıyla, yeni zengin, sınıf atlayan bu toplumsal profilin oturmamış değerlerini saptıran çağ dışı mimari önerilerdir. "Amerikan Evleri", Türk, İtalyan, İspanyol mimarisi karışımı yutturmacalar insanların hayallerini yanlış yönlendirerek burjuva kültürünün ilk adımlarını yanlış attırmaktadır. Elbette bu çağdışı tavır tekil binalarda da vardır. Fakat bu olgu, toplu yerleşmelerde kültürel ve mimari "genosite" ölçeğine varmaktadır. Kent ve kentliliğin kültürel anlamda burjuva kültürü kalitesine ihtiyacı vardır. Ben yıllar önce kapalı yerleşmeleri "kentsel vahalar" olarak tanımlamıştım. Sonraki bir yazımda da bu yerleşmeler için "kent parçaları" dedim. Kapalı siteleri kentte varolması gereken doku parçaları olarak görüyorum. Bu yerleşmeler oturanları sosyal yaşamdan soyutlamıyor. Kimse metropolün handikaplarından sadece fizik mekanla soyutlanamaz. Ancak kendine soluklanabileceği bir aura yaratabilir. Nasıl özel otomobille kentin ulaşım sorunlarından kaçılamaz ve kentin ulaşımı çözülemezse, özel yerleşme alanlarıyla da kentin yerleşim problemleri çözülemez ve bunlardan kaçılamaz. Ancak bu bağlamda kapalı yerleşmelerin iyileri komşuluk ünitelerinin, mahalle ünitelerinin nasıl olması gerektiğini örnekleyebilirler. Ve yaşam konforunun kentin imar planından değil de işlevsel mekanlar kurgusundan oluşması gerektiğini gösterebilirler.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz