|
reklam |
|
|||
Not: 1991 senesinde Faruk Yorgancıoğlu ile Semerkant Yarışmasının A.B.D.li finalistleri olarak Özbekistan'a davet edildik. Dönüş yolumuz'da İstanbul'a uğradık ve yarışma vesilesiyle Arkitekt Dergisi'nin düzenlediği konferansa katıldık. Sapanca'ya giden nostalji treni içinde düzenlenen konferansta bir çok meslekdaşımızla tanıştık ve düşüncelerimizi paylaştık. Yolculuk sonunda ortak görüşlerimiz Sapanca Bildirisi olarak imzalandı. Ertesi gün kendi düşüncelerimi yazdım ve Arkitekt editörü Ahmet Turhan Altıner'e gönderdim. Sapanca Gezisi ardından, yoğun ve kaliteli tartışmalardan sonra, kafamda çeşitli fikirlerin yoğunlaştığını hissettim. Konferans süresinde, meslekdaşlarımı dinlerken kendi fikirlerimi yeterince ifade edemediğim için üzülmüştüm. Ertesi gün düşüncelerimi yazmaya karar verdim. Sapanca Gezisini uygar bir tartışma ortamının mükemmel bir örneği
olarak unutmayacağım. Kısa bir sürede bu kadar mimar arkadaşımızın
biraraya gelmesine hayran kaldım. İyi organize edilmiş ama spontane bir
konferansı kısa bir sürede ancak Türk insanı gerçekleştirebilir diye
takdir ettim. Hayatlarını sürekli programlıyan ve kalıplıyan Batılı'ların
memleketinde yaşıyan ben, ruhumdaki Doğu'yu atamamışım. Çalışmama biraz
keyif eklemeyi; eğlenceme biraz iş eklemeyi benliğimde taşımışım. "Doğulu muyuz? yoksa Batılı mıyız?" sorusunu biz Türkler hep
kendimize sorarız. Cevap verirken ne yazıkki Batı'nın değer ölçüleriyle
kendimizi kıyaslarız. Sapanca'dan İstanbul'a dönüğümüzde değerli meslekdaşımız Berhuz Çinici'nin
ev/bürosuna uğrayıp sohbetimizi orada devam ettirdik. Biz Türk mimarlar keyif ve işi bir araya getirmeyi çok iyi beceriyoruz.
Hepimiz kendine uygun tarzda bunu yaparken, sigara, çay ve çizim cambazlığında
ayrıca çok başarılıyız. Kendimizden esirgiyemediğimiz "keyif"'i
,yani yaşamdan zevk alma arzusunu, niye kültürümüzü tanımlarken küçümsüyoruz? Doğu'dan gelen göçlerle büyük kentlerimizin değişmesini bir felaket olarak değerlendiriyoruz. Kentlerimize akan o "insan seli" bizi korkutuyor ve "onlar"ın kültürünü kabul edemiyoruz. Halbuki mimarlarımız gibi onlarında "keyif" alma isteği ruhlarına işlemiş, ama "iş" İstanbul'da. Bu insanları "kentlerimizi mahveden işgalciler" diyerek soyutlamak ve onları problem olarak görmek mesleki ağırlığımızı hafifletiyor. Kentlerimize göç eden nüfusun beklentileri son derece açık. Arzuları ailece beraber oturmak, toprağa ve ağaca yakın olmak, mahallesini, sokağını benimsemek, sahip olduğu evi sevmek ve süslemek. Parasal güçleri olsaydı herhalde mimar tutup villa yaptırırlardı, ama başka olanakları olmadığı için kolları sıvayıp gecekondu inşa ediyorlar. Mevcut düzen içinde sosyal ihtiyaçlarını gideren insanlarımızı ayıplamanın çözüm olduğuna inanmıyorum. Biz mimarlar İstanbulun 500,000 nüfüslu zamanını hayal edip 10 milyonluk
bir metropol'un ihtiyaçlarına burun kıvırıyoruz. Yarışmada konumuz olan Semerkant'ın insanları da bize çok benziyorlar.
Yakın geçmişte Sovyet mimarlarının onlar için uygun gördüğü çok katlı
beton binaları benimsememişler ve terk etmişler. Etrafı duvarlarla çevrili,
en fazla iki katlı, bahçeli ve avlulu geleneksel evlerine geri dönmüşler. Kent içinde mimari önerilmeden evvel kentin mevcut yapısındaki doğru ölçeğin
ve yaşam tarzının belirlenmesi gerekir. Kent tasarımında ortak yaşam
mekanları çevrelerindeki dokularla tanımlanırlar. Demokratik olarak kabul gören
kent tasarımının uygulanması için ölçeğin kesin olması ama mimarinin
esnek olması gerekir. İmar Planı kentsel tasarımı tarif eder. Uygulanması
daha uzun sürede, geniş katılımlarla, ve çağdaş yorumlarla yapılır. Faruk Yorgancıoğlu ile Semerkant projesinde çalışırken konuyu mimari
uygulama ölçeğine indirmedik. Mimariyi belirleseydik kişisel tercihlerimiz
Semerkant'a uygun olmayabilirdi. Sapanca treninde mevcut tarihi kentlerimizi kurtarmak için bir bildiri hazırlandı ve onu hepimiz imzaladık. 1991 Sapanca Bildirisi mesleki çaresizlik içerisinde bir ortak dayanışmaya davet olarak değerlendirilmeli. Bu bildiri kentlerimizin yaşam kalitesini yükseltmek için politik güçlerin kullanılmasını kabul ederken, somut bir eylem için öneri getiremedi. Mesleğimizin ve kültürümüzün içinde bulunduğu kararsızlıklar,
sonunda Doğu / Batı kökenli düşüncelerin mücadelesi ile düğümlenecektir.
Belkide bu iki kutup arasında yırtılmayı engellemek için, çelişkilerden
yaratılan kültürel sentezi zaman içinde benimsiyeceğiz. Benim arzum,
kentlerimiz ve çağdaş mimarimiz bu kültürel sentezin doğru ifadesini yansıtabilmesidir. |
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]