Simgesel Meslek Ödülleri Türkiye'den
Bir Örnek: Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri
Aydan Balamir
"Yerleşik meslekler, akademik disiplinler, ve
diğer örgütlü kültürel üretim biçimleri kimi üyelerini periyodik ödüller
yoluyla onurlandırırlar. Bu etkinlikler, uzman izleyicilerin ve ilgili
kamuoyunun dikkatini seçkin isimlere çekmek için törenler olmanın ötesinde
anlam taşırlar. Ödüller, özerk otorite egzersizleridirler; bir uzmanlık
alanının simgesel bekçileri bu yolla, dışardakilerin yargılarını
kendilerininkiyle değiştirmeye çalışırlar."
"Mesleki ödüller hem resmi bir onay kokartı
hem de mesleğin söyleminde değişimin önemli göstergeleridir. Ama şunu da
unutmamalı ki ödüller ... mimari çalışmanın yoğun işbirliği yönünü
ve acımasız rekabetçi gerçekliğini örter. Tasarım ödülleri mesleğin
yalnız sanatsal kimliğine bağlılığı değil, aynı zamanda tekil müelliflik
gibi karizmatik ideolojisini de sürdürmeye yarar."
Meslek sosyolojisi üzerine referans konumda çalışmaları
bulunan Magali Sarfatti Larson, mimarlık mesleğinde simgesel ödül
sistemlerini böyle tanımlayarak başlıyor incelemesine.1 Birkaç noktaya daha
değinip, Ulusal Mimarlık Ödülleri'nin tanıtımına öyle geçelim. Öncelikle,
kültür üreticileri için simgesel ödüller maddi ödüllere oranla daha
kolay denetlenebilir durumdadırlar. Maddi kaynaklar üzerinde denetim sahibi
olunmadığında yaratıcı özgürlükten kolayca ödün verilebilirken, o
yaratıcı kişilerin bizzat kendileri tarafından yönetilen simgesel ödüllerin,
tasarım özgürlüğünü daha kolay teşvik edeceği varsayılır. Ama
simgesel ödül sistemlerinin özerkliğini asıl şurda görüyor Larson: Kültürün
örgütlü üreticileri, denetimleri altında tutabildikleri ile tutamadıkları
arasında bir "geri besleme zinciri" oluşturarak, yargılarının üstünlüğünü
kanıtlamaya çalışırlar. Bir yandan denetimleri dışındaki, servet ve şöhret
getirmiş başarılar bir alanın uzmanlaşmış söylemiyle yeniden yorumlanmış
olurken, diğer yandan da meslek seçkinlerinin meslekdaşlarına özerk olarak
bahşettikleri simgesel ödüller, ilgili bazı haricileri etkileyerek, maddi ödüllerin
kazanımını da olası kılar (Larson, 1993:182). Sonuçta bundan yalnız ödül
sahipleri değil, mesleğin tüm seçkinleri ve takipçileri yarar görür;
meslekleşme projesinin temelindeki 'meslek çıkarlarının gözetimi' işlemektedir.
Dolayısıyla, simgesel ödüllerin manevi değeri dışında
ne işe yaradığı konusu, birkaç yönlüdür Larson'a göre: Birincisi, maddi
ödüllerin kazanımına bir kapı aralayışıdır; müşterilere doğru seçim
yaptıklarını hissettirerek, yeni işlerin gelmesini kolaylaştırır. İkinci
olarak, mimarlık söylemi üzerindeki rolü nedeniyle, kişilere meslekte
etkili olma zeminleri, kariyer fırsatları da sunmaktadır ödüller. Bu bakımdan,
mesleğin seçkinleri için önemli olduğu kadar, mimarlık söyleminin oluşumuna
katkıda bulunmaya talip bir kesim için de önemlidir simgesel ödüller.
Üçüncüsü, mimarların çoğu mimarlığı kimsenin anlamadığı, umursamadığı
duygusunu paylaşırlar; ödüller bu bakımdan da, "teselli mükafatı"
olarak anlam taşırlar. Kendisi de bir 'harici' olan Larson'un (1993:183) deyişiyle,
"esoteric işlerle meşgul olan diğer uzmanlar gibi, mimarlar da, yaptıklarının
önemini teyid için birbirlerine ödül dağıtırlar."
Maddi ve manevi kazanımlar kadar, teselli mükafatlarına
da ihtiyacı olduğu kuşku götürmez olan Türk mimarları, kendi özerk ödüllerini
1987 yılında, Mimarlar Odası bünyesinde oluşturdular. İlk kez 1988 yılında
Mimar Sinan'ın 400'üncü ölüm yıldönümü anısına düzenlenmiş olan
Sergi ve Ödül programı, Türkiye'de mimarlık mesleği ve kültürünü gündeme
taşıma yolunda ilk kurumsal girişim örneğidir. Ankaralı 3 genç mimarın-Hasan
ÖZBAY, Tamer BAŞBUĞ ve Cem AÇIKKOL-öngörülü girişimleriyle başlatılan
pogramın amacı, yönetmelikte şöyle belirtilmişti: "ülkemizdeki
mimarlık faaliyetinin tanıtılması, özendirilmesi, ödüllendirilmesi
yoluyla mimarlığın kamuoyu gündeminde bulundurulması, mimarlık ürünlerinin
belgelenmesi ve güzel sanatların teşvik edilmesi". Duyuru metinlerinde
vurgulanagelen noktalar arasında şunlar da sayılabilir: "öncü
nitelikteki çalışma ve yeni fikirlerin ortaya çıkarılıp teşvik edilmesi
... çağdaş Türkiye mimarlığına ait düşünce ve uygulama ortamının
zenginleştirilmesi ... Türkiye'de güncel mimarlık panoramasının ortaya
konup belgelenmesi ... "
İlk formüle edildiği şekliyle, programın ana
unsuru Sergi'ydi. Ödül kısmı başta, etkinliğin bir yan ürünü olarak düşünülmüş;
ama giderek birbirinden ayrılmaz, biri diğerini anlamlandırır iki parçanın
bütünleşik yapısı ortaya çıktı. Kapsamlı, kuşatıcı bir Oda etkinliğinin
ne ödülsüz bir sergi, ne de sergisiz bir ödül olabileceğini düşünmek
artık zor. Katılanlar yönünden ise, ödül programının ülke ölçeğinde
katılıma açık bir sergiyle birlikte seyredişi ve bir jüri süzgecinden geçmesi
nedeniyle, meslek topluluğunca önemsendiği izlenmekte. Eleştirilen yönleri
de var kuşkusuz; bazılarına daha sonra değineceğim.
Sergi dökümleri ve ödül türleri
Ulusal Sergi, iki yılda bir düzenli olarak gerçekleşti; ödüllerin tanıtımı
ve katılım listeleri Mimarlık Dergisi'nde aksamadan yer aldı.2 İlk dört dönemin
sergi katalogları da, düzenli olarak basılmıştı; 5. katalogda bir aksama
oldu, ve toparlanabilmesi pek kolay gözükmüyor.3 Son iki döneminkiler ise
basım hazırlığında, birisi çıkmak üzere. Sergi her dönem, yurtiçi ve
yurtdışı yolculuklara çıktı. Panoları yıprandı, kimi kayboldu,
katalogları tükendi. 2000 yılında yedinci dönemini tamamlamış olan Ulusal
Sergi'ye bu süre içinde 700'e yakın mimar veya mimarlar grubu, 869 eserle katıldı,
ve çeşitli kategorilerde 78 ödül verildi. Küçük bir istatistik, dağılım
hakkında bir fikir verebilir: 44 mimar, 28 mimarlar grubu, ve 4 kurum. Bunlar
azımsanacak sayılar olmamakla birlikte, henüz ne Türkiye mimarlığını
temsil etme gücünü, ne de ödül programının mimarlık ortamı üzerindeki
etkilerini tartabilecek yeterli bir örneklem sağladığı söylenemez.4
Ulusal Mimarlık Ödülleri, "Büyük Ödül"
(Sinan Ödülü) ve "Başarı Ödülleri" olmak üzere, iki türde. Büyük
Ödül, tüm meslek yaşamı ölçü alınarak tek bir mimara verilmekte; Başarı
Ödülleri kapsamında ise "Mesleğe Katkı", "Yapı",
"Mimari Proje" ve "Grafik Sunuş kategorilerinde, en çok 11 ödül
verilebiliyor. Bunlar içinde Yapı dalında verilen 5 ödülden ikisi, önceden
ilan edilmek koşuluyla, özelleşmiş konulara ayrılabiliyor. Örneğin Ödül'ün
ilk iki döneminde sponsor firma adına, betonun mimari olanaklarına yönelik
bir "Gri Sanat Ödülü", ve ikinci döneminden bu yana gelenekselleşen
bir "Koruma Sanatı Ödülü" var. 1996 yılında, o tarihte yapılan
Habitat Konferansı'nın çağrışımıyla, bir "Toplu Konut" ödülü
düşünülmüş, fakat bu dalda uygun başvuru olmadığından verilememişti.
Özelleşmiş konulara son bir örnekse, 1998 ve 2000 dönemlerinde duyurulan ve
ödülleri de verilen "Yaşam Çevresi" başlığı oldu. Koşullara
uygun olarak Ulusal Sergi'ye katılan tüm eserler, Başarı Ödülleri için doğal
adaydırlar. "Büyük Ödül" ile "Mesleğe Katkı-Başarı Ödülü"
içinse, kişisel başvuru yapılmıyor. Bu ödüller için jüri üyeleri
adaylarını kendileri belirliyor. Son iki dönemdir, meslek topluluğu tarafından
aday gösterme yolu açılmış olduğundan, kişi ve kurumlardan gelen aday önerileri
de söz konusu olmakta.
Ulusal Sergi, iki yıllık dönemler için kurulan 3
kişilik bir komite tarafından düzenleniyor, ve 5 kişilik bağımsız bir jürinin
incelemesine sunuluyor. Komite, yönetmeliğin ana çerçevesi içinde kalarak,
katılım koşullarını ve başlıkları her dönem yeniden kesinleştiriyor;
duyuru ve raportörlük işlerini yürütüyor; yönetmelikte belirlenen jüri
kompozisyonuna uygun olarak da, uzunca bir öneri liste hazırlayıp Oda yönetimine
sunuyor. Merkez Yönetim Kurulu tarafından kesinleştirilen jüri kompozisyonu
şöyle: En az 20 yıllık meslek faaliyeti bulunan 2 mimarlık tarihçisi veya
eleştirmeni; mimarlık uygulamalarıyla bilinen, biri en az 10 yıl diğerleri
20 yıl meslek deneyimli 3 mimar. İlk gruptan birinin restorasyon uzmanı, jüri
üyelerinden herhangi birininse, bir önceki dönemin jürisinden olmasına
dikkat ediliyor.
Jüriler ve Kriterler
Jüri tutanakları ve raporlarına topluca bakıldığında, programın 12 yıllık
haritası okunabilir, ve en dikkat çekici olan da, 'tarih' olmaya en yakın
duran ilk dönemlerinkidir elbet. 1988 yılındaki ilk Jüri'nin Türkiye'de bir
ödül programının 'ilkliği' konusundaki bilinç ve duyarlılığı, jüri
tutanaklarının adeta her satırına sinmiş gibidir. Örneğin, başta üç kişi
olarak belirlenmiş seçici kurul üyeleri "sergi ve ödüllerin ilk defa
yapılacak olmasının, konunun önemini artırdığını belirterek Seçici
Kurul'un beş kişiye çıkarılmasını sözlü olarak istemişlerdir". Jürinin
ödüllendirmedeki özen ve titizliği şu sözlerden de belli: "Kurulumuz,
bu atamanın ve ödül geleneğinin kurulmasının bilinci ve sorumluluğunu taşıyarak
... Cumhuriyet mimarlığının bir ilk değerlendirmesini gerçekleştirmeye çalışmıştır."
İlk seçici kurul raporundaki bu törensel ifade ve Cumhuriyet mimarlığının
muhasebesini yapma sorumluluğunu duyuş, ödüllerdeki temkinlilik ve kadirşinaslık,
birkaç jüri boyunca devam edecektir. Devam eden bir başka özellik de, jüri
kriterlerindeki 'evrensellik' vurgusu, ve doğruluğu tartışma götürmez
ilkelerde ısrarlılıktır. Örneğin ilk ve ikinci jüri raporlarında açık
dökümü yapılmış kriterlerin ortak bölenleri olarak kalıcılık, çevreyle
bütünleşme/diyalog, kişisel varlık/özgünlük gibi meziyetler sayılabilir.
Jürilerin çoğu, kriterlerini baştan sıralamamayı tercih etmişlerse de her
ödül için yazılan kısa gerekçelerde benzeri temalar satır aralarında sürmektedir.
"Gündelik modalara kapılma", mimarlığın
en ciddi hastalığı olarak teşhis edilmiş gibidir; ama bu, "çağdaşlık"
idealiyle de çelişmemelidir: "geçici değil, kalıcı değerlere sahip
… zaman aşımına direnen, evrensel değerlere yaslanan, fakat aynı zamanda
çağını ve kişiliğini arayan, sorgulayan bir mimarlık anlayışı"
(1988), "çağdaş Türkiye mimarlığı açısından ulaşılan başarı"
(1990) ifadelerinde vurgulandığı gibi... Bir diğer jüri açıklamasında
ise "yarışma jürilerinden farklı olarak, konu ve ölçek birliği göstermeyen"
bir ödüllendirme ortamında eleme ve seçme ölçütleri belirlemenin güçlüğüne
değiniliyor; ve "her dalda tekil örnekler üzerinde tartışılarak genel
ilkelere ulaşma" yolunun benimsendiği ifade edildikten sonra, hastalığın
teşhisine yeni bir boyut daha ekleniyor: "…paylaşılan temel eğilim,
fazlaca sorgulanmadan kabul gören moda söylemlere olduğu kadar, genelgeçer işleyiş
ve normlara da direnç gösteren çabaların ortaya çıkarılması yönünde
olmuştur" (1994).
İlk Ödüller: Yılların mahcup telafisi
İlk jüri, değerlendirme yöntemlerinin açıklamasında "formel bir
eleme yapmamaya" özen gösterildiğini belirtmiş, ve bir "ödül
grubu" belirlenmiş olmasına rağmen, bu isimlerin açıklanmasının
uygun bulunmayışını da not düşmüş: "Serginin ilk defa yapılıyor
olması ödüllendirilmeyen çalışmaların da değerlerini tartışılır hale
getirmemelidir." Jürinin meslekdaşlarını incitmekten, ve belki daha ilk
sergide ürkütüp, programın devamını tehlikeye sokmaktan çekingenlik
duyması anlaşılır bir durum. Ödülsüz geçen yılların da telafisini üstlenmiş
gibidir jüri; bu bilinç, ödül sahiplerinin kıdemi ve meslek topluluğunca
tanınmışlığından da bellidir: Büyük Ödül'e Sedat Hakkı ELDEM, Mesleğe
Katkı Ödülü'ne Zeki SAYAR isimleri öylesine yakışmıştır ki, henüz
hayatta oldukları o yıl için başka herhangi bir ismin düşünülemez oluşu,
ödül programına bir güven duygusunun gelişmesine neden olmuştur. 1990 yılı
için de Turgut CANSEVER ile Doğan KUBAN isimleri, benzer birer tınıya
sahiptir.
Yapı dalı ödüllerindeki isimler de kendi
kategorilerinde birer rahatlama sağlamış sayılabilir. Bir kısmı nicedir
bilinen, kıymeti yarışma jürileri veya yayınlarla tartılmış yapıların
Sergi'ye yollanıp da ödülsüz dönmeleri, Ödül programı hakkında soru işaretleri
doğurabilecektir. Kimisi 60lı, 70li yıllardan ünlü yapılar, kimisi müelliflerinin
unutulmaz eserleri arasında sayılmasa da, önemsenen bir Sergi'ye yollanan yakın
dönem çalışmalarıdır. Müelliflerinin tartışmasız isimlerinden de güç
almış gibi duran temkinli seçimler yanında, Gri Sanat ile Mimari Proje
dallarındaki seçimler biraz daha esnek tutulmuş gibidir; ama onlar da,
birinin doğrudan Yapı ödülü olamayışı, diğerininse oy çokluğuyla seçilebilişi
nedeniyle, 'mazeretli temkinsizlikler' olarak hoşgörüye açıktırlar. 1990 jürisinden
itibaren ise, gerçekleşmemiş projeler için temkinli tavrın bırakıldığı
gözleniyor; o yıllarda çok tartışılan tasarım özgürlüğünü yüreklendiren
cesur kararlara rastlamak mümkün.
İlk ödül dönemlerinin bir diğer mahcup edası,
genelde grafik sunuşlarda, ama özel olarak da Grafik Sunuş dalındaki katılımlardadır.
Bu dalın yönetmelikte tariflenen içeriğine ve sonradan alıp yürüyen
tekniklerine ısınış, ancak 3. ödülden sonra olabilmiş; 4. ve 5. ödül dönemlerinde
grafik iyice yükselmiş, daha sonra tekrar düşüşe geçilmiş gibi. Son dönem
ödül verilmeyip, bu dalda ödül vermenin gereği jüri üyelerince tartışılır
olmuşsa da, bu kategoriden beklenen "yarım kalmış tasarım çalışmaları,
fikir projeleri, mimariyle ilişkili bir konu üzerinde grafik tasarım türündeki
her türlü sunuş" için, belki daha iyi bir başlık altında, ama
mutlaka bir yer açılmalı Ulusal Sergi içinde.
Ödül programına ısınış ve yeni arayışlar
Üçüncü ödül döneminden itibaren katılım grafiğinin önce giderek yükselip
(sırasıyla 100, 169 ve 173 eser), sonra da düşüşe geçtiği gözleniyor
(107 ve 76 eser). Son ödül dönemindeki düşüşün nedenleri arasında,
katalogların basımındaki aksaklıklar yanısıra, dökümanları elektronik
ortamda (ve plotter çıktısı olarak) istenen ilk sergi oluşu da sayılmalı.
İlk dönem, "ya kimse katılmazsa" endişesiyle,
MYK ve Komite üyelerinin ödül dışı katılımları çağaltmaya çalıştıkları
düşünülürse, ilk yıllardaki artış, programın artık yerleşik dönemine
geçildiğinin işaretleridir. Ortaya çıkan isimler ve jüri değerlendirme
kriterleri, yerleşmiş bir etkinliğin özgüvenini yansıtmaktadır. Büyük
Ödül için mutlaka 'en kıdemli', ve adı en çok geçen ve 'beklenen' isimler
değil, jürinin tartışma süzgecinden geçip berraklaşan ölçütlere göre
isimler belirir: Şevki VANLI, Sami SİSA-Doğan TEKELİ grubu ve Abdurrahman
HANCI. Özellikle üçüncü isim, jürinin medyatik olmayan, saklı kalmış değerleri
bulup çıkarmaya yönelik kararlılığının bir göstergesidir; Ulusal Ödül
programının tartışıldığı ortamlarda, mimarlıkta öncelikli değerlerin
tartışılmasına yol açmış, ve son iki dönem ödüllerinde izlenen ölçütlerin
de habercisi olmuştu: Nezih ELDEM ile Maruf ÖNAL. Mesleğe Katkı dalında
ise, ikili ödüllerin yerleştiği bu dönemlerde uyumlu, anlamlı çiftler oluşturulduğu
gözleniyor: Cemil GERÇEK ile YEM, Süha ÖZKAN ile Uğur TANYELİ, Bülent ÖZER
ve Cumhuriyet Gazetesi, Erdem Aksoy ve TMÖB (Türkiye Mimarlık Öğrencileri
Buluşması), Afife Batur ve Doğan Hasol.
Üçüncü dönemden itibaren, Yapı dalı ödüllerinde
ortodoks modernist çizgiden uzaklaşılıp, zamanın 'geç modern' ve
'postmodern' paletleri içine yerleşebilecek örneklere giderek ısınılmış
olduğu da gözleniyor. Üslupta ve malzemede liberalleşmenin yanısıra, dönemsel
motiflerle tanımlanması kolay olmayan modernist çalışmalar da revaçtadır.
Son iki döneminse, Yapı ve Proje dalı ödüllerinin 'minimalist dönemi' olduğu
söylenebilir. Bu da, programa yöneltilen eleştirilerin bir diğeri; ödüllerin
minimalist çizgideki ve genellikle küçük programlı çalışmalara yoğunlaştığı
(örneğin yüksek kat fobisinin aşılamadığı), ve gerek katılımın
gerekse ödüllerin giderek İstanbul ağırlıklı olmaya başladığı, tartışılan
konular arasında.
Eleştirilen yönlerine ve eksiklerine karşılık
Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, her iki yılda bir mimarlar için
birbiriyle karşılaşma, bir yandan kendi kendisiyle hesaplaşırken, aynı
zamanda meslek topluluğu dışına da açılarak Türkiye mimarlığı için çabalarını,
birikimlerini, ve karşılığı her zaman alınamayan emeklerini sergileme fırsatı
yaratmaktadır. Bunca emeğe karşılık, yaşadığımız kentlerin avuçlarımızdan
nasıl kayıp gidebildiğini düşünmek ve düşündürtmek için de bir fırsat
olmakta... Değerli bir mimari miras üzerine bugün ne yapıldığını, dünya
mimarlığı içinde nasıl konumlandığımızı tartabilmek için biraraya
gelinen bir ortamdır.
Yayın künyesi:
Aydan Balamir, Simgesel Meslek Ödüllerine Türkiye'den Bir Örnek: Ulusal
Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, XXI Tasarım Kültürü Dergisi, (5) 2000,
108-116.
Notlar:
1 M. S. Larson (1993), Behind the Postmodern Façade:
Architectural Change in Late Twentieth-Century America, University of California
Press, Berkeley, California, pp. 182 ve 183. Kitabın son iki bölümü (pp.
182-242) simgesel ödüllerin mimarlık söylemi üzerindeki etkilerini
inceliyor. (Bkz: not 4)
2 Ödüllerin tanıtımı Mimarlık Dergisi'nin
şu sayılarında yer almakta: 230 (1988), 241 (1990), 248 (1992), 258 (1994),
270 (1996), 282 (1998) ve 294 (2000). Ulusal Sergi ve Ödül programı üzerine
bir tartışmanın derlendiği sayı: 268 (1996).
3 Dönemin Mimarlar Odası Yayın Sekreterliği
ile, işin verildiği matbaanın sorumsuzluğu nedeniyle kaybolan dökümanların
ancak bir kısmına ulaşılabildi. Yayınlanmış kataloglar, 1988 ile 1994
arası sergilere ait.
4 Yalnız nicelik açısından bakıp, örneğin
Progressive Architecture (PA) ödüllerinin istatistikleriyle karşılaştırılırsa:
PA programının 35 yıllık bir kesitinde 26,000 dolayında başvuru olmuş,
849 ödül verilmiş, bir de 224 ünlü jüri üyesinin görev yapmış olduğu
not ediliyor (Larson, 1993:184). Amerikan mimarlığında kendi başına bir
mesleki kurum haline gelmiş PA irdelemesinde Larson, 40 yılı aşkın bir süredir
verilen ödüllerin 1966-85 arası bir kesitine yoğunlaşarak, mimarlık söyleminde
"değişimin barometreleri" olarak gördüğü jüri sonuçlarına ve
süreçlere bakıyor. Jüri tartışmaları, hatta jürinin oluşumu, rapor ve
yayınlarda editörlerce vurgulanan ifadeler, hepsi de yıllar içinde Amerikan
mimarlık tarihinin mikroskopik bir görünümünü sağlamaktadır Larson için.
Ulusal Sergi ve Odüller'in geçmişi ve etkileri ise, Türk mimarlığından
bir kesitin tarihini açığa çıkarabilecek boyutlarda değil henüz; yayınlanmış
duyuruları, jüri tutanakları ve raporları üzerinden, programın kendi iç
dinamiğinin gelişimine bakılabilir ancak. Burada yalnızca duyurular ve ödüller
üzerinden kısa bir değerlendirmeyle yetinildi. Daha kapsamlı ve güvenilir
bir irdeleme, kataloglar bütününde yapılabilmeli.
|