Mimarlar
Odası 9 Nisan 2001 –
Mimar Sinan Günü
Bildirisi
Ölümünün
413. yıldönümünde gururla andığımız
“SİNAN’IN
ÜLKESİNDE UTANIYORUZ...”
Gurur ve esin kaynağımız Mimar
Sinan’ı (1492-1588) ölümünün 413. yılında “utanç duygularıyla”
anıyoruz...
Yeni bir yüzyılın ve binyılın
başlangıcındaki bu anma gününde utancımızın kaynağını ise Türkiye’nin
mimarlıkla olan tarihsel birlikteliğini hızla yok eden politikalardaki “son
gelişmeler” oluşturuyor...
İki yıl önceki büyük
depremler, (17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 Marmara-Bolu/Düzce depremleri)
mimarlığı ve mimarlığın insana, kültüre ve çevreye olan tarihsel bağlarını
sürekli “dışlayan”
spekülatif ve rantçı yapılaşmanın nelere yol açtığını, bugüne dek
benzeri görülmemiş bir felaketle yeniden kanıtlamıştı.
Ne var ki ülkeyi yönetenler
arasında bu sorunu çözmekle görevlendirilmiş siyasetçiler ve bürokratlar,
depremden sonraki yeni yasal düzenlemelerinde mimarlıkla yapılaşma sürecini
yeniden kaynaştıracakları yerde, felakete neden olan ayrışmayı daha da körükleyen
kurallar getirdiler...
Sermayesinin yarısına “arazi
mafyasının” bile ortak olabilmesine olanak sağlanan “yapı denetim
şirketleriyle” başlattıkları “sözde yapı denetim”
uygulamasında, yine depremi felakete dönüştüren plansız ve spekülatif yer
seçimlerine bağlı inşaatları bile “denetim pazarının müşterileri”
kılarak, onları daha da meşru ve kalıcı duruma getirmeye başladılar...
Üstelik, “bilime, çevreye,
toplumsal çıkarlara ve mimarlık kültürümüze” aykırı bu plansız
ya da “sözde planlı” yapılaşmayı artık engellemek için “öncelikle
yürürlüğe sokulması gereken” imar ve kentleşme konularındaki
yeni yasal düzenlemeleri de işte bu “yapı denetim pazarı oluşturma”
kararnamelerinin uygulanmaya başlanmasından sonraki “belirsiz”
bir tarihe de erteleyerek, (bu yasalar hala son şekli verilip, TBMM’ne
sunulmadı) kimi iyi niyetli yeni düzenlemeleri de daha doğmadan “denetim
şirketleri piyasasının” mimarlık ve planlama karşıtı “ticari“
ilişkilerine şimdiden tutsak ettiler...
“ENDÜSTRİ”
ADINA İHANET
Mimar
Sinan’a karşı işte böylesine başımız eğik bir anma günü
yapmamıza neden olan söz konusu politikaların aynı utancımızı daha da
arttıran girişimi de “Endüstri Bölgeleri Yasası” adlı tüm ülkeyi
gözden çıkartan yeni düzenlemedir.
Yine son büyük depremler,
özellikle sanayi tesislerinin, yarattıkları nüfus ve yapı yoğunluğu
nedeniyle, her istenilen yerde ve plansız olarak kurulamayacağını açıkça
kanıtladığı halde, şimdi özellikle yer seçimlerinde “özgür ve
denetimsiz kılacak” bir düzen getirilmek isteniyor.
Endüstri
Bölgeleri Yasa Tasarısı eğer yasalaşırsa, yabancı
sermaye ve yatırımları teşvik adına, artık her isteyen yatırımcı,
sadece ”kendi uygun gördüğü” yerde tesisini kurabilecek. Çünkü
tasarıya göre, bu yerler “hemen” (15 gün içinde) “endüstri
bölgesi” ilan edilecekler ve imar-çevre-koruma-orman-tarım-belediye
v.b. gibi tüm yasalar buralarda “geçersiz” kılınarak, söz konusu
tesise izin verilecek...
Deprem riski taşıyan yörelerin
dışında, Türkiye’nin ulusal ve evrensel kimliği, onuru, yaşam ve uygarlık
kaynakları olan SİT’lerin, ormanların, kıyıların, vasıflı tarım
arazilerinin ve doğal, kültürel, arkeolojik, ekolojik tüm koruma alanlarının
da yine “yatırımcı istediği takdirde” ve yine “hemen”
sanayi tesis alanı olarak imara açılmasını öngören bu yasa taslağını
hazırlayan her “kimse”, ya da “kimlerse”, aylardır çıkıp
yaptıklarını savunamıyorlar.
Ancak, böyle bir yasa taslağının
bugünlerde “Başbakanlığın” resmi kayıtlarında bulunuyor olmasından
ötürü de Sinan Günü’nü yine utanarak kutluyoruz...
ULUSAL
HAZİNEMİZE DE KIYACAKLAR
“Hazine
Arazilerinin Pazarlanması” konusu ise sadece depremden değil,
son yaşanan “ekonomik krizden” bile ders alınmadığının en açık
göstergesidir.
Çünkü, içine itildiğimiz
ekonomik krizin temelinde, Türkiye’nin üretime dayalı ekonomiden uzaklaştırılıp,
sadece tüketime, ranta ve spekülasyona dayalı “göreceli bir zenginleşmeyi”
getiren “talan ekonomisinin” yattığını artık herkes biliyor.
Büyük oranda arsa ve arazi
rantına bel bağlanan bu denetimsiz ve her açıdan “yokedici”
ekonomik tercihin sonucunda kentlerimiz, kıyılarımız, tüm yerleşme alanlarımız
imar ve yapılaşma açısından nasıl ki tam bir “bunalıma” girmiş
durumdalarsa, aynı bunalım bu talanın yarattığı gayri meşru ve üretime
dayanmayan vergisiz rant gelirlerinden oluşmuş bir “içi boş sermaye
piyasası” ile bu spekülatif piyasadan boş yere kaynak bekleyen kamusal
finans olanaklarında da yaşanıyor...
İşte böylesi bir aşamada,
ekonomiyi düzeltme ve kaynak bulma adına hala hazine arazilerinin “kent
yağmacılarına pazarlanmasını” ve devletin bu kamusal mallar üzerinden
“spekülatif gelir” elde etmesini savunabilenlerin varlığını gördükçe
de Sinan’ın huzurunda yüzümüz kızarıyor...
Bütün bu nedenlerle,
tarihsel onur ve gurur kaynağımız Mimar Sinan’ı 413. ölüm yıldönümünde
bizler bir kez daha büyük özlemlerle anarken, bizi Sinan karşısında böylesine
zor ve utanılır duruma sokanları da yine Sinan’a şikayet ederek uygarlık
tarihimiz önünde açıkça kınıyoruz...
OKTAY
EKİNCİ
TMMOB MİMARLAR ODASI
Merkez Yönetim Kurulu adına
Genel Başkan |