"Mimarlar Odası'nın Mimarlık-Kentleşme-Çevre-Kültür-İmar
Konularındaki Anayasa Maddelerine İlişkin Değişiklik Önerileri"
Raporu
"İMAR İMTİYAZI"NI ENGELLEMEK İÇİN
Madde 10 / 2. fıkra:
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Değerlendirme / Değişiklik : "Ayrıcalıklı" tutum ve
kamu hizmetlerine (imtiyaz sağlamaya) yasaklama getiren bu madde, ağırlıklı
olarak "imar izinleri" alanında da yoğun ve yaygın olarak
"ihlal" edilmektedir... İmar planlarında "parsel ölçeğinde"
yapılan değişikliklerle, ya da bazı kurumlara özel imar yetkisi veren
yasalar sayesinde, o parsele diğerlerine göre "ayrıcalıklı imar rantı"
getiren yapılaşma hakları verilmekte, böylece açık ve kesin olarak ilgili
kişilere "imtiyaz" sağlanmaktadır.
Türkiye'nin ve kentlerin dengesiz, çıkara dönük, kamu yararına aykırı
ve çevre çıkarlarını çiğneyen "imtiyazlı yapılaşmalarla"da
tahrip edilmesine neden olan, ayrıca toplumda genel adalet duygusunu ve kamuya
olan güveni de sarsan bu gibi uygulamaların önlenmesi ve aynı tür
uygulamalara olanak sağlayan yasaların giderilebilmesi için; Anayasa'nın 10.
maddesinin 2.fıkrasının "imarı da içerecek şekilde" yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir.
"DÜZENSİZ YERLEŞİMİ" ÖNLEMEK İÇİN :
Madde 23 / 1,2,3,4. paragraflar :
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi
sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını
korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini
önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Değerlendirme / Değişiklik : Bu maddedeki; "sağlıklı ve düzenli
kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak" için de
getirilen yerleşme ve seyahat hürriyeti kısıtlamasının yasal ve bilimsel
dayanağı "imar - planlama disiplini"dir.
Ne var ki buna rağmen, imar ve planlama alanında yaşanan başıboşluk ve
keyfi kullanılabilen yetkilerin yaptırımsız kalması yüzünden, SİT'ler,
ormanlar, yeşil alanlar, tarım alanları, su havzaları gibi "kamu malı"
niteliğindeki ve toplumun, gelecek kuşaklarının genel yaşam hakları ve çıkarları
için korunması gereken bölgelerde, sözcüğün tam anlamıyla bir "imar
ve yerleşme özgürlüğü" yaşanmaktadır...
Buna neden olan yasal ve kurumsal yetersizlikleri gidermek üzere, Anayasa'nın
bu maddesine "özel ve açınım getirici" ifadeler eklenmeli; örneğin
"doğal kültürel ve kentsel çevre değerlerini ve mirası korumak için"
sınırlamanın sadece "kanunla" değil, yasalarda öngörülen
"imar planlarıyla" da yapılabileceği ve tüm kamu-özel kurum ve
kuruluşların bu kısıtlamalara "uyma" ve kısıtlamayı "sağlamakla"
yükümlü oldukları vurgulanmalıdır.
"MÜLKİYET - İMAR DENGESİ" İÇİN
Madde 35 :
Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı
amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.
Değerlendirme / Değişiklik : Mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlanması
ve toplum yararına aykırı kullanılamayacağı yönündeki bu madde, sağlıklı
ve dengeli kentleşme için imar planları ve mevzuatıyla getirilen ve özel mülkteki
taşınmazlarda yapılanma koşullarını belirleyen kural ve hükümlere de
dayanaktır.
Ancak uygulamada, bu tür imar kuralları bir "mülkiyet hakkı"
gibi yorumlanmakta, yine sağlıklı-düzenli ve kamu yararına bir yapılı çevre
hedefiyle arsa ve arazilere imar kısıtlaması getirilmek istendiğinde
"hakkın ihlali" gibi görülerek engel olunabilmektedir.
Bu nedenle Anayasa'nın bu maddesinde, bir taşınmaz için mevzuat ya da
imar planlarıyla öngörülen "imar koşullarının" kesin olmayıp,
o mülkiyet için mutlak ve kazanılmış bir "hak" olarak
yorumlanamayacağına da ışık tutacak ifadelere yer vermek yararlı olacaktır.
Örneğin, ikinci fıkra; "Bu haklar, ancak planlı ve düzenli kentleşme,
çevreye saygılı yapılaşma ve kamu yararı amacıyla, kanunla ve imar
planlarıyla sınırlanabilir; mülkiyetler üzerindeki yapılaşma koşulları
mülkiyet hakkı değildir..." vb. açınımlarla yeniden düzenlenebilir...
Aynı konu, Anayasa'nın 44. Maddesi'nde de (Toprak Mülkiyeti) ele alınması
gereken bir konu olup, bu maddeye bağlı olarak uygulanacak "toprak kullanım
koşulları" arasında da yine arazilerin kamu ve toplum yararına aykırı,
imar ve planlama düzenini bozan, çevreye zarar verici yapılaşmalara karşı
korunması yönünde yasa ve planlarla kısıtlama getirilebileceği madde metni
içinde yer almalıdır...
"SİT'LERDE KAMULAŞTIRMA ÖNCELİĞİ" İÇİN
Madde 46 (1. fıkra) :
Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını
peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını
veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya
ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Değerlendirme / Değişiklik : Bu madde, imar planlarıyla ya da
yasal imar düzeni kararlarıyla, sağlıklı - düzenli - planlı yerleşme için
ve tarihi - doğal mirasın kamu eliyle korunması yönündeki kamulaştırmalara
da dayanaktır.
Ancak, özellikle doğal - kentsel - arkeolojik ve tarihi SİT'lerde gerekli
kamulaştırmalara yeterli önem ve öncelik verilmesini yönlendirici ve hatta
zorunlu kılıcı ifadeler içermediğinden, bu gibi alanlarda ilgili idarelerin
gerektiği kadar duyarlı davranmamalarına da ortam hazırlamaktadır.
Bu nedenle madde metni içinde ; "tarihsel , arkeolojik, kültürel ve
doğal mirasın korunması amacı"nın da açıkça ve "öncelik"
vurgulanarak yazılması, bu tıkanıklığın aşılmasında etkili olacaktır.
"ÇEVRENİN KORUNMASINDA" ÖNCELİK İÇİN
Madde 56 (1. ve 2 fıkralar) :
Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.
Değerlendirme / Değişiklik : Anayasa'mızdaki "çevre"
konusunu açıkça ve en genel ifadeyle ele alan bu madde, sadece "sağlık
hizmetleri" ile ilintili olarak düzenlenmiştir.
Oysa, Türkiye'nin de imzası bulunan çok sayıdaki uluslararası sözleşmede,
çevrenin korunması sadece "sağlıklı yaşam" açısından değil,
onu da içerecek şekilde ve daha kapsamlı olarak; "kimlikli, kişilikli
ve uygarca bir sağlıklı yaşamı bugünkü ve gelecek kuşaklara da sağlamak
için, ekonomik, sosyal kültürel ve siyasal alanda sürdürülebilir bir yaşamı
hedeflemek üzere" gerekli ve zorunlu olduğu vurgulanmaktadır.
Sayısız yasal belgede, kısaca "sürdürülebilir yaşam" ve
"kaynakları tüketmeden kalkınma" şeklinde özetlenebilen bu çağdaş
çevre bilinci ve anlayışının, yine bu ifadeler ve vurgulamalarla maddede
yer alması; hatta Anayasa'nın "çevre" konusundaki maddesinin
"sağlık" başlığından ayrı ve "özel bir maddeyle"
yeniden düzenlenmesi; doğal, kültürel, ekolojik, tarihsel çevre değerlerinin
korunmasının da bir "temel insan hakkı ve toplumsal sorumluluk"
olduğunun vurgulanması, artık "ertelenemez" bir zorunluluktur...
Yine, bu içerik ve hedefte düzenlenecek yeni bir Anayasa maddesinde, çevrenin
korunmasında "sivil toplumun" ve "hükümet dışı kuruluşların"
hak, görev ve sorumluluk üstlenmelerinde "devletle işbirliği"
yapmalarının ve kamu idaresinin bu faaliyetlerde "kolaylaştırıcı ve
destekleyici" olmalarının vurgulanması da; Türkiye'nin ev sahipliğini
yaptığı, 1996-İstanbul-B.M./Habitat-II Zirvesi"nin ülkemize yüklediği
sorumluluk ve görevler arasındadır.
KONUT ve KENTLEŞMEDE "PLANLAMA" İÇİN
Madde 57:
Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama
çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca
toplu konut teşebbüslerini destekler.
Değerlendirme / Değişiklik : Bu maddedeki; "şehirlerin özelliklerini
ve çevre şartlarını gözeten planlama" koşulu, sadece konut tasarımı
ve üretimi için değil, her türlü yapılaşmada her türlü yatırımda çok
önemlidir.
Bu nedenle, aynı vurgulamanın diğer tüm imar, yatırım, yapılaşma
alanlarına da yön verecek bir genel "şehircilik-mimarlık ilkesi ve koşulu"
şeklinde Anayasa'da yer alabilmesi için, madde metnine bunu sağlayacak ek fıkra
ya da düzenleme getirilmeli, konuttan sanayiye, turizmden ticarete kadar, ülkedeki;
"şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözetmeyen" hatta
çoğu kez de bu şartlara bağlı bir "planlamadan yoksun"
uygulamalara karşı yine Anayasa düzeyinde hukuksal önlem alınmalıdır.
"DOĞAL - KÜLTÜREL MİRASLA YAŞAMAK" İÇİN
Madde 63:
Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını
sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar
ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler
kanunla düzenlenir.
Değerlendirme / Değişiklik : Madde bu şekliyle, ülkedeki doğal
ve kültürel mirasın korunmasına yönelik "kamusal çabalar" için
Anayasa'daki en önemli dayanağı oluşturmakta, ancak bu mirasın korunmakla
birlikte "çağdaş kullanımda değerlendirilerek" yaşatılması için
gerekli olan hizmet, destek, teşvik ve girişimlere yeterli Anayasal katkıyı
sağlamaktan uzak kalmaktadır.
Bu nedenle madde metninde redaksiyon yapılarak; devletin bu varlıkların
korunmasıyla birlikte "yaşatılması" için de gerekli destekleyici
ve teşvik edici tedbirleri alacağı; hatta, kültür mirasının
"korunarak kullanılması" durumunda ilgili kişi ve kurumların
"vergi muafiyeti" vb. gibi özendirmelerle teşvik edileceği, imar ve
kentleşmeyle her türlü ilgili karar ve uygulamalarda da "öncelikle
tarihsel ve doğal mirasın korunarak yaşatılmasının" esas alınması
gerektiği açıkça vurgulanmalıdır.
"MİMARLIK SANATI"NI DA KORUMAK İÇİN
Madde 64:
Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının
korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için
gereken tedbirleri alır.
Değerlendirme / Değişiklik : Türkiye'nin sanata ve sanatçıya
verdiği ve vermesi gereken değerin Anayasal dayanağını oluşturan bu madde,
yine Türkiye'de "mimarlığın da bir temel sanat dalı" olduğu
bilinci giderek ve hızla azaldığı için, genelde mimarlık alanındaki yozlaşma
ve gerilemeye karşı da bir "Anayasal güvence" olarak değerlendirilemiyor...
O kadar ki özellikle son yıllarda, (aslında dünyanın en zengin mimarlık
tarihine ve birikimlerine sahip bir ülke olmamıza rağmen), hemen her alanda
mimarlık giderek "dışlanıyor" ve Türkiye "mimarlık zenginliğine
yakışmayan bir mimarsızlığın" tutsaklığını ve tahribatını taşıyor.
Bu nedenle, madde metninin; "Devlet, mimarlık ve sanat
faaliyetlerini..." şeklinde başlaması; "mimarlık ve sanat
eserlerinin ve sanatçılarının korunması" şeklinde sürmesi ve sonunun
da; "...mimarlık ve sanat sevgisinin yayılması" şeklinde düzenlenmesi,
bu yanlış ve sakıncalı gidişi durduracak; ayrıca geleceğimizi
"kimliksiz" ve "niteliksiz" kılacak bir yapılaşmayı da
önleyecek yönde olacaktır.
"DEMOKRATİK MESLEK KURULUŞLARI" İÇİN
Madde 135: (23.7.1995-4121)
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir
mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki
faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini
sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını
korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından
kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen
kamu tüzelkişilikleridir.
Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli
görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.
Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette
bulunamazlar.Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde
siyasi partiler aday gösteremezler.Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin
idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.
Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu
organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.
Ancak, milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun
devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca
varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını
faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içerisinde
görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar;
aksi halde, bu idari karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.
Değerlendirmeler / Değişiklik : Görüldüğü gibi, meslek odalarıyla
ilgili bu madde, 23.7.1995 günü TBMM'de kabul edilen 4121 sayılı yasayla gerçekleştirilmiş
değişikliklerine rağmen (metinde siyah yazılmıştır), Anayasa değişikliği
için bugünlerde süren (Eylül/2001) çabaların da temel hedefi olan
"demokratik ve sivil toplum" hedefinden oldukça uzaktır.
Bu nedenle madde aynı hedeflere "uyumlu" olarak yeniden düzenlenmeli
ve;
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının "özerk"
oldukları vurgulanmalı;
Görev ve sorumlulukları arasında; "ilgili meslek alanlarındaki
mesleki politikaların ve mesleğin uygulama koşul ve ilkelerinin belirlenmesi
ve denetlenmesi hakkı" açıkça tanınmalı;
Bu konularda geliştirecekleri kural ve görüşlere devletin ve özel
kesimin "uyması" yönünde gerekli "ortak karar süreçleri"
tanımlanmalı;
.....ve 1995'de getirilen anti-demokratik, merkeziyetçi ve hukuka aykırı
"denetim" baskısı kaldırılmalıdır.
"HUKUKSAL - SİVİL DENETİM" İÇİN
Madde 150:
Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas
bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan
doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve
anamuhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. iktidarda birden
fazla siyasi partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını
en fazla üyeye sahip olan parti kullanır.
Değerlendirmeler / Değişiklik : Madde bu şekliyle, özellikle sağlıklı
kentleşme, kültürel ve doğal mirasın korunması, imar v.b. konularla
birlikte, doğrudan kamusal hizmet ve sorumlulukların belirlenmesi alanında yürürlüğe
konulan yasalar için, "doğrudan ilgili meslek kuruluşları ve diğer hükümet
dışı kuruluşların iptal davaları açma" hak ve yetkilerini önlemektedir.
Böyle olunca da söz konusu yasalardan doğrudan etkilenen ve ilgili olan
toplumsal kesimlerin demokratik-yasal temsilcileri, bu yasalara karşı hukuksal
mücadele verebilmeleri için sadece ana muhalefet partisinin "görüşüne"
tutsak kılınmakta, ya da çoğunlukla mümkün olamayan "110
milletvekilini ikna etmeye" bağımlı kılınmaktadırlar...
Bu haliyle, yine bugünlerdeki (Eylül 2001) Anayasa değişikliği çalışmalarının
nedeni olan "demokratikleşme" hedefiyle de uyumlu olmayan, ayrıca
"hukukun üstünlüğü" ilkesinin yaşama geçmesindeki ciddi ve önemli
engellerden birini oluşturan bu maddenin de yeniden düzenlenerek, yasalar için
Anayasada iptal davası açma hak ve yetkisinin, meslek kuruluşları gibi
toplumun ilgili kesimlerinin demokratik temsilcilerine de tanınması sağlanmalıdır.
"HER ALANDA PLANLAMA" İÇİN
Madde 166 (1. fıkra) :
Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın
yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının
döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını
planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Değerlendirme / Değişiklik : Sadece planlı kalkınma için değil,
ülke-bölge-kent ölçeklerinde planlı yerleşim, arazi kullanımı ve kentleşme
için de yine "planlamanın" temel alınmasında en önemli Anayasal
dayanağı oluşturan bu madde, özellikle kentleşme ve yerleşim alanları açısından
daha açık, belirleyici ve yönlendirici bir metinle yeniden düzenlenmelidir.
Bu bağlamda, maddenin ilk paragrafında; "ekonomik, sosyal ve kültürel
kalkınmayı ve tarihsel, doğal, ekolojik, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan
ve geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşmeye dönük planlı kentleşmeyi
sağlamak üzere..." şeklindeki ifadelerin yer alması yararlı olacaktır.
"ORMANSIZLAŞMAYI" ÖNLEMEK İÇİN
Madde 169:
Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli
kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir,
bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların
gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre,
Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk
edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran
orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı
yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına
alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen,
aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit
edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli
tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit
edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu
yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.
Değerlendirme / Değişiklik : Türkiye için yaşamsal değer taşıyan
ormanların korunmasında en önemli güvenceyi oluşturan bu maddenin "son
paragrafı", ilk üç paragraftaki hemen tüm olumlu ve korumaya dönük
ilke ve hedefleri tersine çevirmekte; ormanların sadece yasa dışı
faaliyetlerle değil, yeni "yasalarla" ya da "yasa değişiklikleriyle"
sağlanan imar, kullanım ve mülkiyete bağlı uygulamalarla da tahrip ve yok
edilmelerine "Anayasal dayanak" oluşturmaktadır.
Ormancılıkla ilgili akademik ve mesleki-uzman kesimlerce de yoğun eleştiri
ve tepki konusu olan; "orman olarak muhafazasından yarar görülmeyen",
"orman niteliğini yitirmiş", gibi bilimselliği tartışmalı
ifadeler ile, yasal ve planlı yerleşme oluşturup oluşturmadıklarına değinilmeksizin,
"yapıların toplu olarak bulunduğu yerler" vb. gibi tanımlarla
orman sınırlarının daraltılmasına (yani orman olarak korunması ve geliştirilmesi
gereken alanların imar ve yapılaşmaya açılmasına) olanak sağlayan, ayrıca
ormanlardaki yasa dışı işgal ve kullanımların da belirli aralıklarla
"affına" ve hatta "teşvikine" neden olan bu paragraf
Anayasa metninden çıkartılmalıdır.
"KENT ve ÇEVRE SUÇLARINI" ÖNLEMEK İÇİN
Yukarda, Anayasa maddeleri üzerinde yaptığımız değerlendirmeler ve değişiklik
önerilerimize koşut olarak, yine bugünlerdeki "demokratikleşme" çabaları
içersinde Anayasamızda ayrıca yeni maddelerin yer almasıyla düzenlenmesi
gerektiğini savunduğumuz diğer ilkeler ise özetle şöyledir :
1) Tıpkı orman suçlarında olduğu gibi; "kente ve çevreye karşı işlenen
imar suçlarında da genel ve özel af çıkartılamayacağı" Anayasa hükmü
haline getirilmelidir. Böylece,yıllardır ülkemize ve kentlerimize onarılmaz
yaralar açan ve kalıcı-çözümsüz sorunlar yükleyen, ayrıca toplumun
genel ve hukuksal ahlak ve kültürünü de yozlaştıran "imar aflarına"
Anayasal engel getirilmelidir.
2) Mahalli İdareler'le ilgili maddelerdeki (127), özellikle belediyeler üzerinde
getirilen ve merkezi yönetimin zaman zaman "keyfi" ve
"siyasi" baskı ve müdahalelerine de ortam hazırlayan "idari
vesayet" anti-demokratik niteliğinden çıkartılmalı, bu konudaki
merkezi yönetim yetkileri; "ulusal ve bölgesel ölçekte toplum ve ülke
yararını gözetmeye dönük bir eşgüdümü sağlama" ile sınırlandırılmalıdır.
3) Bununla birlikte, gerek merkezi yönetimin, gerekse yerel yönetimlerin,
özellikle imar, çevrenin korunması, kentleşme, yatırımlarda ve yerleşmelerde
arazi seçimi ve buna yönelik planlama vb. konulardaki yetkilerini kullanırlarken
:
Bilimsel verilerin temel alınacağı,
Bilimin ve toplum yararının gözetilmesine dönük bir demokratik denetimin
kurumsallaşmasının sağlanacağı;
Karar süreçlerinde uzman kurumların ve sivil toplumun da yer alacağı;
Açıklığın, katılımın ve toplum yararının esas alınacağı;
vb. gibi temel çağdaş kurallar da Anayasal güvenceye bağlanmalıdır.
|