reklam

Haberler
27 Eylül 2001 Perşembe

sayfayı haber kaynağında açar
Arkitera'da yayınlanmak üzere haber gönder

"Mimarlar Odası'nın Mimarlık-Kentleşme-Çevre-Kültür-İmar Konularındaki Anayasa Maddelerine İlişkin Değişiklik Önerileri" Raporu

"İMAR İMTİYAZI"NI ENGELLEMEK İÇİN
Madde 10 / 2. fıkra:
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Değerlendirme / Değişiklik : "Ayrıcalıklı" tutum ve kamu hizmetlerine (imtiyaz sağlamaya) yasaklama getiren bu madde, ağırlıklı olarak "imar izinleri" alanında da yoğun ve yaygın olarak "ihlal" edilmektedir... İmar planlarında "parsel ölçeğinde" yapılan değişikliklerle, ya da bazı kurumlara özel imar yetkisi veren yasalar sayesinde, o parsele diğerlerine göre "ayrıcalıklı imar rantı" getiren yapılaşma hakları verilmekte, böylece açık ve kesin olarak ilgili kişilere "imtiyaz" sağlanmaktadır.

Türkiye'nin ve kentlerin dengesiz, çıkara dönük, kamu yararına aykırı ve çevre çıkarlarını çiğneyen "imtiyazlı yapılaşmalarla"da tahrip edilmesine neden olan, ayrıca toplumda genel adalet duygusunu ve kamuya olan güveni de sarsan bu gibi uygulamaların önlenmesi ve aynı tür uygulamalara olanak sağlayan yasaların giderilebilmesi için; Anayasa'nın 10. maddesinin 2.fıkrasının "imarı da içerecek şekilde" yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

"DÜZENSİZ YERLEŞİMİ" ÖNLEMEK İÇİN :
Madde 23 / 1,2,3,4. paragraflar :
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Değerlendirme / Değişiklik : Bu maddedeki; "sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak" için de getirilen yerleşme ve seyahat hürriyeti kısıtlamasının yasal ve bilimsel dayanağı "imar - planlama disiplini"dir.

Ne var ki buna rağmen, imar ve planlama alanında yaşanan başıboşluk ve keyfi kullanılabilen yetkilerin yaptırımsız kalması yüzünden, SİT'ler, ormanlar, yeşil alanlar, tarım alanları, su havzaları gibi "kamu malı" niteliğindeki ve toplumun, gelecek kuşaklarının genel yaşam hakları ve çıkarları için korunması gereken bölgelerde, sözcüğün tam anlamıyla bir "imar ve yerleşme özgürlüğü" yaşanmaktadır...

Buna neden olan yasal ve kurumsal yetersizlikleri gidermek üzere, Anayasa'nın bu maddesine "özel ve açınım getirici" ifadeler eklenmeli; örneğin "doğal kültürel ve kentsel çevre değerlerini ve mirası korumak için" sınırlamanın sadece "kanunla" değil, yasalarda öngörülen "imar planlarıyla" da yapılabileceği ve tüm kamu-özel kurum ve kuruluşların bu kısıtlamalara "uyma" ve kısıtlamayı "sağlamakla" yükümlü oldukları vurgulanmalıdır.

"MÜLKİYET - İMAR DENGESİ" İÇİN
Madde 35 :
Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.

Değerlendirme / Değişiklik : Mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlanması ve toplum yararına aykırı kullanılamayacağı yönündeki bu madde, sağlıklı ve dengeli kentleşme için imar planları ve mevzuatıyla getirilen ve özel mülkteki taşınmazlarda yapılanma koşullarını belirleyen kural ve hükümlere de dayanaktır.

Ancak uygulamada, bu tür imar kuralları bir "mülkiyet hakkı" gibi yorumlanmakta, yine sağlıklı-düzenli ve kamu yararına bir yapılı çevre hedefiyle arsa ve arazilere imar kısıtlaması getirilmek istendiğinde "hakkın ihlali" gibi görülerek engel olunabilmektedir.

Bu nedenle Anayasa'nın bu maddesinde, bir taşınmaz için mevzuat ya da imar planlarıyla öngörülen "imar koşullarının" kesin olmayıp, o mülkiyet için mutlak ve kazanılmış bir "hak" olarak yorumlanamayacağına da ışık tutacak ifadelere yer vermek yararlı olacaktır. Örneğin, ikinci fıkra; "Bu haklar, ancak planlı ve düzenli kentleşme, çevreye saygılı yapılaşma ve kamu yararı amacıyla, kanunla ve imar planlarıyla sınırlanabilir; mülkiyetler üzerindeki yapılaşma koşulları mülkiyet hakkı değildir..." vb. açınımlarla yeniden düzenlenebilir...

Aynı konu, Anayasa'nın 44. Maddesi'nde de (Toprak Mülkiyeti) ele alınması gereken bir konu olup, bu maddeye bağlı olarak uygulanacak "toprak kullanım koşulları" arasında da yine arazilerin kamu ve toplum yararına aykırı, imar ve planlama düzenini bozan, çevreye zarar verici yapılaşmalara karşı korunması yönünde yasa ve planlarla kısıtlama getirilebileceği madde metni içinde yer almalıdır...

"SİT'LERDE KAMULAŞTIRMA ÖNCELİĞİ" İÇİN
Madde 46 (1. fıkra) :
Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Değerlendirme / Değişiklik : Bu madde, imar planlarıyla ya da yasal imar düzeni kararlarıyla, sağlıklı - düzenli - planlı yerleşme için ve tarihi - doğal mirasın kamu eliyle korunması yönündeki kamulaştırmalara da dayanaktır.

Ancak, özellikle doğal - kentsel - arkeolojik ve tarihi SİT'lerde gerekli kamulaştırmalara yeterli önem ve öncelik verilmesini yönlendirici ve hatta zorunlu kılıcı ifadeler içermediğinden, bu gibi alanlarda ilgili idarelerin gerektiği kadar duyarlı davranmamalarına da ortam hazırlamaktadır.

Bu nedenle madde metni içinde ; "tarihsel , arkeolojik, kültürel ve doğal mirasın korunması amacı"nın da açıkça ve "öncelik" vurgulanarak yazılması, bu tıkanıklığın aşılmasında etkili olacaktır.

"ÇEVRENİN KORUNMASINDA" ÖNCELİK İÇİN
Madde 56 (1. ve 2 fıkralar) :
Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.

Değerlendirme / Değişiklik : Anayasa'mızdaki "çevre" konusunu açıkça ve en genel ifadeyle ele alan bu madde, sadece "sağlık hizmetleri" ile ilintili olarak düzenlenmiştir.

Oysa, Türkiye'nin de imzası bulunan çok sayıdaki uluslararası sözleşmede, çevrenin korunması sadece "sağlıklı yaşam" açısından değil, onu da içerecek şekilde ve daha kapsamlı olarak; "kimlikli, kişilikli ve uygarca bir sağlıklı yaşamı bugünkü ve gelecek kuşaklara da sağlamak için, ekonomik, sosyal kültürel ve siyasal alanda sürdürülebilir bir yaşamı hedeflemek üzere" gerekli ve zorunlu olduğu vurgulanmaktadır.

Sayısız yasal belgede, kısaca "sürdürülebilir yaşam" ve "kaynakları tüketmeden kalkınma" şeklinde özetlenebilen bu çağdaş çevre bilinci ve anlayışının, yine bu ifadeler ve vurgulamalarla maddede yer alması; hatta Anayasa'nın "çevre" konusundaki maddesinin "sağlık" başlığından ayrı ve "özel bir maddeyle" yeniden düzenlenmesi; doğal, kültürel, ekolojik, tarihsel çevre değerlerinin korunmasının da bir "temel insan hakkı ve toplumsal sorumluluk" olduğunun vurgulanması, artık "ertelenemez" bir zorunluluktur...

Yine, bu içerik ve hedefte düzenlenecek yeni bir Anayasa maddesinde, çevrenin korunmasında "sivil toplumun" ve "hükümet dışı kuruluşların" hak, görev ve sorumluluk üstlenmelerinde "devletle işbirliği" yapmalarının ve kamu idaresinin bu faaliyetlerde "kolaylaştırıcı ve destekleyici" olmalarının vurgulanması da; Türkiye'nin ev sahipliğini yaptığı, 1996-İstanbul-B.M./Habitat-II Zirvesi"nin ülkemize yüklediği sorumluluk ve görevler arasındadır.

KONUT ve KENTLEŞMEDE "PLANLAMA" İÇİN
Madde 57:
Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.

Değerlendirme / Değişiklik : Bu maddedeki; "şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten planlama" koşulu, sadece konut tasarımı ve üretimi için değil, her türlü yapılaşmada her türlü yatırımda çok önemlidir.

Bu nedenle, aynı vurgulamanın diğer tüm imar, yatırım, yapılaşma alanlarına da yön verecek bir genel "şehircilik-mimarlık ilkesi ve koşulu" şeklinde Anayasa'da yer alabilmesi için, madde metnine bunu sağlayacak ek fıkra ya da düzenleme getirilmeli, konuttan sanayiye, turizmden ticarete kadar, ülkedeki; "şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözetmeyen" hatta çoğu kez de bu şartlara bağlı bir "planlamadan yoksun" uygulamalara karşı yine Anayasa düzeyinde hukuksal önlem alınmalıdır.

"DOĞAL - KÜLTÜREL MİRASLA YAŞAMAK" İÇİN
Madde 63:
Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.

Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.

Değerlendirme / Değişiklik : Madde bu şekliyle, ülkedeki doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik "kamusal çabalar" için Anayasa'daki en önemli dayanağı oluşturmakta, ancak bu mirasın korunmakla birlikte "çağdaş kullanımda değerlendirilerek" yaşatılması için gerekli olan hizmet, destek, teşvik ve girişimlere yeterli Anayasal katkıyı sağlamaktan uzak kalmaktadır.

Bu nedenle madde metninde redaksiyon yapılarak; devletin bu varlıkların korunmasıyla birlikte "yaşatılması" için de gerekli destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alacağı; hatta, kültür mirasının "korunarak kullanılması" durumunda ilgili kişi ve kurumların "vergi muafiyeti" vb. gibi özendirmelerle teşvik edileceği, imar ve kentleşmeyle her türlü ilgili karar ve uygulamalarda da "öncelikle tarihsel ve doğal mirasın korunarak yaşatılmasının" esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmalıdır.

"MİMARLIK SANATI"NI DA KORUMAK İÇİN
Madde 64:
Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.

Değerlendirme / Değişiklik : Türkiye'nin sanata ve sanatçıya verdiği ve vermesi gereken değerin Anayasal dayanağını oluşturan bu madde, yine Türkiye'de "mimarlığın da bir temel sanat dalı" olduğu bilinci giderek ve hızla azaldığı için, genelde mimarlık alanındaki yozlaşma ve gerilemeye karşı da bir "Anayasal güvence" olarak değerlendirilemiyor... O kadar ki özellikle son yıllarda, (aslında dünyanın en zengin mimarlık tarihine ve birikimlerine sahip bir ülke olmamıza rağmen), hemen her alanda mimarlık giderek "dışlanıyor" ve Türkiye "mimarlık zenginliğine yakışmayan bir mimarsızlığın" tutsaklığını ve tahribatını taşıyor.

Bu nedenle, madde metninin; "Devlet, mimarlık ve sanat faaliyetlerini..." şeklinde başlaması; "mimarlık ve sanat eserlerinin ve sanatçılarının korunması" şeklinde sürmesi ve sonunun da; "...mimarlık ve sanat sevgisinin yayılması" şeklinde düzenlenmesi, bu yanlış ve sakıncalı gidişi durduracak; ayrıca geleceğimizi "kimliksiz" ve "niteliksiz" kılacak bir yapılaşmayı da önleyecek yönde olacaktır.

"DEMOKRATİK MESLEK KURULUŞLARI" İÇİN
Madde 135: (23.7.1995-4121)
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.

Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz. Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasi partiler aday gösteremezler.Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.

Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.

Ancak, milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içerisinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idari karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.

Değerlendirmeler / Değişiklik : Görüldüğü gibi, meslek odalarıyla ilgili bu madde, 23.7.1995 günü TBMM'de kabul edilen 4121 sayılı yasayla gerçekleştirilmiş değişikliklerine rağmen (metinde siyah yazılmıştır), Anayasa değişikliği için bugünlerde süren (Eylül/2001) çabaların da temel hedefi olan "demokratik ve sivil toplum" hedefinden oldukça uzaktır.

Bu nedenle madde aynı hedeflere "uyumlu" olarak yeniden düzenlenmeli ve;

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının "özerk" oldukları vurgulanmalı;

Görev ve sorumlulukları arasında; "ilgili meslek alanlarındaki mesleki politikaların ve mesleğin uygulama koşul ve ilkelerinin belirlenmesi ve denetlenmesi hakkı" açıkça tanınmalı;

Bu konularda geliştirecekleri kural ve görüşlere devletin ve özel kesimin "uyması" yönünde gerekli "ortak karar süreçleri" tanımlanmalı;

 .....ve 1995'de getirilen anti-demokratik, merkeziyetçi ve hukuka aykırı "denetim" baskısı kaldırılmalıdır.

"HUKUKSAL - SİVİL DENETİM" İÇİN
Madde 150:
Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. iktidarda birden fazla siyasi partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır.

Değerlendirmeler / Değişiklik : Madde bu şekliyle, özellikle sağlıklı kentleşme, kültürel ve doğal mirasın korunması, imar v.b. konularla birlikte, doğrudan kamusal hizmet ve sorumlulukların belirlenmesi alanında yürürlüğe konulan yasalar için, "doğrudan ilgili meslek kuruluşları ve diğer hükümet dışı kuruluşların iptal davaları açma" hak ve yetkilerini önlemektedir.

Böyle olunca da söz konusu yasalardan doğrudan etkilenen ve ilgili olan toplumsal kesimlerin demokratik-yasal temsilcileri, bu yasalara karşı hukuksal mücadele verebilmeleri için sadece ana muhalefet partisinin "görüşüne" tutsak kılınmakta, ya da çoğunlukla mümkün olamayan "110 milletvekilini ikna etmeye" bağımlı kılınmaktadırlar...

Bu haliyle, yine bugünlerdeki (Eylül 2001) Anayasa değişikliği çalışmalarının nedeni olan "demokratikleşme" hedefiyle de uyumlu olmayan, ayrıca "hukukun üstünlüğü" ilkesinin yaşama geçmesindeki ciddi ve önemli engellerden birini oluşturan bu maddenin de yeniden düzenlenerek, yasalar için Anayasada iptal davası açma hak ve yetkisinin, meslek kuruluşları gibi toplumun ilgili kesimlerinin demokratik temsilcilerine de tanınması sağlanmalıdır.

"HER ALANDA PLANLAMA" İÇİN
Madde 166 (1. fıkra) :
Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.

Değerlendirme / Değişiklik : Sadece planlı kalkınma için değil, ülke-bölge-kent ölçeklerinde planlı yerleşim, arazi kullanımı ve kentleşme için de yine "planlamanın" temel alınmasında en önemli Anayasal dayanağı oluşturan bu madde, özellikle kentleşme ve yerleşim alanları açısından daha açık, belirleyici ve yönlendirici bir metinle yeniden düzenlenmelidir.

Bu bağlamda, maddenin ilk paragrafında; "ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı ve tarihsel, doğal, ekolojik, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan ve geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşmeye dönük planlı kentleşmeyi sağlamak üzere..." şeklindeki ifadelerin yer alması yararlı olacaktır.

"ORMANSIZLAŞMAYI" ÖNLEMEK İÇİN
Madde 169:
Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

Değerlendirme / Değişiklik : Türkiye için yaşamsal değer taşıyan ormanların korunmasında en önemli güvenceyi oluşturan bu maddenin "son paragrafı", ilk üç paragraftaki hemen tüm olumlu ve korumaya dönük ilke ve hedefleri tersine çevirmekte; ormanların sadece yasa dışı faaliyetlerle değil, yeni "yasalarla" ya da "yasa değişiklikleriyle" sağlanan imar, kullanım ve mülkiyete bağlı uygulamalarla da tahrip ve yok edilmelerine "Anayasal dayanak" oluşturmaktadır.

Ormancılıkla ilgili akademik ve mesleki-uzman kesimlerce de yoğun eleştiri ve tepki konusu olan; "orman olarak muhafazasından yarar görülmeyen", "orman niteliğini yitirmiş", gibi bilimselliği tartışmalı ifadeler ile, yasal ve planlı yerleşme oluşturup oluşturmadıklarına değinilmeksizin, "yapıların toplu olarak bulunduğu yerler" vb. gibi tanımlarla orman sınırlarının daraltılmasına (yani orman olarak korunması ve geliştirilmesi gereken alanların imar ve yapılaşmaya açılmasına) olanak sağlayan, ayrıca ormanlardaki yasa dışı işgal ve kullanımların da belirli aralıklarla "affına" ve hatta "teşvikine" neden olan bu paragraf Anayasa metninden çıkartılmalıdır.

"KENT ve ÇEVRE SUÇLARINI" ÖNLEMEK İÇİN
Yukarda, Anayasa maddeleri üzerinde yaptığımız değerlendirmeler ve değişiklik önerilerimize koşut olarak, yine bugünlerdeki "demokratikleşme" çabaları içersinde Anayasamızda ayrıca yeni maddelerin yer almasıyla düzenlenmesi gerektiğini savunduğumuz diğer ilkeler ise özetle şöyledir :

1) Tıpkı orman suçlarında olduğu gibi; "kente ve çevreye karşı işlenen imar suçlarında da genel ve özel af çıkartılamayacağı" Anayasa hükmü haline getirilmelidir. Böylece,yıllardır ülkemize ve kentlerimize onarılmaz yaralar açan ve kalıcı-çözümsüz sorunlar yükleyen, ayrıca toplumun genel ve hukuksal ahlak ve kültürünü de yozlaştıran "imar aflarına" Anayasal engel getirilmelidir.

2) Mahalli İdareler'le ilgili maddelerdeki (127), özellikle belediyeler üzerinde getirilen ve merkezi yönetimin zaman zaman "keyfi" ve "siyasi" baskı ve müdahalelerine de ortam hazırlayan "idari vesayet" anti-demokratik niteliğinden çıkartılmalı, bu konudaki merkezi yönetim yetkileri; "ulusal ve bölgesel ölçekte toplum ve ülke yararını gözetmeye dönük bir eşgüdümü sağlama" ile sınırlandırılmalıdır.

3) Bununla birlikte, gerek merkezi yönetimin, gerekse yerel yönetimlerin, özellikle imar, çevrenin korunması, kentleşme, yatırımlarda ve yerleşmelerde arazi seçimi ve buna yönelik planlama vb. konulardaki yetkilerini kullanırlarken :

Bilimsel verilerin temel alınacağı,
Bilimin ve toplum yararının gözetilmesine dönük bir demokratik denetimin kurumsallaşmasının sağlanacağı;
Karar süreçlerinde uzman kurumların ve sivil toplumun da yer alacağı;
Açıklığın, katılımın ve toplum yararının esas alınacağı;

vb. gibi temel çağdaş kurallar da Anayasal güvenceye bağlanmalıdır.

Eylül 2001 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
           01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Kitap

Modernite Aşılırken Kent Planlaması
İlhan Tekeli
İmge Kitabevi Yayınları
Etiket Fiyatı: 6.250.000 TL
IDéEFIXE Fiyatı: 5.312.500 TL

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz