Cumhuriyet'in 'Mahallesi'
Bir aydır ''ısrar'' lar var...
Birincisi, ''Cumhuriyet Mahallesi'' sakinlerinden...
Prof. Dr. Uğur Tanyeli 'nin Arredamento'daki yazdıklarını duydukça;
''Evlerimiz ayrı parsellerde ama mahallemizde ortak bir karakter oluşsun diye
bu proje birlikteliğini benimsedik...'' diyorlar ve ekliyorlar; ''Bize nasıl sürü
diyebilir; lütfen yanıtsız bırakmayalım...''
İkinci ısrar ise aynı mahalleden arsa edinmiş bir ''mimar" dan...
Yine Uğur Tanyeli'den ''cesaret'' bulmuş olacak ki evinin de ''mahalleli''
olmasını istemiyor; ''Tapulu arsamda bambaşka bir mimari hakkımı kullanacağım...
Çünkü ben de farklıyım ve sürünün dışında kalmalıyım...'' deyip,
duruyor...
''Peki, neden başka bir yerde tek başına değil de Cumhuriyet
Mahallesi'nde?...'' sorusunu ise ''yanıtsız'' bırakıyor...
Çünkü bu soru, daha doğrusu bu mahalleye ''ortak bir yerleşme kültürü
kazandırma'' kaygısı, Uğur Tanyeli'ye göre de ''bireyselliğin yeşermesini"
engelleyen ''gerici'' bir tavır!..
İstanbul'da ve hemen tüm kentlerimizde, o güzelim ve insancıl mimari
kimliklerimizi paramparça eden sayısız ''farklı tasarlanmış'' yapının
ortaya çıkardıkları ''mimarlı'' ya da ''mimarsız'' şu görüntü, eğer
''ilericilik'' ise, ''her yönleriyle farklı'' olan Gökkafes 'ler, Conrad 'lar
vb.leri de "devrimci" ler!..
Tanyeli'nin özlediği bireyselliğin yeşermesi sadece ''farklı mimariyle''
olacaksa, Muğla 'da, Safranbolu 'da, Zeyrek 'te, Galata 'da ve birbiriyle ortak
kimliği taşıyan evlerle örülmüş diğer tarihi kent ''dokularında'' yaşayanların
tümü acaba ''faşist'' miydiler?..
Oysa, komşuluktan dayanışmaya, selamlaşmadan kucaklaşmaya kadar, bugün
giderek unutulan ne kadar ''erdem'' varsa, işte o "mahalleli kültürünün"
yitirilmediği "uyumlu ve karakterli mimari çevre" ile yaşamlarını
bütünleştirmiş, bireyci olmayan ''insan'' larda vardı...
Cumhuriyet Mahallesi sakinleri de işte bu ''özlemle'' ortak proje dayanışmasına
girdiler...
Örneğin, Ersen Gürsel, Mehmet Çubuk, Nihat Güner 'in, yöreseli günümüze
de kazandırma konusunda örnek ve başarılı projelerinden ''Datça-Bodrum/Ak
Tur'' sakinleri, ülkeyi saran sayısız kimliksiz yerleşmeler arasında
''farklı'' yaşamanın nasıl "hazzını" duyuyorlarsa, Cumhuriyet
okurları da arsaları ''müstakil'' olmasına rağmen aynı hazzı ''mimaride
de komşuluğu gözeterek'' yaşamak istiyorlar... Diğerlerinden ''üstün'' görünebilmek
adına akla ne gelirse mimarisine yansıtan ''şımarık evlerle'' komşuluk
yaparak değil...
Uğur Tanyeli, üstelik bir ''profesör'' olarak, Cumhuriyet okurlarının bu
''insanlık'' arayışlarına ''sürü güdüsü'' demeden de dilediği eleştiriyi
yöneltebilirdi... Böylece, her biri en az kendisi kadar ''aydın'' olan
insanları ''küçümsemek'' yerine, onların arayışlarına belki katkıda da
bulunabilirdi...
Yine bu ''mimari uyum'' için, yüzlerce arsa sahibiyle anketlerle ve görüşmelerle
geliştirilen; ''eskimişi yinelemeden'' geleneğin kazanımlarına sahip çıkan;
birbirleriyle ''aynı'' olmayıp, birbirlerine ''aykırı'' da düşmeyecek ve
bu nedenle bir yıla yakın "gönüllü" bir etüt ve tasarım süreciyle
''20'yi aşkın farklı seçenekler'' şeklinde elde edilmiş özgün projelere
''ev müsveddeleri'' demeden de ''mimari kritik'' yapabilirdi... Böylece, yine
her biri en az kendisi kadar ''mimar'' olan meslektaşlarının özverili emeğine
de ''saygılı'' olabilirdi...
Ne var ki "niyet" farklı olunca, "söylem" de adabını
yitiriyor... Eleştiride "bilimsel derinlik" için ise çok şey
bilmek yetmiyor, ''bilginin bilince'' dönüşmesi gerekiyor...
''Akademik'' unvanları sadece ''bilgi yüklenmesine'' verip, o bilgilerin
topluma ve gelecek kuşaklara yol gösterecek bir ''bilimsel sorumluluğa'' da
dayanak olmasını gözetmeyen jüri üyesi ''hoca'' ların bu tür "sonuçlardan"
artık ''ders almaları'' zamanı gelmedi mi?..
17 Ekim 2001 Cumhuriyet - OKTAY EKİNCİ
Cumhuriyet
Gazetesine burayı tıklıyarak abone olabilirsiniz.
|