Beyoğlu'nda cinayet
Emel ARMUTÇU
Size bu yazıda, 125 yıldır
dimdik ayakta duran tarihi bir binanın nasıl bir cinayete kurban gittiğini
anlatmaya çalışacağım. Evet binalar da ölür; ama Türkiye'de elbirliğiyle
öldürülür!
Hesaplara, vurdumduymazlığa, aflara, taş bir bina ve içinde yaşanan güzel
anılar nasıl direnebilir ki. Hoş bir postane olarak güzel güzel hizmet
verirken birden müze yapılmaya karar verilen Galatasaray Postanesi, üç yıldır
çürüyor. Çünkü içinde yapılan restorasyon demeye bin şahit, berbat işçiliğe
karşılık milyarlarca lira fazla para alan müteahhit ve ona bu paraları
veren PTT yöneticileri yargılanıyor. Yargı bitmeden hiçbir şey yapılamıyor
ve bina ölüme yaklaşıyor. İstanbullular'ın tepkisi üzerine, lütfen, yedi
ay önce yeniden postane olmasına karar verilen bina, yeni genel müdürle,
nihayet bir ilgiye mazhar olabildi. Ama bugüne kadar yokedilenler geri
gelebilir mi?
İnsanların mektup atarken ahşap bankolarına dayanıp tavandaki altın
varak süslemeleri izlediği, dünyanın en güzel postanelerinden biriydi.
1875'de tüccar Theodor Sıvacıyan tarafından inşa edilmişti. Sıvacıyan,
ailesiyle üst katlarda otururken, Bay Apolonatos giriş katında ecza
laboratuvarı işletiyordu. 1907'de Posta-Telgraf Nezareti tarafından, 13 bin
500 liraya satın alındı ve Beyoğlu Posta Telgraf Merkezi yapıldı. Posta
binaları içinde en süslüsüydü; 340 metrekare alana kagir olarak inşa
edilmişti; bodrum ve zemin dışında üç tam katı, boğaz manzaralı çekme
katı ve nefis bir terası vardı. Tamamı mermer kaplı cephesi, bezemeleriyle
Beyoğlu binaları arasında özel bir yere koyuyordu onu. Meşeden yapılma, çift
kanatlı, oymalı kapısından girince mermer kürsüler üzerine kurulu dört sütun
karşılıyordu insanı. Tavanları ünlü bir İtalyan ressamın fırçasından
çıkmış çiçekler, meyveler ve av hayvanlarıyla bezenmişti. Maundan, gül
ağacı kaplamalı kapılarını pirinç çivilerle raptetmiş, pervazları altın
yaldızla süslemişlerdi. Muhteşem üç mermer şömineye sahipti. Yüz yılı
devireli epey zaman olmasına rağmen dimdik ayaktaydı. Bıraksalardı, daha çok
kalacaktı.
CİNAYET PLANI YAPILIYOR
Bütün bunları di'li geçmiş zamanla anlatmak gerekiyor, çünkü üç yıl
önce incelikle yapılmış bir cinayet planı yavaş yavaş onu içten ve dıştan
çökertmeye başladı. Planın ilk adımı, güzelim postaneyi ‘‘müze’’
yapmaya karar vermekti. Tarihiydi ya, kırmızı bantların ardına atılmalı,
gündelik hayattan çıkarılmalıydı. Hem, günümüzde posta işleri, basık
tavanlı, formika masalı, havasız binalardan yapılmalıydı. Ya da hiçbiri
değildi, sadece birilerinin para kazanması gerekiyordu! Bundan öncesi de vardı.
Sanki pek çok örgütten gizli el birleşip onu yoketmeye karar vermiş gibi...
1991'de açılan Taksim-Tünel tramvay hattının kablolarını taşıyan eğik
gergi kablosu, koca caddede bağlana bağlana, onun 165 yıllık mermer oyma
cumbalarına bağlanmıştı. Bunca yıl sapasağlam durabilen bu cumba çatladı
ve mermer konsollardan ikisi kırılarak caddeye düştü (Dikkat, depremden önce!)
Daha öncesinde ise binanın geçirdiği üçüncü ve son yangından (1977)
sonraki restorasyon şahikaları vardı; bir kısmı marley yapılmış, bir kısmına
şap dökülmüş döşemeler, altın varakların yaldıza dönüştürülmesi,
alüminyum çöplüğüne çevrilmiş tarihi bir mekan.
Dönelim 1998'de, Necdet Menzir'in ulaştırma bakanlığı döneminde
verilen müze kararından sonra olanlara... O zaman adı Posta İşletmeleri
olan kurum, bu şahane kararını hayata geçirmek için Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Genel Müdürlüğü'nden izin istedi. İzin yazısında, binanın mimari
özelliklerine dokunulmayacağı, iç mekanlarda mahal değişikliğine
gidilmeyeceği, sadece onarım ve bakım amacıyla döşeme kaplamalarının
‘‘orijinal’’ bir şekilde yenileneceği, boya ve badana yapılacağı söylendi.
İzin 25 Mayıs 1998'de alındı. Ankara'dan, Kabasakal inş. taah. san. tic.
ltd. adlı bir müteahhit firma ile anlaşıldı ve kapısına kilit vuruldu. Müze,
güya 29 Ekim 1998'de açılacaktı. Ama müze açılmadığı gibi, postane de
adım adım yokedildi ve içerde olanlar İstanbullular'dan saklandı. Neler mi
oldu içerde? Özetle şunlar:
Orijinal mermerlerin çoğu söküldü, yerine sıradan mermerler döşendi;
kötü işçilikle, yamalı
ve bazıları ters olarak... Çatı ve pencere pervazları, her yağmurda
akacak şekilde ‘‘yenilendi.’’ Ahşap döşemelerin yerine, şimdi her
biri kalkmış döşemeler yapıldı. Pek çok odanın tarihi avizeleri sökülüp,
diskotek tipi spotlar takıldı. Bazı odaların duvarları yıkıldı. Yapılan
sıvaların çoğu çatladı ve döküldü. Tarihi maun kapılar, ‘‘yeni döşemeyle
uyuşmadığı için’’ kestirildi. Cumbadaki çatlak ve kırıklar
‘‘aynen korundu.’’ Bodrum katını sular bastı. Postaneye ait tarihi
eser niteliğindeki 33 eşya, Ankara'ya götürülüp dağıtıldı (eski genel
müdürün lojmanına, yönetim kurulu odasına). Diğer eşya yağma edildi.
Daha bitmedi: Restorasyon 70 milyara ihale edilmişti ama iddiaya göre önce
100 ardından 300 milyar lira daha, ana sözleşmeye aykırı olarak ek ödeme
yapılmıştı. PTT İstanbul eski bölge başmüdürü Gülseren Banar ile çalışanlardan
Yüksel Ünsal, Mustafa Oğuz, Aydan Şenocak, Mehmet Eren, Bilal Gülseren ve
Sulhi Gedik hakkında idari soruşturma ve dava açıldı. Bu kişiler uyarma, kınama,
ücretten kesme, durdurma gibi idari cezalara çarptırıldılar ancak
Ecevitler'in af yasası nedeniyle bu cezaları affa girdiği gibi, İstanbul 5.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren davaları da düştü. Kurumun müteahhit
firmaya ve usulsüzlükle suçlanan personeline karşı açtığı ‘‘176
milyar nereye gitti?’’ davaları sürüyor; ancak bunlar binada yapılan yıkımı
geri döndürecek gibi görünmüyor.
Bina üç yıl boyunca metruk bir şekilde bırakıldı. İstemedikleri müzeye
bile sahip olamayan binlerce İstanbullu ‘‘Postanemizi geri istiyoruz’’
diyen dilekçelerini yetkililere iletti. Nihayet, Posta İşletmesi eski Genel Müdürü
Dursun Dağaşan 30 Nisan 2001'de Beyoğlu Güzelleştirme Derneği Başkanı
Nevzat Ayaz'a bir mektup yazdı. Bunda ‘‘müteahhitle olan sorunlar’’ yüzünden
restorasyonun yarım kaldığını, hukuksal sürecin uzaması sonucu da binanın
açılamadığını söylüyordu. Sorunlar ‘‘henüz’’ aşılmıştı,
‘‘en kısa sürede’’ bina yeniden postane olacaktı.
Ama geçen yedi ay içinde binada çalışma yapılmadı. Alt kattaki sular
binayı çürütmeye, döşemelerin kalkmayan bölümleri kalkmaya devam ediyor.
Hálá günde en az üç İstanbullu kapıdan kafasını uzatarak, ‘‘Postane
nerede?’’ diye soruyor.
YENİ GENEL MÜDÜR MURAT KAYA REZALETE EL KOYDU
Burada bir katliam var
PTT Genel Müdürlüğü koltuğuna 10 gün önce oturan Murat Kaya, Hürriyet'in
faksı üzerine, görevinin 7. gününde İstanbul'a gelerek Beyoğlu Postane
binasını gezdi. Durumu gördükten sonra Kaya'nın dudaklarından dökülen
ilk sözler: ‘‘Burada bir cinayet değil, katliam var’’ oldu. Daha önce
Botaş ve Ulaştırma Bakanlığı'nda danışmanlık yapan Kaya, üç trilyona
yapılabilecekken 30 trilyona maledilen Kapadokya Havaalanı'yla ilgili usulsüzlük
dosyalarını, meclis gündemine getiren kişilerden biri. ‘‘Benim gördüklerimden
sonra burada yapılan mali olarak bir şey değil, ama yine de kabul edilemez.
En kısa sürede kesin hesapları çıkartarak mahkemeye sunacağız, gerekirse
ek savunma verip hukuksal süreci hızlandıracağız. Daha sonra da projeyi Anıtlar
Kurulu'ndan talep edeceğiz’’ dedi. Çatlayan cumbanın tamiri için talimat
verdi, kaybolan tarihi eşyanın akıbetini araştırdığını ekledi.
Restorasyon sırasında ana sözleşmeye aykırı ek sözleşmeler yapıldığını
söyleyen Kaya'nın, PTT yöneticilerinin ‘‘kişisel çıkar’’ sağladığına
ilişkin kanaati de var.
FATURA İYİ ADAMA KESİLDİ
Bu cinayete göz yuman yetkililer, zararı kimden tazmin etmeye çalışıyor
biliyor musunuz? Beyoğlu PTT merkezi şefi olarak çalışan 27 yıllık PTT'ci
Cihan Öztürk'ten. Öztürk, PTT içinde bu katliama dur diyen hemen hemen tek
kişi. PTT dergisi Postel'de, eski başmüdür Gülseren Banar'a bir açık
mektup yazdı. Restorasyonun yarattığı sorunlardan, kaybolan eşyadan, binanın
bozulan dengesinden vs. sözetti. Kendini boş bırakılan binaya tayin
ettirerek burayı kendi elleriyle süpürdü, temizledi, yağmurdan korumak için
camlarına naylon kapladı, ‘‘bekçi’’liğini yaptı. İmza toplanmasına
önayak oldu. Bu yüzden disiplin soruşturması geçirdi. Binadaki usulsüzlükler
için suçlanan Gülseren Banar ve arkadaşlarını affeden Türk adaleti, onu,
bu uygulamaları eleştirdiği için Banar'a 750 milyon tazminat ödemeye mahkum
etti. Bir devlet memuru olarak onun anlatmasının ‘‘yasak’’ olduğu bu
bilgiler, müze olmasına karar verildiğinden bu yana binayla ilgilenen bir İstanbullu
ve gazeteci olarak benim gözlemlerim. Öztürk hakkında terfi ettirmek yerine
sürgünü seçecek müdür makamlarına duyururum. Onlar değil mi ki, cinayeti
görmezden geldiler, katilleri değil cinayeti gördüğünü söyleyenleri
cezalandırdılar. Ve şimdi tarihi Galatasaray Postanesi'ni kurtaracak olanlar
da onlar!
Son dakika: Cihan Öztürk, PTT Genel Müdürü Kaya'nın İstanbul
ziyaretinin ertesi günü Galatasaray Postanesi'ndeki görevinden merkeze alındı
bile! Bunu da İstanbullular'a şikayet ediyorum.
Hürriyet
|