Çözüm: Uygarlık tarihi
Eğitim-Sen tarafından yayımlanan İsmail Aydın 'ın
tarih kitaplarıyla ilgili araştırması, Osmanlı döneminden bu yana izlenen
''tarih eğitimi'' anlayışının öncelikle ''siyasi propaganda tarihi'' olduğunu
bir kez daha kanıtlıyor...
Cumhuriyet 'in dünkü manşetinde ''yanlış dolu'' olarak nitelendirdiği
tarih kitaplarımızın hemen tümü, bu yanlışlıklarını da yine özellikle
''tarihin siyasal yorumlarında'' taşıyor... Çünkü, yıllardır ülkeyi
kendi öz kaynaklarına dayanarak kalkınma politikalarından uzaklaştıran
egemen siyasal anlayış, buna koşut olarak kendi uygarlık değerlerine de
yabancı ve ''sömürüye değil, milliyetine hassas'' bir toplum yaratabilmek için,
''taraflı'' ajitasyonlarla dolu bir ''siyasal tarih'' yüklemesini en önemli
ve etkin bir ''ideolojik yöntem'' olarak kullanıyor...
Bunun, artık neredeyse ''gelenekselleşen'' göstergeleri arasında ise örneğin
Anadolu 'daki ''bize ait'' (!) tarihin 1071 'de başladığına dair, bir türlü
terk edilmeyen ve hep ''misafir (konuk) konumundaki'' bir toplumsal kültürü
canlı tutan türden ''ırkçı'' vurgulamalar, bir bakıma ''bağımsızlığın''
da kültürel güvencesini oluşturan ''yurt sevgisini'' geliştirmek yerine,
daha da köreltiyor...
Nitekim Atatürk , işte bu ''tehlikeyi'' de önceden gördüğü için, aynı
örnekteki ''1071 saplantısına'' karşı şu yanıtı vermişti:
''Bizim bu topraklardaki tarihimiz 5000 yıllıktır...''
Eğer, Anadolu 'daki arkeolojik kazılarda ''yerleşme tarihimizin'' İÖ
3000'lerde değil de İÖ 7000 'lerde başladığını kanıtlayan son dönemlerdeki
bilimsel veriler 80 yıl önce bulunabilseydi, yine Atatürk hiç kuşkusuz bu sözünü
''9000 yıllıktır...'' diye bitirecekti...
Peki, Atatürk ve diğer ''Cumhuriyet devrimcileri'' ile onlardan önceki ve
onlardan sonraki siyasetçiler arasında böylesi bir ''tarih anlayışı farkı''
nereden kaynaklanıyor?..
Çünkü insanoğlu, kendi geçmişinin ''ne'' olduğunu, siyasal tarihle değil,
ancak ''uygarlık tarihiyle'' gerçekçi ve doğru olarak öğrenip kendi çağdaş
uygarlığını da işte bu ''emeğin, aklın ve bilimin tarihinden beslenerek''
geliştirebileceği bilincine ''aydınlanma devrimiyle'' ulaşabildi.
Yine insanoğlu, tam da bu nedenle, örneğin ''tarihsel mirasın'' geçmişten
gelen ''kültür değerleri'' olduğunu fark ederek, bunları yıkmak ve yok
etmek yerine yine ''uygarlığın ilerlemesine esin kaynağı olarak'' korumak
gerektiğini aynı aydınlanma sürecinde fark etti ve yasalara bağladı...
İşte, hem Osmanlı 'da hem de özellikle ''1950 sonrasında'' Türkiye'yi yöneten
siyasal anlayış, temelde ''aydınlanma bilincinden yoksun'' olduğu için, ''sömürgeciliğe
ödün verme'' dışındaki diğer buna koşut ''ortak'' yanlarından biri de
''tarihten yararlanma'' anlayışlarıdır.
Geçmişin tüm uygarlık ve kültür birikimlerini bir kalkınma ve gelişme
kaynağı olarak ''sahiplenme'' yerine, bunları ''ırkçı bir ayrımcılıkla''
reddedip kendi beklentilerine ''uyumlu'' bir toplum yaratmayı ancak ''siyasal
tarihle'' sağlayabilenler, temelde amaçları ''yanlış'' olduğu için tarih
kitaplarımızı da hep ''yanlışlarla'' donatmış oluyorlar...
İsmail Aydın'ın bu gerçeği çarpıcı örneklerle de sergilediği çalışması
eğer ciddiye alınırsa ve Türkiye'de artık tarih derslerine bir çekidüzen
vermek Milli Eğitim Bakanlığı 'nın da gündemine ''içtenlikle''
gelebilirse ilk hareket noktası şu olmalıdır:
''İlköğretimde siyasal tarih yerine uygarlıkların tarihi; lise ve sonrasında
da bu uygarlık ve kültür tarihiyle bütünleşmiş bir toplumsal tarih
dersi...''
Cumhuriyet
|