Venedik'ten sevgilerle
Yine yağış ve yine alışılmış manzaralar... Maalesef İzmir'in kaderi
bu. Ne kadar önlem alınırsa alınsın, ne kadar yatırım yapılırsa yapılsın
doğayla başetmek mümkün olmuyor. Yıllardır yok sayılan, nefessiz bırakılan
doğa intikamını şimdi alıyor. Şu da bir gerçek ki, İzmir son yılların
en yoğun yağışlarını alıyor. Dün 18 saatte metrekareye ortalama 95
kilogram yağış düştü. Dünyanın en modern şehirlerinde bile bu oran
olumsuzlukların yaşanmasına sebeptir.
Hep söylüyoruz, İzmir'in her yağış sonrası Venedik benzeri görüntüye
bürünmesi yılların meselesidir. Diyoruz ki bu kentin sorunu göçtür, çağdışı
'hemşehricilik' anlayışıdır. 1980'li yıllarda oy kaygısıyla şehrin işgaline
göz yumanlar, şimdi yarattıkları canavarla yaşamak ve kendilerinden sonra
gelenleri de yaşatmak zorunda bırakmışlardır. İzmir'in nüfusu her yıl
100 bin kişi artmaktadır.
Çarpık kentleşmenin, dere yataklarının gecekondularla doldurulmasının
altında işte bu göç ve ona göz yuman zihniyet yatmaktadır. Dağı taşı
gecekondu doldurulan kentin yağmurdan korkması normaldir. Her yağışın
felakete dönüşmesi de öyle. Dün yapılan hataların faturası, bugün
yeraltına trilyonlarca lira dökülerek giderilmeye çalışılıyor. Ama işte,
alınan mesafe, sağlanan başarı ortada. Bu kent yıllarca ihmal edilmiştir.
Bu kent son 30 yılda siyasete kurban edilmiştir. Şimdi Piriştina'yı ve
ekibini suçlamanın yeri hiç yoktur.
Önlemde geç kalınmıştır ama her şey bitmiş midir diye soracak olursanız
'hayır' derim. İlk yapılması gerekenin de göçü durdurmak olduğunda ısrarlıyım.
Sonra, çağdaş şehircilik anlayışı ile sorunlar yeniden ele alınıp köklü
çözümler üretilmeli.
Çocukluğumuzda, 'yağmur berekettir' diye cümle alem sevinirdik. Oysa şimdi
geceyarısı yağmur sesiyle uyanınca, korkudan yeniden uykuya dalamıyoruz. Yağmuru
güzellik sayan geleceğin İzmir'ini yaratmak çok da zor değil aslında
Akşam
|