Modern çağda doğal seleksiyon
Afyon depreminde Kızılay Başkanı geç kalındığı eleştirilerini yanıtlarken
depremin pazar günü olmasından dert yanmıştı. Tanıyan varsa söylesin
depremi haftaiçi, mümkünse mesai saatleri içinde bekliyoruz...
Afyon'da meydana gelen deprem denizin dibine gömdüğümüz fayı ve deprem
korkusunu yeniden huzur dolu sahillerimize vurdu. Bu kez yitirilen 45 insan sayılarının
azlığıyla ve ucuz kurtulma gibi yakışıksız ifadelerle anıldı. Marmara
fayının İstanbul dışındaki Marmara'ya kıyısı olan illeri nasıl
etkileyeceğini bilmediğimiz gibi, Afyon'da muhtemel yeni bir deprem de şu an
gündemimizde değil. Bu küçük depremlerin işlevi biz sesi çok çıkanların
toplandığı
İstanbul'da olacak muhtemel depremi yeniden gündeme taşımalarıydı zaten.
Benzer duyarsızlığı bu yazıda göreceksiniz.
Son tartışmalardan anladığımız kadarıyla yine kimse işini yapmamış. O
halde neden huzurumuzu bozdular ki? Tam da unutmaya başlamıştık. Aslında bu
kez huzurumuzun bozulması için çok daha geçerli ve somut nedenler var.
Koskoca bir şehri bir deprem bekliyor gerçeğiyle iyice yüzleşmiş durumdayız.
Özellikle deprem sonrası kurtarma çalışmaları etrafında hazırlıkların
yoğunlaşması rahatsız edici. Onun da ne durumda olduğu çok şüphe götürür.
Afyon depreminde Kızılay Başkanı geç kalındığı eleştirlerini yanıtlarken
depremin pazar günü olmasından dert yanmıştı. Tanıyan varsa söylesin,
depremi haftaiçi mümkünse mesai saatleri içinde bekliyoruz. Pazar günü
deprem olursa vah halimize.
Muhtemel bir deprem döneminde bütün yönetsel kadrodan daha önde doğal bir
lider haline gelecek olan Ahmet Mete Işıkara deprem öncesine hazırlık
projelerinin finans engelline takıldığını, devletin paramız yok dediğini
bize anlatmaya çalışıyor. Erken uyarı sistemi, viyadüklerin güçlendirilmesi
projeleri tassarruf tedbirlerine takılmış durumda. Zaten vatandaşlar olmasa
depreme nasılda iyi hazırlanılırdı değil mi?
Şimdi açıkça oturup korkularımızı bir tarafa bırakarak konuşma zamanıdır.
Çünkü hepimiz evlerimizin çok sağlam olduğuna sapkınca inanmış durumdayız.
Bizim oturduğumuz yerin zemini sağlam, kolanlarımız güçlü, zaten deprem
başka semtleri vuracaktır. Kral Çıplak, Binalarımız da Sakat.
Para, bürokrasi, rasyonalite
E5'ten seyrederken etrafınıza şöyle bir bakın kilim desenli ya da sıvasız,
demir filizli birbirinin içine girmiş yan duran sürüyle evi görüp
tiksindikten, 'zaten bunlar geldi İstanbul bozuldu' dedikten sonra yeni bir şey
yapın ve deprem riskiyle bu kadar karşı karşıya iken, bile bile lades demek
olan bu evlerde yaşam zorunluluğuna lanet okuyun. Gerekli alan, inşaat
malzemesi,
işgücü varken zor ayakta duran bu evlerde oturanları depreme dayanıklı
konutlara taşımanın finansman olarak imkânsız olduğunu bize anlatmaya çalışanlara
şaşkınlıkla bakın. Her türlü imkân var fakat birilerine Lidyalılar
tarafından bulunan, temsili bir değeri olan, kâğıtlar veremediğimiz için
bazı insanlar betonların altında kalacak. Metaların fetişizmi bu olsa
gerek. Bankalar bu depreme karşı inşaa edilecek yeni mekânların finansmanı
için 20-30 yıl vadeli krediler vermeyi kârlı bulmuyorlar ve hatta bu öneri
hiç 'rasyonal' değil. Deli saçması. Atom Bombası, Auschwitz Kampı,
Stalin'in Beyaz Tüneli gerçekleştirilirken de her şey gayet rasyonaldi
zaten.
Deprem bu kadar ileri, modern bir dünyada ilkel çağlara ait birşey gibi
ortada duruyor. Dinozorları yok eden göktaşı çarpması, buzul çağı ya da
büyük tufanlarda olduğu gibi deprem bu çağda parası olup daha güvenli bölgelerde
daha sağlam mekânlarda yaşayanların ayakta kalabildiği, güçsüzlerin ve
fakirlerin kaybettiği, sadece çağın koşullarına uyumlu bir Darwin doğal
seleksiyonun evresi olarak yaşanmamalı. Dinozorları göktaşından korumak ya
da Nuh tufanına karşı meşhur geminin yanında daha gelişmiş önlemler
almak belki o zamanlar mümkün değildi ama şimdi yapabileceğimiz çok fazla
şey var. Bu yüzden insanlığın şimdiye kadarki bütün birikimi seferber
edilmeli.
Deprem 17 Ağustos'tan sonra olduğu gibi toplum olmanın ne demek olduğunu
anlamanın, insani değerlerimizi yeniden keşfetmenin, devleti ve otoriteyi
kanlı canlı hissetmenin kötü bir yolu. Tıpkı Hollywoodvari felaket
filmlerinde olduğu gibi Başkanımız televizyona çıksa ve bize gerçekleri
anlatsa,
büyük bir seferberlik halinde hazırlıklar hummalı bir çalışmayla bir çırpıda
bitirilse. Belki kârlardan, bütçe rakamları içinde gömülmekten,
benmerkezli hayatlarımızdan bir süre sıyrılıp yaklaşan felakete karşı
şimdiden yapabileceğimiz bütün ön hazırlıkları, bütün imkânlarımızı
sevkederek filmlerdeki gibi bir mucize yaratabilir, birbirimize sarılıp mutlu
yüzlerle huzur içinde depremi güneş tutulması
gibi bilimsel bir merakla, yüzyılda bir
başımıza gelen bir doğa olayı olarak tecrübe ederiz. Japonlar gibi.
Radikal-YILDIRAY OĞUR
|