reklam

18 Şubat 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Modern çağda doğal seleksiyon

Afyon depreminde Kızılay Başkanı geç kalındığı eleştirilerini yanıtlarken depremin pazar günü olmasından dert yanmıştı. Tanıyan varsa söylesin depremi haftaiçi, mümkünse mesai saatleri içinde bekliyoruz...

Afyon'da meydana gelen deprem denizin dibine gömdüğümüz fayı ve deprem korkusunu yeniden huzur dolu sahillerimize vurdu. Bu kez yitirilen 45 insan sayılarının azlığıyla ve ucuz kurtulma gibi yakışıksız ifadelerle anıldı. Marmara fayının İstanbul dışındaki Marmara'ya kıyısı olan illeri nasıl etkileyeceğini bilmediğimiz gibi, Afyon'da muhtemel yeni bir deprem de şu an gündemimizde değil. Bu küçük depremlerin işlevi biz sesi çok çıkanların toplandığı
İstanbul'da olacak muhtemel depremi yeniden gündeme taşımalarıydı zaten. Benzer duyarsızlığı bu yazıda göreceksiniz.
Son tartışmalardan anladığımız kadarıyla yine kimse işini yapmamış. O halde neden huzurumuzu bozdular ki? Tam da unutmaya başlamıştık. Aslında bu kez huzurumuzun bozulması için çok daha geçerli ve somut nedenler var. Koskoca bir şehri bir deprem bekliyor gerçeğiyle iyice yüzleşmiş durumdayız. Özellikle deprem sonrası kurtarma çalışmaları etrafında hazırlıkların yoğunlaşması rahatsız edici. Onun da ne durumda olduğu çok şüphe götürür. Afyon depreminde Kızılay Başkanı geç kalındığı eleştirlerini yanıtlarken depremin pazar günü olmasından dert yanmıştı. Tanıyan varsa söylesin, depremi haftaiçi mümkünse mesai saatleri içinde bekliyoruz. Pazar günü deprem olursa vah halimize.
Muhtemel bir deprem döneminde bütün yönetsel kadrodan daha önde doğal bir lider haline gelecek olan Ahmet Mete Işıkara deprem öncesine hazırlık projelerinin finans engelline takıldığını, devletin paramız yok dediğini bize anlatmaya çalışıyor. Erken uyarı sistemi, viyadüklerin güçlendirilmesi projeleri tassarruf tedbirlerine takılmış durumda. Zaten vatandaşlar olmasa depreme nasılda iyi hazırlanılırdı değil mi?
Şimdi açıkça oturup korkularımızı bir tarafa bırakarak konuşma zamanıdır. Çünkü hepimiz evlerimizin çok sağlam olduğuna sapkınca inanmış durumdayız. Bizim oturduğumuz yerin zemini sağlam, kolanlarımız güçlü, zaten deprem başka semtleri vuracaktır. Kral Çıplak, Binalarımız da Sakat.

Para, bürokrasi, rasyonalite
E5'ten seyrederken etrafınıza şöyle bir bakın kilim desenli ya da sıvasız, demir filizli birbirinin içine girmiş yan duran sürüyle evi görüp tiksindikten, 'zaten bunlar geldi İstanbul bozuldu' dedikten sonra yeni bir şey yapın ve deprem riskiyle bu kadar karşı karşıya iken, bile bile lades demek olan bu evlerde yaşam zorunluluğuna lanet okuyun. Gerekli alan, inşaat malzemesi,
işgücü varken zor ayakta duran bu evlerde oturanları depreme dayanıklı konutlara taşımanın finansman olarak imkânsız olduğunu bize anlatmaya çalışanlara şaşkınlıkla bakın. Her türlü imkân var fakat birilerine Lidyalılar tarafından bulunan, temsili bir değeri olan, kâğıtlar veremediğimiz için bazı insanlar betonların altında kalacak. Metaların fetişizmi bu olsa gerek. Bankalar bu depreme karşı inşaa edilecek yeni mekânların finansmanı için 20-30 yıl vadeli krediler vermeyi kârlı bulmuyorlar ve hatta bu öneri hiç 'rasyonal' değil. Deli saçması. Atom Bombası, Auschwitz Kampı, Stalin'in Beyaz Tüneli gerçekleştirilirken de her şey gayet rasyonaldi zaten.
Deprem bu kadar ileri, modern bir dünyada ilkel çağlara ait birşey gibi ortada duruyor. Dinozorları yok eden göktaşı çarpması, buzul çağı ya da büyük tufanlarda olduğu gibi deprem bu çağda parası olup daha güvenli bölgelerde daha sağlam mekânlarda yaşayanların ayakta kalabildiği, güçsüzlerin ve fakirlerin kaybettiği, sadece çağın koşullarına uyumlu bir Darwin doğal seleksiyonun evresi olarak yaşanmamalı. Dinozorları göktaşından korumak ya da Nuh tufanına karşı meşhur geminin yanında daha gelişmiş önlemler almak belki o zamanlar mümkün değildi ama şimdi yapabileceğimiz çok fazla şey var. Bu yüzden insanlığın şimdiye kadarki bütün birikimi seferber edilmeli.
Deprem 17 Ağustos'tan sonra olduğu gibi toplum olmanın ne demek olduğunu anlamanın, insani değerlerimizi yeniden keşfetmenin, devleti ve otoriteyi kanlı canlı hissetmenin kötü bir yolu. Tıpkı Hollywoodvari felaket filmlerinde olduğu gibi Başkanımız televizyona çıksa ve bize gerçekleri anlatsa,
büyük bir seferberlik halinde hazırlıklar hummalı bir çalışmayla bir çırpıda bitirilse. Belki kârlardan, bütçe rakamları içinde gömülmekten, benmerkezli hayatlarımızdan bir süre sıyrılıp yaklaşan felakete karşı şimdiden yapabileceğimiz bütün ön hazırlıkları, bütün imkânlarımızı sevkederek filmlerdeki gibi bir mucize yaratabilir, birbirimize sarılıp mutlu yüzlerle huzur içinde depremi güneş tutulması
gibi bilimsel bir merakla, yüzyılda bir
başımıza gelen bir doğa olayı olarak tecrübe ederiz. Japonlar gibi.
Radikal-YILDIRAY OĞUR

 

Şubat 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz