AB’ye giriş sürecinde 18 milyon
köylü büyük şehirlere akın edecek
Avrupa Birliği’nde toplam nüfusun sadece yüzde 4,9’u köylü. Türkiye’de
ise bu oran yüzde 34. AB sürecinde bu rakam yüzde 5’lere kadar inecek. Yani
yaklaşık 18 milyon insan köyden şehire taşınacak. Türkiye’nin bu göç
dalgasına hazır olması gerekiyor.
IMF ve Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla yapılan yasal düzenlemelerin
siyasal boyutu sık sık gündeme gelirken sosyal boyut dikkatlerden kaçıyor.
Uyum sürecinin Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısında meydana getireceği
büyük değişiklikler, birtakım toplumsal hareketlenmeleri de beraberinde
getirecek.
Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın
verilerine göre Türkiye'de köyde oturanların sayısı 22 milyonun üzerinde.
Bu rakamın toplam nüfusa oranı ise yüzde 34. ABD'de yüzde 2,4 olan bu oranın
Avrupa Birliği ortalaması yüzde 4,9. Türkiye, yapısal uyum çerçevesinde
tarımdan geçinen nüfusunu yüzde 5’lere indirebilmesi için 18 milyon insanını
köyden şehire taşımak zorunda. 18 milyon kişinin yer değiştirmesi sosyal
hayattan güvenliğe, işgücü hareketinden şehirciliğe kadar hayatın her
alanına etki yapacak.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın sekizinci beş yıllık kalkınma planındaki
verilere göre, Türkiye’de halen 25 milyon kişi, günde 2 dolar bile harcama
yapabilme kapasitesine sahip değil.
Şişli ile Bitlis’in Yedisu ilçesi arasındaki gelir farkı tam 2 bin 500
kat. DPT’nin raporunda, tarımdan kopacak âtıl durumdaki işgücüne,
mesleki beceri kazandırarak üretime yönlendirmek gibi tedbirler öneriliyor.
DPT’nin verilerini yorumlayan Prof. Dr. Mehmet Altan, sosyal çalkantıları
önlemek için küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri (KOBİ) tarımdaki
genç yoksul nüfus ile evlendirmeyi öneriyor. Altan önerisini şu ifadelerle
açıyor: ‘Önemli olan değişim sürecinde sosyal çalkantıyı önleyerek,
açıkta kalacak işgücünü olumlu bir yere kanalize etmek.’
Esnek bir çalışma sistemine sahip genç köylülerin mesleki anlamda eğitilmeleri
halinde KOBİ’lerde istihdam edilebileceğini vurgulayan Altan, "AB süreci
hızlandığında, AB’nin parasal ve teknik yardımını büyük oranda arkamızda
bulacağız. Bu katkıyı KOBİ’leri kalkındırmak için kullanabilirsek,
bunlar büyük bir istihdam alanı olacaktır.” dedi. Sürecin çalkantılı
ancak Türkiye’nin geleceği için çok faydalı olduğunun altını çizen
Prof. Altan, “Bir sosyal barış paketi hazırlamak lazım. Bankalara verilen
kurtarma parasını tarıma yatırsaydık şimdi bunları konuşuyor olmazdık.
Önemli olan hükümetin bu iradeyi ortaya koyabilmesi.” yorumunu yaptı. İspanya
örneğini veren Prof. Altan, bu ülkenin AB’ye girmeden önce yüzde 19 olan
tarımsal nüfusu, 10 yıllık bir dönemde yüzde 11’e çektiğini hatırlattı.
Sorunu şehircilik açısından değerlendiren, Türkiye Belediyeler Birliği
ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, köyden kente göçün
Marshall Yardımı ile başladığını ve bunun engellenemeyeceğini belirtti.
Şehirlerin göç baskısının altından kalkamadığı için yaşanmaz hale
geldiğini söyleyen Durak, çözümün belediyelerden değil, merkezi idareden
gelebileceğine dikkat çekti. Çünkü hiçbir belediye veya başkanı bu
sorunu çözebilecek güce sahip değil. Durak’a göre merkezi hükümet,
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile köyden
kente göçü planlamalı. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ile
belediyeler yeni planlı yerleşim bölgeleri oluşturmalı. Göç gelişigüzel
sürmeye devam ederse şehirlerde yeni gettolar meydana gelir. Prof. Dr. Erdoğan
Alkin de “Sosyal sarsıntı mutlaka olacak, sarsıntısız düzelme olmaz.”
yorumunu yaptı. Önemli olanın ekonomik programlar uygulanırken, muhtemel
sosyal patlamalara karşı araya tamponlar konulması olduğunu ifade eden
Alkin, Dünya Bankası’nın kriz dönemlerindeki sosyal patlamaları önlemek
için 1 milyar dolarlık kaynaktan oluşan bir güvenlik ağı kurduğu
bilgisini verdi. Ekonomik programın sonuçlarından birisinin de göç olacağını
belirten Alkin, “Türkiye’de özellikle İstanbul’un göç alması kaçınılmaz.
Çünkü büyük şehirde para kazanma imkanları, kırsal kesime oranla çok
daha fazladır.” dedi.
Zaman
|