Kadıköy'den beklemezdik...
İstanbul'un Kadıköy yakası İstanbul'dan önce kurulmuştur...
Koloniler çağında ''Khalkedon'' adıyla Marmara kıyısında inşa
edilirken ''Bizantion'' akıllarda bile yoktu... Megara Kralı Byzas, kâhinlerin
''yeni kentin için körler şehrinin karşısını seç'' demeleri üzerine
Khalkedon'un karşısındaki şimdiki Sarayburnu'nda karar kılmasaydı, İÖ 7.
yüzyıldaki İstanbul'un çekirdeği de belki doğmayacaktı...
Kral Byzas'ın Sarayburnu'nu neden ''körler şehrinin karşısı'' saydığını
ise bilirsiniz...
Üç tarafı denizle çevrili bu eşsiz yarımada tarihe yön verecek bir
kent için o kadar uygun ve cennet gibiydi ki, Khalkedonluların Haliç 'te oynaşan
''palamutları'' bile görmeden tutup karşı tarafta kent kurmaları, olsa olsa
işte o ''körlükleri'' yüzünden değil miydi?..
Aradan 2700 yıl geçti...
Kadıköylüler için şimdi aynı tanımı yapmak elbette mümkün olmadığı
gibi, her açıdan da denebilir ki tam tersiler...
İstanbul'un en aydın, demokrat, hoşgörülü, ilerici insanlarının
bulunduğu semtler arasında da Kadıköy çok özel bir yere sahip ve biliyorum
ki, Kadıköylüler de bununla hep gurur duyuyorlar...
Nitekim Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk de aynı gururu paylaşıyor
ve yönettiği ilçenin İstanbul'daki bu ''farklı'' kimliğini kanıtlayan
etkinlikleriyle de hep göz dolduruyor...
Örneğin gerçekten bir ulusal duyarlılık ve çağdaşlık gösterisi olan
Cumhuriyet Bayramı şölenleri, baloları, yürüyüşleri galiba tek örnek
gibi... Benzer şekilde sosyal ve kültürel etkinlikler, toplumsal yaşamı güçlendiren
kentsel düzenleme projeleri ve diğerleri...
Hatta son Kurban Bayramı 'ndaki o ''vahşi katliam'' görüntülerinin Kadıköy'de
yaşanmamasını sağlayan önlemler ve halkla işbirliği organizasyonu da
kutlanmaya değerdi..
Gelin görün ki, Kadıköy Belediyesi bir yandan böylesi övgüye değer
bir kimlik sergilerken öbür yandan özellikle ''imar ve demokrasi'' alanında
bütün bu olumlu imajını hızla gölgeleyen tutumlar da göstermeye başladı..
Örneğin, Fenerbahçe'deki kıyıyı ve yeşili kaçak olarak işgal eden ve
hakkında yasal yıkım kararları bulunan ''Piramit'' adlı şımarık tesisi
aslında talihsiz bir ''miras'' olarak devraldığını biliyoruz... Ancak
mahkeme kararlarının uygulanarak halkın kıyıdan yararlanma özgürlüğünün
ranta kurban edilmemesi yönündeki ısrarlı taleplere hâlâ ''sessiz'' kalınması
yadırgatıcı değil mi?
Ana ulaşım artellerinin en yoğun kesişme noktasında, İbrahimağa Köprüsü
karşısındaki TİBAŞ adlı, yine ''rant azmanı'' iş ve ticaret merkezi de
Kadıköy'ün kentli kültürüne hiç yakışmıyor... Hele Fenerbahçe Stadı
'nın, sözde tadilat adına adeta iki misli büyütülerek akıl almaz bir yoğunluk
baskısını ve tıkanıklığını bu semte yüklemesine de seyirci kalınması,
asla ''Kadıköylülük'' olamaz, hatta ''Fenerbahçelilik'' bile olamaz...
Moda Deniz Kulübü 'nün yine kıyıdaki dolgu alanına yaptığı hukuka
aykırı yüzme havuzu tesisleri çok yazıldı çizildi... ''Sukent'' yerleşmesinde
de imar planı oyunlarıyla yoğunlukların şehircilik kuralları hiçe sayılarak
arttırıldığı, üstelik bunda yargı kararlarına rağmen inat edildiği de
hâlâ konuşuluyor...
İşte bütün bu gibi örnekleri aslında meslek odalarıyla dayanışma içinde
önlemesi beklenen Kadıköy Belediyesi'nin, şimdi de tam tersi bir tutuma
girerek Mimarlar Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası 'yla 1999'da imzaladığı
''Sağlıklı Kentleşme İçin İşbirliği Protokolü'' nü durdurmak isteyen
imar çetelerini bile artık "dinlemeye" başladığı söyleniyor...
İmar konusunda ''yalnız'' kalmak isterken ''demokratik dayanışma kültüründen''
de vazgeçmek, cumhuriyeti ve demokrasiyi çok sevdiğine inandığımız Av.
Selami Öztürk'e hiç mi hiç yakışmıyor...
Bu son örnek hakkında; ''efendim, yeni yasa, proje denetimini özel şirketlere
verdi, meslek odalarına gerek kalmadı'' diyebileceğini ise hiç sanmıyorum...
Çünkü böylesi bir ''özelleştirmeci yasanın'' da karşısında olduğunu
biliyorum ve aynı protokol için aslında kanunla getirilmiş bir engelleme
olmadığını da hukukçu olarak bilmesi gerekeceğini düşünüyorum...
Evet... Sözün kısası Kadıköy'de son zamanlarda ne yazık ki ''hüsrana''
uğruyor gibiyiz... Hiç şöyle uzun süre ''umutla'' yaşamak bile artık
nasip olmayacak mı?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|